İltimas nedir? İltimas ile eş anlamlı olan kavramlar itibarıyla iltimas çeşitlerine değinebilir miyiz?
İltimas Arapça kökenli bir kavram olup kök itibariyle “istek, dilek, rica, aramak” anlamlarına gelmektedir. Bu manaların yanında iltimas, “haksız yere adam kayırma, ona ayrıcalık tanıma, arka çıkma” anlamlarını da içermekte olup Türkçedeki asıl kullanımı böyledir. Bu anlamda iltimas, meşru olmayan bir şekilde başkalarının haklarının ihlal edilip akrabalık, arkadaşlık gibi yakın ilişkilerde bulunulan kimselere öncelik tanınmasını, bu kimselerin haksız kazanç elde etmelerinde aracı olunmasını, işlerin liyakat esasına göre değil himaye ve nüfuz esasına göre verilmesini ifade etmektedir.
İltimas ile torpil ve kayırmacılık kelimeleri birbirinin yerine kullanılan eş anlamlı kelimeler olmaktadır. Halk arasında iltimas kavramı yerine çoğunlukla torpil kavramı kullanılmaktadır. İnsanlar içerisinde diğerlerine tanınmayan bazı haklar kendisine verilerek ayrıcalıklı tutulan veya yetersiz, niteliksiz olmasına rağmen işe alınan ya da terfi ettirilen kişiler için “torpilli” olduğu söylenmektedir. Bu kimselere ayrıcalık tanıyarak haksız menfaatler kazanmalarında yardımcı olan kişiler de “torpil geçen” olarak adlandırılmaktadır. Çeşitli sebeplerden ötürü yakınlık hissedilen kişilere torpil geçilmesi ve böylece o kimselerin diğer insanlardan ayrı tutularak kayırılması iltimas olmaktadır.
İltimas eyleminin iki bileşeni olan torpil geçen ile torpil geçilen diğer bir ifadeyle kayıran ile kayırılan arasındaki ilişkiye bağlı olarak iltimas/kayırmacılık çeşitli isimlerle anılan farklı türlere ayrılmaktadır. Kan bağına dayalı yakınlık dolayısıyla insanların kendi soylarından olanlara iltimas geçmelerini ifade eden akraba kayırmacılığına nepotizm denilmektedir. Dayıların meşru olmayan şekillerde yeğenlerinin işlerini görmesi bu türdendir. Bunun yanında eş-dost, hemşehri kayırmacılığına kronizm; asabiyet anlayışından gelen kabile, aşiret kayırmacılığına tribalizm; erkek-kadın arasındaki kayırmacılığa cinsiyet kayırmacılığı; gücü, makamı elinde bulunduranın kayırmacılığına siyasal kayırmacılık (partizanlık) adı verilmektedir.
Sebep ve sonuçları itibarıyla iltimas, konunun ana ekseni aslında. Neler söylenebilir?
Geçmişte ve günümüzde hayatın her alanında iltimasla karşılaşılabilmektedir. Toplumsal hayatta bu şekilde etkin olan iltimasın maddi-manevi, psikolojik ve sosyolojik birçok sebebi bulunmaktadır.
Maddi açıdan bakıldığında gelir dağılımındaki dengesizlikler, iş imkânlarının azlığı, nüfusun artması, rızkın yokluğuna, azalmasına ya da kişiye ulaşamamasına karşı duyulan korku, makam-mevki, mal, şöhret düşkünlüğü, karşılıklı menfaat elde etme isteği, yöneticilerin konumlarını koruma endişesi iltimasa sebep olmaktadır. Bunun sonucunda işe alımlarda yöneticiler haksız yere kendi yakınlarını seçerek iş başvurusunda bulunanlar da yöneticilerle aralarında birini aracı tayin ederek iltimas yapmış olmaktadırlar.
Manevi açıdan bakıldığında duyguların aşırı boyutlara ulaşması ve yakın ilişkiler kurulan insanlara özel muamelelerde bulunulması iltimasa neden olabilmektedir. Bu noktada sevgideki tutarsız davranışların iltimasa sebebiyet verdiği görülmektedir. Zira aşırı derece sevilen kişinin herkesten ayrı tutulup her şartta kollanması, haksız kazançlar elde etmesinde ya da bir suç işlediğinde ceza almaması için suçunun örtülmesinde yardımcı olunması iltimas sonucunu doğurmaktadır.
Dini, ahlaki, hukuki değerlerin eğitimindeki yetersizlikler veya bu değerlere karşı ilgi ve alakanın azalması da iltimasa sebep olmaktadır. Zira dinlerin, hukuk sistemlerinin, ahlak kurallarının önemle üzerinde durduğu hak ve adalet kavramlarının doğru bir şekilde öğrenilmesi iltimasa engel olmada yardımcı olmaktadır.
Kur’an’ın iltimasa bakışı nasıldır?
İltimas, Kur’an-ı Kerim’de doğruluk, kardeşlik, adalet, güvenilirlik, eşitlik ve emanete riayet hakkında gelen ayetlerin zıddı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kur’an’da adalet ilkesi pek çok ayette yer almakta ve herkese hakkının verilmesi emredilmektedir. Hiçbir yakınlık ilişkisinin adalete engel olmaması buyrulmaktadır. Dolayısıyla birilerine haksız kazanç sağlanmasına ve bu sırada asıl hak sahibinin hakkının elinden alınmasına neden olan iltimas bu şekilde adalete engel olmakla Kur’an’ın emrine ters düşmektedir.
Suçlunun ve mağdurun yer aldığı bir ortama tanıklık eden kişinin doğru sözlü olarak hakkın sağlanmasına yardımcı olması da Kur’an’ın bir emridir. Ancak bazen davada şahitlik eden kişi bir tarafı kayırarak gerçekleri gizleyebilmekte ya da gerçek dışı konuşarak mahkemeyi yanıltabilmektedir. Bununla ilgili olarak Kur’an’da “Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine bile olsa adaleti ayakta tutun, Allah için şahitlik eden kimseler olun. (İnsanlar) zengin olsunlar, yoksul olsunlar Allah onlara sizden daha yakındır. Öyleyse siz hislerinize uyup adaletten ayrılmayın.” (Nisâ, 4/135) buyrulmaktadır. Ayette iltimas edilen kişiler; anne-baba gibi manevi yönden muhabbet duyulanlar, maddi menfaat sağlama düşüncesiyle zengin olanlar, durumuna acınmasından dolayı fakirler olarak sayılmaktadır. Şahitlik bu kimselerin zararına bir sonuç ortaya koysa dahi gerçekler söylenmelidir. Zira kullarına bizden daha yakın olan Allah onlar hakkında en iyisini bilmektedir. Görüldüğü gibi ayette adaleti ortadan kaldırıcı ve haklıyı haksız, haksızı haklı çıkarıcı her türlü davranış adam kayırmaya dâhil edilmekte ve bu kötü davranış yasaklanmaktadır.
İltimas Kur’an’ın, “emanetleri ehline verin” emrine de uymamaktadır. Kur’an’da “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisâ, 4/58) buyrulmaktadır. İnsanların üzerindeki sorumluluklar, görevler kendilerine verilmiş emanetlerdir. Bir kişiye görev verirken o kişinin göreve layık olup olmadığının hesabı yapılmalı ve görev işin ehli olana emanet edilmelidir. Ancak bazen işler ehil olanlara değil de liyakat sahibi olmamalarına rağmen farklı nedenlerden ötürü kayırılanlara emanet edilerek bu kimselere iltimas geçilebilmektedir.
Hadisler iltimas bağlamında değerlendirildiğinde neler dikkatimizi çekiyor? İltimasa karşı Hz. Peygamber’in (s.a.v.) tavrı hakkında neler söylenebilir?
Kur’an’ın öğretilerini en güzel şekilde hayatında tatbik eden Hz. Peygamber (s.a.v.) her türlü haksızlığın karşısında yer almıştır. Bi’setten önce de adalete önem veren Hz. Peygamber (s.a.v.), Hilfü’l-Fudûl’e katılarak haksızlığa uğrayanların haklarını geri almalarında yardımcı olmuştur. Bi’setten sonra da Müslümanları kardeş ilan ederek cahiliyenin üstünlük düşüncesini ortadan kaldırmış ve nesep bağı yerine iman bağını getirmiştir. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v.) bir devlet başkanı olarak herkesin hakkına ehemmiyet göstermiş ve görev taksiminde iltimasa karşı liyakat ve adaleti esas kılmıştır. Vazifeye getirilecek kişinin soyuna, ırkına, rengine değil işin ehli olup olmadığına bakarak karar vermiştir (Buhârî, Ahkâm, 33; Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 63).
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bu örnekliğine rağmen görevlendirmelerde iltimasa rastlanabilmektedir. Örneğin herhangi bir kurumda çalışan hatırı sayılır bir tanıdıktan alınan selam bir başka makamda söz sahibi kişiye iletilerek iş sahibi olmak gibi haksız kazançların önü açılmaktadır. Müslüman’ın bir Müslüman’a selam vermesinin amacı Allah’tan o kişi için esenlik dilemek ve selam verilene kendisinden bir zarar gelmeyeceğini bildirerek güveni sağlanmaktır. Ancak selam, dinde yasaklanan iltimasa alet edilerek amacından uzaklaştırılmaktadır. Çünkü iltimas nedeniyle Müslümanlar kötülük üzere yardımlaşıp günah edinmekte ve böylece birbirlerine güven vermek yerine zarar vermektedirler. Ayrıca iltimas görev istismarı olurken iltimasa aracı yapılan selamla da dini değerlerin istismarına yol açılmaktadır.
Selamlaşmak gibi hediyeleşmek de güzel hasletler arasında yer almaktadır. Ne var ki hediyeler de iltimasa vasıta yapılmış ve bu türden hediyeler dinen yasaklanan rüşvet kapsamında değerlendirilmiştir. Bir görevliye bulunduğu makamdan dolayı hediye veren kişinin bu davranışının altında yatan düşünce, bir gün bu makama işi düştüğünde yaptığı bu ihsanlar nedeniyle maruzatının yerine getirilmesini kolaylaştırmaktır. Bu nedenle Hz. Peygamber (s.a.v.) bu türden hediyelerin kabul edilmesini yasaklamıştır (Buhârî, Hibe, 17; Müslim, İmâre, 26).
İltimas cahiliye döneminin adaletsiz anlayışını bünyesinde barındırmaktadır. İslam bu anlayışı ortadan kaldırarak adaletin, hakların ve ehliyetin korunmasını esas almaktadır. Bu doğrultuda Hz. Peygamber (s.a.v.) ümmetini bilgilendirerek cahiliyeden kalma tatbiklere karşı ikaz etmektedir. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) iltimasa karşı tavrı Üsâme b. Zeyd’in (r.a.) aracılık yaptığı olaya dair vermiş olduğu tepkisinde, açıklamalarında en açık şekilde görülmektedir.
Kureyş kabilesinin Mahzun soyundan bir kadın, bir rivayete göre Mekke’nin fetih günü hırsızlık yapmıştır. Bazı rivayetlerde ise kadının ödünç eşya veya mücevher alıp onları geri vermediği veya sattığı şeklinde geçmektedir. Kureyşliler kendi kabilelerine mensup birisinin işlediği suç dolayısıyla ceza alacak olmasına derinden üzülürler ve bu hususta kadının ceza almamasını istediklerinden endişelenmeye başlarlar. Çeşitli rivayetlerde hırsızlık yapan kadın için şerefli, nüfuz sahibi, zengin, asil, itibarlı, meşhur ve hatırı sayılır ifadeleri geçmektedir. Onun sayılan vasıfları dolayısıyla da ceza almaması gerektiği düşünülmektedir. Dolayısıyla gerek nesebi, kabilesi gerek de bulunduğu saygın konumu nedeniyle hırsız kadına iltimas ederek hırsızlık suçuna karşı had uygulamaktan onu muaf tutmak isterler. Bu doğrultuda Hz. Peygamber’le (s.a.v.) görüşüp kadının affını talep etme görevini üstlenecek birisini düşünürler. Onlara göre bu görevi üstlenecek kişinin hem cesaretli hem de Hz. Peygamber’in (s.a.v.) nezdinde sevilen birisi olması icap etmektedir.
Gerekli gördükleri vasıfları taşıyan Üsâme b. Zeyd’e hırsız kadın hakkında şefaatçi/aracı olması için başvururlar (Buhârî, Hudûd, 12; Müslim, Hudûd, 8). Zira Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Üsâme b. Zeyd’i ve torunu Hasan’ı kucağına alarak “Allah’ım, ben bunları seviyorum, sen de sev!” diye dua ettiği bilinmektedir (Buhârî, “Fezâ’ilü’s-Sahâbe”, 18). Sonunda Üsâme b. Zeyd aracılık yapmayı kabul eder ve olayı Hz. Peygamber’e (s.a.v.) anlatarak hırsız kadının suçunun mağfiret edilmesini rica eder. Hz. Peygamber (s.a.v.) duydukları karşısında o kadar öfkelenir ki öfkeden yüzünün rengi değişir. Bu halde iken Üsâme’ye hitaben “Allah’ın hududundan bir had hususunda şefaat mi talep ediyorsun?” diyerek kızgınlığını ifade eder. Bu söz karşısında Üsâme hata yaptığının, Allah’ın kanunlarına muhalif davrandığının ve bir mücrime arka çıkarak ona kötülüğünde ortak olduğunun farkına varır. Hemen Hz. Peygamber’e (s.a.v.), “Benim için mağfiret dile ya Resûlallah!” diyerek pişmanlığını dile getirir (Buhârî, Meğâzî, 54; Müslim, Hudûd, 9).
Burada Hz. Peygamber (s.a.v.) her ne kadar Üsâme’ye hitaben konuşmuş olsa da onun kızgınlığı sadece Üsâme’ye yönelik değil bu olayda payı olan herkese yöneliktir. Hz. Peygamber (s.a.v.) ayağa kalkarak cemaate bir hutbe irat eder. Hutbede “Sizden önce gelip geçen insanların helâk olmalarının sebebi şudur; aralarında ileri gelen (zengin, şerefli) kimseler hırsızlık yapınca suçun cezasını vermezlerdi. Aralarında kimsesiz zayıf ve fakir kimseler hırsızlık yapınca derhal ona had tatbik ederlerdi.” buyurarak iltimas sonucu hadleri uygulamaktan vazgeçmenin insanların helak olmalarına sebep olduğunu bildirmektedir (Buhârî, Meğâzî, 54; Müslim, Hudûd, 9).
Nakledilen rivayette Hz. Peygamber’in (s.a.v.) uyarısına göre bir kişi suça karıştığında kim olduğu ya da kimlerden olduğu fark etmeksizin işlediği suç açısından değerlendirilmeli ve o kişiye iltimas geçmeden hak ettiği ceza uygulanmalıdır.
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) iltimasa karşı tavrını ve uyarılarını birçok rivayette görmek mümkündür. Yönetimde adaletin sağlanarak yöneticilerin iltimasa yeltenmemeleri, iş taksiminde ehil olanların seçilmesi, bir olaya şahit olanların şahitliklerini doğruluk üzere yapmaları ve böylece gerçekleri gizleyerek birilerini koruma endişesiyle iltimas yapmamaları, iltimasa aracı yapılan hediye ve rüşvetten uzak durulması, erkek çocuk ve kız çocuk ayrımı yapmadan çocuklara eşit bir şekilde davranılması… vb. uyarıları içeren hadisler Hz. Peygamber’in (s.a.v.) iltimasa bakışını ortaya koymaktadır. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisinden sonra adam kayırma olaylarının görüleceğini haber vermiş ve böyle bir ortamda bir şeyi hak etmek için gerekli gayretin gösterilmesini ve işin sonucunun Allah’a bırakılarak o şeyin yalnızca Allah’tan istenmesini tavsiye etmiştir (Buhârî, Menâkıb, 25; Müslim, İmâre, 45).
İltimasa nasıl engel olunabilir ya da iltimasa karşı alınabilecek önlemler nelerdir?
Geçmişten günümüze hemen hemen her çağda iltimas ve iltimasa dair uygulamaların varlığı söz konusudur. Ancak iltimasına şahit olunan kişi ya da kişiler hakkında yetkili mercilere şikâyetçi olunmamakta hatta bu kişilere yönelik en ufak bir uyarı dahi yapılmamaktadır. Bu tür haksızlıklara sessiz kalındığı sürece mağduriyetler giderek çoğalmaktadır. İnsanların iltimasa göz yummaları onun bir sorun olarak görülmesini engellemektedir. Bu da zamanla iltimasın normal olarak algılanmasına sebep olmaktadır. Normal bir uygulama haline gelen iltimas toplumda güveni, adaleti ve ehliyeti ortadan kaldırarak insanlara ve sonuçta da topluma zarar vermektedir. Bu nedenle iltimasın sebep ve sonuçlarıyla açıklığa kavuşturulması ve İslam’ın ayet ve hadisler çerçevesinde iltimasa bakışının ortaya konulması önemli olmaktadır. Bu durum iltimasa karşı daima teyakkuzda olunmasının ve iltimasa engel olmak için denetlenmenin zorunluluğunu göstermektedir.
İltimas kendiliğinden, bir anda meydana gelen bir davranış değildir. Bir kişinin iltimasa başvurmasının veya birilerine iltimas geçmesinin öncesinde çeşitli problemli düşünceler bulunmaktadır. İltimasın önüne geçebilmek için bu düşüncelerin tespit edilmesi ve düzeltilmesi gerekmektedir.
İltimas kul hakkının çiğnenmesine ve haksız kazançların elde edilmesine sebebiyet vermektedir. Kıyamette Allah’ın müdahale etmediği haklardan olan kul hakkı Müslümanın omuzunda yük olarak kalmaktadır. Helal kazanç yolları varken ve İslam helali emrederken haksız kazançlara yönelmek kişiyi harama sürüklemektedir. Böylece iltimasın dini bir yasak olup olmadığının bilinmesi için iltimasla ilgili Kur’ani bakışın ve nebevi öğretinin günümüz insanına yeniden hatırlatılması gerekmektedir.
Neticede iltimasın bireysel ve toplumsal birçok zararı bulunmaktadır. Bu zararları ortadan kaldırabilmek için öncelikle iltimasa karşı önlemler alınması gerekmektedir. Bu noktada yapılabileceklerin başında eğitim gelmektedir. Dini, hukuki, ahlaki değerlerin eğitimine gereken önem verilerek ve özen gösterilerek hak ve adalet vurgusuyla iltimas hakkında insanlar bilgilendirilmelidir. İltimas ve onun gibi yolsuzluklara karşı denetimler düzenli bir şekilde gerçekleştirilmelidir. İnsanlar haksızlıklara karşı sessiz kalmayarak yetkili mercilere şikâyetlerini iletmelidirler. Bu noktada Hz. Peygamber’in (s.a.v.) iltimasla ilgili hadisleri iltimasın sebeplerinin, sonuçlarının, zararlarının ve iltimasa karşı neler yapılması gerektiğinin öğrenilmesinde büyük bir role sahiptir.