Kadının Ayrıcalığı ve Asr-ı Saadette Kadın / Prof. Dr. Rıza Savaş

Asr-ı saadette kadın konusu niçin önemlidir?

İslam’a yöneltilen eleştirilerin pek çoğu, bu dinin kadın konusunda ortaya koyduğu hükümler, yaklaşımlar ve yorumlar hakkında yapılır. İslam’ın kadını erkekten aşağı gördüğü, kadın haklarına önem vermediği, kadını eşya gibi kabul ettiği gibi iddialar ortaya atıp bu konularda ileri geri konuşup yazanlar bulunmaktadır. İşin aslını öğrenmek için dönüp bakacağımız yer asr-ı saadet, yani Hz. Muhammed (s.a.v.) devridir. Çünkü İslam’ın bir konuya yaklaşımını en iyi göreceğimiz yer bu dönemdir. Bu sebeple asr-ı saadette kadın konusunun ne olduğunu anlamak çok önemlidir.

Asr-ı saadetten bugüne, örnek oluşu çok keskin ve kaçınılmaz alanlar var. İhlas, hükümler ve sınırlar, Hz. Peygamber’e sevgi ve bağlılık, fedakârlık ruhu... Lakin günümüzdeki problemler fıtri olan her şeyi zorluyor. Fıtratla savaşan bir dünyadayız desek abartı olmaz. Asr-ı saadetteki kadın safiyetine dair neler söyleyebiliriz? Onlar niye öyleydiler?

Asr-ı saadet kadınları, yani sahabî hanımlar, İslam’a girme konusunda erkeklerden bir adım önde idiler. İslam’a ilk giren Hz. Hatice olmuştur. Onun dört kızı da babalarının dediklerini kabul etmiştir. Hz. Peygamber’in hayattaki halalarının hepsi Müslümanlığı ön saflarda kabul etmişlerdir. Mekke devrinde İslam uğrunda büyük gayretler gösteren hanımlar mevcuttur. Bu dönemde yapılan işkencelerde gözlerini kaybeden, hayatlarından olan kadınlar vardır. Zinnîra isimli hanım işkence sebebiyle bir müddet körlük yaşamıştır. Ammar b. Yasir’in annesi Sümeyye Hanım İslam’ın ilk şehididir. Mekke’de İslam’ın yayılması konusunda kadınların Hz. Peygamber’e çok önemli destekleri olmuştur. Başlı başına Hz. Hatice servetini bu uğurda Hz. Peygamber’in emrine vermiştir. 

Medine’de de kadınlar hep Hz. Peygamber’in yanında oldular. Savaşlara katıldılar, ordunun lojistik ihtiyaçlarını, su, yemek, yaralıların tedavisi, istihbarat ve gerekirse çatışmaya iştirak ile İslam’a destek verdiler. Bütün namazlarda Hz. Peygamber’in arkasında bulunan kadınlar ilimde de önemli kazanımlar elde edip bunu başkalarına aktarma konusunda da önde yer aldılar. Erkekler gibi olma değil, erkekler kadar ecir ve sevap elde etmenin yollarını aradılar. İşte bu sebeple Hz. Peygamber’in eşleri, Müslüman hanımların İslam’ı doğru öğrenmeleri için büyük gayretler sarf ettiler.

Genel anlamda günümüzde kadın algısı açısından, kadına verilen değer, hak ve hürriyetler göz önünde bulundurulduğunda asr-ı saadetin, kadını kendi doğallığı içinde değerlendiren bir yapısı çok dikkat çekiyor. Bugün bu doğallığın çok manipüle edildiğini, kadının pek çok alanda incindiğini ve ezildiğini görüyoruz. Sözler, ahlakın yerini almış ve içi boşalmış… Hatta Hz. Peygamber kendi zamanında kendinden önce kadına değer verilmeyen tüm sistemi değiştirmeyi başarmış iken, bizler O’nun (s.a.v.) sistemini daha iyi şartlar altında daha kötüye götürüyoruz. Nasıl değerlendiriyorsunuz? 

İslam kadına verilmesi gereken hakları vermiş ve bu konuda iyiye doğru gidilmesinin önünü açmıştır. Kadın ve erkek ayırımı yapmadan insanın topraktan yaratıldığını ve şerefli bir varlık olduğunu ifade eden Kur’ân-ı Kerîm, hayatın devam etmesi için her şeyin çift yaratıldığını ifade etmiştir. Kadın ve erkek bir bütünü oluşturan eşlerdir. Onlar bu fıtrat üzere yaratılmıştır. Cahiliye döneminde genelde horlanan ve aşağı görülen kadının, değerli bir varlık olarak kabul edilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

İslam’ın geldiği çağda Arabistan’da kadınla ilgili ciddi problemler vardı. Cahiliye devriyle ilgili veriler, bu devirde genelde insanların kadın erkek ayrımı yaptıklarını ve kadını aşağıladıklarını ortaya koymaktadır. Bu problemlerin bir kısmı o coğrafyanın ve o dönemin meseleleri ise de bunların çoğu, her çağın, her coğrafyanın ve her toplumun hastalıklarıdır. Kadınla ilgili konuların önemli bir kısmı, İslam tarihi boyunca çeşitli toplumların da sorunları arasındadır.

İslam, kadını olması gereken seviyeye çıkarmayı ve onu haklarına sahip çıkacak bir konuma yükseltmeyi hedefliyordu. Ancak kadın aleyhinde oluşmuş yüzyılların birikimini değiştirmek kolay olmamıştır. Bu iyileştirme adımları çok dikkatli atılmıştır. Çünkü insanların alışkanlıklarından ve kabullerinden vazgeçmeleri kolay değildir.

Kadını refaha taşıdığını, güçlendirdiğini, eşitlik verdiğini iddia eden ancak kadının iş yükü altında ezilmesine neden olan ve tabiatına uygun işler yaptığında da hiçbir iş yapmıyormuşçasına küçümseyen, kıymetini bilmeyen bu sistem nasıl oluştu? Erkeğin kadına bakışı mı değişti, neden olabilir? 

Gücü elinde bulunduranlar, adaletten uzak, sadece para kazanma gayesiyle hareket edip bencil davrandıkları için her fırsatı kendi lehlerine olacak şekilde değerlendirmişler ve kadını da bir araç olarak kullanmaya başlamışlardır. Kadın hakları, eşitlik, refah gibi kavramları da kendilerine maske yapmışlardır. Gerçek manada kadına haklarını veren ona kişilik ve kimlik kazandıran İslam’dır. 

Hz. Peygamber, uygulamalarıyla cahiliye devrinin kadınlarla ilgili yanlışlarını ortadan kaldırmak için çabaladı ve çok önemli adımlar attı. Ancak Hz. Peygamber’den hemen sonra kadın konusundaki ayet ve hadisler, kadın haklarının iyileştirilmesi yönünde kullanılma yerine, Cahiliye Devri uygulamalarına geri dönme çabaları içinde yorumlanmaya başlandı. Abdullah b. Ömer: “Hz. Peygamber devrinde hakkımızda ayet nazil olur korkusuyla hanımlarımıza elimizi ve dilimizi uzatmaktan sakınırdık. Hz. Peygamber vefat edince dilimizi ve ellerimizi onlara uzattık.”1 diyerek Hz. Peygamber devrinde kadına haksızlık yapılmasının nasıl önlendiğini ve daha sonrasında neler olduğunu ifade etmektedir. 

Hz. Peygamber devrindeki bu anlayış, Müslüman kadına kişilik ve kimlik kazandırmıştır. Bu kazanım, kadınların, zulme karşı kendilerini ifade etmelerini ve haklarına sahip çıkmalarını sağlamıştır. Hz. Ömer, kadınlardaki bu uyanışı Ensâr kadınlarına bağlamaktadır. O, bunu şöyle ifade eder: “Biz Kureyş topluluğu, kadınlardan üstün idik (galiptik). Medine’ye geldiğimiz zaman kadınların Ensâr’a galip olduklarını gördük. Bizim kadınlarımız da onların huyunu edinmeye başladılar...”2 Hz. Ömer’in bu tespiti Muhacirler ve Ensar açısından doğrudur, ancak konuya genel olarak yaklaşıldığı zaman kadınlardaki bu uyanışı ve yanlışlar konusundaki tavırlarını ortaya koymalarını Kur’ân, onlardan açıkça istemektedir. 

İslam’ın, toplumla ilgili yanlışların düzeltilmesinde ortaya koyduğu en önemli kavramlardan biri adalettir. Buna göre zulmün her çeşidi ortadan kaldırılmalıdır. İnsan, kadın olsun erkek olsun şerefli bir varlıktır. Allah onu mükerrem yaratmıştır. İnsan, bu değerini kendi yapıp ettikleriyle koruyup geliştirebilir ve böylece üstün dereceler elde edebilir. 

Kur’ân, daha dünyaya gözlerini açar açmaz kız çocuklarını horlayan erkekleri sert bir dille kınamıştır.3 Çünkü kız çocuğunu da Allah yaratmıştır, erkek çocuk gibi o da onun bağışı olarak benimsenmelidir.4 Çocuğunun kız olmasına sevinmeyenler veya buna üzülenler açık ifadelerle yerilmiştir. Öte yandan kız çocuklarını diri diri toprağa gömenlerin bu cinayeti, şiddetli bir tarzda yerilmiş ve bu işi yapanlar sorumlu sayılmıştır.5

Kur’ân, kadın ve erkeği ayrı birer kişi olarak kabul ederek her birini kendi yaptıklarından sorumlu sayar. Bu bakış açısı, kadına bir kişilik ve kimlik kazandırmıştır. Hz. Âdem ve eşi, aynı asıldan gelmiş ve aynı insanî özelliklere sahip olan iki ayrı varlık olarak Cennet’te oturmaya layık görülmüşlerdir.6 

Hz. Adem’in eşi, ona bağımlı bir varlık değil, ayrı kişiliği ve duyguları olan bir insandır. Ancak onun bu farklılığı, onları birbirilerine düşman kılacak şekilde değil, aksine onları yaklaştıracak özelliktedir. Bu bakımdan her ikisi de uyum içinde yaşantılarını sürdürebilirler.

İslam’a göre kadın, emeğinin karşılığını alma hakkına sahiptir.7 Kur’ân’da kendilerinden ve yaptıkları işten övgüyle bahsedilen yaşlı bir babanın iki kızı, hayvanlarını sularken Hz. Musa bu kızlara yardım eder.8 İnsanlar arasında hiçbir ayrım yapmadan herkesin çalışmasının karşılığını hem bu dünyada9 hem de ahirette10 göreceği açık bir dille belirtilmiştir.

Erkek gibi zengin kadın da mali ibadetlerden sorumludur. Bu da onun ekonomik kimliğinin tanınmasının bir başka ifadesidir.

Evlenen kadının geçimi, yani barınması, yemesi, içmesi, giyimi ve diğer masrafları çevre şartlarına göre koca tarafından karşılanmalıdır.11 Erkeğin “kavvamlığı” ve bir derece üstün olmasının anlamı da bize göre budur.

Kur’ân’a göre; evlenen erkek, hanımına mihr denilen bir para veya onun yerini tutacak bir şey vermelidir.12 Erkek eşine verdiği parayı geri almamalıdır.13 Hz. Musa’nın eşine mihrini sekiz yıl çalışarak ödediği zikredilmiştir.14 

Kadın da mirastan pay alır.15 Kadının mirastaki payları mali konulardaki haklarıyla beraber düşünülmelidir.16 Boşanan kadından kocası, verdiği malları geri almamalıdır.17 

Nikâhtan hemen sonra ve zifaftan önce ayrılan erkeğin, ayrıldığı eşine mihrin tamamını vermesi takvaya daha yakın sayılmış, bunu yapmayanların ise mihrin yarısını vermeleri istenmiştir.18 

Boşanmış kadının örfe ve çevre şartlarına göre geçiminin sağlanması gerekir.19 Eşini boşayan erkek, onu evinin bir yerinde barındırır. Onu sıkıştırıp gitmesini sağlamak için zarar vermeye kalkması yasaklanmıştır. Eğer hamile ise, doğum yapana kadar nafakasını koca verir. Çocuğu emzirirse bunun ücretini de koca verir. Kadın istemezse başka bir kadın, çocuğu emzirir.20 Koca bunları gücü ölçüsünde yapar.21 Kocası ölen kadını, kocanın yakınları dışarı atamazlar, onun kocasının mallarından bir yıl faydalanma hakkı vardır ve ayrıca kocasının mirasından da pay alır.22 

Kur’ân, kadına emeği konusunda da haksızlık yapılmaması ilkesini benimsemiş ve kadının emeğinin karşılığını alma hakkı verilmiştir.23 

Asr- saadette kadın, kendisine teklif edilen değil, yerine göre teklif edendir. Bugün bu doğallığı göremiyoruz. Hatta erkeğe tanınan haklar açısından da asr-ı saadet kadını makul üstü makuldür, bunu da göremiyoruz, nasıl değerlendiriyorsunuz? Karşılıklı güven, sevgi, saygı, makuliyet konularında büyük kayıplar var… Temeli İslamî olan, güncel düşünce alanları var mı sizce? Bir çıkış yolu, bir teklif olarak… 

Allah’ın emirlerine uygun olarak yaşayan kadın da erkek de değer kazanabilir. Eğer bir kadının yaşayışı, erkekten daha iyi ise elbette ondan daha üstün kabul edilecektir. Hem dünyada hem de ahirette yüksek dereceler elde etmenin, çalışmaya bağlı olduğu ve bunun, kadın veya erkek olmakla ilişkisi olmadığı açık bir dille Kur’ân’da ifadesini bulmaktadır.24 Bu inancı içselleştiren sahabî hanımlar, kendi fikirlerini rahat bir şekilde doğal olarak ortaya koyabiliyorlardı. 

Erkeğin kadına göre üstün tarafları olduğu gibi kadının da erkeğe göre üstün tarafları bulunmaktadır. İnsana bu özellikleri veren yaratıcısıdır. Bu, insanın başkalarına zulüm yapmasını, böbürlenmesini ve kendini üstün görmesini gerektirmez. Kur’ân’a göre insan, Allah’ın verdiği bu imkân ve nimetlerin şükrünü eda etmelidir. Çünkü insan verilen nimetlerden sorumlu kılınan bir varlıktır.

Hz. Peygamber’e inanan kadın ve erkekler için istiğfar yapması emredilmiştir.25 Allah Teâlâ, inanan kadınları, inanan erkeklerden ayrı tutmadan cennetine koyacak ve günahlarını silecektir.26 

Asr-ı saadetin erkeği de kadını da farklıydı. Çünkü başlarında Peygamber Efendimiz vardı. Bugün örnek rol modeller hususunda ilkelerin bağlayıcılığı haricinde, bizi yönlendirebilecek, diyebiliriz ki çok tutunacak dalımız yok. Tavsiyelerinizi alabilir miyiz? 

Hz. Peygamber veda haccında bize önemli tavsiyelerde bulunmuştur. “Kadınlar konusunda size hayrı tavsiye ediyorum. Onların nefsi üzerinde sizlerin malik olduğu hiçbir şey yoktur. Şüphesiz siz onları Allah’ın emaneti olarak aldınız. Ve onları Allah’ın kelimesiyle helal kıldınız.

Ey insanlar! Sözlerimi iyi düşününüz. Tebliğ ettim mi? Size bıraktığım Allah’ın kitabı ve sünnetime sarılırsanız ebediyen sapmazsınız.

Ey insanlar! Sözümü dinleyiniz ve düşününüz. Şunu iyi biliniz ki, her Müslüman diğer Müslüman’ın kardeşidir. Şüphesiz Müslümanlar kardeştir. Kişi kendisine kardeşinin temiz olarak verdiği şeyden başkasını helal kılmaz. Kendi nefislerinize zulmetmeyiniz.”

İslam, insanın hem bu dünyada hem de ahirette mutlu olmasının yolunu gösterir ve bunu sağlayacak bir yaşam sürmesini ondan ister. “Erkek veya kadın, kim mümin olarak güzel bir iş yaparsa, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız…”27

DİPNOTLAR

1) el-Buhârî, Sahîh., VI, 146 (Nikâh, 80).

2) İbn Sa’d, et-Tabakât, VIII 182-183.

3) Nahl, 16/58, 59; En’âm, 6/139, 140.

4) Kıyame,75/39; Leyl, 92/3; Şura, 42/49, 50.

5) Tekvir, 81/8-9.

6) Araf, 7/19.

7) En-Nisa (4), 32, et-Tur (52), 21, İbrahim, (14), 51, Müdessir (74), 38.

8) Kasas (28), 23.

9) Şura (42), 30.

10) Ğafir (40), 17.

11) Nisa (4) 34.

12) Nisa (4), 4, 83.

13) Nisa (4), 19.

14) Kasas (28), 27-28.

15) Nisa (4), 7.

16) Nisa (4), 11,12,176.

17) Bakara (2), 229.

18) Bakara (2), 236,237.

19) Bakara (2), 241.

20) Talak (65), 6.

21) Talak (65), 7.

22) Bakara (2), 240.

23) Nisa, 4/124.

24) Mu’min, 40/40; Zuhruf, 43/70; Nahl, 16/97; Taberî, Tefsîr, XIV, 170, 171.

25) Muhammed, 47/19.

26) Feth, 48/5-6.

27) Nahl, 16/97.