Kalbin en önemli özelliklerinden birisi, hiç şüphesiz onun iç ve dış âmiller sebebiyle sürekli bir değişim ve dönüşüm içinde bulunmasıdır.
İnsan ve cin şeytanlarının vesveseleri, terbiye ve tezkiye görmemiş ham nefsin (öz benliğin) kötülük fısıltıları, yaşanılan sosyal çevrenin tesirleri, meleğin ilhâmı ve bütün bunların üstünde Yüce Rabbimizin nice nice tasarrufları ile âdeta çalkalanıp duran kalbin, hakta sebat etmesini gerçekleştirmek, ancak Allah’ın lütuf ve ihsanıyla mümkün olabilecektir. Bu uğurda kula düşen vazife, Hakk’ın rahmet ve hidâyetini çekecek vesilelere sımsıkı sarılmaktır. Diğer bir ifadeyle kavlî ve fiilî dua ve niyaza yönelmektir. Biz bu yazıda kalbin hak üzere sebatı için Kur’an ve sünnetin bize gösterdiği vesileler üzerinde duracağız.
Esasen kalbin sebatına yönelik ilâhî ihsanları sınırlandırmak mümkün değildir. Çünkü Allah’ın her bir kuluna tecellisi farklıdır. Biz burada her bir kula özgü hususî ihsanlardan bahsedecek değiliz. Bu hâl, Allah ile kul arasındadır. Biz daha çok yine Rabbimizin ve Habibinin beyanlarından yola çıkarak kalplerin sebatıyla ilgili bir takım genel esas ve prensiplere dikkat çekeceğiz.
Kalp dağınıklığının, kişiyi istikrarsız bir yaşantıya sevk edeceği açıktır. Bu itibarla huzurlu bir hayat için mutmain bir gönül gerekmektedir. Bu ise her şeyden önce sıhhatli bir inanca sahip olmakla mümkündür. Binâenaleyh Allah Teâlâ’nın kalplerin sebatına yönelik en büyük lütuflarından birisi, gönderdiği elçiler ve âyetler sayesinde sıhhatli bir inanç ve amel sistemini insanlara beyan etmesidir.
Kalbin hak üzere sebatının temelini “güven duygusu” oluşturur. Kalp, taşıdığı inanç ve fikirler bakımından sağlam bir durumda ise korkudan ve sapma tehlikesinden büyük oranda emin bir konumda demektir. Fakat böyle değil de kalbe, vehim, zan, şüphe, nifâk ve vesvese gibi tutarsız düşünceler hâkim ise bu kalp, korku ve endişeden hiçbir zaman kurtulamayacak ve sürekli değişikliklere maruz kalacaktır. Binâenaleyh yegâne gerçe...
Yazının tamamını dergimizden okuyabilirsiniz.