İlim Yolculuğu / Doç. Dr. Halil İbrahim Kutlay

Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: 

“Kim ilim öğrenme arzusuyla bir yola girerse, Allah bu sebeple ona Cennet’e giden yolu kolaylaştırır”.1

Yolculuk

“Yolculuk” bize yabancı garip bir kelime değil. Bu dünyada hepimiz yolcuyuz. Dün dedelerimiz de yolcuydular. Bugün varacakları yere vardılar. Biz de ahiret yolcusuyuz. Ama elimizde gün ve saati yazılı biletimiz yok. Hayatımız ruhlar âlemiyle başlayan, dünya hayatıyla devam eden ve kabir hayatı sonrasında ahiret hayatıyla sonsuzluğa uzanan bir yolculuktan ibaret değil mi? 

Dünyayı misafirhane, kendisini de bu dünya misafirhanesinde biraz dinlenip yoluna devam edecek bir yolcu kabul eden imanlı kul, fâni dünya hayatı boyunca, gerçek hayat olan ahiret yolculuğuna hazırlanır. Ebedî hayata hazırlanma bu hayata yepyeni anlam kazandırır. Saatler değil dakikalar, saniyeler bile değerlenir.

Dünya gemisi ebediyete doğru yoluna devam ederken, gemideki yolcular da gemi içinde kısa süreli yolculuk yaparlar. Hayat gemisinin yolculuğu içinde kısa süreli yolculuklara şahit oluruz. Bizim gibi dünya gemisi de fânidir. Bir gün o da sahile demir atacaktır. 

Yolculuk… Eski ifade ile Seferîlik… Her zaman ve her zeminde geçerliliğini koruyan İslam, yolculuğa büyük önem ve yer vermiş, yolculukta ibadet konusunda bazı kolaylıklar gösterilmiş, hayatın ayrılmaz parçası olan yolculukla ilgili hükümler ve tavsiyeler, Hadis ve Fıkıh kitaplarında ayrıntılı bir şekilde yer almıştır. Yolcunun manevî sigortası niteliğindeki “Yolculuk Duası”nın her yolculuğa çıkışta okunması tavsiye edilmiştir.

İslamî anlayışımızda yolcunun duası makbul sayılmış, yolcuyu ağırlamak, yolda kalmışa yardım etmek tavsiye edilmiş, misafirperverlik ve ikram severlikten övgüyle söz edilmiş, yolcu zekât almaya bile layık görülmüştür. 

Kur’ân-ı Kerîm, tarih içindeki ibret yolculuğunu tavsiye etmiş, yolculuğun ilmî açıdan değerlendirilmesini, bu vesile ile tarihî olayların ibret ve tefekkürle incelenmesini öğütlemiştir. “Yeryüzünde yürüyün… Gerçekleri yalanlayanların acı sonuçlarına bakın( ibret alın)” buyurmuştur.2

Yolculuktaki yorgunluk ve sıkıntıların unutulmasını ya da meşakkatlerin tatlı hatıralara dönüşmesini sağlayan, yolculuğa ayrı bir anlam veren şey, yolculuğun amacıdır. Yolculuğun amacı ne kadar değerli ve anlamlı ise yolculuk o kadar değerli ve anlamlıdır. 

Hayat şartlarının gereği olarak maddî, ticarî, iktisadî, siyasî, tıbbî, sportif, diplomatik, turistik ve benzeri amaçlarla yapılan yolculuklar yanında; sadece ulvî ve manevî amaçlarla yapılan yolculuklar da vardır. Cihad yolculuğu, hac ve umre yolculuğu, davet ve irşad yolculuğu, hicret yolculuğu ve ilim yolculuğu gibi…

İlim Yolculuğu

Bu yolculuklar içerisinde “ilim yolculuğu”nun apayrı bir önemi vardır. İlim yolculuğu, ilim adamının ya da ilim talibinin ilim tahsili uğruna katlandığı verimli, feyizli ve bereketli yolculuktur. İlmî seyahat; yeni eserlerle tanışma, yeni ilim adamlarıyla görüşme ya da farklı bir metotla ders alma amacıyla ülke içinde veya dışında ilmî arayış çabasıdır. 

Daima “Ya Rabbi! İlmimi artır.” şeklinde dua eden ve ilme doymayan ilim tâlibi, hayatının sonuna kadar kendini “talebe” olarak görecek, eline geçirdiği her yeni eser, tanıştığı her ilim adamı onun ilmî zenginliğinin artmasına vesile olacaktır. İlim yolundaki her gün yeni bir cahilliğini öğrenecek, daha bir aydınlanacak, ilmî derinlik ve geniş ufuk kazanacaktır. 

Tarih boyunca ilim adamları, kitaplar arasındaki bitmez tükenmez zihnî yolculukları yanında; bizzat ülke ülke dolaşarak araştırma ve inceleme ruhu taşıyan, sahalarında ihtisas sahibi olan mümtaz ilim adamlarıyla görüşmüş, tanışmış ve kendilerinden doğrudan bilgi edinme yoluna başvurmuşlardır. 

Ülkelerarası ilmî araştırma ve incelemeler medeniyetin temel dinamiklerindendir. İlim dünyası, ilim adamlarının bu hasbî yolculuklarına çok şey borçludur. Her ilim dalı, mensuplarının bu yolculuklar esnasında yaşadıkları tatlı hatıraları canlı tutmaya çalışır. Dolayısıyla her ilim dalında ilmî seyahatler söz konusudur. Şu anda bunların detayına inmemiz mümkün değildir. İlmî seyahatler konusunda sadece “Hadis Âlimleri”nin müstesna yerine işaret etmekle yetineceğiz. 

Hadis Âlimlerinin İlim Yolculuğu

Peygamberimiz’in mübarek hadis-i şeriflerini öğrenme ve yayma yolunda yapılan ilim yolculukları sahabe-i kiram döneminde başlamıştı. Kendilerini iman, davet ve irşad erbabı olarak görevli kabul eden sahabe-i kiram, bir taraftan Allah Rasûlü’nden elde ettikleri manevî prensipleri yaymaya gayret ederken, diğer taraftan Peygamberimiz’den duyma fırsatı elde edemedikleri hadis-i şerifleri öğrenmek için ilmî seyahatler yapmışlardır.

Söz konusu olan Rasûlullah (s.a.v) ve O’nun mübarek sözleri olunca bu uğurda büyük sıkıntılara göğüs gerilmiş, yüzlerce kilometre tutan mesafeler basite alınmış, İslam toprakları karış karış gezilerek hadis-i şerifler son derece titizlikle tespit edilip hem yazıya hem hafızalara kaydedilmiştir.

Ticarî, siyasî, iktisadî ve benzeri hiçbir maddî gaye taşımaksızın; sadece değerli sahabî Ebu’d-Derda Hz.’lerinden hadis öğrenmek için Medine’den kalkıp Şam’a gelen bir zâtın ilim yolculuğu, muteber hadis kitaplarında şöyle nakledilmektedir:

Kesir b. Kays anlatıyor: Şam Mescidi’nde Ebu’d-Derda (r.a.) ile birlikte oturuyordum. Bir adam geldi.

-Ey Ebu’d-Derdâ! Allah’ın Rasûlü’nden naklettiğini duyduğum bir hadis-i şerif için Medine’den, Rasûlullah’ın şehrinden buraya geldim, dedi. Ebu’d-Derda:

-Başka bir iş için gelmedin mi? dedi. Adam:

-Hayır, dedi. Ebu’d-Derda:

-Ticaret için de mi gelmedin, dedi. Adam:

-Hayır, dedi. Ebu’d-Derda:

-Bu hadisten başka bir geliş amacın yok. Öyle mi? dedi. Adam: 

-Hayır, dedi. Bunun üzerine Ebu’d-Derda (r.a.) şöyle dedi: Ben Rasûlullah’ın şöyle buyurduğunu işittim: “Kim ilim öğrenme arzusuyla bir yola girerse Allah ona Cennet yolunu kolaylaştırır…”3 

En çok hadis rivayet eden genç sahabîlerden biri olan Cabir b. Abdullah (r.a.) sadece bir hadis-i şerifi öğrenmek için bir aylık mesafeye yolculuk yapmıştı.4

Bir hadis-i şerifi uygulamak için, İstanbul’un fethi ile ilgili hadis-i şerifteki müjdeye erişebilmek için yaşlı haliyle İslam ordusuna katılıp İstanbul önlerine gelen ve şehit olan, ülkemizin iftihar kaynağı değerli sahabî Ebu Eyyûb el-Ensârî (r.a.), yine “sadece bir hadis-i şerif için” Medine’den Mısır’a ilim yolculuğuna çıkmıştı.

Ebu Eyyûb el-Ensârî (r.a.), Peygamberimiz’den bizzat duyduğu “Kim dünyada bir mü’minin kusurunu örterse Allah da kıyamet günü onun kusurlarını örter.” hadis-i şerifi hakkındaki bilgisini te’kid etmek istiyordu. Bu hadisi rivayet eden diğer sahabî Ukbe b. Amir (r.a.) Mısır’da yaşıyordu. Onu görmeli ve bu hadis-i şerif hakkında onunla görüşmeliydi. Sadece bu amaçla yolculuğa çıktı. Ukbe b. Amir (r.a.) ile görüştü ve Medine’ye döndü.5

Zirr b. Hubeyş anlatıyor: Sahabe-i kiramdan Safvan b. Assal el-Muradî (r.a.)’a gittim. Bana:

-Buraya gelişinin sebebi nedir? diye sordu. Ben de:

-İlim arzusu, dedim. Safvan şöyle dedi:

-Ben Allah Rasûlü’nün şöyle buyurduğunu işittim: “Kim ilim arzusuyla evinden çıkarsa onun bu tavrından razı oldukları için melekler ona kanatlarını yayarlar.”6

Sahabe döneminden sonra da ilim için yolculuk, hadis âlimlerinin vazgeçilmez özelliklerinden biri olmuş, ilimde ilerlemek ve derinleşmek için gurbette ilim tahsili zorunluluk haline gelmişti. O günün ağır şartlarına, yolculukta yaşanan büyük sıkıntılara rağmen muhaddisler ülke ülke, şehir şehir, ıssız çöller, sarp dağlar aşarak ilim dağarcığını doldurmaya gayret etmişlerdir. Elimizdeki paha biçilmez hadis külliyatı, bunun en sadık şahitleridir.

Hadis âlimlerinin yolculuğu sadece kendileri için değil, aynı zamanda ümmet için bereket, ümmetin Allah’ın rızasını kazanması ve felâketlerden korunması için bir vesile idi. Zira bu ilmi elde edenler, elde ettikleri ilmî birikimi hem yaşayacak, hem de yayacaklardı. Allah dostlarından İbrahim b. Edhem (rh.a.) şöyle diyordu: “Hadis alimlerinin yolculuğu sebebiyle Allahu zülcelâl bu ümmetten belayı kaldırır.”7 

İlim yolculuğunda elde edilecek bilginin azlığına çokluğuna bakılmamalıdır. Önemli olan, bu bilginin bizim için yararlı olmasıdır. İmam-ı A’zam’ın hocalarından İmam-ı Şa’bî (rh.a) şöyle diyordu: “Bir adam, gelecek hayatında kendisi için faydalı olacak bir kelime için bile Şam’dan Yemen’in en ücra köşesine yolculuk yapsa, benim görüşüme göre onun yolculuğu boşa gitmemiş olur.”8

Günümüzde İlim Yolculuğu

Tarihte olduğu gibi günümüzde de ilim yolculuklarına şiddetle ihtiyaç vardır. Özellikle İslamî ilimlerde derinleşmek isteyenler doğuda veya batıda bu ilimleri kaynağından tahsil etme fedakârlığını göstermelidirler. Zira ”Hikmet mü’minin kaybolmuş malıdır. Nerede bulursa almalıdır.”

Temennimiz: Sadece “Dinî İlimler”de değil, bütün ilim dallarında dünyayı hayran bırakacak ilmî üstünlüğe erişip dünyanın akın akın bize koşmasıdır. Bunun gerçekleşmesi için gerekli alt yapı hazırlanmalı, ideolojik saplantılar bırakılmalı; hizmet ve fedakârlık ruhu geliştirilmeli, ciddî, sistemli, mutedil bir ilim ortamı sağlanmalıdır. Daha doğrusu önce kendimize ve değerlerimize güvenebilmeliyiz.

Aslında sadece ilmî seyahatler değil, her çeşit yolculuk bize çok şeyler kazandırmaktadır. Hangi amaçla yapılırsa yapılsın her yolculuk bilgi hazinemizin, kültürümüzün gelişmesine katkıda bulunmaktadır. 

Hatta yaz tatilini bile böyle bir fırsat telakki edip yurtiçinde ve yurtdışında yapacağımız yolculuklarda bilgimizi ve kültürümüzü geliştirme yoluna gitmeliyiz. Yolculuklar sadece meslekî ve turistik amaç taşımamalı, not defterine her gün yeni bir şeylerin kaydedildiği bilgi ve kültür yüklü yolculuklar olmalıdır.

Yaz tatilinde İslam âlemine ve Türkî Cumhuriyetlere yapılacak yolculuklar bizim manevî duygularımızı zenginleştirecek, tarihî bilgimizi güçlendirecek ve edebî zevkimizi artıracaktır. Umre yolculuğu manen şarj olmamıza ve İslam tarihinin daha iyi anlaşılmasına vesile olacak, ülke içindeki sıla-i rahim ve dost ziyaretleri de gönül ve ruh zenginliği kazandıracaktır.

Kanaatimizce; Yüksek Lisans ve Doktora için İslam ülkelerine yada Batı ülkelerine gönderdiğimiz şuurlu ve imanlı gençlerimizin bu ilim yolculukları inşallah ülkemize çok şey kazandıracaktır. Eğitim için yurtdışına çıkan gençlerin dış ülkelerde dejenere olacaklarını ve manevî bunalıma gireceklerini söyleyen ve gençlere güvenmeyen anne, baba ve hocalar; aslında kendi manevî aşılarının yetersizliğini itiraf etmektedirler. Sağlam manevî aşı alan, İslamî edeble yetişen, temel manevî değerlere saygılı, şuurlu gençlik, Allah’ın izniyle sarsılmayacak, soğuk bölgelerde donmayacak, sıcak bölgelerde erimeyecektir. Maden, altın olursa nereye atılırsa atılsın çürümeyecek, paslanmayacak ve değerinden bir şey yitirmeyecektir. 

Yabancı bir ülkede okurken bile sabah namazını asla ihmal etmeyen, Batı’yı iyi tanıyıp güzel analiz edebilen imanlı ve şuurlu genç, Doğu-Batı kültürünü iman potasında birleştirerek, ülkesinin her yönden gerçek bağımsızlığa kavuşmasını sağlayacak, ülkesinin ve İslam dünyasının arzulanan maddî ve manevî kalkınmasına imzasını atacaktır.

Ancak ilkeli ve prensipli çalışmayan, manevî gıdadan nasibini almayan ve yanı başındaki ilim ve fazilet erbabının değerini bilmeyenler, yurtiçi ve yurtdışındaki yolculuklarda da aradıklarını bulamayacaklar, ya bulundukları yerde paslanıp kalacaklar, ya da ülkelerine eli boş döneceklerdir. Önemli olan; manevî değerlere layık olduğu değerin verilmesi, ilim adamının da ilmî izzet ve vakarını koruması ve pespaye insanların seviyesine inmemesidir.

İlâhî rızâ’ya kavuşma arzusu taşıyan, helal lokma ile yetişen, prensipli ve sistemli çalışan, gönlü hizmet aşkıyla ve kardeşlik sevgisiyle dolu ilim adamının yurtiçindeki ve yurtdışındaki ilim yolculuğu; Allah’ın izniyle feyz ve bereketle sonuçlanacak, bu verimli ilim yolculuğundan -kendisi gibi- ülkesi, İslam dünyası ve bütün insanlık yararlanacaktır. Ancak iman ve irade zaafiyeti yaşayan, hedefi henüz netleşmemiş genç kardeşlerimiz -Allah korusun- yurtiçinde de yurtdışında da eriyip gideceklerdir.

1. Müslim: Zikir 11

2. En’am: 6/11; Nahl: 16/36 

3. Ebu Davud, İlim 1; Tirmizî, İlim 19; Darimî, Mukaddime 32; İbn Mace, Mukaddime 17; İbn Abdil-Berr, Camiu Beyani’l-İlm: 1/35; Hatib Bağdadî, Rıhle: s.77 No: 4 (thk. Nureddin Itr)

4. Ahmed b. Hanbel, Müsned: 3/495; Buhârî, İlim:19; el-Edebü’l-Müfred: 2/433; Hakîm, Müstedrek: 2/427; 4/574; Hatib, Rıhle: s.109 No: 31

5. Humeydî, Müsned: No: 384; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 4/153; Hatib, Rıhle: s.118 No: 34

6. Humeydî, Müsned: No: 881; Darimî, Mukaddime 32; İbn Mace, Mukaddime 17 No: 226; İbn Hıbban, Sahih (Mevarid: s.48) Hakîm, Müstedrek: 1/100; İbn Abdilberr, Camiu Beyani’l-İlm: 1/32; Hatib, Rıhle: s.83 No:7

7. Hatib, Rıhle: s.89 No: 15; İbn Salah, Ulûmu’l-Hadis s.247

8. Hatib, Rıhle: s.96 No: 27