Ramazan’ı Kesinlikle Tamamlayacağım
Kişi “Ben bu orucu tutacağım ve Ramazan’ı kesinlikle sağlıklı bir şekilde tamamlayacağım.” tarzında inanıyorsa beyin kendini buna göre programlıyor. Niyet demek, aslında bilgisayarda enter tuşuna basmak gibidir. Niyet ettiğin zaman, “Saat 05.00’te kalkacağım.” diye inanarak yatarsanız, uçağa yetişeceksiniz, sınava yetişeceksiniz, çok önemli bir şey vardır, saati kurmadan kalkarsınız. Fakat “Kalksam da olur kalkmasam da olur.” derseniz çoğu zaman uyanamazsınız. Bu, beynin kendi kendini programlamasının kanıtıdır. Niyet de aynı şekilde. Yani kişi inanırsa organlarımız, beynin orkestra şefliğine uyuyorlar; inanmazsa, organlar da eski alışkanlıklarına devam ediyorlar, asit salgılamaya devam ediyorlar, sonuç olarak kişi sinirli olmaya başlıyor.
Bir cihazı, bir makineyi en iyi kim bilir, onu imal eden bilir. Vücudu da en iyi kim bilir; onu yaratan bilir, onun yaratıcısı mantığını bilir. Hangi gerekçeyle biyolojik doğaya neyin uygun olduğunu, psikolojik doğaya neyin uygun olup neyin uygun olmadığının mantığını, onu imal eden, yaratan bilir. O hâlde, Allah orucu emrettiğine göre biz hikmetlerini anlamasak bile teslim olmamız gerekir.
Ramazan’da Vücut Kendiliğinden Yenileniyor
Vücutta yaşlanma doğal bir süreçtir. Buna en iyi olarak içinde bol su içmenin olduğu açlık kürleri ve cinsel perhiz kürleri gibi kürler yapılıyor. Kişi 15 gün, bir ay küre sokuluyor. Bu kürden sonra kemik iliği yeni hücreler üretiyor; beyin büyüme faktörü salgılıyor. Bu da demektir ki detoks olarak tanımladığımız, vücudun toksinlerden temizlenmesi, arınmasını vücut kendi kendine gerçekleştiriyor.
Bir sürü masraflar yaparak bir tedavi programına, bir küre girmek yerine hem ibadetimizi yapıyoruz hem de kendi hücrelerimizi yeniliyoruz, vücudumuzda birikmiş toksinleri atıyoruz. Yani yediğimiz gıdalarda civa var, kurşun var, eser element denilen birçok elementler var. Bunlar vücudumuzda birikiyor. Vücut çalışma biçimini değiştirdiği zaman, yedekler harekete geçiyor, vücut toksinleri atıyor.
İbadetin Hedefi, İlahî Rızayı Kazanmaktır
İbadetin asıl yüksek hedefi, ilahî rızayı kazanmaktır. Müminin hedefi Allah’ı memnun etmek, Allah’ın rızasını kazanmak olmalı. Yani kişide ego ideali olarak söylenen ideali neyse ona ulaşmak. Şu anda modern işletmecilikte vizyon olarak geçiyor. Bir insanın vizyonu, o insanın değerlilik ölçüsüdür aynı zamanda. Diyelim ki Topkapı Sarayı’nın inşaatındayız. Buranın inşaatında çalışan, vizyonu olmayan bir işçiye “Ne yapıyorsun?” diye sorsalar, “Şu kadar akçe yevmiyeyle çalışıyorum.” der. Eğer vizyonu olan bir işçiye sorsalar, “Dünyanın en büyük devletinin sarayını yapıyorum.” der. Yapılan iş aynı iş, fakat vizyon sahibi kişi, soyut hedefleri olduğu için, ideali olduğu için işinde daha hızlı ilerler, yaptığı işi daha ciddiye alır, daha önemser. İnsan da kulluk vazifesini yaparken, Ramazan orucunu tutarken, hedef olarak dünyevi hedefler koyarsa vizyon adamı değil, misyon adamı olur, sadece o verilen görevi yapıyordur.
Şeker Hastalığının En Büyük Sebebi Sürekli Atıştırmak
Ağrı kesicilerden sonra dünyada en çok kullanılan ilaçlar şeker ilaçları olmaya başladı. “Bu, neden?” diye yapılan araştırmalarda, hücrelerde insülin reseptörlerinin duyarlılığı beslenme biçimi nedeniyle bozulmuş. Bu bozulma sonucu aile geni olmayanlarda bile şeker hastalığı belirtileri ortaya çıkıyor. Devamlı atıştırdığı için kişinin kan şekeri sürekli yüksek oluyor. Kan şekeri yüksek olunca, insülin reseptörleri “Benim şekere ihtiyacım yok.” diye duyarlılıklarını azaltıyorlar, azaltınca insülin reseptör duyarlılığı bozuluyor ve şeker hastalığı ortaya çıkıyor.
Şimdi, bunun için açlık kürleri tavsiye ediyorlar. Kişinin sadece su içerek, günde belli bir süre aç kalmasıyla yapılan kürler. Obezitenin ve şekerin ortaya çıkmasının en büyük sebebi tıkınma geleneği, atıştırma geleneği.
“Acıkmadan Yeme, Yediğin Zaman Da Az Ye!”
“Acıkmadan yeme, yediğin zaman da az ye!” diyor İbni Sina. Tıp dönüp dolaşıp İbni Sina’nın söylediği söze geldi. Yani acıkmadan yeme, kan şekerin düşsün ki vücut insülin reseptörleri duyarlılığı bozulmasın. Acıkmadan yedikçe ne oluyor; insülin reseptörlerinin eşiği düşüyor. Yediğin zaman az yiyince ne oluyor? Midenin 3’te 1’i boş kaldığı için, mide kapasitesini sınırlı tutuyor. Ama mideyi devamlı doldurduğun zaman, mide bu sefer onu hazmedebilmek için birazcık büyüyor. Daha sonra biraz daha çok yiyorsun, mide onu hazmedebilmek için biraz daha büyüyor, böyle mide büyüyor, bu sefer az şeyle doymamaya başlıyorsun, obez oluyorsun. Onun için, az yemek, midenin küçük kalmasına katkı sağlıyor. Bu nedenle, Peygamber ahlakındaki o sağlık öğütleri, insan hayatında trafik levhaları gibi. Nerede, nasıl, ne dozda, nerede duracaksın, nerede az yiyeceksin, nasıl yaşayacaksın, yaşama stilini öğretiyor.
Yapılan araştırmalarda, hastalıkların yüzde 60-70’i yanlış yaşamayla ilgili. Yaşam stilini bilemediğimiz için hasta oluyoruz. İnsan için en iyinin, en doğrunun ne olduğunu en iyi bilecek makamdaki kişi kimdir; onu yaratandır. O hâlde, yaratanın tavsiyesine uyduğun zaman, insan için en doğru, en iyinin ne olduğunu bilerek, baştan kabul ediyorsunuz.
Şu anda “Peygamberimiz’in (sav) tavsiyelerinin bilimdeki karşılığı nedir?” diye araştırmak gerekiyor. Yani her uzman hekim kendi alanında bunun gerekçelerini araştırıp kanıtlarını ortaya sunması lazım. Çünkü kanıt çağındayız. Kanıtlanmayan bir şeye günümüzün insanı inanmıyor. Kanıtlayacaksınız, araştırma yapacaksınız, istatistiksel sonuçlarını yapacaksınız, anlatacaksınız. Bu nedenle bunu kanıtlayarak gittiğimizde, Kur’ân tavsiyelerinin, insanın psikolojik doğasına, biyolojik doğasına uygun olduğunu görüyoruz. Oruç ibadetinin de çok sayıda faydası, hikmeti var.
“Dur, Düşün, Yeniden Başla”
İnsan, hayat yolunda önce kendini tanıması lazım. Buna öz bilinç deniliyor, kendini tanıma. Kendini tanımayan bir insan yanlış konumda olduğu için, gideceği hedefte hep hata yapar. Öz bilinç, kendini tanıma… “Nefsini bilen, Rabbini bilir.” buyuruyor Efendimiz (sav). İnsanın, nefsinin güçlü yönlerini, zayıf yönlerini bilmesi çok elzem. Öz bilinç olarak ilk adımdan sonra ikinci olarak özyönetim geliyor, kişinin kendini yönetmesi geliyor. Ondan sonra sosyal bilinç, toplumun parçası olduğunu bilmek, daha sonra insanlar arasındaki ilişkilerimizi yönetebilmek geliyor. Pozitif psikolojinin yeni tanımlamasıdır bu. Öz bilinç dediğimiz kendini tanıma, insanın, “Dur, düşün, yeniden başla” yapmasıyla olur. Bu durum, günümüzde pozitif psikoloji çalışmalarında vurgulanıyor. “Dur, düşün, yeniden başla” kişide farkındalık oluşturması için önemli bir eylem. Kişi özeleştiri yapar, hayatını düzenler, planlar ve davranışlarına ona göre yön verir. Bazıları insan hayatını dünya hayatıyla sınırlı zannediyor. İnsan, sonsuz bir hayat yaşayacak. Ramazan’da hayatı ilahî hedefe uygun hale getiriyoruz. Ramazan manevi kazanç ayı, bayram gibi karşılanmalı, yaşanmalı. Yüz yıllardır süregelen kadim kültürümüzde Ramazan’ın çok özel bir yeri var ve çok derin izleri var.
Ramazan Sosyal Bilinci Artırıyor
Ramazan’ın en önemli özelliği, sosyal ibadet olarak diğer ibadetlerden farklı olması. Ramazan’da manevi bir iklim oluşuyor. Hep “Eski Ramazanlar” denilir ya, 100 sene önce sorsanız onlar da “Eski Ramazanlar” diyorlar. Aslında o kişinin çocukluğundaki Ramazan’ı özlemesi onun için eski. Çünkü çocukluktaki Ramazanlar çok sevilir. Ramazan olduğu zaman evde kavga azalır, ses tonu yükselmez. Sinirlenilir, “Oruçluyum. Tartışmak istemiyorum.” denilir. Trafikte bile, “Oruçluyum şimdi.” diye başlar lâfa ve insanda fren mekanizmalarını harekete geçirir. Ramazan’da kalp kırmamaya daha çok özen gösteriyor, çocuklara daha şefkatli davranıyor, ailede iyilik yapma arzusu uyanıyor. Yani “Bu Ramazan, mukaddes gün, iyilik yapmam lazım.” diyor. Kişi, kendi dünyasında Ramazan’a iyi ve güzel anlamlar yüklüyor hayatında. Ramazan’da iyilik yapma arzusu uyandığı için çocuğuna daha güler yüzlü davranıyor, işçisine daha güler yüzlü davranıyor.
Batılılar, sadaka kültürü diye bizim kültürümüzü küçümsemişler. Fakat şimdi, sosyal duyguları, beynin sosyal duygularını harekete geçiren alanların aynı zamanda mutluluk hormonu salgılattığını öğrendikten sonra, şimdi sosyal duyguları öğretmeye çalışıyorlar. Yani sosyal duyguları öğretelim, suç azalsın, şiddet azalsın diye çalışma yapıyorlar. Ramazan, insanlar arasında paylaşma kültürünün yoğun olduğu bir ay. Bu nedenle insanlar kendilerini daha güvende hissediyorlar, daha iyi hissediyorlar. Toplumun yarısını da aslında dezavantajlı insanlar oluşturuyor; engelliler, hastalar, zayıflar, yaşlılar, çocuklar gibi. Ama Batı toplumu, sanki sağlıklı insanlara göre organize olmuş bir toplum. Hâlbuki toplumun yarısı hasta, zayıf, sorunlu insanlardan oluşur, onları yok sayan bir toplumda dolayısıyla güven oluşmuyor.
İnsanlarda, “Ben hasta olduğum zaman, engelli olduğum zaman, bana önem verilecek, bana değer verilecek.” diyerek güven oluşuyor. Yoksula, dezavantajlı insana verilen güvenin diğer insanlardaki yansıması şu şekilde oluyor: “Ben hasta olursam bana iyi bakılacak, bana yardım edilecek.” diye düşünür. Sosyal devlet bu şekilde ortaya çıkar ve o zaman toplumda huzur olur. Ama dezavantajlı, hasta, zayıf, mağdur, mazlum insanları önemsemeyen, sadece sağlıklı insana odaklı yaşayan bir toplumda insanlar da devamlı sağlıklı kalmak zorunda hissettiği için, diğer insanları göz ardı ediyor, bencil yaşamaya itiliyor ve mutlu olamıyor. Bu nedenle, sosyal devlet oluşabilmesi için, sosyal toplum oluşabilmesi için, muhakkak dezavantajlı insanlara yardım etmek onlarla ilgilenmek gerekir.
Empatide de en önemli nokta “Bana yapılmasını istemediğim şeyi başkasına yapmamalıyım.” düşünce kalıbıdır. Ramazan, bu empatiyi geliştiren bir zaman dilimidir. Diğer yönden insanın “Başkası açlıktan ölse bana ne!” tarzında bencilce düşünceleri var. Ramazan, bu tarz düşüncelerin tedavi edildiği ve değiştiği aydır.
İnsanoğlu, Ramazan’da başkalarının çektiği sıkıntıları, zorlukları, açlıkları da fark edebilmeyle ilgili bir deneyim yaşıyor. Çünkü kendisinden beklenmedikçe hiç kimse, başkasının çıkarını düşünmek gibi bir çaba içerisine girmiyor. İnsanı doğal haline bırakırsanız benmerkezci olmaya daha yatkındır. Kişinin, kendisini bu yönlerde de eğitmesi gerekiyor. Ramazan, bu bencillik duygusunu eğitmek için de çok önemli bir dönem ve iklimdir.
Ramazan hem sosyal hem mali bir ibadet. Ramazan’da diğer insanlarla aynı gemide olduğumuzu hissediyoruz. İnsan, tek yolcu olmadığının farkına varıyor. Böylece başkalarının da ihtiyacı olduğunun farkına varıyor, onları dikkate alıyor. Aynı gemide yolcu olduğunu anlar. Gemide bir mühendisin acısı ızdırabı kaptan için önemliyse, gemideki bir tayfanın ızdırabı da önemlidir; bir makinedeki tüm çarkların önemli olması gibi. Onun için hayatımızın içindeki tüm varlıklara, bitkilere, ağaçlara, kuşlara bile sadakat gösteririz. Eğer tevhide inanıyorsanız, her şeyi Allah ile bağlantı kurarak seversiniz. Her şeyin Allah’la bağlantısı olduğunu biliriz. Yunus’un dediği gibi: Yaratılanı severiz Yaratandan ötürü.
Ramazan insanın öz bilinç ve sosyal bilincini artırıyor. Empati, sosyal bilincin en önemli parçasıdır. Ramazan bir empati eğitimi yapar. Diğer insanların duygularını önemseme, diğer insanların ihtiyaçlarını dikkate alma, daha da önemlisi başkalarının haklarını dikkate alma eğitimidir Ramazan.
Ramazan’ın Çocuklar İçin Önemi
Ramazan ayı çocuklar açısından da büyük önem taşıyor. Çocuk Ramazan’da iftara ve sahura katılıyor, ebeveyniyle birlikte camiye gidiyor. Ramazan’da anne baba çocuk birlikte daha çok vakit geçirebiliyor. Çocuk, anne-babasının kendisine daha çok önem verdiği hissini kazanıyor. Aile bağları Ramazan’da güçleniyor. Merhametli olmak, şefkatli olmak ve insanları sevmek gibi hisler hayatımızı kuşatıyor. Bu, çocukların bilincinin derinliklerine bir tohum gibi ekiliyor, çocuk büyüdükçe büyüyüp meyve veriyor. Bilgi, duyguyla beraber öğretilirse kalıcılığı çok daha fazla oluyor. Duyguyla birleşen bilgi inanca dönüşüyor. 4-6 hafta arası alışkanlık, 6 ay geçince de kişilik halini alıyor. Ramazan’ın 1 ay olması bu anlamda anlamlı.
Ramazan’da Suç Oranı Düşüyor
İstatistikler incelendiğinde suç oranlarında ciddi oranlarda düşüşler olduğu görülüyor. Ramazan’da sosyal ilişkiler güçleniyor, kişi zaman kavramıyla da tanışıyor ve doğanın hız ve ritmine uyuyor. Ramazan kişinin bir iç disiplin kazanmasını sağlıyor. Mesela yeme dürtüsünü kontrol edemeyen birisi için Ramazan, bu dürtüyü eğitmek için ciddi fırsat haline dönüşebiliyor.
Ramazan kendimize aynada bakacağımız bir ay. İnsan kusurlarını görebilmeli, bu kusurlardan dersler çıkarmalı. Eğer varsa etrafındakilerle kırgınlıkları dargınlıkları bitirmeli, kalpleri kazanmaya çalışmalı. Özellikle aile bağlarını yeniden güçlendirebilmeli. Bu bakımdan da Ramazan, insanın psikolojik hayatını onarma ayıdır.