Kurbanla Kalplerdeki Sevgiyi Düzenlemek

 

Var oluş, yaratılış ve dünya âlemine gönderiliş sebebimiz nedir? Bu çok önemli bir konu; üzerinde aklı olanın düşünmemesi, kafa yormaması, mesai tüketmemesi mümkün değil. Bu konuyu gündeminden tamamen uzak tutarak veya çıkararak önüne konmuş bu hayatı sadece alabildiğine yaşama gayreti gerçekten çok şaşılacak bir şey insanoğlu için.

Bu garabeti başarmak için insan değil ama aklı çok az olan başka varlıklardan olmak gerekir herhalde diye düşünüyorum.

Mesela bir gece evimizde her zaman ki yatağımızda güzelce uykuya dalsak, sabah uyandığımızda ise kendimizi apayrı bir ülkede, apayrı varlıkların arasında bulsak, bu meseleyi de böyle çok normal karşılayabilir miydik? Ve o yerde o sabah önümüze getirilen bir kahvaltı yemeğini hiç düşünmeden gamsız kasavetsiz yiyebilir miydik? Bu sorunun cevabı elbette ki kesinlikle hayırdır.

Peki, İnsanoğlunun dünya macerası bu verdiğim örnekten gerçekte hiç farklı değil. Hiç sorgulamadan bu dünyada öylesine yaşamayı nasıl başarıyoruz o zaman?

Öyle görünüyor ki, doğumla başlayan bir süreç bizi kolayca bu yeni yere alıştırmış ve biz hiç sorgulamadan ve yabancılık çekmeden bu bilinmez yerin kaimlerinden olmuşuz. Ama normal insanlardan aklı fazla olan, felsefeciler diye tabir ettiğimiz bir zümre bu konuyu sorgulamadan duramamışlar haklı olarak. Fakat yalnız akılla bir sonuca da ulaşamamışlar, imdada peygamberler yetişmiş ve insanlığı bu derin açmaz ve çıkmazdan kurtarmış. Yani daha açığı, nefsimizde ve çevremizde şahit olduğumuz bu muhteşem ve mükemmel nizamın yaratıcısından, en doğru açıklamayı ve haberi ancak peygamberler insanlığa ulaştırmış.

“Biz yeri, göğü ve arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.” (Enbiyâ 21/16)

“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât 51/56)

Açıkça görülüyor ki bu âlem oyun eğlence için yaratılmamış, biz de sadece oyun eğlence için burada değiliz. Önemli bir kulluk görevi ile, daha önce hiç bilmediğimiz bir yere, hatta kendimizi bile bilmezken, hem kendimizin hem bu yerin farkındalığı ile gönderilmişiz. Bu farkındalığı en güzel şekilde hissetmek ve yaşamak için bize akıl, gönül, göz, kulak, burun, deri, dil gibi her şeyi görecek, algılayacak, hissedecek organlar da bahşedilmiş…

Anlaşılıyor ki kulluk için buradayız. Bunu hakkıyla başarırsak hem dünyamız hem ahirette sonsuz bir hayatımız mamur olacak; yoksa perişanlık ve pişmanlık bekleyecek bizleri. Bu dünya âleminde yaşadığımız ve tattığımız güzellikler, tabir yerindeyse ölümden sonra gideceğimiz yeni yerdeki cennetin fragmanları; acılar, dertler, belalar, sıkıntılar, hastalıklar ise cehennemin sanki…

Peki, kulluk ne o zaman?

En kolay ve anlaşılır tabirle, bizi yaratana ve sayısız nimetlerle donatana karşı sorumluluklarımız…

Yine bizim bu âleme gelmemize vesile olan ana ve babamıza karşı, beraber hayatı paylaştığımız akraba ve arkadaşlarımıza karşı, bize verilen tüm nimetlere, emanet edilen şeylere karşı bir teşekkür borcu aslında.

Komşun sana iyilik edip arabasını kullanman için ödünç verse onu bozup, kırıp vermezsin herhalde… İşte kulluk aslında bu kadar basit haliyle bir şükran borcu ve bir kadirşinaslık Rabbimiz’e ve tüm bize iyilik edenlere karşı.

İşte bu şükran borçlarından birisi de kurban kesmektir ki o zaman kurban ibadeti; zenginlerin ellerindeki zenginliğin bir şükür ifadesi olarak, her zaman yiyebildikleri et nimetinden bunu belki ayda yılda bir yiyebilen yoksullara, fakirlere ikram etmesidir. Ancak bu ibadetin faydası da anlamı da bu kadar basit değil; yazılsa bir kitaplık hikmet çıkar işin içinden o da ayrı mesele.

Bir de şu gerçek var ki bizim bu ibadetimizin Rabbimiz’e hiçbir faydası yok, hatta tüm ibadetlerimizin de öyle. Cümle ibadetlerin sebebi hikmeti yine insanın kendi menfaatine, tekâmülüne, gelişmesine yönelik, yani insanın değerini artıran, yücelten amaçlar içermekte. Nitekim ayet-i kerime bunu şöyle haber veriyor:

“Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin takvanız ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. Güzel davrananları müjdele!” (Hac 22/37)

Mesela İbrahim aleyhisselamdan Allah (C.C.) niye oğlunu kurban etmesini istedi? Biliyoruz ki ilahlar için insan kurban etmek cahiliye âdetidir. Allah Teâlâ her zaman yasakladığı cahiliye âdetini bir peygamberden yapmasını ister mi? Nitekim sonuçta bu kurban olayı gerçekleşmedi de.

O zaman belli ki bu istek, yüksek bir amaca, büyük bir hikmete yönelik. Öyle ki bu istekte, bir kişiyi hatta bir toplumu sarsarak büyük bir yanlıştan döndürme, kendine getirme mesajı saklı.

Mesela bu istek en basit tabirle, hiçbir yaratılmış şeyi Rabbiniz’in yerine koymayın ve yaratılmış şeylere yaratandan fazla değer verip yaratandan fazla sevmeyin demekte. Yine bunu büyük bir peygamber yaparsa ona hiç yakışmaz; o zaman böyle acı bir tecrübeyle onu asıl gerçeğe döndürürüz mesajı içermekte. Bu hadiseyi yüce Kur’ân şöyle haber veriyor:

(İbrahim), “Ey Rabbim! Bana salihlerden olacak bir çocuk bağışla.” dedi. Biz de ona uysal bir oğul müjdeledik. Çocuk kendisiyle birlikte koşup yürüyecek yaşa gelince İbrahim ona, “Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?” dedi. O da, “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın” dedi. Nihayet her ikisi de (Allah’ın emrine) boyun eğip, İbrahim de onu (boğazlamak için) yüz üstü yere yatırınca ona şöyle seslendik: “Ey İbrahim! “Gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.” “Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır.” Biz, (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail’i) kurtardık. Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık. İbrahim’e selâm olsun. İyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o mümin kullarımızdandı. (Saffat 37/100-111)

Maşallah böyle bir babaya ve böyle bir evlada; işte bu tavır gerçek bir mümin tavrı. Allah hepimize nasip etsin bu iman gücünü ve Rabb’e teslimiyeti.

Demek ki kurbanın birinci derecedeki hikmeti fakirleri doyurmaktan ziyade Rabbimiz’in isteklerini kendi isteklerimizden aziz bilip O’nun sevgi ve rızasını kazanmayı öncelemekmiş. Yani Rabbin’i canından, çoluk ve çocuklarından ve malından önde tutmak ve onlardan fazla sevmek suretiyle kalplerdeki sevgiye bir ayar vermekmiş.

Sevgili okurlarımız! O zaman bu yılki kurban ibadetini bir de bu şuurla eda edelim.

“Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır…” (Buhârî, Bedü’l-Vahy, 1)

Bu hadis-i şerifte görülüyor ki, amellerimiz niyetlerimize göre değer kazanırmış. Demek ki niyetlerimiz halisse amellerimiz değer kazanır, yoksa o ameller para ve zaman israfıdır, boşa gitmiş emek, boşa gitmiş yorgunluktur.

Açıkçası desinler diye kurban kesmeyelim veya kesecek durumumuz yok ise elalem ne der diye boş yere borca derde girmeyelim, samimi olalım.

İşte bu samimiyete ve halis niyete ancak İbrahim aleyhisselam ve İsmail aleyhisselamın ortaya koyduğu Allah’a karşı duyulan güçlü bir iman, sevgi ve teslimiyetle ulaşılır.

Şu bir gerçek ki, riya duygusu insanlığı etkileyen çok güçlü bir duygudur. Bu duygunun bir hortum gibi güçlü olan çekişinden benim diyen âlimler zor kurtulur.

Büyük İslam âlimlerinin dini kitaplara geçmiş anlı şanlı riya mücadeleleri pek meşhurdur. Biz bugün âlimlerin birçoğunda bu hassasiyeti neredeyse hiç göremiyoruz. Halkın karşısında riyanın her türlüsünü gözümüzün içine baka baka yapıyor, hatta riya diye bir günah yokmuş gibi yaşıyorlar. Ama ak ile karanın seçileceği bir gün gelecek elbette. Allah bizi o zor günde mahçup olanlardan ve amelleri boşa gidenlerden etmesin.

Nitekim kimsede böyle bir kurtulmuşluk garantisi yoktur ve takvalık, böyle bir günün korkusuyla amellere dikkat etmek, günahlardan sakınmaktan başka bir şey de değildir zaten.

“Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir.” (Beyyine 98/5) Bu ayette de görüldüğü gibi Rabbimiz bizden tüm amellerimizde ihlas ve samimiyet istiyor.

Evet, kurban ibadeti Rabbimiz’in bir emridir. Kevser suresinde Yüce Yaradan: “Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.” (Kevser 108/2) buyurmuştur. Bu ayetten hareketle kurban kesme ibadeti Hanefî mezhebinde vacip olarak hükme bağlanmıştır. İmkânı olanlar bu ibadeti yapmak zorundadırlar. Yukarıda ifade ettiğimiz şekilde niyetlerine dikkat ederek hem de. Niyetimizi tam yapamadık, o zaman bu ibadetten vazgeçelim diye bir şey de elbette ki yoktur. Yanlışlarımızın farkında olarak yaşayacağız, tevbe ederek ve ahlaken kendimizi İslam ahlakına bürüme mücadelesi içinde bir ömür gayret içinde olacağız. Gerisi Rabbimiz’in rahmet ve merhametine kalmıştır artık.

Sevgili Peygamberimiz’in (s.a.v.) şu hadisinden kurban ibadetinin ne kadar önemli ne kadar değerli ve ne kadar gerekli olduğunu öğrenmekteyiz.

“Âdemoğlu kurban bayramı günü, Allah katında kurban kesmekten daha sevimli bir iş yapmaz. Şüphesiz ki kesilen kurban kıyamet günü boynuzları, kılları ve tırnakları ile gelir. Hiç şüphe yok ki kesilen kurban, kanı yere akmadan önce Allah katında kabul görür. Öyleyse gönüllerinizi kurban ile hoş ediniz.” (Tirmizî, Edâhî 1.IV, 83)

“Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde) üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik.” (Hac 22/36)

Ayette buyrulduğu gibi, kestiğimiz kurbanların etlerinden hem biz yiyeceğiz hem eşe dosta ikramda bulunacağız hem de et yiyemeyenleri hatırlayarak onları sevindireceğiz. Bu yardımlaşma İslam’ın en büyük şiarıdır. Bayram nedeniyle kardeşlik duygularımızı yeniden gözden geçirip pekiştireceğiz ki içinde bulunduğumuz zaman diliminde bu kardeşlik duygularına çok fazla ihtiyacımız var. Ensar muhacir kardeşliğini hatırlayıp ülkemize sığınan Suriyeli, Iraklı Müslüman kardeşlerimize yardım için imkânlarımızı zorlayacağız.

Nereden başımıza çıktı bunlar diyenlerden olmak yerine, bize Ensar’ın sevabını kazandırmak için böyle bir imkânın çıkmasını şükürle karşılayacağız. Biz Müslüman kardeşlerimizin ihtiyaçlarını karşılayacağız ve sıkıntılarını gidereceğiz ki, Rabbimiz de bizlerin ihtiyaçlarını karşılayacak ve sıkıntılarımızı giderecek.

Nitekim şu hadis-i şerif bu meseleyi güzel ifade etmekte:

“Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Din kardeşinin ihtiyacını karşılayanın, Allah da ihtiyacını karşılar. Müslüman’dan bir sıkıntıyı giderenin Allah da kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Bir Müslüman’ın ayıbını örtenin, Allah da kıyamet gününde ayıplarını örter.” (Buhârî, Mezâlim 3)

Evet, Rabbim her türlü ibadetimizi sadece kendi rızası için yapabilmeyi, razı olduğu şekilde doğru bir itikat ve güzel salih amellerle bir ömür geçirebilmeyi bize ve sevdiklerimize nasip eylesin. Önümüzde idrak edeceğimiz şu mübarek Kurban Bayramı tüm İslam âlemine bolluk, bereket, huzur ve barış getirsin inşallah.

Allah’a emanet olun.