Merhamet ve rahmet kelimeleri “acımak, esirgemek, korumak, bağışlamak” anlamlarına gelir. Rahmet ve rahim kelimeleri de aynı kökten gelmektedir. Kur’an-ı Kerim’de merhamet kelimesi bir âyette geçerken (Beled, 90/17) rahmet kelimesi 114 defa tekrar edilmiştir. Yine Kur’ân-ı Kerîm’de aynı kökten gelen “erhamürrâhimîn”, “rahmân”, “rahîm” ve “zürrahmeti” kelimeleri Allah’ın sıfatı olarak kullanılmıştır.
Merhamet kelimesi, hem Rabbimiz hem Rasûlü hem de insanlar için kullanılmaktadır. Rabbimiz kullarına karşı merhametlidir. Merhametlilerin en merhametlisidir. (Yusuf, 12/64; Enbiyâ, 21/83). Hatta canlıların sergiledikleri acıma ve koruma hareketleri, Rabbimiz’in yeryüzüne indirdiği merhametin belirtisidir. “Allahu Teâlâ rahmetini yüz parçaya ayırdı. Doksan dokuzunu kendi yanında tuttu, bir parçasını ise yeryüzüne indirdi. İşte bu bir parça rahmet sebebiyle bütün canlılar birbirine merhamet ederler. Hatta kısrak (emzirirken) yavrusuna basıp da zarar verir korkusuyla ayağını kaldırır.” (Buhâri, Edeb, 19; Müslim, Tevbe 17). Fakat Rabbimiz esas merhametini kıyamet gününe bırakmıştır. Allah Rasûlü “Şüphesiz Allah göklerle yeri yarattığı gün yüz rahmet yaratmıştır. Her rahmet göklerle yer arasını dolduracak kadardır. Ondan yeryüzüne bir rahmet indirmiştir. İşte anne yavrusuna bununla şefkat eder. Vahşî hayvanlarla kuşlar birbirlerine bununla acırlar. Kıyamet gününde yüz rahmeti bu rahmetle tamamlayacaktır.” buyurdu. (Müslim, Tevbe 21).
İnsanların yaptığı kötülüğe misliyle karşılığını verirken, yapılan iyiliğin karşılığını fazla fazla vermesi O’nun merhametinin bir göstergesidir. Bir kudsî hadiste Rabbimiz (c.c.) şöyle buyurmaktadır: “Rabbiniz gerçekten çok merhametlidir. Kim içinden bir iyilik yapmayı geçirir de onu yapmazsa, ona bir iyilik sevabı yazılır. Eğer onu yaparsa, on katından yedi yüz katına hatta kat kat fazlasına kadar iyilik sevabı yazılır. Kim de içinden bir kötülük yapmayı geçirir de onu yapmazsa, ona bir iyilik sevabı yazılır. Eğer onu yaparsa, bir kötülük günahı yazılır veya Allah onu siler.” (Dârîmî, Rikâk, 70). Yine kutsî bir hadiste Rabbimiz, rahmetinin gazabını geçtiğini bildirmiştir. (Buhârî, Bedi’l-halk, 1, Tevhîd, 15, 21, 28, 55; Müslim, Tevbe, 14).
Annenin çocuğuna olan ilgisi Rabbimiz’in yeryüzüne indirdiği merhametin bir tecellisidir. Rasûlullah (s.a.v.) Allah’ın merhametini anlatmak için bir annenin çocuğuna gösterdiği ilgi ve korumasıyla örneklendirmektedir. Hz. Ömer’in anlattığına göre Rasûlullah’a (s.a.v.) esirler geldi. Bir de baktık ki esirlerden bir kadın aranıyor. Esirler arasında bir çocuk bulduğu vakit onu alıyor, göğsüne basıyor ve emziriyor. Rasûlullah (s.a.v.) bize “Bu kadının çocuğunu ateşe atacağını sanır mısınız?” buyurdu. Biz “Hayır, vallahi! Onu atmamak elinden gelirse (atmaz).” dedik. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) “Muhakkak Allah, kullarına, bu kadının çocuğuna acımasından daha çok acır.” buyurdu. (Müslim, Tevbe, 22).
Merhamet Peygamberi
Allah Rasûlü’nde merhametin en güzel örneği görülmektedir. O, ümmetine karşı çok merhametlidir. Rabbimiz de peygamberini âlemlere rahmet olarak gönderdiğini (Enbiyâ, 21/107) O’nun mü’minelere karşı çok merhametli olduğunu bildirmektedir. “Andolsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.” (Tevbe, 9/128). Zaten Rabbimiz O’nun böyle olmasını istemekte ve şöyle buyurmaktadır: “Sana uyan mü’minlere (merhamet) kanadını indir.” (Şuarâ, 26/215). Şayet Allah Rasûlü merhametli değil de katı kalpli olsaydı etrafında kimsenin kalmayacağını dağılıp gideceğini yine Rabbimiz bildirmektedir. “O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış…” (Âl-i İmrân, 3/159).
Merhamet öyle bir şeydir ki Rabbimiz onu ancak sevdiği kullarının kalbine koymuştur. Usâme b. Zeyd’in haber verdiğine göre Peygamberimiz’in kızı Zeyneb’in çocuğu can çekişmekte iken Allah Rasûlü’nün gözündeki yaşları gören Sa’d b. Ubâde “Yâ Rasûlallah! Bu gözyaşı, bu ağlayış nedir?” diye hayretini açıkladı. Rasûlullah (s.a.v.) “Bu gözyaşı bir rahmettir ki, Allah onu kullarından istediği kimselerin kalplerine koymuştur. Allah kullarından ancak merhametli olanlara merhamet eder.” buyurdu. (Buhârî, Cenâiz, 32, Merdâ, 9; Müslim, Cenâiz, 11). Bir bedevînin Efendimiz’i (s.a.v.) torunu Hasan’ı öperken görüp “Demek siz çocukları öpüyorsunuz ha! Hâlbuki biz onları hiç öpmeyiz.” demesi üzerine “Allahu Teâlâ, senin kalbinden merhameti söküp almışsa ben ne yapabilirim ki! Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” (Müslim, Fedâil, 65; Ebû Dâvûd, Edeb, 144, 145; İbn Mâce, Edeb, 3) sözü O’nun çocuklara karşı merhametinin en bariz göstergesidir. Yine Efendimiz’in (s.a.v.) “Evlatlarınıza değer verin ve onları güzel terbiye edin.” (İbn Mâce, Edeb, 3) hadisi bu anlamda yani çocuklara merhamet anlamında değerlendirilecek hadislerdendir.
Allah Rasûlü’nden Merhamet İzleri
Allah Rasûlü’nün yıllar önce işkenceler çekerek terk etmek zorunda kaldığı Mekke’ye yıllar sonra bir fâtih olarak girdiğinde, kendisine ve Müslümanlara en acı eziyetleri yapan Mekkelilere sergilediği tutum O’nun merhamet peygamberi olduğunun güzel bir delilidir: “Artık istediğiniz yere gidiniz, hepiniz serbestsiniz. Size Yusuf’un (a.s.) kardeşlerine “Bugün yaptıklarınız yüzünüze vurulmayacak, Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir” (Yusuf, 12/92) dediğini söylüyorum.” (Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, IX, 199, hadis no: 18275) diyerek, onların bütün yaptıklarını affetmiştir. Nitekim, Ensâr’ın bayraktarı olarak Mekke’ye giren Sa’d b. Ubâde’nin “Gün savaş günüdür.” demesi üzerine Allah Rasûlü görevinden onu azleder ve yerine Zübeyr b. Avvâm’ı getirir. (Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, IX, 202, hadis no: 18281). Sa’d b. Ubâde’nin bu sözü üzerine korkuya kapılan Ebû Süfyân “Yâ Muhammed! Kavmini öldürecek misin?” demiş, Allah Rasûlü ise “Bugün merhamet günüdür.” (Ali el-Muttakî, Kenzü’l-ummâl, X, 513, hadis no: 30174) diyerek daha önce yaptığı gibi bundan sonra da medeniyetini merhamet üzerine kuracağını belirtmiştir.
Hz. Âişe, “Ey Allah’ın Peygamber’i! Uhud’dan daha çetin bir gün yaşadın mı?” demesi üzerine Allah Rasûlü şöyle cevap verir: “Evet, ondan daha çetinini Akabe ile biten süreçte yaşadım. O gün bana hepsinden ağır geldi. Taif’e gidip oradaki insanları İslam’a davet etmiştim de onlar reddetmişlerdi. Bunun üzerine çok üzüldüm. Nereye gideceğimi bilemez bir halde Karn-i Salib’e gelinceye kadar şaşkın şaşkın yürüdüm. Oraya geldiğimde bir bulutun beni gölgelediğini fark ettim. Bir melek bana “Onların sana ne yaptıklarını Rabbin bilmektedir, bundan dolayı beni sana gönderdi. Eğer sen istersen şu iki dağı onların başlarına geçireceğim.” dedi. Allah Rasûlü ise meleğe şöyle cevap verdi: “Hayır. Belki Allah, soylarından kendisine şirk koşmayan ve yalnızca O’na ibadet eden kimseler getirir.” (Müslim, Cihad ve Siyer, 111; Buhârî, Bedi’l halk. 7). Taif’liler, Allah Rasûlü’nü taşa tutmuşlar, o kadar ki ayakkabısı ayaklarından sızan kanla dolmuş, Allah Rasûlü bitab kalarak yere çömeldikçe zorla kaldırarak taşlamaya devam etmişlerdir. (Şibli, Mevlana, Asr-ı Saadet (Tercüme: Doğrul, Ömer Rıza), I,185). Allah Rasûlü’nün bu zor şartlar altında dahi kendisine eziyet edenlerin aleyhlerine değil de ıslahları için dua etmesi O’nun ümmetine olan engin sevgisi ve merhametinin bir eseri olduğu kadar insan hayatına verdiği değerin de bir göstergesidir. Çünkü O, âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. (Enbiyâ, 21/107).
İnananların Merhameti
Rabbimiz Müslümanların da birbirlerine karşı merhametli olmalarını istemektedir. “Muhammed Allah’ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler…” (Fetih, 48/29).
Allah Rasûlü, insanların birbirlerine merhametle muamele etmesini istediği gibi merhamet etmeyenlere karşı Rabbimiz’in merhamet etmeyeceğini bildirmektedir: “İnsanlara merhamet etmeyen kimseye Allah da merhamet etmez.” (Buhârî, Tevhid, 2; Müslim, Fedâil, 66; Tirmizî, Birr, 16). Yine O, “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize de saygı göstermeyen bizden değildir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 57; Tirmizî, Birr ve Sıla, 15) buyurmaktadır. Allah Rasûlü, merhametin insanlarla sınırlı olmasını da istememektedir.
Merhametin Kapsamı
Ebû Musa el-Eş’arî’den rivayet edildiğine göre Allah Rasûlü şöyle buyurdu: “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, birbirinize merhamet etmediğiniz sürece cennete giremezsiniz.” Bunun üzerine sahabiler şöyle buyurdular: “Ey Allah’ın Rasûlü! Hepimiz merhametliyiz.” dediklerinde Allah Rasûlü sözlerine şöyle açıklık getirdi: “Merhamet, sizin anladığınız şekilde yalnızca birbirinize olan merhamet değildir. Bilâkis bütün mahlûkata olan merhamettir. Bütün mahlûkata olan merhamettir.” (Hakîm, Müstedrek, IV, 185, hadis no: 7310). Hatta merhamet, gökyüzündekilerin merhamet etmesi için bütün yeryüzündekileri kapsamalıdır. “Rahmet sahiplerine Rahman rahmet eder. Yeryüzündekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet göstersin.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 58; Tirmizî, Birr, 16). Bir hadiste Efendimiz (s.a.v.) koyunu kulağından çekerek götüren bir kimseye “Hayvanın kulağını bırak da boynunun kenarından tut!” buyurmuştur. (İbn Mâce, Zebâih, 3).
Merhamet, toplumda Yaratıcımız’dan en aşağıya doğru sağanak sağanak akması gerekmektedir. Merhamet bir anlamda güçlünün zayıfa değer vermesi, onunla ilgilenmesi demektir. Bu ilgilenme sadece zayıfın, maddî ihtiyaçlarının karşılanması değildir. Maddî ihtiyaçlarının yanında sevgi, eğitim ve ruhî ihtiyaçlarının da karşılanmasıdır.
Merhamet, vatanını terk etmiş bir ailenin hislerini taşıyabilmektir. Ağlayan bir çocuğun ağlayışını durdurabilmektir… Şair Necip Fazıl Kısakürek’in ifadesiyle “Bir merhamet heykeli mahzun bakışlı yetim”in başını okşaya bilmektir. Yaralı bir yüreğe merhem olabilmektir… Şâirin ifadesiyle;
“Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!”
Merhamet, bir ekmeği paylaşabilmektir. Başkasını kendin gibi düşünebilmektir… Hiçbir canlıyı hakir görmemektir… Başkasının ihtiyacını giderebilmektir… Başkası için sıkıntıya katlanabilmektir… Gece gibi herkesi kuşatabilmektir… Yaratan’dan ötürü yaratılanı hoş görmektir…
Merhamet yüklü yüreklere selam ve dua ile…