Müslümanca düşünmek, Müslümanca davranmak. Bizi amacımıza ulaştıracak en mühim iki araç. Bunun çok da kolay olmadığını ise hepimiz biliyoruz. Amaç kulluk ise Müslümanca düşünmemizin ve davranmamızın karşısına türlü türlü engeller çıkıyor. Çoğu zaman bu engeller karşında kendimizi çok çaresiz verimsiz hissettiğimiz de olmuştur. Ama hayat dediğimiz şey bir imtihanlar yumağı. Hiçbir an yok ki kendimizle ya da etrafımızdakilerle, sahip olduklarımızla imtihan olmayalım. İmtihan dediğimiz şey ya evladın ya mülkün ya makamın veya aklın veya eşin dostun kılığına bürünüveriyor. Lakin büründüğü kimlik ne kadar farklılık arz etse de ana kaynak hepimiz için aynı; nefs ve şeytan.
Bu ikili bizim düşman hattımız aslında. Ve şeytan nefsin gölgesinde çalışarak bizi kulluk yolundan çıkarmaya çalışır. Aslında vazifesi de budur zaten. Nasıl ki biz kul olmak ile vazifeli isek, amiyane tabirle şeytan da bizim yolumuza taş koymayı kendine vazife edinmiştir. Şeytanı bu manada değerlendirdiğimizde yaptıklarımızın ya da yapamadıklarımızın faturasını ona kesmek cehalet olur. İbrahim suresi 22. ayette Allahu Teala şöyle buyurur: “Şeytan şöyle der: Şüphesiz Allah, size hak bir vaatte bulunmuştu. Ben de size bir vaatte bulunmuştum. Fakat vaadimi bozdum. Benim, sizin üzerinizde bir nüfuzum yoktur. Fakat sizi sapıklığa çağırdım. Siz de bana uydunuz. O halde beni kınamayın, nefsinizi kınayın. Artık ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni (kurtarabilirsiniz).” Yani bizim sandığımız gibi, şeytanın bizim üzerimizde bir yaptırım gücü yok. Ne yapıyorsak kendi irademizle istediğimiz şeyi yapıyoruz. Mesela öfkeli olduğunuz bir ânı düşünün. Öfkeli olduğunuz insan da karşınızda. İster haklı olun ister haksız hırsınızı alabilmek için ona ağzınıza geleni söylemek hatta bazen ağzını burnunu kırmak istersiniz. Şeytan da durmadan size isteklerinizi yapmanız için telkinde bulunur. Böyle durumları “İçimden bir ses şunun ağzını burnunu kır.” diyor diye tarif ettiğimiz de olmuştur. Ha, gücü yetip bunu yapan da çoktur. Güç dövmeye yetmezse, kırıcı ağır sözlerle açık doldurulur. Dikkat edin, yumruğu kim attı? Haddi aşan sözleri kim sarf etti? Fiillerin sahibi kim? Şeytan mı? Bu soruların cevabını vermek için dâhi olmak gerekmiyor, gayet net. Fiilleri arzu edenle, o fiilleri hayata geçiren aynı kişidir. Hafıza bandınızı şöyle biraz geriye sarıp yalan söylediğiniz, gıybet ettiğiniz, kıskançlık yaptığınız, namaz kılmadığınız ya da kılmayı ertelediğiniz, şartlar müsait olduğu halde hayra el atmadığınız anları bir düşünün. O fiilleri yapmak için şeytanın sizi türlü hilelerle kandırmaya çalıştığını, lakin o fiilleri bizatihi kendinizin yaptığını anımsarsınız. Yine böyle zamanlara dikkat nazarı ile bakarsak hakikaten zayıf olan anlarımız olduğunu da görürüz. Aklımızın devreden çıktığı, gafletin pençesinde olduğumuz anlar. Zaten şeytan da bu anları kollar. Bizim gaflet halimiz onun fırsatı olur ve bizi kandırıp kendine uydurmak için elinden geleni yapar. Şeytanın hile ve tuzaklarından bihaber olan bizler de ondan kendimizi muhafaza edemeyiz maalesef. Öyleyse bu hile ve tuzakların hangi hallerde kurulduğunu bilmek, kanın damarlarımızda dolaştığı gibi vücudumuzda dolaşan şeytana karşı bizi güçlendirecektir.
İslam uleması şeytanın kalbe müdahale yollarından bazılarını şöyle sıralamıştır.
1- Şehvet ve Gazap
Gazap aklı yok eder. Akıl zayıfladığında şeytan hücuma geçer. İnsan öfkelendiğinde, çocuğun topaçla oynadığı gibi şeytan da onunla oynar. İmam Gazali Hz. buyuruyor ki: “Şehvetin olgunluk hali “iffet” tir. Şehvet kuvvetinin normal olmasına iffet denir ki iffetten; utanma, kanaat, cömertlik, sabır ve uygunluk oluşur. Böyle kimselerde helale karşı şehvet vardır, harama karşı ise yoktur. Güzel yüz ile çirkin yüz arasındaki farkın sonu olmadığı gibi, güzel ahlakla çirkin ahlak arasındaki farkın da sonu yoktur. Güzel ahlakın tam anlamı budur. Güzel ahlakın belki sonsuz çeşidi vardır.”
2- Hased ve Hırs
Bütün âleme verilenlerin hepsi Allah’ındır ve taksimat da ona aittir. Allah kimine akıl, kimine para, kimine makam vermiştir. Bazılarına birçok şeyi bir arada verirken bazılarına da pek az şey vermiştir. Yaşadığımız her saniye ölüyor olmamıza rağmen bize verilenlerin ya da verilmeyenlerin peşinde hırslarımıza ram olmak şeytana kapı açmaktır.
3- Aşırı Yemek
Şeytanın kalbe müdahale ettiği büyük kapılardan biri de Helal olsa bile doyasıya yemektir. Çünkü tokluk şehvetleri güçlendirir. Şehvet ise şeytanın silahlarından biridir. “Resûlullah (as) buyurdular ki: “Ademoğlu, mideden daha şerli bir kap doldurmaz. Ademoğluna belini doğrultacak birkaç lokmacık yeterlidir. Ancak (nefsinin isteğiyle) illa da (mideyi doldurma işini) yapacaksa bari onu üçe ayırsın; üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de nefesine (tahsis etsin, üçte birden fazlasına yemek koymasın).” (Tirmizi)
Resûlullah (sav), kâfir bir misafir ağırlamıştı. Derhal onun için bir keçinin sağılmasını emretti ve keçi sağıldı. O kâfir onun sütünü içti. Sonra diğer bir keçinin daha sağılmasını emretti (adam doymadı). Bu sûretle tam yedi keçinin sütünü içti. Adam yatıp sabah olunca Müslüman oldu. Resûlullah, bir keçi sağılmasını emretti. Adam onun sütünü içti, sonra ikinci bir keçi daha sağıldı. Fakat bunun sütünü tamamen içemedi. Bunun üzerine Resûlullah(sav): “Mü’min bir mideye içer, kâfir ise yedi mideye içer.” buyurdular.
4- Lüks Sevdası ve İsraf
İnsanın ev, eşya, elbise, süslenme sevgisinin kalpte fazlasıyla yer tutması. Şeytan insanın gönlünde bu sevgileri gördüğünde kalpte kuluçkaya yatar ve oradan ayrılmaz. Ve günümüzde insanlar sadece bunları daha fazla daha fazla elde etmek için çalışır duruma gelmiştir.
5- Tamah etmek
Yani insanların sevgisini kazanma isteği. Karşımızdakine sevimli gözükme isteğimizi parmağına dolayan şeytan bize yalan da söylettirir, gıybet de ettirir, hak hukuk da çiğnettirir. Hatta tamah ettiğimiz kişinin hareketlerine bezenip çok yapmacık roller oynatır insana. İnsanlık onuruna ters hallere bile düşürür.
6- Acelecilik
Peygamber Efendimiz (sav) “Acelecilik şeytandan, teenni (düşünerek ve acele etmeden o işin sonunu düşünmek) Allah’tandır.” buyurmuştur. Teenni Allah’ın sıfatıdır. Eğer Allah insanların işlediklerine bakıp azap göndermekte acele etse idi şimdi ortada bir canlı kalmazdı. Biz de Allah’ın bu sıfatı ile sıfatlanmalıyız. Acele ile söylenen birçok sözün daha geriye dönüşü olmadığından nice kalpler kırılmış, bitmeyen dargınlıklar ortaya çıkmıştır. Acele yapılan birçok iş sahibine sadece zarar getirmiştir. Aslında acelecilik şeytanın ekmeğine yağ sürmektir.
7- Servet Biriktirme Sevdası
Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur. “İnsanoğlunun iki dere dolusu altını olsa üçüncüsünü isterdi. Onun gözünü ancak bir avuç toprak doyurur.” (Buhari) Servet hırsı insanın gözünü aç yapar ve merhamet kanallarını köreltir. Bundan dolayıdır ki servet hırsı insanları gaddarlaştırır.
8- Cimrilik ve Gelecek Endişesi
Peygamber Efendimiz “Cimrilik, helak edicidir.” buyurmuşlardır. (Taberani) Bu korku insanı, Allah yolunda harcamaktan, sadaka, zekât vermekten alıkoyar. Zekât vermemek iki anlama gelir: Birincisi Allah’ın hükmüne karşı gelinmiştir. İkincisi yoksulun bizdeki hakkı gasp edilmiştir. Şeytan insana “Verme! Verirsen fakir düşersin, muhtaç olursun...” diye vesvese verir. Bu vesveseye kapılanlar ne zekât ne de sadaka verir.
9- Kötü zan beslemek
Peygamber Efendimiz (sav) buyuruyor ki: “Zandan sakının zira zan, sözlerin en yalanıdır.” Bu hal, fasıkları olduğu gibi âbidleri de helaka götürür. Çünkü insanlarda kusur aramakla meşgul olmak çok kötü bir haslettir.
10- Uzun Emel
Çok yaşama arzusuyla, hiç ölmeyecekmiş gibi sürekli hayal âleminde dolaşarak boş işler peşinde koşturmak. Peygamber Efendimiz buyuruyorlar ki: “Ümmetim için en çok korktuğum, nefslerinin hevasına tabi olmaları ve tûl-i emel peşine düşmeleridir.”
La Tahzen / Üzülme
Bugün insanımıza baktığımızda neredeyse panik atak geçirmeyen yok gibi. Bunun birçok sebebi olabilir. Fakat her darlıkta yüce yaratıcıya sığınmalıyız. Şeytan bize her konuda rahatlıkla vesvese vererek ümitsizliğe düşürmede çok maharetlidir. Peygamber Efendimiz buyuruyorlar ki: “Bir kimse istiğfârı dilinden düşürmezse Allah Teala ona her darlıktan bir çıkış, her üzüntüden bir kurtuluş yolu gösterir ve ona beklemediği yerden rızık verir.”
Yukarıda saydıklarımız, şeytanın bizi yolumuzdan saptırmak için nefsimizin zaaflarını kullanmasıdır. Hasan Basri Hazretleri ‘şeytan hiç uyumuyor, uyusa idi biraz rahat ederdik’ diyor.
Özlenen Güzel Ahlak
Peki güzel ahlaka nasıl sahip olacağız derseniz öncelikle yaptığımız bütün hatalara tövbe etmeliyiz. Allah bütün günahları affeder. İyi insanlarla beraber olmak güzel ahlakı elde etmenin çok kolay bir yöntemidir ve taklitten tahkik doğar. Bundan sonra farzı ayin olan bilgilerin öğrenilmesi gelir ki bu da çok önemlidir. Çünkü helal ve haram kavramlarını öğreniriz. Tasavvuf eğitimi ise insana başından beri bahsettiğimiz nefs ve şeytanın hilelerinden nasıl kurtulmamız gerektiğini bize öğretir. Bu ilim çok önemlidir ve herkese lazımdır.
‘Nefsini bilen Rabbini bilir’ sırrına ermek isteyenlere kutlu olsun seyr-i sülûkları...