Kur’ân Ayı Ramazan / Yrd. Doç. Dr. Mustafa Karabacak

Ramazan ayı Kur’ân ayıdır. Yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in nazil olduğu bir aydır.  “(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’ân’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır...” (Bakara, 2/185) Yine kitabımız Kur’ân’nın Ramazan ayında hangi gecede indiği de belirtilmiştir: “Biz onu (Kur’ân’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir Gecesi, bin aydan hayırlıdır. O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner dururlar. O gece, tan yeri ağarıncaya kadar esenlik doludur.” (Kadr, 97/1-5) Aynı zamanda diğer kutsal kitaplar da Ramazan ayında inmiştir. “İbrahim’in (a.s.) sahifeleri Ramazan ayının ilk gecesinde indirildi. Tevrat Ramazan ayının altısında indirildi. İncil Ramazan ayının on üçünde indirildi. Kur’ân da Ramazan ayının yirmi dördünde indirildi.” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, 107) Bir başka rivayette “Zebur, Ramazan ayının on ikisinde indirildi.” ilavesi vardır. (Kurtubî, el-Câmî li ahkâmi’l-Kur’ân, XVI, 126) Buna göre İbrahim’in (a.s.) sahifeleri, İncil, Tevrat, Zebur ve Kur’ân-ı Kerîm Ramazan ayında inmiştir. Dolayısıyla Ramazan ayı kutsal kitapların ayıdır da denebilir.

Ramazan ayı aynı zamanda Resulullah’ın (s.a.v.) Cebrail’e (a.s.) Kur’ân’ı arz ettiği aydır. “Resulullah (sav.) her yıl Ramazan ayında Cibril’e (a.s.) Kur’ân’ı arz ederdi. Vefat ettiği yıl iki defa arz etti.” (Buhari, Menâkıb, 25; Müslim, Fedâil, 50; Fedâilu’s-Sahâbe, 98,99; İbn Mâce, Cenâiz, 64)

Kur’ân Hatadan Korunmuştur

Kur’ân-ı Kerîm hem lafzı hem de manası itibariyle mucize bir kitaptır. Hz. Peygamber’in diğer mucizeleri kendi zamanı ile kayıtlı iken, Kur’ân mucizesi asırlara meydan okuyan bir mucizedir. Bu anlamda insanların benzerini getirmekten aciz kaldıkları bir kitaptır. “De ki: Andolsun, bu Kur’ân’ın bir benzerini ortaya koymak üzere insanlar ve cinler bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler.” (İsrâ, 17/88)

Kur’ân-ı Kerîm hatadan korunmuş ve Rabbimiz’in güvencesi altındadır. “Kur’ân’ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.” (Hicr, 15/9) “Kendilerine Kitap geldiğinde onu inkâr edenler (şüphesiz bunun sonucuna katlanacaklardır). Hâlbuki o, eşsiz bir kitaptır. Ona önünden de ardından da bâtıl gelemez. O, hikmet sahibi, çok övülen Allah’tan indirilmiştir.” (Fussilet, 41/41-42)

Kitabımız Kur’ân’da zerre kadar bir tutarsızlık bulmak mümkün değildir: “Hâlâ Kur’ân üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı.” (Nisâ, 4/82) 

Bir âlim ne kadar dikkatli olsa da kitaplarında ve yazılarında beşer gereği hata yapabilir. Nitekim İmam Şâfiî’nin (204/820) önde gelen talebelerinden olan Ebû İbrahim İsmail b. Yahya b. İsmail el-Müzenî el-Mısrî’nin (264/878) şu aktarımı manidardır: “Er-Risâle adlı kitabını Şâfiî’ye seksen defa okudum. Her defasında mutlaka bir hata buldu ve şöyle dedi: Hey gidi hey! Allah, kendi kitabından başka sahih bir kitap olmasını kabul etmemiştir.” (İbn Âbidîn, Muhammed Emîn b. Ömer b. Abdülazîz Âbidîn ed-Dımaşkî el-Hanefî (1252/1836), Reddü’l-Muhtâr alâ ed-Dürri’l-Muhtâr, 2. Basım, I-VI, Dârü’l-Fikr, Beyrut, 1412/1992, I, 27)

Kur’ân’da her konuda Allah’ın mesajları anlaşılacak şekilde verilmiş ve açıklanmıştır. “Muhakkak ki biz, bu Kur’ân’da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde anlattık. Yine de insanların çoğu inkârcılıktan başkasını kabullenmediler.” (İsrâ, 17/89)

Bu mübarek Ramazan ayında yani Kur’ân ayında Kur’ân okumasını bilmeyenler bir an evvel okumasını öğrenmelidir. Kur’ân, Müslüman’ın her anını kapsamalı her zaman okumalıdır. Kur’ân, Müslüman’ın masasının üzerinde, cebinde, çantasında olmalıdır ki imkân bulduğu her anı değerlendirebilsin. Kur’ân ayı Ramazan’da ise her zamanki okuduğumuzdan daha fazla Kur’ân ile haşir neşir olmamız gerekir. En fazla okumamız ve düşkünlük derecesinde olmamız gereken kitap Kur’ân’dır. Hatta bu anlamda Allah Resulü, hadisle daha fazla meşgul olanları da uyarmış ve bu sıranın bozulmasını uygun görmemiştir. Mâlik b. Ubâde’den aktarılmaktadır. O, Resulullah’ın şöyle söylediğini naklediyor: “Kur’ân öğrenmeniz sizin için daha çok gereklidir. Oysa siz büyük bir iştahla benden hadis nakletmeyi istiyorsunuz. Buna rağmen kim benden iyice belleyerek bir hadis öğrenmişse onu rivayet etmesinde bir sakınca yoktur. Fakat kim ki bana bir yalan iftira ederse yani benim adıma hadis uydurursa cehennemde yerini hazırlasın.” (Buhari, Târîhu’l-Kebîr, VII, 301,302; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr, XIX, 296; Râmehürmüzî, el-Muhaddisul Fâsıl Beyne’r-Râvî ve’l-Vâî, s. 172; Ebû Zür’a, Tarîhu Ebi Zür’a ed-Dimaşkî, s. 268, 269)

En Hayırlınız

Allah Resulü şöyle buyurdu: “Sizin hayırlınız Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir.” (Buhari, Fedâilu’l-Kur’ân, 21/5027, 5028) Kur’ân-ı Kerîm öyle bir kitaptır ki her harfine on sevaptır. “Kim Kur’ân-ı Kerîm’den bir harf okursa onun için bir iyilik sevabı vardır. Her bir iyiliğin karşılığı da on sevaptır. Ben “elif lâm mîm” bir harftir demiyorum; bilakis “elif” bir harftir, “lâm” bir harftir, “mîm” de harftir.” (Tirmizî, Fezâilu’l-Kur’ân, 16/2910) Ve Kur’ân her zaman ve yerde savaşta, barışta, otururken, gezerken vb. okunması gerekir. “Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!” (Âl-i İmrân, 3/191) Abdullah b. Muğaffel, Allah Resulü’nü Mekke fethinde devesinin üzerinde Fetih suresini okurken gördüğünü bildirmektedir. (Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân, 24/5034; Müslim, Salâtü’l-Misâfirîn, 237/794). Fakat şunun da unutulmaması gerekir ki, Kur’ân sadece okunsun sevap kazanılsın diye değil; okunsun, anlaşılsın ve hayata tatbik edilsin diye gelmiştir. 

Kur’ân’ı her gün okumalı ve anlamları üzerinde düşünmeliyiz. Hayatımızın merkezinde Yüce Kitabımız olmalıdır. Kur’ân okumaya düşkün olunmalı hatta bu konuda da sahabe örnek alınmalıdır. Abdullah b. Amr b. Âs rivayet etti, (Dedi ki): Ben bütün sene oruç tutuyor, her gece Kur’ân okuyordum. Hz. Peygamber bana: “Ben, senin bütün sene oruç tuttuğunu ve her gece Kur’ân okuduğunu haber almadım mı sanıyorsun?”  dedi. Ben “Hay hay yâ Nebiyyallah  (Muhakkak haber almışsındır.) Ama ben bununla hayırdan başka bir şey murâd etmedim.” dedim. Resulullah “Şüphesiz ki her aydan üç gün oruç tutman sana kâfidir.” buyurdu. Ben “Yâ Nebiyyallah! Ben, bundan daha fazlasına takat getiririm.” dedim. Efendimiz “Fakat zevcenin senin üzerinde hakkı vardır. Misafirlerinin senin üzerinde hakkı vardır, vücudunun da senin üzerinde hakkı vardır. Binâenaleyh sen Davud’un orucunu tut.  Çünkü o insanların en ziyade ibadet edeniydi.” buyurdu. Ben “Yâ Nebiyyallah, Davud orucu nedir?” diye sordum. Resulullah “Davud bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı. Bir de her ay Kur’ân’ı hatim et.” buyurdu. Ben “Yâ Nebiyyallah! Ben bundan daha fazlasına takat getiririm.” dedim. “O halde Kur’ân’ı her yirmi günde bir kere hatim et.” buyurdu. “Yâ Nebiyyallah! Ben bundan daha fazlasına takat getirebilirim.” dedim. “Öyle ise onu her on günde bir hatim et.” buyurdu. “Yâ Nebiyyallah! Ben bundan daha fazlasına takat getirebilirim” dedim. “O halde onu her hafta hatim et. Ama bundan öteye de geçme. Çünkü zevcenin senin üzerinde hakkı vardır. Misafirlerinin de senin üzerinde hakkı vardır. Vücudunun dahi senin üzerinde hakkı vardır.” buyurdular. Abdullah demiş ki: “Ben (ibadet isteğinde) şiddet gösterdim, bana da şiddet gösterildi. Peygamber (sav.) bana “Sen bilmezsin, belki ömrün uzun olur.” dedi. Neticede Allah Resulü’nün dediğine geldim. İhtiyarlayınca da “Keşke Resulullah’ın gösterdiği ruhsatı kabul etseydim.” diye hayıflandım.” (Müslim, Savm, 182/1159)

Meleklerin Dinlediği Bir Okuyuş

Kur’ân okunduğu zaman sahabenin okuyuşu gibi okumak lazım; yani öyle bir Kur’ân okumalıyız ki melekler dahi dinlemeye gelsin. “Useyd b. Hudayr bir gece Bakara suresini okuyordu. Atı da yanında bağlanmıştı. Kur’ân’ı okuyorken birden at şahlandı. Useyd sustu. O susunca at da sakinleşti. Useyd tekrar okumaya başladı. At yine şahlandı. Useyd sustu, at da sakinleşti. Bundan sonra Useyd bir daha okumaya başladı, at yine şahlandı. Useyd de artık vazgeçti. Useyd’in oğlu Yahya ise ata yakın bir yerde (yatmakta) idi. Atın çocuğa bir zararı dokunmasından endişe ederek çocuğu geriye çekti. Bu sırada başını kaldırıp göğe baktığında (beyaz bulut gölgesine benzer bir sis içinde kandiller gibi birtakım şeylerin parlamakta olduğunu gördü de) nihayet onu göremez oldu. Sabah olduğunda Useyd, Resulullah’a bunu anlattı. Allah Resulü ona “Oku ey Hudayr oğlu, oku ey Hudayr oğlu!” dedi. Useyd “Yâ Resulallah, atın Yahya’yı çiğnemesinden endişelendim. Çünkü çocuk ata yakın bir yerde idi. Başımı kaldırıp çocuğa gittim. Başımı göğe doğru kaldırdığımda, beyaz bulut gölgesine benzer bir sis içinde kandiller gibi birçok şeyin parlamakta olduğunu gördüm. Artık bu beyaz gölge tabakası içindeki ışıklı parlak cisimler manzumesi göğe doğru çekilip çıktı. Nihayet onu görmez oldum.” dedi. Allah Resulü “Bilir misin onlar nedir?” buyurdu. Useyd “Hayır” dedi. Allah Resulü “Onlar meleklerdi, senin Kur’ân okuyuş sesine yaklaşmışlardı. Eğer okumaya devam etseydin, sabaha kadar seni dinlerlerdi. İnsanlar da onlara bakarlardı. Onlar insanların gözünden gizlenemezlerdi.” buyurdu. (Buhârî, Fedâilu’l-Kur’ân, 15, hadis no: 5018) 

Allah Resulü bazı sahabelerin Kur’ân okumalarını beğenirdi. Bunlardan biri de Ebû Mûse’l-Eş’arî’dir. Bir gün Allah Resulü onun Kur’ân okumasını dinledi ve “Ona, Davud peygambere verilen nağmelerden bir nağme (güzel ses) verilmiştir.” dedi. (Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân, 31; Müslim, Salâtü’l-Misâfirîn, 236; Nesâî, İftitâh, 83; İbn Mâce, İkâmetü’s-Salât, 176)

Selam ve dua ile…