Feyz : Seyda Hz.'leri hakkında genel olarak neler söyleyebilirsiniz?
İsmail Yıldızlı: Sorunuz çok genel birsoru. Genel bir soru olunca genel soruya verilecek cevap da elbetteki ona göre olacaktır... Bir de tabiri caizse bir insan hakkında bilgi verebilmeniz için o insanın iç dünyasını, dış dünyasını, iç ve dış dünyasının bütünleşmesi neticesinde sergilediği tabloyu çok yakinen bilmeniz gerekir. Bu sıradan bir insan içindir. Bir de şunu düşününüz ki, yıkılmış olan devletleri kuran, hem kalpleri ihya eden ihyanın kaynağının zikri ilahi olduğunu anlatan ve mana ehlinin ifadesiyle "Asrın kutbu olarak ifade edilen bir okyanus hakkında biz damla bile değiliz. Siz diyorsunuz ki okyanusu tarif ediniz. Bizim anlatacağımız,, bizim söyleyebileceğimiz ancak inşaallah eğer o okyanustan bir zerre nasibimiz olmuş ise o damla mesabesinde olacaktır. Dolayısıyla bu sorunuzun cevabı ancak bu şekilde cevap verilebilir. Seyyid Muhammed Raşid Hz.'lerinin bu yönüyle baktığınız zaman nübüvvet zincirinin, nübüvvet halkalarından, takipçilerinden birisî. Bu kıyamete kadar devam edeceğine ve bunların varolacağına İnancımız bir bütünlük arzetmektedir.
Özellikle Cumhuriyet tarihinde şöyle bir hafızamızı yokladığımız zaman hakikaten bu kısacık Ömür içerisinde bu kadar inkişaf yapan gerek yurt içinde gerekse yurt dışında insanları madde bataklığından çıkanp mana bahçesine doğru götürürken bu kadar zaman dilimi içerisinde, ki bu zamandan kastımız irşad tarihleridir. İrşad tarihleri içerisinde milyonlarca insanı irşad etmesi herhalde Seyda Hz.lerinin nasıl bir irşad ehli olduğunu anlatmaya yeter de artar bile.
Ve bakıyoruz ki hakikaten bu Cumhuriyet tarihinde en büyük mücadele veren sayısız Allah dostlan vardır. Gönül erleri vardır. Kalem erleri vardır. Ama bunların içerisinde nazarlarıyla ölü kalpleri dirilten Allah'ın zikriyle kalplerin hayat bulacağını, tatmin olacağını bizatihi yaşayarak, yaşantısıyla anlatan bir insanı anlatmak çok zordur.
Hele bu o insan ki yine bu tarih seyri içerisinde bir Üstad Bediüzzaman Hz.'lerinin vermiş olduğu mücadele atmosferinin teneffüs ettiği ve teneffüs edildiği bir ortamda yine mürebbisi olan babasının dizinin dibinde zahiri ve batini ilimleri tahsil ederek bu noktaya gelmesi bir incigüher mesabesinde gizlenmesi ve daha sonra zulmet ortamında olan şu andaki gerek Türkiye'mizde gerekse dünyamızda bir ışık lemesi olması yine onun bir zerre anlatılmasıdır. Yine o anlatmadır ki o 14 asır evvelinin 14 asır sonrasına kaynaklandığr nurdan bir ışıktır bir lahikadır. Seyda Hz.'leri kısaca budur. Fakat bütün bunlar onu anlatmaya yetecek değildir.
Eğer biz millet olarak onu anlamış olsaydık. verdiği mesajı kucaklayıp kavrayabilseydik, Ona gidenler gitmenin gereğini idrak edip, onun gereğini yapmış olsalardı bugün Türkiye'deki çehre daha değişik olacaktı. Bugün meyhanelerin, batakhanelerin bir yerde oraya giden insanlann gitmesine engel, işte nasıl ki Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ın tebliği ile kararan kalplerin dirilmesi gibi bu Allah dostunun da irşadıyla, nice gönüller irşad olmuş, nice gönüller hayat bulmuş ve nice yuvalar yıkılmaktan nice insanlar kötü yola düşmekten, delalete düşmekten, insan öldürmekten dönmüş, madde çukurundan mana bahçesine yolculuk etmesi bu kapı.sayesinde olmuştur.
Tabi bu kapıyı tam manasıyla idrak edemeyen, bunun şuuruna varamayan bir mektepte tahsilini görmeyen, tahsilin inceliklerine vakıf olamayanların 0nu anlatması da mümkün değildir. Ben onu bildim tanıdım diyenler kulaktan dolma bilgilerle bizatihi o okyanusun içine girip yüzmeden, okyanusun tuzluluk derecesinin kimyevi fabaratuvarlarda, -ki bu manevi kimya la-baratuvandır- tahlil etmeden, tahlil etme melekesini kazanmadan insanlann bu konuda söz etmesi aslında bir yere kadar gafilkarane bir sözdür.
Amiyana tabir ile malayani ile iştigal etmektir. Siz bu noktada insaf ve izzet sahibi olacaksınız ki, hakkı hakikat sahibine teslim edesiniz. Hakkı hakikat sahibine teslim etmenin yolu da en azından bu okulda tahsil görmektir. Ve tahsil görenlerle beraber yıllarca arkadaşlık yapmaktır. Bir ilim düşününüz ki, ilmin gereği yapılmıyorsa o ilim ilim değildir. Belki o ilim zulümdür. Zillettir. Dolayısıyla mana mektebine girip mana tahsilinde bulunanlar bu manayı hayata geçirmezler ise ve geçirmemişler ise mananın temel taşlarını oluşturan İslami değerleri öğrenememişler ise bunların sadece ve sadece kuru laftan ibaret olduklarını falan okulun ögrencisiyim demekten başka bir mana ifade mediklerini, ama imtihanlar neticesinde döküldüklerini, dökülmenin neticesini de yine bu okula maletmelerinin nasıl insafsızlık olduğu apaşikar ortada ise bu Allah dostlarından istifade etmenin tek yolu işte onda yok olmaktır.
Yok olmanın temel taşı İmam-ı Rabbaninin de buyurduğu gibi sağlam, düzgün, ilmi akaidin, itikadın bilinmesiyle mümkündür. İtikadı düzgün olmayanların şer'i ilimleri, yani İslami ilimleri, yani fıkhı bilmesinin bir manası yoktur. Bu ikisi de bir olmayınca vuslat ve ermek yoktur diyor ve sözlerimi bağlıyorum.
Feyz : Günümüzde ve tarihte tasavvufun İslam'ın yayılmasındaki öneminden bahseder misiniz?
İsmail Yıldızlı : Aslında mektep meselesiyle bu sorunuzun cevabını vermiş oluyorum. Tasavvuf mektebi bizatihi insanların dünyaya olan aşkını, sevgisini bir yerde putunu yıkmaktır. Bir yerde Allah'ın önünde secde etmektir. Bir yerde başlara başkaldırmaktır. "Başlara baş kaldırmayı öğrenemeyen, başlara baş kaldırmayı öğretemeyen Allah'ın önünde 'baş eğmeyi de öğretemez, " düsturunun hakim olduğu yerlerdir. İşte bu hükümlerdir ki biz dün üç kıtada at oynattıysak veya bizim ceddimizden önce bu hareketler olduysa tasavvuf İslami değerlerin yaşantıya ve hayata geçilmesinin adıdır, başka bir şey değildir. Peygamberimizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sağlığında O'nun isim olarak varolmaşışı bizatihi hayatta olmasıdır. Yaşantı halinde olmasıdır. Nasıl kî tefsir, hadis ve fıkıh O'nun vefatından sonra özellikle, Hülafa-i Raşidin devrinden sonra neşv-i nema bulması, ilmin sistematize olması ve isimler altında adlanması olaylann ne ticesi olmuşsa Tasavvuf da işte bu yaşantının adı olmuştur.
Dolayısıyla sözde değil özde, özde değil sözde de değil, ffz ve sözün birlikte olduğu icra noktasının olduğu yerdir tasavvuf. Olaya bu açıdan baktığımız zaman onların gittiği yerde kavga etmelerine kılıç çekmelerine bile meydan vermeden bulunduklan mahallerin teslim oluşu onlann bizatihi yaşantıyı anlatacaklannı söyleyeceklerini tebliğ edeceklerine yaşamalandır. Bu neye benzer. Bu Hz. Aişc validemiz (r.anha) 'ya Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in ahlakından sordukları zaman siz hiç Kuran okumadınız mı? O yürüyen iki ayaklı Kur'an'dır ifadesinin tasavvuftaki isimlendirilmiş hadisesidir.
Tasavvuf mektebinde tam manasıyla ihtisas görenler işte bu noktada Kur'ani ahlakla Resulullah'ın ahlakıyla ahlaklarıma noktasında olanlardır ki, onları öldürmeye gelenler onda dirilsinler. Yani kılıçtan önce yaşantı gitmiştir. Bu fonksiyondan uzaklaştığı için İslam ülkeleri bugün böyle alçak sürünmeye devam etmektedirler. Hakkın rızasına dayalı bir eğitimin olduğu yerdir hakiki tasavvut mektepleri.
Feyz : Neden ehl-i tebliğe zamanımızda bazı kişilerce cephe alınıyor, saldırılıyor, hizmeti engellenmeye çalışılıyor. Bu durumu nasıl açıklayabilirsiniz?
İsmail Yıldızlı : Şimdi ehl-i tebliğ dediniz, ehli tebliğin tabi şartlarına hakim olan bir ehl-i tebliğ ise... İnsan bilmediğinin düşmanıdır. Bu sorunun tek cevabıdır. Bugün sofi, eğer sofi ise cahil insan şeytanın oyuncağıdır. Dolayısıyla bir atasözünün bu güzel sözlerin bizde atasözü haline dönüşmesi kedinin erişemediği yere, ciğere murdar demesi gibidir. Tebliğ, hele tebliğ ehli olan ki çok büyük bir iddiadır o, tebliğ ehli olan bir insan Resulullah'ı seviyor demektir, Allah'ı seviyor demektir.
Allah ve Resulünü sevenin mutlaka bela ve musibet başından eksik olmayacak demektir. Çünkü Kuranın ifadesiyle bunlara eza ve cefa olacaktır. Ama bütün bunlara karşı o da mücadelesini ve mücahedesini yapacaktır. Ha bu mücadele ve mücahedede nebevi metodun tebliğ hudutlan dairesinde olacaktır. Olursa faydalı olur. Çünkü o metodda kin yoktur. O metodda öfke yoktur. Bilmiyorlar ölçüsüyle insanları kucaklamak ve kucaklaşmaktır.
Feyz : Efendim bunlara eklemek istediğiniz başka noktalar var mı?
İsmail Yıldızlı: Şimdi kırık mızrap meselesinden biz bir iki kelam ettik. Prensibimiz, tahsil gördüğümüz üstadlanmızdan aldığımız ders fazla kelam hatayı beraberinde getirir ölçüsüdür. Dolâyısıyla söz ve sükutun yeri ve mekanını çok iyi tesbit edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Hele hele sizin sormuş olduğunuz özellikle sene-i devriyesinde bulunduğumuz mana alimlerinden Gönüller Sultanından ilim hazinelerinin anantarı ve açıcısı noktasında olan bu mektebin üstadından bahsetme noktasında fazla kelam etmek ziyade olacaktır.
En güzel kelam O ve O'nun yolunda gidenlerin verdiği mesajı iyi idrak etmek, iyi anlayabilmek ve bu anlayış icerisinde kine, öfkeye ver vermemek eksik ve yanlışlıkları yine Allah'ın çizmiş olduğu hudutlar dairesinde kırmadan anlatmak tebliğ etmek ve her şeyden ötesi öldürmeye geleni dahi affedebilecek bir sevgi okyanusuna gjrmektir.
Teşekkür ederim.
Feyz : Efendim Biz Teşekkür ederiz.
Ekim 1994