“Hani Rabbiniz şöyle duyurmuştu: Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.” (İbrahim, 14/7)
İnsanlar genelde hep mutsuzdurlar. Bu durumun en büyük sebebi ise şükürsüzlüktür. Rabbimiz birçok ayet-i kerimede şükretmemizi ister, zira şükür önemli bir kulluk, hatta insanlık görevidir. Şükür, nimet gördüğün, iyilik gördüğün birine teşekkür etmektir. Kahve ikram ederler, teşekkür edersin, yemek ısmarlarlar, daha candan teşekkür edersin. Birisi sana ev, araba hediye etse o kişiye nasıl teşekkür edeceğini bilemezsin, bir ömür adını dilinden düşürmezsin… Düşünün! Çok sevdiğiniz birinin yaşaması için organ bağışı lazım. Vatandaşın biri iyilik olsun diye bir böbreğini veriyor. Gayet açıktır ki minnet duygularınız, şükran duygularınız tavan yapar. Çünkü insan fıtratı böyledir; iyilik gördüğü kişiye karşı sevgisi, saygısı, şükrü artar. Mesela, çocuğunuzun yaşaması için bir kişi böbreğinin birini Allah rızası için bağış yapsa, o kişiye bir ömür şükran duygularınızı nasıl ifade edeceğinizi bilemezsiniz. Demek ki nimete karşı şükür kendiliğinden doğal olarak olur; bunun için ayrıca bir hatırlatmaya veya eğitime kimsenin ihtiyacı olmaması gerekir. Lakin emmare nefsin tabiatı ve yapısı gereği durum hiç de böyle değildir.
Evet, şimdi işin bir de negatif tarafından bakalım. Size bu derece büyük iyilik yapan birine, birkaç gün sonra eften püften sebepten düşmanca bir tutum içine girseniz, yüzüne bakmasanız, selam vermeseniz, görünce yüzünüzü çevirseniz; o kişi sizin bu halinize karşı nasıl bir duygu içine girecektir? Size böyle bir nankörlük yapılsa siz bu tavrı nasıl karşılarsınız? İşte bu örnekte olduğu gibi nimete nankörlük gerçekten çok kötü bir insanlık tablosudur… Bu nedenle Rabbimiz, şükredin, nankör olmayın, şükrederseniz size olan nimetlerimi geri almam, hatta arttırırım buyurur.
Bu tutum insanoğlu için de geçerlidir. Teşekkür eden kişiye siz iyiliğinizi devam ettirir, nankörlük edenden de elinizi ayağınızı çekersiniz. Rabbimizin ayetleri bu manaya gelir. Nimetlere şükür ve teşekkürü çok yapın ki size verilen nimetler sizde kalsın, hem de daha ziyade olsun.
Teşekkür veya şükrün üç mertebesi vardır. En düşük mertebesi dil ile şükretmektir; yani “Ya Rabbi çok şükür.” demektir. Büyükler günde en az 100 defa, belki daha fazla “Ya Rabbi çok şükür.” diye Rabbimize şükretmek çok faydalıdır derler.
Şükrün ikinci mertebesi fiilî şükürdür; yani iyilik gördüğün kişiye sen de elinden geliyorsa, kendi imkânlarınla karşılık verirsin. Çay ısmarlayana çay ısmarlarsın, yemek yedirene yemek yedirirsin, bunları teşekkür duygularıyla yaparsın. Rabbimize karşı ise onun emirlerini tutmakla, yasaklarından kaçınmakla ve kullarına iyilik yapmakla fiilî teşekkür yapabilirsin.
Şükrün üçüncü mertebesi kalbî şükürdür ki iyilik gördüğün kişiye kalbini açar, seversin, düşmanlık beslemezsin.
İnsanın en kötüsü iyilik gördüğü kişilere düşmanlık eden, gizli gizli hasetlik peşinde olandır. Maalesef ki insanlar arasında bu kötü haslet çok yaygındır. Bu yüzden bazı selef âlimleri: “İyilik yaptığınız insanın şerrinden sakının.” buyurmuştur. Buradan elbette kimseye iyilik yapmayın anlamı değil, mürüvvetsiz, erdemsiz kişilere iyilik yapsanız da onların şerrinden sakının anlamı çıkarmalıdır.
O halde Rabbimizden gördüğümüz iyiliklerin karşılığı olarak “Ya Rabbi çok şükür.” diye dille şükür edeceğiz, emirlerini tutup yasaklarından sakınarak fiilî şükür edeceğiz. Kalben de Rabbimizi çok seveceğiz ki bu gayet normal bir insani davranıştır. İşte bunu beceremediğimiz için Rabbimiz ayetlerinde bizi ciddi olarak uyarıp tehdit etmektedir.
Şimdi bir kişiye Allah’a isyan etme, haline şükret desek ne için şükredeyim der. Evim yok kiracıyım, arabam yok yayan yürüyorum, borcum çok vesaire gibi bir sürü böyle mazeretler öne sürebilir. İşte insanoğlu böyle öne sürdüğü gerekçeler yüzünden kendinde olan nimetleri bir türlü göremez ve o yüzden de şükür edemez. Bunun için kendimizde olan nimetleri görmeye, bunları kendimize sık sık hatırlatmaya ihtiyacımız vardır.
Âlimler derler ki bir kişide 360 aza vardır. Bu azalardan birinde bir sıkıntı, bir dert olsa o kişinin hayatı kararır, çekilmez olur. Bu nedenle her bir aza için her gün şükretmek gerekir. Evet, herkesin kolaylıkla anlayabileceği bir sohbettir bu sohbet; sağlığımız, azalarımızın, uzuvlarımızın varlığının ve sağlığının ne büyük bir nimet oluşu… Birinde bir sıkıntı olsa ne evde ne arabada ne borçta aklımız ve gözümüz kalır. Önce dertten, o ağrıdan, sızıdan kurtulmak isteriz. Demek ki en büyük nimet önce sağlıktır ve sağlığımız için Rabbimize ne kadar şükretsek azdır. Osmanlı padişahı, Kanuni Sultan Süleyman bu konuda ne güzel söylemiş, çok meşhurdur:
“Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi.”
Sıhhatle alınan verilen nefesten büyük devlet olmaz diyor, saltanat sahibi büyük bir padişah. Bizler kendimizde olmayan küçük şeylerin üzüntüsünden bizde olan büyük nimet ve devletleri göremez hale geldik. İşte bunun gibi her insan kendinde olan çok önemli nimetleri sayabilir ve bunların hiçbirisi ile hiçbir servetin değiştirilmeyeceğini de görebilir. Böyle bir tutum içine giren insan mutlu insan olur, zira şükretmek insanı mutlu eder. Elindeki nimetlerin farkında olan insanlar, nankör olmayan insanlar mutlu insanlardır. Kiralık da olsa bir evimiz varsa, o gece dışarılarda kalmadıysak şükretmek gerekir. Zira şu anda milyonlarca insan evsiz, yurtsuz, sokaklarda mülteci, göçmen durumundadır. Bizler de onlardan birisi olabilirdik. Yine bir günlük yiyeceğimiz varsa, çoluğumuz çocuğumuz varsa, mutlu bir aile ortamımız varsa şükretmek gerekir. Bu nimetlerden mahrum milyonlarca insanın varlığını unutmamak gerekir. Günümüzde mobilyam eskidi, cep telefonunun markası düşük kaldı, araba mı yenileyemedim vesaire gibi suni ihtiyaçlar yüzünden dünyanın en mutsuz insanı rollerinde bir sürü insan vardır. Bu nedenle şükür, hem dünya saadetimiz hem ahiret saadetimiz hem insanlık ve kulluğumuz için önemli bir erdemdir. Efendimizin bir duası şöyledir: “Allah’ım! Seni zikretmek, nimetlerine şükretmek ve sana en güzel biçimde ibadet etmek konusunda bana yardım et.” Bu duaya yürekten “amin” demekten başka yapacak bir şey yoktur.
Bu arada toplumca yanlış yapılan bir inceliği de belirterek sohbetimizi bitirebiliriz. Belalara, dertlere şükredilmez, onlara hamd edilir; nimete şükür yapılır. Belaya şükretmek belayı artırır. Bu nedenle nimete şükür ederken halkımız yanlışlıkla belaya da şükür der. Belaya şükretmek değil hamd etmek, nimete ise şükretmek gerekir.
Allah’a emanet olun.