Hz. Ömer’den (r.a.) rivayet edildiğine göre bir gün Allah Rasûlü etrafında bulunan sahabilerine şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kulları arasında öyleleri var ki, peygamber ve şehit değildirler, ama kıyamet günü Allah katındaki mevkilerinden dolayı peygamberler ve şehitler onlara imrenirler.” Sahabiden bazıları “Ya Rasûlallah, onlar kim? Bize haber verir misin?” dediler. Allah Rasûlü “Onlar, aralarında alıp verdikleri bir mal ve akrabalık olmadığı halde sırf Allah için birbirlerini sevenlerdir. Vallahi onların yüzleri nurdur ve kendileri nur üzerindedirler. İnsanlar korktuğu zaman onlar korkmaz, insanlar üzüldüğünde onlar üzülmezler.” buyurdu ve “Haberiniz olsun, Allah’ın sevgili kullarına korku yok, onlar üzülecek de değillerdir.” (Yunus, 10/62) âyetini okudu. (Ebû Dâvûd, Büyû’, 76).
İslam’ın temel emirlerden birisi Müslümanların birbirlerini kardeş olarak görmeleri ve bunun gereğini yapmalarıdır. “Mü’minler ancak kardeştirler.” (Hucurât, 49/10). Yani Mü’minler kardeşten başka bir şey değildirler. Rabbimiz bu kardeşliğin örülmüş duvar gibi olmasını istemektedir: “Muhakkak ki Allah, kendi yolunda sağlam örülmüş bir duvar gibi saf bağlayıp omuz omuza savaşanları sever.” (Saff, 61/4).
Kardeşlik öyle olmalı ki kişi kardeşini kendisi gibi görmelidir. “Hiçbiriniz, kendiniz için arzu ettiğini kardeşi için de arzu etmedikçe (tam anlamıyla) iman etmiş olmaz.” (Buhârî, İmân, 7; Tirmizî, Sıfetü’l-Kıyâme, 59). Başka bir hadiste de Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: “Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.” (Müslim, İman, 93; Ebû Dâvûd, Edebi 130, 131; Tirmizî, Sıfetü’l-Kıyâmet, 56, isti’zân, 1; İbn Mâce, Mukaddime, 9, Edeb, 11.
Mü’minlerin Sevgisi de Nefreti de Allah İçin Olmalı
Allah Rasûlü bir gün ashabıyla otururken onlara şu soruyu sorar: “Allah’a en sevimli amel hangisidir?” Sahabiler de saymaya başlarlar; bazısı namaz, bazısı zekat, bazıları da cihat diye cevaplandırırlar. Bunun üzerine Allah Rasûlü şöyle buyurur: “Allah’a en sevimli gelen amel, Allah için olan sevgi ve Allah için olan nefrettir.” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V/145). Başka bir hadiste ise sevgisi Allah için olmayan kişinin imanın zevkine varamayacağını bildirmiştir: “Hiçbir kul bir kişiyi ancak Allah için sevinceye, Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra tekrar küfre ve şirke dönmektense ateşe atılması kendisine daha sevgili oluncaya ve Allah ile Rasûlü kendisine başkalarından daha sevgili oluncaya kadar imanın tadını bulamaz.” (Buhârî, Edeb, 42).
Müslüman kardeşinin yanında olursa Allah da onunla beraberdir. “Her kim bir Müslüman’ı dünya sıkıntılarının birinden kurtarırsa Allah da onu kıyamet gününde bir sıkıntıdan kurtarır. Kim darda kalan bir kimseye kolaylık gösterirse Allah da ona dünya ve âhirette kolaylık ihsan eder. Kim bir Müslüman’ın ayıbını örterse Allah da dünya ve âhirette, onun ayıbını örter. Kul (din) kardeşinin yardımında oldukça Allah da o kulun yardımındadır.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 60; Tirmizî, Birve Sıla, 19).
Allah’ın Nimeti Sayesinde Kardeş Oldunuz
Allah Teâlâ, Mü’minlerin, kafirlere ve birbirlerine karşı tutumunu şöyle belirtmektedir: “O, Allah’ın elçisi Muhammed’dir. Onunla beraber olanlar da kâfirlere karşı sert, kendi aralarında merhametlidirler.” (Fetih, 48/29). Rasûlüllah (s.a.v.) ise Mü’minlerin birbirlerine karşı tutumunu şöyle tarif etmektedir: “Birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamette, birbirlerine şefkatte Mü’minleri bir bedenin misâli gibi görürsün. Ondan bir uzuv rahatsız olsa, diğer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler.” (Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66,67).
Rabbimiz, Mü’minlerin birlik beraberlik içinde kardeşçe yaşamalarını ayrılığa düşmemelerini, bölünüp parçalanmamalarını istemektedir. “Hep birlikte Allah’ın ipine (İslam’a) sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah gönüllerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da Allah sizi kurtarmıştı.” (Âl-i İmrân, 3/103).
İslam Kardeşliğinde Ensar Muhacir Örneği
Allah Rasûlü, Medine’ye hicret ettikten kısa bir süre yaklaşık beş ay sonra Medineli Ensar ile Mekke’den Medine’ye hicret eden Muhacirler arasında kardeşlik tesis etti. Çünkü Mekkeli Müslümanlar mal varlıklarını tümüyle Mekke’de bırakmışlardı ve Medineli kardeşlerinin yardım ve yol göstermelerine ihtiyaçları vardı. Bu sebeple Allah Rasûlü, İslam davasını beraber sırtlanacak bu insanların beraber hareket etmelerini sağlamak adına onları kardeş yaptı. Burada elbette en büyük fedâkarlığı Ensar göstermesi gerekiyordu ve öyle de oldu. Rabbimiz bu durumu şöyle belirtmektedir: “Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Haşr, 59/9). “İman edip de hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp yardım edenler var ya, işte onların bir kısmı diğer bir kısmının dostlarıdır…” (Enfâl, 8/72). “İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler, (muhacirleri) barındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek müminler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.” (Enfâl, 8/74).
Ensar ile Muhacir arasında gerçek kardeşliğin en güzeli yaşandı ve bu anlamda rivayetlerde birçok yaşanmışlıklar anlatılmaktadır. Onlardan birisi şudur: Allah Rasûlü, Mekkeli Abdurrahman b. Avf ile Medineli Sa’d b. Rabî el- Ensârî’yi kardeş yapmıştı. Sa’d, Abdurrahman b. Avf’a malının yarısını vermeyi ve evlendirmeyi teklif etti. Abdurrahman b. Avf da Sa’d’a şöyle diyerek dua etmiştir: “Allah sana malında ve ailende bereketler versin. Sen bana çarşının yolunu tarif et ben başımın çaresine bakayım.” (Buhârî, Büyu’, 1, Menâkıbu’l-Ensâr, 3, 50, Nikâh, 7, 68; Tirmizî, Bir ve Sıla, 22; Nesâî, Nikah, 84).
Kardeşliği Bozan Davranışlar
İnsanlar hakkında kötü zan besleyerek eksiklikleri araştırmaya çalışmak. Zannın çoğu günahtır. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.” (Hucurât, 49/12).
Kardeşini kıskanmak. Allah Rasûlü şöyle buyurmuştur: “Zandan sakının! Çünkü zan, sözlerin en yalanıdır. Birbirinizin eksikliğini görmeye ve işitmeye çalışmayın. Özel hayatınızı da araştırmayın. Birbirinize haset etmeyin. Birbirinize nefret ve düşmanlık da beslemeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun!” (Buhârî, Edeb, 57).
Hakir görmek, alay etmek ve hoşlanmayacağı lakaplar takmak. “Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin. Belki de onlar, kendilerinden daha hayırlıdır. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha hayırlıdır. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın.” (Hucurât, 48/11).
Şımarıklıkta yarışmak. Hz. Peygamber (s.a.v.) “Ümmetime (daha önceki) ümmetlerin hastalığı bulaşacaktır.” deyince Sahâbe: “Ümmetin hastalığı nedir?” diye sordular. O şöyle buyurdu: “Taşkınlık, şımarıklık, dünya hususunda birbirlerine karşı öğünmek ve yarışmak, birbirinden uzaklaşmak ve hasetleşmek. Öyle ki, böylece zulüm ortaya çıkar ve anarşi olur.” (Hâkim, el-Müstedrek, IV, 282, hadis no: 7390).
Gereksiz tartışmalara girmek. “Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin, aksi takdirde zaafa düşer, kuvvet ve devletinizi elden kaçırırsınız.” (Enfâl, 8/46). Rasûlüllah (s.a.v.) “Bir kavim, hidayetten sonra dalâlete düştü ise bu, mutlaka kin ve nefret doğuran gereksiz tartışmalar sebebiyle olmuştur.” buyurdu ve şu âyeti okudu: “Bizim tanrılarımız mı iyi yoksa o mu? diyorlar. Bu karşılaştırmayı sırf sana karşı çıkmış olmak için yapıyorlar. Onlar gerçekten inatçı bir muhalefet!” (Zuhruf, 43/58; Tirmizî, Tefsir, 43; İbn Mâce, Mukaddime, 7). Efendimiz, Abdullah b. Abbâs’ın rivayet ettiği bir hadiste de şöyle buyurmuştur: “Sana günah olarak tartışmaya devam etmen yeter.” (İbn Mâce, Bir ve Sıla, 58). Süleyman (a.s.) ise oğluna şöyle tavsiye etmektedir: “Çekişmeyi tartışmayı bırak. Çünkü onun faydası azdır. Üstelik o, kardeşler arasında düşmanlığı körükler.” (Dârimî, Mukaddime, 29, hadis no: 309).
Rahmet ve merhametten yoksun katı yürekli olmak. “Küçüklerine şefkat göstermeyen, büyüklerine saygı göstermeyen bizden değildir.” (Tirmizî, Bir, 15; Ebû Dâvûd, Edep, 58). Allah Teâlâ, Firavun’a gönderdiği Musa’ya (a.s.) yumuşak davranmasını (Taha, 20/44) isterken Rasûlüllah’a (s.a.v.) da yumuşak davrandığı için çevresindekileri topladığını bildirmektedir. “Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi.” (Âl-i İmrân, 3/159).
Asabiyet yani kavmiyetçilik yapmak. Asabiyet, haksızlık karşısında bile kavmini savunması, ırkıyla övünmesi, ırkının üstünlüğünü iddia etmesi, kendisinden olmayanlara buğz etmesi ve küçük görmesidir. “Kavmiyet gayreti güdenler bizden değildir; kavmiyet sebebiyle vuruşan da bizden değildir; kavmiyet güderek ölenler de bizden değildir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 111). Başka bir hadiste Allah Rasûlü şöyle buyurdu: “Bazı topluluklar ölen atalarıyla övünmekten vazgeçmelidirler, çünkü onlar Cehennem kömürüdürler, aksi takdirde pislik içerisindeki böcekten Allah katında daha değersiz olacaklardır. Allah cahiliyye gururunu ve atalarıyla övünme kötülüğünü gidermiştir. Artık bundan sonra mütteki Mü’min ve bahtsız günahkar vardır. Bütün insanlar Adem’in oğullarıdır. Adem de topraktan yaratılmıştır.” (Ebû Dâvûd, Edeb 27; Tirmizî, Menâkıb, 75 )
Müslümanlar Arasındaki Sorunlarda Yapılması Gerekenler
Bu konuda ölçü Allah ve Rasûlü olmalıdır. “Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Rasûlü’ne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzâb, 33/36).
Başkalarının tuzağına düşmemeli ve uyanık olmalıdır. Müslüman aklını kullanıp din düşmanlarının tuzak/tuzaklarına düşmemelidir. Çünkü “Akıllarını kullanmayanları Allah pislik içinde bırakır.” (Yunus, 10/100).
Müslümanlar arasındaki problemlerde diğer Müslümanlar aracı olmalıdırlar. “Eğer Mü’minlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, âdil davrananları sever.” (Hucurât, 49/9).
Sonuç olarak, biz Müslümanların en büyük sıkıntılarından birisi gerçek anlamda kardeşler olamamamızdır. İslam düşmanları ne kadar güçlü olursa olsun bizler gerçek anlamda birlik-beraberliği sağlayabilsek onların güçlerinin bir etkisi olmayacaktır. Hakikatte onların zulümlerine devam etmeleri güçlü olduklarından değil; bizlerin bölünmüşlüğü ve zaaflarımızdandır.
Selam ve dua ile…