Varlık sahnesinde yer alan her bir insana, hiçbir varlığa emanet edilmeyen “ilâhî bir cevher” lütfedilmiştir. Bu “insaniyet cevheri”nin gereği gibi korunup sağlıklı bir şekilde geliştirilmesi ve nihayet Yüce Yaratıcı’nın kendisine biçtiği Rabbanî rolü (hilâfet) hakkıyla icra edebilmesi, ancak sıhhatli bir iklim sayesinde gerçekleşebilecektir. Pozitif enerji alanları diyebileceğimiz bu iklimin oluşmasında, görünür-görünmez (zahirî ve bâtıni) çok sayıda sebep göstermek mümkün ise de biz burada ancak muhabbet ve şefkat dolu nazarlardan ve hikmet dolu kelâmlardan bahsedeceğiz.
Nazarın Türleri
Nazar (bakış) vardır, insanı eritir, tüketir, kabre koyar. Meselâ kıskanç bir kişinin bakışları, zehirli birer oktur. Yine aynı şekilde göğsü kibirle inip kalkan nice kimseler vardır ki, bakışlarıyla karşısındakini ezip küçülterek, âdeta cehennem silahı kesilir. Kiminde faydasız bir ilmin gururu, kiminde gel geç bir makamın sanal büyüsü, kiminde mal ve evlat çokluğunun verdiği kibriyâlık tutkusu, kiminde ise kendisinde var zannettiği manevi hâl gölgesi, böylelerinin bakışlarına öyle bir negatif enerji yükler ki, bu nevi bir bakışa muhatap olmaktan her an Rabbimiz’e sığınırız. Bu iklimlerden uzak kalmak için, hasetçinin hasedini kışkırtacak, Rabbimiz’in üzerimizdeki nimetlerini göstermekten sakınmak gerektiği gibi, böylelerinin yanından uzaklaşmak ve şerlerinden de sürekli Hakk’a sığınmak gerekir. Kendini dev aynasında seyreden, insana saygıdan nasip alamamış ve sadece kendisini seven ve öne çıkaran hodgam tiplerin de gölgesinden bile uzakta olmayı tercih etmek gerekir. Zira böylelerinin yanında ve yakınında olmak, zehirli gaz ortamında bulunmaktan farksızdır.
Yine nazar vardır, insanı diriltir, geliştirir ve hatta erdirir. Gönlü tüm varlığa karşı muhabbet ve şefkatle coşan ve Yüce Rabbimiz’in kendileri hakkında “Ben onların konuşan dili ve gören gözü olurum.” (Buhârî, Rikâk, 38) buyurduğu kudsî âlemin nâzenin kullarının nazarları, geliştirici ve erdiricidir. Bugün botanik ilminde yapılan araştırmalar da göstermiştir ki, güller, çiçekler ve bin bir çeşit bitkiler bile, kendileriyle ilgilenen kimselerin duygularından ve bu duyguların beslediği bakışlarından etkilenmektedir. Kendilerine kin duyan, hoyratça saldıran, içindeki negatif enerjiyle yaklaşan kimseler, susuz çiçeğe su verse bile âdeta zehir olmaktadır. Böylelerinin yanında ve yakınında bulunan o güzelim güller ve sümbüller zamanla solmakta ve nihâyet kahrından ölmeyi tercih etmektedir. Fakat büyük bir zevk ve muhabbetle kendilerini sevip okşayan kimselerin pozitif nazarlarına muhatap olmuşlarsa, bu bakışlar, onlar üzerinde bereketli nisan yağmuru etkisi oluşturmuştur. Hayvanlar âleminde de durum çok farklı değildir. Bazı hayvanlar avını nazarlarıyla etkilerken, bazıları da (meselâ su kaplumbağası gibi) yumurtasını nazarlarından yayılan şualarla olgunlaştırmakta ve yavrusunun oluşmasını bu şekilde gerçekleştirmektedir.
Çocuğuna negatif bir enerji ile yaklaşan anne-babalar, öğrencisine duygusuz, muhabbetsiz ve şefkatsiz durgun ve donuk nazarlarla iletişim kuran eğitimciler ve idareciler, neslimizin ihya edicileri değil, ancak imha ve ifsat edicileri olabilirler.
Nazar Değmesi İyi midir?
Tarih boyunca irfan ve irşat ehlinin insan eğitiminde etkili olmalarının sırlarından biri de huzur dolu gönüllerinden beslenen feyizli nazarlarının, muhataplar üzerinde diriltici ve heyecan verici bir etkileme gücüne sahip olmasıdır. Hakk’a yakınlığın gönüllerinde oluşturduğu ilâhî iksir, sözlerinden ve bakışlarından feyz (pozitif enerji) olarak etraflarına yansımaktadır. Edep, hüsn-i zan ve muhabbetle yanlarında ve yakınlarında bulunarak, bu bereketli nazarlara mazhar olan kimselerin, özlerinin gelişip serpileceği muhakkaktır. “İnsan-ı kâmil yetiştirme projesi” olarak da tarif edilen tasavvufta bu nazarların önemi üzerinde çok durulmuş ve sık sık “Bir ârifin nazarına erişmeye çalış.” tavsiyesi sürekli tekrarlanmıştır.
Cenâb-ı Hakk’ın sevgili Peygamberimiz’e etrafında bulunan fakir fakat samimi dostları olan sahabe-i kirâma karşı sabırla devam etmesini emrettiği “Gözlerini onlar üzerinden ayırma.” (Kehf, 18/28) ikaz ve uyarısı, son derece dikkat çekicidir. Kıyamete kadar gelecek Ümmet-i Muhammed arasında en şerefli ve mükerrem kimselerin sahabe-i kirâm olmasının en önemli sırrı da, onların Fahri Kâinât Efendimiz’in bereketli nazarlarına mümin olarak muhatap olmalarıdır.
Nazara Erişmek İçin Çalış
Özünü geliştirmek ve nihâyet Hakk’ın lâyık bir kulu olabilmek için, Nebevî mirastan pay almış Rabbânî âlimlerin ve ariflerin muhabbet ve şefkat nazarına erişmeye çalışmak, diğer bir ifadeyle o nazarlara hazır hale gelmek, diri ve uyanık bir hayat için zaruridir.
Menâkıp kitaplarımızda bir nazarla halden hale giren nice gönül erlerinin hayat hikâyeleri mevcuttur. Saf ve samimi gönüllerden taşıp gelen nazarlardan zaman zaman diğer yaratıklar bile hisse almışlardır.
Pozitif enerji dolu bakışların etki derecesi, muhatabın kalbî seviyesiyle doğru orantılıdır. Bu nevi müspet enerji iklimini artırmak için salih ve sadık müminlerin sevgisine mazhar olmak birinci esastır. Kişi sevmek kadar, sevilmeyi de önemsemelidir. O kadar önemsemelidir ki, sadece insanların değil, cansız varlıkların bile sevgisine mazhar olabilmelidir. “Biz Uhud Dağı’nı severiz, Uhud Dağı da bizi sever.” (Buhârî, Cihâd, 71; Müslim, Hac, 504) nebevî beyanı, pozitif enerji mecralarının ne kadar genişleyebileceğini göstermesi bakımından manidardır.
İnsan özünü geliştiren ve manevi yolculuğu kolaylaştıran bir diğer pozitif enerji kaynağı da hikmetli kelamlardır. İlâhî mesajlar ve hikmet ehlinin dilinden dökülen inci gibi sözler, ham insanı pişirir, olgunlaştırır ve “insaniyet makamı”na yüceltir.
Söz vardır, insanın içini karartır, gönlünü katılaştırır. Gülen yüzü soldurur, koşanı durdurur, âlemi savaş alanı haline getirir. Yine söz vardır, gönüllerin neşe ve sürur kaynağı, kişinin hayat iksiri, toplumun ülfet harcıdır. Diriltici söz, diri bir özün bereketli bir nefhasıdır. İnsan daha diri bir hayat için bu iksiri aramalı, bulmalı ve kana kana içmelidir.
Lokman Hekim oğluna der ki:
“Oğlum, hikmet ehli âlimlerin sohbetinde bulun. Zira Allah, ölü toprağı yağmurla dirilttiği gibi, ölü kalpleri de hikmet ehlinin sözleriyle diriltir.” (Heysemi, 1,125)
Her söz bir enerji ortaya çıkarmaktadır. Faydasız sözü söylemek ne kadar zararlı ise dinlemek de en az o kadar zararlıdır. Bazen adı sohbet, konferans ve vaaz olsa da, özü pişmemiş kimselerin ham sözlerinden oluşan laf kalabalıkları, gönlü daha da zayıf hale getirebilmektedir. Bu bakımdan sözüne kulak vereceğimiz kimselere dikkat etmek, kendi şahsiyetimizin inşası bakımından son derece önemlidir. Atalarımızın ifade ettikleri gibi “İnsan kulaktan sulanır”. Su zannedilerek içilen zehirlerin hayatı söndüreceği ise açıktır.
Bütün bu pozitif enerji arayışlarını, İlâhî rahmet nazarına erişmenin vesileleri olarak görmelidir. Pozitif enerji uğruna, kullara ya da diğer bir varlığa perestiş (tapınma) şaibesi taşıyan her türlü fikir, davranış ve faaliyetlerden, anlamsız nümayişlerden, sahte rollerden, riyakârlık kokusu taşıyan amellerden fersah fersah uzak kalınmalıdır. Beşeriyet bazen aynadaki tezahürü gerçek zannedip batıl itikatlara saplanabilmektedir. Bu itibarla pozitif enerji arayışlarında niyetimiz, Rabbimiz’in kullarına ve varlığa ikram ettiği nimetleri devşirerek, özbenliğimizi uyandırmanın yolunu bulmak ve bu sayede ilâhî rahmet nazarına liyakat kazanabilmektir. Zira uyanık bir gönülle Rabbü’l-âlemîn arasında kurulacak enerji akım hattının (fuyuzât-ı ilâhiyyenin) insanı yeryüzünün halifesi yapacağında hiç şüphe yoktur.
En büyük mahrumiyet, ilâhî nazardan ve kelâm-ı Rabbânîden mahrumiyettir. Bu azap, en büyük cehennem azaplarından biridir. Nitekim şöyle buyrulmuştur:
“Allah’a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedelle değiştirenlere gelince/işte bunların ahirette bir payı yoktur. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap vardır.” (Âl-i İmrân 3/77)
Gönül seferinde pozitif iklim, yolculuğu daha huzurlu hale getirecektir.