Müşrikler Big-Bang'i Bilmezdi

Gözleri, kulakları, aklı ve kalbi vahye kapalı… İnsan inkâr ederken ne kadar da ince(!)/kalın düşünüyormuş meğer!.. İmam Maturidi’nin eserlerini, o güzelim İslam alimini ve şerhlerini bir makalede okuyunca hakikatin bu denli sağlam tespiti karşısında insan bir kez daha hayrete düşüyor.1

Maturidi’ye göre Mekke’de ilk inen ayetler üç inkârcı grubu hedef almıştır. Söz konusu üç akım; tevhidi, nübüvveti ve ölümden sonraki yaşamı inkâr edenlerden oluşmaktadır. Başka bir yerde Maturidi onları; “Dehriyye ile aynı fikirde olanlar, şirk koşanlar ve tevhide inanıp öldükten sonra dirilmeyi inkâr edenler” diye de sınıflandırmaktadır.2 Mekke müşriklerinin putlardan şefaat beklemeleri onların ahirete inandıkları zannını ortaya çıkarabilir. Fakat onlar ahirete kesinlikle inanmıyorlardı.3

Maturidi, Mekke halkının önceden taşıdıkları inançların, onları ahirete inanmada kayıtsız bıraktığını belirtir. Ona göre Hz. Peygamber’in geldiği dönemde Mekke halkı iki farklı âlem tasavvuruna sahiptir(4): İlki; âlemin kıdemine inananlar olup bunlar Dehriyye ile aynı fikre sahip olanlardır. Diğeri de âlemin bir sonunun olduğuna inanan fakat ölümden sonraki hayatı inkâr edenlerdir. Mekke halkı, zihinlerindeki bu inançları sebebiyle öldükten sonraki diriltilmeyi uzak ve şaşılacak bir hâdise olarak algılamıştır. Bu taklit ve taassup onları, toprak hâline gelmiş kemiklerin tekrar diriltilmesine alayla yaklaşmaya götürmüştür.5

İnsan bunları bilince “Müşrikler Big-Bang’i bilmezdi. Peki ya modern müşrikler!” demeden edemiyor. Materyalizmi kurtarmak adına maddeye, evrene ezelîlik atfeden felsefî Materyalizmle, inkârcılığa kılıf arayan Mekke müşriklerinin durduğu yerin aynı oluşu, modern insanın (!) asırlar sonra aynı hataları tekrarlayabilir oluşu, insan fıtratını her yönüyle tanımlayan Kur’ân’a ait sosyolojik bir hakikat, inkârcı insanın psikolojisine ait sağlam bir tespit olarak önümüzde durmaktadır. Üstelik müşriklerdeki “âlemin bir sonunun olduğuna inanan fakat ölümden sonraki hayatı inkâr eden” anlayış hepsinden daha ilginçtir. Çünkü Maturidi, Dehriyye’den başka inkârcı akımla karşılaşmayan Arap müşriklerinin ahirete inanmama psikolojilerini şöyle açıklar: 

“Onların ileri gelenleri, kendilerine tâbi olan aşağı tabakadan insanların bağlılıklarını arttırmak için Dehriyye’nin fikrine sahip çıkarak bu dünya hayatıyla aldanmıştı. Onları kendi köleleri olarak görürlerdi. Ahirete inandıkları takdirde, bağlıları ahiret için de çalışacakları için kendilerine olan hizmeti aksatacaklarından, zenginliklerine ve nüfûzlarına zarar söz konusuydu. Bu sebeple onlar, dünyevî bir zarardan ötürü ahiret inancından kaçınarak, kendilerini helâk edecek gücün zamandan başka bir şey olmadığı fikrine sahiptir.”6

“İslamiyet’in önemli bir inanç esası olan ahirete iman, “Aydınlanma Dönemi”nden itibaren dünyayı etkileyen materyalist ve seküler anlayış tarafından reddedildiğinden, diğer din mensuplarında olduğu gibi İslam dininin mensupları arasında da zayıflamıştır. Bu dönemde öne çıkan “bilimsel bilgi” hayatın ve varlığın kıymetini belirlemede yegâne değer ölçüsü kabul edilmiştir. Bu durum, ferdin iç huzurunu alıp götürdüğü gibi insanları ahiret inancından uzaklaştırmış ve sonunda da beşerî münasebetleri dünyevîleştirmiş, suçların artmasına ve iyiliklerin azalmasına sebep olmuştur. Kur’ân-ı Kerîm’in neredeyse üçte birinin ahiretten söz etmesine karşın, bazı Müslümanlar, imana ve hayata derinlik katan huzur ve değer kaynağından mahrum kalmıştır. Ahirete iman etmeye çağıran ve değerlerin bu âleme göre belirlenmesini salık veren Kur’ânî beyan karşısında Müslümanlar ölüm ötesi hayat adına endişe duyması gerekirken dünyevîleşmenin tesirinde kalmış, ahirete iman zayıflayarak insan davranışları üzerindeki tesirini yitirmiştir.”7

İmam Maturidi, ahirete inanmayı engelleyen sebeplerin başında Allah’a iman etmemeyi zikreder. İkincisi: Bilgi kaynaklarını doğru yönde kullanmamaktır. 

Üçüncüsü: Maturidi, kötü arzularının esiri olanların müminleri saptırmak istemelerine işaret eden ayet bağlamında, onların bu arzularının esiri olmalarının sebebini, Cenâb-ı Hakk’tan kendilerine bir beyanın ulaşmamasına değil, âkıbet üzerinde derinlemesine düşünmeyi terk etmelerine bağlar.

Dördüncüsü: İnsanların şuuraltlarında göklerin, dağların ve yerin daima var olacağı fikri hâkimdir. İnsanı bu fikre sevk eden şey, bu sayılanların dışında her varlığın şu veya bu şekilde yok olmasıdır. İnsan, bu tablo karşısında kendi cinsinin fâniliğini anlamakta ve göklerin, dağların ve yerin bâki olduğu kanaatine vararak ahiret hayatı fikrinden uzaklaşmaktadır. Ancak Allah, kitapların sahifelerinin dürülmesi gibi göğün dürüleceği günün düşünülmesini, o gün yer ve göklerin de başka yer ve göklere dönüştürülmesini, göğün yarıldığı anı, dağların atılmış renkli yünler gibi olacağını, dağların kıyamet gününde toz haline gelip savrulacağını bildirmekte ve başlangıçta ilk yaratmanın nasıl yapıldıysa ikinci kez yine yapılacağını haber veren ayetler üzerinde aklını kullandığı takdirde yukarıda sözü edilen göklerin, dağların ve yerin dâima var olacağı fikrini ortadan kaldırmaktadır.

Beşincisi: Maturidi’ye göre kibir, Kur’ân-ı Kerîm’de ahiretin varlığına işaret eden ayetleri anlamaya ve ahirete iman etmeye bir engeldir. Çünkü kibir, insanı akıl yürütmekten uzaklaştırıp inatçı bir tavır takınmasına sebep olmakta, doğruyu bulma gayesiyle yapılan tefekkürü unutturmaktadır. Maturidi, bu inadî tutumun ve kibrin onların bir tabiatı hâline geldiğine değinerek, kendilerine göklerin kapıları açılsa bile büyülendiklerini zannedeceklerine işaret ederek, ahiret hayatı hakkındaki özendirme ve sakındırmaların onların tekzip ve inkârlarını artırdığını söyler.

Kur’ân-ı Kerîm’de, ahiretin varlığını inkâr edenler gururlu ve kibirli kimseler olarak nitelenmektedir. Zira Hz. Musa’nın, ahirete inanmayan her kibirliden Allah’a sığınması bunu göstermektedir. 

Altıncısı: İnkâr edenlerin ahiret hayatına karşı duyarsız kalmalarındaki psikolojik sebeplerden biri de bu dünya hayatında kendilerine verilen imkânların ölüm ötesi âlemde de verileceğini umarak ahiret hayatıyla ilgili tehditlere kulak asmamalarıdır. Onlar; “Eğer Muhammed Allah’ın bir elçisi olsaydı sıkıntı içinde olmazdı. Allah nazarında biz daha sevgiliyiz. Çünkü biz rahat içindeyiz ve geniş imkânlara sahibiz.” derlerdi. Onlara göre, burada veren orada da verir. Rablerinin katına döndürülseler bile daha iyisini bulacaklarını sanırlar. Bunun yanında böyle önemli bir vazifenin kendilerine verilmemesi de bir inkâr sebebidir. Bu psikoloji onları ahirete karşı kayıtsız bırakmıştır. Hatta kendilerine sahifeler verilmesini bile temenni eder olmuşlardır. Maturidi’ye göre, şeytanın ateşten yaratılmasından ötürü, topraktan yaratılan insana kibirlenerek secdeden uzak kaldığı gibi, Mekkeli müşrikler kendilerinin sahip olduğu nüfûz ve imkânlar karşısında ihtiyaç içinde sandıkları Hz. Peygamber’i ve Müslümanları küçümsemişlerdir. Hatta tehdit ettiği azabı getirmesini isteyecek kadar kibirlerinde ileri gitmişlerdir. Müşriklere göre bu dünyada mutlu, zengin ve güçlü olan kimseler Allah’ın sevgili kullarıdır. Köleler, fakirler ve güçsüzler ise Allah’ın kötü kullarıdır, cezalarını çekmektedir. Aynı ruh hâli, Hz. Musa döneminde yaşamış olan firavunlar için de söz konusudur. Firavunlar, “Elçilik verilseydi bu ülkeye hükmedene verilirdi.” diyerek karşı çıkmışlardır. Halbuki onlar dünyadaki her nimetin bir imtihan vesilesi olduğunu anlayamamaktadırlar.

Yedincisi: Taklit zihniyeti. Birçok konuda olduğu gibi ahireti inkâr etmenin de en önemli sebeplerinden biri, insanın doğru bilgiyi elde etmede iradesinin hakkını verip araştırmadan çalışmadan öncekilerin düşüncelerini takip etmesidir. Kur’ân, onların bu şuursuzca taklitlerini, tâbi oldukları kimselerin yanlış üzerinde olma ihtimallerini hatırlatarak sorgulamaktadır.

Aklî zaaflardan kabul edilen taassubun farklı bir boyutu da Maturidi’ye göre nazar ve tefekküre dayalı araştırma yoksunluğunu ifade eden taklittir. Bilindiği üzere Maturidi, akaid sistemini oluştururken, taklitten kaçınarak nazar ve akıl yürütmeyle tahkîkî imana ulaşmayı kelâm ilminin temel prensiplerinden biri olarak benimsemiştir.

Sekizincisi: İman sahibi kimselerin ahiret hayatı yokmuş gibi davranmaları, gafletin ve dünya sevgisinin yanı sıra şehevî duyguların ağır basmasındandır. Maturidi’ye göre bu kısır döngünün bir sebebi de insanın tövbeyi geciktirmesi ve yapılanların karşılığının alındığı bir hesap günü yokmuş gibi günah işlemeye devam etmesidir. Çünkü Maturidi’ye göre ahiret hayatına karşı mümin ve kâfir tarafından sergilenen kayıtsız davranışlar esas itibariyle birbirine denk tutulamaz. Ahiret hayatına inanmayan münkirlerin içinde bulundukları hal inadî tutum, peşin hüküm sahibi ve sâbit fikirli olmalarından kaynaklanmaktadır. Zira onlara yeri ve gökleri kimin yarattığı sorulsa “Allah” diyeceklerinin bildirilmesi ve yer ve göklerin yaratılmasından daha kolay olan yeniden dirilmeyi inkâr etmeleri, onların inadî bir tavır içerisinde olduklarını göstermektedir.

Dokuzuncusu: Maturidi, İlâhî ikaz karşısında peygamberlerin haberlerini yalanlayanların inanmama gerekçelerinden biri olarak da inanç bakımından babalarının arkalarından gitmelerini sayar. Onların doğru haber verdiğinden emin oldukları ve Resûl olduğu hakkında duyum aldıkları halde Hz. Peygamber’e inanmamalarını bir çelişki olarak görür.

Ahirete inanamayan insana göre, dünya nimetlerinden istifade etmekte ve sıkıntı çekmekte inanmayan ile inanan insan arasında bir fark yoktur. Her insan için vâki olacak ölüm anında, inanmayan kâfir için görünen bir azap vukû bulmamaktadır. Bu düşünce, münkiri, yaratıkların var edilişine ilişkin bir hikmetin bulunmadığına ve oradan da ahirete inkâra götürmektedir.

Onuncusu: Dünya nimetlerine aşırı düşkünlük. Ebedî ve daha mükemmel olan ahiret hayatının varlığına inanmak insanın yaratılışında bulunan bir özellik iken, yaşadığı hayattaki nimetlerin çekiciliği kişiyi ahirete inanmaktan uzaklaştırır. İnsan, ahirete iman ettiği takdirde sahip olduğu nimetlerin kaybolacağı endişesini de taşır.

Ahiret inancı, menfaat kavramına bakışı değiştirdiği gibi, yanlış menfaat yaklaşımı da insanı ahirete iman etmekten uzaklaştırmaktadır. Maturidi’ye göre insan tabiatında bulunan şehevî ve sonu gelmez arzular neticesinde ortaya çıkan davranışlar, zamanla ön plâna çıkarak insanın yapıp ettikleri üzerinde etkili olmakta ve böylece insan bu davranışlarını uygun ve güzel bulmaktadır. Yaptıklarına bu dünyadan başka bir karşılık beklemeden, çıkarlarını yegâne değer hâline getirmektedir. Sahip oldukları inançlarıyla yaşamış ve bu dünyadan çekip gitmiş olan babaları herhangi bir felâkete maruz kalmamıştır. Kendilerini de aynı âkıbetin beklediğini iddia ederek tutarlı olduklarını ileri sürerler. Neticede yanlışı göremeden bir kısır döngü içerisinde bocalayıp dururlar. Maturidi, şeytanın, Sebe melikesi Belkıs ve halkının kötü fiillerini onlara doğru ve güzel göstermesini, ahiret karşısında insanın içine düştüğü fasit daireye bir örnek olarak getirir.

Maturidi, servetinin kendisine ahireti unutturduğu ve servetinin kendisini meşgul ettiği Kârûn’a dair kıssaya dikkat çeker. Ahiret yurdunu araması için verilen zenginlik, Kârûn’un ahireti unutmasına sebep olmuştur. Elindeki servet onu ahiret hayatını düşünmekten müstağni kılmıştır. Bunun yanında, kendilerini ebedî kılacağını sandıkları mal toplama ve zengin olma düşüncesi de insanı ahireti düşünmekten alıkoymaktadır.

En sonunda ise hayatın sadece bu dünya hayatından ibaret olduğunu iddia eden kimselerin ölüm sonrasına ait telâkkileri, soylarından gelecek nesillerin çoğalması ve adlarının anılmasından ibarettir. Onlar devam eden nesilleriyle menfaatlerinin süreceğine inanır. Maturidi, salih kimselerin nesilleri tarafından hayırla anılmaları gibi onların hayırla hatırlanmadıklarına değinir.

Allah’ı inkâr eden insanlar, dünya hayatında evlâtlarının ve mallarının çokluğundan güç ve yardım aldıkları gibi, ölüm sonrası hayatta da sahip oldukları varlıkların kendilerine yardım edeceğine ve sıkıntıya uğramayacaklarına inanarak vahyin tehditlerini dikkate almazlar. Yani bu dünya hayatındaki menfaatleri ölüm sonrasında da onları beklemektedir ve onları kurtaracaktır. Fakat Cenâb-ı Hak onlara; “İnkâr edenlerin ne malları ne de evlatları Allah huzurunda kendilerine bir fayda sağlayacaktır.” demektedir.

Maturidi’ye göre ahireti inkâr edenler, dünya hayatında servet sahibinin çalışmasının karşılığını aldığını, darlık içinde olanın ise yaptığı yanlışların cezasını çektiğine inanır. Bu, onların sebep-netice münasebeti içerisinde bir imtihanın varlığını kabul ettiklerini gösterir. Maturidi, onlara bu dünyada yapılan işlerin de bir neticesinin olduğunu hatırlatarak çelişkileri ortaya koyar.”

Neticede yazar Dr. Mehmet Malkoç “İmam Maturidi’ye Göre Ahirete İnanmayı Engelleyen Sebepler” adlı makalesini şöyle sonlandırmaktadır:

“Maturidi, ahirete inanmayı engelleyen sebepleri ele alırken beşerî âlemi daima göz önünde bulundurmuş, insan psikolojisini ve toplum realitesini de hesaba katmıştır. Maturidi’ye göre, insanı ahirete inanmaktan uzaklaştıran engeller insanın kendisinden kaynaklanır. Bunlar; en temel inanç olan Allah’ı inkâr etmek, bilgi kaynaklarını doğru yönde kullanmamak, kendini yeterli görüp gururlanma, taklit zihniyeti ve dünya nimetlerine aşırı düşkünlük olarak sıralanmaktadır. Bu sayılanlar üzerinde derinlemesine bir tefekkür, insana potansiyel olarak sahip olduğu zaaflarını öğretmekte ve kişiye şüphelerden arınmış, hayatına huzur katan ahiret âlemi inancını kazandırmaktadır. Bunun yanında çoğunluğu insan tabiatının yansımaları olan ahirete imanı engelleyen sebeplerin bilinmesi, insanın kendini tanımasına ve Müslümanların tutarlı ve etkili bir imana sahip olmalarına katkı sağlayacaktır.”

Dipnotlar:

1) Ebû Mansûr el-Maturidi’nin Te’vîlâtü Ehli’s-Sünne’si ile bunun şerhi olan Alâeddîn es-Semerkandî’nin Şerhu’t-Te’vîlât adlı yazma eseridir. (Kaynak: Dr. Mehmet Malkoç / İmam Maturidi’ye Göre Ahirete İnanmayı Engelleyen Sebepler) 

2)  Bkz. Maturidi, Te’vîlâtü Ehli’s-Sünne, IV, 201, 456; V, 41; Alâeddîn es-Semerkandî, a.g.e., vr. 29b, 652b, 698b, 751b.

3) Veysel Güllüce, Kur’ân-ı Kerîm’de Ahiret İnancının Temelleri, Erzurum 2001, s. 53-63; Mevlüt Güngör, “Kur’ân Bağlamında İslâm Öncesi Mekke Toplumundaki Tanrı ve Ahiret İnancı”, DAD, VIII, sy. 23 (2005), s. 27; İsmâil Çalışkan, Kur’ân’da Din Kavramı, Ankara 2002, s. 63.

4) İslamiyet öncesi Arapların sahip oldukları inançlar hakkında daha fazla bilgi için bkz. Şemseddin Günaltay, İslam Öncesi Araplar ve Dinleri (haz. M. Mahfuz Söylemez-Mustafa Hizmetli), Ankara 1997; Mevlüt Güngör, “Kur’ân Bağlamında İslam Öncesi Mekke Toplumundaki Tanrı ve Ahiret İnancı”, DAD, VIII, sy. 23 (2005), s. 27.

5) Maturidi, Te’vîlâtü Ehli’s-Sünne, IV, 144; V, 343; Alâeddîn es-Semerkandî, a.g.e., vr. 615a, 831b.

6) Maturidi, Te’vîlâtü Ehli’s-Sünne, II, 109; II, 408; IV, 448, 477; Alâeddîn es-Semerkandî, a.g.e., vr. 247b, 696b, 703b. 

7) İmam Maturidi’ye Göre Ahirete İnanmayı Engelleyen Sebepler/ Dr. Mehmet Malkoç