Molla Muhammed Efendi, mütemadiyen Allah denilen ihlaslı bir ortamda gözlerini açtı... Diğer çocuklar gibi oyuna vakti hiç olmadı. Çocukluk yıllarında Allah dedi ve gençlik yıllan da yoğun bir şekilde Kur'an, hadis, fıkıh, kelam, müsbet ilimler gibi tam bir medrese tahsili ve terbiyesi ile geçti... Ama o bütün bu ilimleri kesinlikle yeterli görmedi... Çünkü, bütün gerçek İslam alimleri1 gibi, onun da alabildiğine farkında olduğu bir hakikat daha vardı ki, o da Kur'an ve sünnetin hayata tatbik gerçeği...
Bu olmadan bütün ilimlerin neticesiz olduğunun derin idraki, onu mütevazi Menzil köyüne, tıpkı Gönüller Sultanı gibi adeta hapsettirdi... Ve bu sebeple yıllarca, hem Seyyid Abdulhakim Efendinin, hem de Muhammed Raşid Efendinin denetiminde nefis tezkiyesi, kalp tasfiyesi için yılmadan çetin mücahedelere girdi... İhlasla çalışmasının karşılığı ve Allah'ın en büyük lütfü olan icazetini, nihayet nefsinin İslam'a, kalbinin Allah sevgisine teslim oluşunun da bir müjdesi olarak, Gönüller Sultanından aldı. Ve böylece de sırf Allah rızası için, insanlann önlerinde yürümeye ve onlan sıratı müstakim üzere terbiye ve tezkiye etmeye ehliyet kazandı.
Bu arada, bir kaç kitap okuyarak kendisini yeterli hissedip, hiç bir çile, kritik ve terbiyeye ihtiyaç hissetmeden, insanlara imamlığa soyunanların da kulaktan çınlasın, demekten kendimizi alıkoyamayacağız...
Yine de, temennimiz ve duamız o dur ki, bu büyüklerimizin hayatı, cümlemize müslümanlığımızın kritiğini hakkıyla yapmamız hususunda bir uyarı olsun, ibret olsun, ders olsun...
Evet şuna da yürekten inanıyoruz, birgün gelecek ki, o gün bize göre çok yakın, İnşaallah İslam'ı Ashab (r.a.) gibi anlamak ve yaşamak isteyen müslüman kardeşlerimiz bu büyüklerin kıymetini hakkıyla idrak edecekler ve onların etrafında halkalanacaklardır...
Molla Muhammed Efendi'yi (Kaddesellâhü Sirrahül Azîz) Gönüller Sultanının bağlıları çok iyi tanırlar. O'nun "Hayyealelfelah" derken ötelerden haberler getiren ve ruhlarımızı başka alemlere götüren kadife sesini, Gönüller Sultanının huzurundaki dört büklüm edebini, daima mütevazi bir şekilde duruşunu, yürüyüşünü, oturuşunu, bizlerin ve O'nu tanıyan herkesin, hiç bir zaman, asla unutması mümkün değildir.
Evet, mübareği, Gönüller Sultanından aldığı manevi ziynetlerle bağlarını süslemeye çalışırken, Konya'daki dergahında ziyaret ettik. Ve kendilerine, Seyda Hz. lerini (Kaddesellâhü Sirrahül Azîz) bekaa yurduna hicretinin birinci yıldönümünde, Feyz dergisi olarak, ve onu her şeyinden çok sevenler olarak, anmak istediğimizden ve kırkıncı sayımızı tamamen mübarek sultanımızın (Kaddesellâhü Sirrahül Azîz) güzellikleriyle doldurarak, o sayımızı ebedileştirmek düşüncemizden ve bunu bizlere onca emeği geçen, Sultanımıza bir vefa borcu addetiğimizden bahsettik.
Ve bizlere bu konuda yardımcı olmasını rica ettik. Memnun oldular. Ve Gönüller Sultanı Muhammed Raşit Efendi hakkında konuşmasını istediğimizde de, hemen edebe geçtiler ve gözleri ufuklara dalarak, O'nu anlatmanın, anlatabilmenin zorluğu gözlerinden ve ifadelerinden okunurcasına derin bir iç geçirdiler...
Evet elbette kolay değildi, yıllarca her türlü güzel ahlakına, engin merhametine, tarifsiz cömertliğine, Kur'an ve sünnete tavizsiz bağlılığına şahit olduğu ve maneviyatının büyüklüğü karşısında her zaman taaccüp ve hayretlerde kaldığı şeyhini, efendisini, üstadını bir çırpıda anlatmak... Elbette zordu, hatta zordan da zor... Evet biz ise zaruri itmeyle mübareğin üzerindeki bu üzüntü, hasret ve hayret halinin biraz olsun geçmesinin akabinde aşağıdaki sohbetimize ancak geçebildik...
FEYZ:Efendim tasavvufa girmenin veya başka bir tabirle bir mürşide bağlanmanın insanlara ne tür faydası oluyor açıklar mısınız?
MOLLA MUHAMMED KONYEVİ HZ.: İnsanlar tasavvuf yoluna girdiklerinde yani bir mürşide bağlandıklarında, o mürşidin denetiminde İslam'ın emirlerini yerine getirirlerse nefis terbiye olur. Ve haliyle nefsi terbiye olmuş kişinin çevresindeki insanlara karşı davranışları da İslam'ın emrettiği gibi faydalı ve iyi olur. Çünkü tasavvuf Hz. Peygamber tarafından bildirilen emirlere uymak, nehiylerden kaçmak suretiyle insanın ruhunun temizlenmesine ve güzel ahlak sahibi olmasına yol açar.
FEYZ: Efendim tövbe etmenin hükmü nedir? Bu konudan da biraz bahseder misiniz?
MOLLA MUHAMMED KONYEVİ HZ.: Tövbe etmek vaciptir. Allah (Celle Celalühu) Kur'an-ı Kerim'inde tövbeyi emrediyor. Tövbenin mahiyetine gelince geçmişte yapmış olduğu günahlardan pişman olmak demektir. Mesela hırsızlık yapmıştır; pişman olup "keşke yapmasaydım", bir adama zulmetmiştir, "keşke zulmetmeseydim", namaz kılmamıştır; "keşke kılsaydım" diye samimi bir şekilde pişmanlığı dile getirmek ve hatadan dönerek emirleri yerine getirmeye başlamak tövbedir.
Ayrıca bu şekilde tövbe demin de dediğim gibi vaciptir. Bütün müslümanların, herkesin tövbe etmesi lazımdır, gereklidir. Tövbe etmeden ölenin hali çok kötüdür. Bunların durumu kıyamet günü Rabbimizin yüce merhametine kalmıştır. Dilerse affeder, dilerse affetmeyebilir de...
FEYZ: Efendim Seyda Hz.'leri (Kaddesellâhü Sirrahül Azîz) büyük tasarruf sahibi idi ve onu tanıyan, tanımayan bütün insanları mıknatısın demir tozlarını çektiği gibi kendine çekerdi. Akıllara durgunluk veren bu muhteşem hali nasıl izah edebilirsiniz?
MOLLA MUHAMMED KONYEVİ HZ.:Seyda Hz.'lerinin (Kaddesellâhü Sirrahül Azîz) maneviyatı çok yüksekti. Bizlerin onun bu halini izah etmesi hiç kolay değildir.O'nun (Kaddesellâhü Sirrahül Azîz) yüksek maneviyatı insanları yanına çekiyor, yanına gelenler de himmet ve bereketinin büyüklüğünden değişiyorlardı. Mübareğin yanında yaşadıkları haller ve kerametler de onlara yardımcı oluyor, o insanların halleri kısa sürede değişerek iyiye doğru gidiyordu.
FEYZ: Efendim, sofilere söylemek istediğiniz bir şey var mı? Çünkü dergimiz bütün Türkiye çapında çıkıyor. Almanya da da Avrupa'nın diğer ülkelerinde de abonelerimiz var. İnşallah bütün Türkiye'ye de ulaşacağız.
MOLLA MUHAMMED KONYEVİ HZ.: Allah (Celle Celalühu) onlara yardımcı olsun. İnşallah, benim selamımı hepsine söyleyin.
(Not: Muhammed Raşid Hz. (Kaddesellâhü Sirrahül Azîz) vefatından kısa bir süre önce ''Molla Muhammed kendine Konya'dan ya da Bursa'dan bir yer ara'' demiş, o da Seyda Hz. (Kaddesellâhü Sirrahül Azîz) ilk önce Konya dediği için Konya'dan yer almıştır.)