Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Müslüman olmayan ancak cömertliğiyle nam salmış olan Hatem-i Tâî adında bir kimse hakkında, cehennemde olduğu halde ateşin onu yakmadığını söylüyor. Bunun nedenini soran sahabe efendilerimize, Peygamber Efendimiz, o cömertliğiyle nam salmış biriydi, o yüzden ateş ona dokunmuyor diyor... Sahabe “Bizler de öyle cömert olalım.” deyince, “Siz buna güç yetiremezsiniz ancak size buna eş değer olabilecek sadaka hükmüne geçecek amelleri söyleyeyim; o da tebessüm ve güzel sözdür.” buyuruyor.
Tebessüm etmek, güzel sözler söyleyerek Müslümanların gönüllerini almak çok sevaptır. Bu şekilde davranmanın, Allah’ın sevdiği amellerden olduğuna dair, pek çok sahih hadis-i şerif, velilerin salih kişilerin de çok sayıda yorumları vardır. O yüzden, Facebook’ta dolaşmanın boşa zaman harcamak gibi görülmemesi gerekir. Yalandan kaçarak, harama helale dikkat ederek yapılacak birçok paylaşımın doğru ve samimi beğenilerin, motive eden ve sevindiren, mutlu eden yorumların yapılması, insanları mutlu edeceği, birlik beraberliği kolaylaştıracağı, birçok fitneyi sevgiyle yok edeceği için, çok gerekli ve hatta zorunludur. Hatem-i Tâî, olayında o zat; kâfir hükmünde midir, fetret hükmünde midir, bu bilinmemekte ve tartışılan bir konudur. Çünkü Efendimizden önce yaşamış, İslam’la şereflenememiştir. Ancak, Ruh’ul-Beyan’da da geçen cehennemin yakmama olayı doğrudur. Ama şu da bir gerçek ki bu olay, “Kâfir de olsa cömertler azap görmez.” hükmünü doğurmaz. Bu konuda herkes bir şey söylemiş ama en güzeli, Allah’a havale etmektir.
Şimdi böyle bir zaman diliminde sosyal medyayı Allah rızası için kullanmak çok yerinde bir şeydir. Böyle bir imkândan yararlanmamak ise bencillik, gaflet, asosyal kişilik veya aklı doğru kullanmamak gibi nedenlerdendir. Aslında akledip bilseler, sadece iyi bir niyetle, oturduğu yerden bir “beğen” butonuna basarak, sadaka hükmündeki güler yüz sevabını, bir yorum yaparak yine sadaka yerine geçen tatlı dil, güzel söz sevabını alırlar. Belki de bu ameller ile cenneti kazanırlar. Sadece, beğen butonuna basarken, yalandan beğenmemek, yorum yazarken de içinden gelerek beğenip yorum yazmak gerekir. Bu şekilde yalandan kaçınırsak, ihlaslı bir amel yapmış oluruz, inşallah... Zaten, Allah rızasını kazanma psikolojisinde olan biri, yaşadığı zamanı ve zamanının bütün argümanlarını Allah için kullanır. Hele bizler gibi vizyon ve misyon sahibi kişiler için bu fırsatların değerlendirilmesi kaçınılmaz olmalıdır...
Soyut Düşünme
Güzel ahlaklı ve maneviyat ehli insanlarla uzun süre beraber olan veya onların bir yakını olup birlikte bir ömür geçiren insanların, bu büyüklerin güzelliğini gördüğü halde onlara saygı konusunda zorlanması, problem yaşaması, açıkça bu kişilerin, maneviyata yetenekli olmayan, aklı kıt, ahmak kişilerden olduğunu gösterir. Ahmaklar için ise gerçekten, yapılabilecek hiçbir şey yoktur. Onlardan sadece uzak durulur o kadar.
Hz. İsa aleyhisselam “Ölüyü dirilttim ama ahmak kişilere lâf anlatamadım.” der ve tabir yerinde ise onlardan adeta aslandan kaçar gibi kaçarmış. Bu tür insanlardan gerçekten de kaçmak gerekir, zira senin güzelliğini göremediği için saygısızdırlar, edep erkândan mahrum, anlayışsız, sevgisiz, birlikte olunması zor insanlardır.
Böyle kişilere Allah’ın feyzi gelmez, dolayısı ile bunları manen ilerletemez, ahlaken terakki ettiremezsiniz. Bu durumda yapılacak en doğru veya en güzel şey, onlar seni üzmesin, sen de onları üzme diye uzak durmak, yakın dostluğuna almamaktır.
Mesela hasbel kader böyle kişilerle dostluk yaparken bir defa onların canını sıkacak bir şeyler yapsan, bütün güzel değerlerine rağmen seni siler, atarlar. Bu kişilerin en bariz özelliği anlayışlarının kıt olması, dostluk ve vefalarının olmamasıdır. Peygamber gibi güzel ahlakın, ilmin, irfanın olsa dahi onları görmezler ama yatın, katın, maddi zenginliğin varsa bu şeyler çok dikkatlerini çeker. Yani görünüşe, zahire değer verir, ona hürmet ederler. Manevi güzellikleri göremez, o yönünden bir şey anlamazlar. Zira soyut düşünme kabiliyetleri yok denecek kadar azdır. Somut düşünürler. Somut düşünme demek, “maddî olana şimdi ve burada olana dayalı düşünme şekli”dir. Yani beş duyunun verisiyle (görme, işitme, koklama, dokunma, tat alma duyuları ile) düşünmedir. Bu tür düşünce sahibi kişiler, hayal ile gerçeği karıştırırlar, gerçeklik algısı bozuk kişilerdir.
Mesela sinema oyuncularının kötü rolde oynayanlarına, gerçek hayatta kötü adam muamelesi yapıp dövmeye kalkanlar bu düşüncedeki insanlardır.
Çocuklar somut düşünürler. O yüzden çocuklara Allah’ı anlatmak kolay olmaz. Zira onlar Allah’ı somut olarak görmeyi beklerler. Büyüdükçe düşünme kabiliyeti somuttan soyuta doğru ilerler. Bu terakkiye bağlı olarak da metafizik âleme ait anlayışları artar, vesveseleri azalır.
Soyut düşünmek demek kavramlarla düşünmektir. Bilimsel ilerlemeler soyut düşünmenin eseridir. Somut reel dünyaya, soyut insan zihnine aittir.
Mesela “bardak” kelimesi hakkında düşünelim. Bardak kelimesinin anlamı, benim kafamda oluşturduğu kutu terimdir. Yani bardağa bir anlam yüklüyorum onu da bardak kelimesinin içine koyuyorum. Burada görselliği bırakıp zihni devreye sokarak kelimelerle düşünüyorum. Bu tariflerden anlıyoruz ki maneviyata yatkın kişilerin veya Allah’a ve ahirete inanan, iman eden kişilerin soyut düşünme kabiliyetleri yüksektir. Bu nedenle soyut düşünme, iman edenlerin üstünlüğünün de bir göstergesidir.