Problemlerle dolu bir dünyada, çocukları bu problemlerden ayrı düşünmek mümkün değil. Bu çerçevede temel çocuk hakları deyince ne anlamalıyız?
Kur’ân’da, hadislerde ve diğer İslami kaynaklarda hak kelimesi “korunması, gözetilmesi ya da sahibine ödenmesi gerekli olan maddi veya manevi imkân, pay, eşya ve menfaatler; görev, sorumluluk, borç” gibi anlamlarda da kullanılmıştır. Temel çocuk hakları deyince, dünyaya geldiğinde tamamıyla bakıma muhtaç olan bireyi gözetmeyi, söylediğiniz üzere “problemlerle dolu bir dünyanın” tüm tehlikelerine karşı en iyi bir şekilde koruma-kollamayı, çocukları hayata hazırlamayı, bu kapsamda çocuklara verilen konumu, çocuklara karşı olan asli sorumlulukları ve bu manada büyüklerin insani ölçekte uymaları gereken zaruri kuralların tümünü anlamak mümkündür.
İslam’da bütün yaratılmışların hakları korunmuş ve İslam dini temel gaye olarak dinin, canın, neslin, malın ve aklın korunmasını esas almıştır. Bu beş gaye içinde nesli korumak, diğer gayelerin elde edilmesine bağlı olarak daha ziyade öne çıkabilir. Zira nesli korumak, insanlığın devamı için elzemdir ve bu durum sağlıklı nesillerin mevcudiyetini gerekli kılar. Hz. Peygamber (s.a.v.) hak kavramının geniş kapsamına dikkat çekerek “Şüphesiz Yüce Allah, her hak sahibine hakkını vermiştir.” buyurmuştur. Hz. Peygamber’in genel uygulamasını esas alarak çocuk haklarını, kul hakkı kavramı içinde öncelikli olarak değerlendirmek yerinde olacaktır. Bu önceliğin nedeni çocukların ilk zamanlarda tamamı ile bakıma muhtaç olmaları, yetişme çağlarında ise ilgi-alakaya fazlaca ihtiyaç hissetmeleri olsa gerek.
Kur’ân ve hadis bağlamında İslam’da çocuk kavramına nasıl bakılıyor ve ne tür incelik ve artı değerler üretiyor?
Türkçedeki çocuk kelimesinin karşılığı Kur’ân-ı Kerim’de tıfl ve sabî kelimeleriyle birkaç ayette geçer. Fakat çocukla ilgili meseleler, diğer anlamları yanında “çocuk” manasında da kullanılmış olan çok sayıda değişik kelime etrafında geniş bir şekilde ele alınmaktadır. Bunların başlıcaları ibn, veled (çoğulu evlâd), gulâm, sağir, zürriyyet, hafede, ehl, âl, yetîm, rebâib kelimeleridir. Kullanıldıkları yer ve üslûp bakımından genellikle bu kelimelerle henüz bulûğ çağına ermemiş insan kastedilmektedir. Bunun yanında gerek fıkıh kitaplarında gerekse çocuk gelişimi ve eğitimine yer veren bazı eserlerde, bu devrenin kendi içindeki gelişim safhaları dikkate alınarak her safhadaki çocuk için, hatta kız ve erkek çocuklar için ayrı ayrı kelimeler de kullanılmıştır. Sadece bu durum bile İslam dininin çocuk kavramına yüklediği özel manayı ve çocuklara verdiği büyük değeri açık bir şekilde göstermektedir.
İslam’a göre evlenmenin gayelerinden biri, hatta en önemlisi çocuk sahibi olup neslin devamını sağlamaktır. İnsanın çocuklara duyduğu derin sevginin ondaki fıtrî duygulardan biri olduğunu açıklayan Kur’ân-ı Kerim, bu eğilimi son derece tabii karşılayarak bütün Müslümanların dualarında Allah’tan, kendilerine göz nuru olacak eşler ve çocuklar vermesini niyaz etmelerini ister. Böylece insandaki neslini devam ettirme arzusu, İslam’ın çizdiği sınırlar içerisinde kişinin kendisine ve bütün insanlığa faydalı olacak bir faaliyete kaynaklık yapar. Hz. Peygamber’in, “Evlenin, çocuk sahibi olun; ben kıyamet gününde ümmetimin çokluğu ile iftihar edeceğim.” manasındaki hadisini, nesli koruyup geliştirmeye katkıda bulunmanın gerekliliği bağlamında yorumlayan güncel bilgiler bulunmaktadır.
İslam dini çocukları Allah’tan bir hediye-bağış olarak görmektedir. İlgili ayet şöyledir: “O, dilediğini yaratır. Dilediğine kız çocukları, dilediğine erkek çocukları verir. Yahut o çocukları erkekler, dişiler olmak üzere çift verir, dilediği kimseyi de kısır yapar. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilendir, hakkıyla gücü yetendir.” İslam, çocukları dünya hayatının süsü, imtihan sebebi görmekle beraber çocukları dünya hayatında verilen tüm nimetler gibi ebeveynlerine tevdi edilen emanet sorumluluğuyla da takdim eder. Bu sebeple “Çocuklarınızı koruyunuz.” manasındaki ayetle ebeveynlere bu emanete sahip çıkma konusunda büyük sorumluluklar yükler. İnsanlar bu sorumluluklarının gereğini yerine getirmeyi ve çocuklara emanet bilinciyle sahip çıkmayı gerçek anlamda Resûlullah’ın (s.a.v.) uygulama ve hadislerinden öğrenmişlerdir. Emanet kavramı üzerinde sıkça duran Hz. Muhammed (s.a.v.) emanete sahip çıkılmamasını genel anlamda bir münafıklık alameti sayarak müminlere çocuk haklarını ihlal etmemeleri konusunda çok ciddi uyarılarda bulunmuştur.
Gerek Kur’ân-ı Kerim’de gerekse sünnette çocuklarla ilgili büyük incelikler görülmektedir. Örneğin; Hz. Meryem’in yetişmesinde bitki teşbihinin kullanılması çocukları yetiştirmedeki izlenecek yolun hassasiyetinin bir tezahürü kabul edilebilir. Zira ayette geçen “Onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi.” ifadesiyle ilgili farklı yorumlar olmakla beraber, Hz. Meryem’in eğitim açısından sağlıklı bir muhitte, iyi bir biçimde yetiştirildiğini ve ahlaki erdemlerle donatıldığını belirten mecazi bir ifade olduğuna dikkat çekilmektedir. Ayrıca eğitimi ve rızkının temini açısından Hz. Meryem’in iyi bir ortamda büyüdüğü, ruh ve beden sağlığı bakımından özenle yetiştirildiği ifade edilmektedir. Ebeveynlere sorumluluklarının hassasiyeti hakkında fikir vermesi ve çocuğun yetişmesindeki sürece işaret etmesi bakımından bu misal önemlidir.
Sebep-sonuç ölçekli bir analizle Kur’ân-ı Kerim ve hadisler incelendiğinde çocuk haklarının, büyüklerin haklarından daha elzem olduğu da söylenebilir. Zira çocukların büyükler üzerindeki haklarına riayet edildikçe, büyüklerin hakları da muhafaza altına alınmış olmaktadır. Bu yüzden büyüklerin haklarından önce çocukların haklarına dikkat çekmek, gelecek nesillerin madden ve manen daha sağlıklı olmasını sağlayacaktır. Elbette bu konudaki her türlü gayret büyüklerin haklarını ihmal etmeyi gerektirmez.
Konuya spesifik olarak bakıldığında, Resulullah’ın (s.a.v.) çocuklara karşı tutum ve davranışları, konunun ana eksenini oluşturmakta. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) çocukken yetim ve öksüz büyümüş, sonrasında dünyaya gelen yedi çocuğundan altısını kaybetmenin hüznünü yaşamıştır. Bu durum onun çocuklara olan merhamet eksenli koruyuculuğuna yansımıştır. Yol gösterici olması hasebiyle tebliğinde bulunduğu İslam dininin bir gereği olarak savunduğu insan hakları konusu çerçevesinde çocuk hakları üzerinde de hassasiyetle durmuştur. Kötü örneklerin sıkça yaşandığı cahiliye döneminde büyüklere, çocuklara karşı nasıl davranılması gerektiğini en iyi bir şekilde anlatmıştır. Olumlu yönde zihin değişiminin öncülüğünü yapmıştır.
Hz. Peygamber nezir (uyarıcı) sıfatıyla insanları uyarmış, beşir (müjdeleyici) yönüyle de tebliğde bulunmuş ve insanları doğruya yönlendirmiştir. Açlık korkusuyla çocukların öldürüldüğü bir toplumda çocuklara bakmanın onlara harcama yapmanın sorumluluktan öte en kıymetli bir sadaka olduğunu beyan etmiştir. Resulullah’ın (s.a.v.) çocuklara karşı davranışı cahiliye düşüncesiyle ters orantılıdır. O, çocuklar arasında kız-erkek ayrımı yapmamış; hatta kız çocuklarına merhamet etmeyi daha çok ön plana çıkarmış.
Çocuklar ailelerinden görmedikleri değeri Hz. Peygamber’in yanında görmüşlerdir. Örneğin; cahiliye döneminde henüz çocukken annesi Su‘dâ ile birlikte Benî Ma‘n’daki akrabalarını ziyarete giderken Benî Kayn mensupları tarafından kaçırılan Zeyd b. Hârise (ö. 8/629) Ukâz panayırında köle olarak Hz. Hatice’nin (r.anha) yeğeni Hakîm b. Hizâm’a satılmıştır. Hakîm, onu Mekke’ye götürmüş ve halası Hatice’ye, o da Resûlullah’a (s.a.v) hediye etmiştir. Zeyd’in kabilesinden hac için Mekke’ye gelenler kendisini görüp tanımış ve dönüşte durumu ailesine bildirmişlerdir. Babası Hârise ile amcası Kâ‘b (bazı rivayetlere göre ağabeyi Cebele) yanlarına Zeyd’in fidyesini de alarak Mekke’ye gelmiş, Hz. Peygamber’den (s.a.v.) onu geri istemişlerdir. Resûlullah (s.a.v), Zeyd’i ailesiyle görüştürüp, dilerse kendileriyle gidebileceğini söylemiştir. Fakat Zeyd, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) yanında kalmayı tercih etmiştir. Yine Enes b. Malik’in; “Resûlullah’a (s.a.v.) on sene hizmet ettim. Vallahi bana bir kez olsun ‘Öf!’ bile demedi. Herhangi bir şeyden dolayı, ‘Niçin böyle yaptın!’ ya da ‘Şöyle yapsaydın ya!’ diye azarlamadı.” şeklinde naklettiği hadis, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) çocuklara olan emsalsiz yaklaşımını arz etmesi hasebiyle oldukça dikkat çekicidir.
Allah’ın Elçisi (s.a.v.) haklarını koruma bağlamında çocuklarla iletişime son derece önem vermiş, merhamet duygusunu ön planda tutmuştur. Bu merhametin yoğunluğu ile bütün çocuklar kendilerine verilen değerin farkında olabilmişlerdir. Resulullah’ı (s.a.v.) çok sevmelerinin bir sebebi bu olmuştur. Hz. Peygamber’in çocukları önemsemesi, onlara nezaketle davranması, haklarının gözetilmesi sonucunu doğurmuştur.
Çocuk hakları konusunda özellikle cahiliye dönemi anlayışına karşı Resulullah’ın (s.a.v.) tutum ve davranışlarına bakıldığında o dönemin kemikleşmiş tüm yanlış algılarını yıkma yönünde bir mücadele vermiş olduğunu görmekteyiz. Tezimizde de belirttiğimiz üzere, Allah Rasulü’nün çocuklara olan kadirşinaslığı, dünya üzerinde başka hiçbir kimsede örneği görülmemiş fevkalade örnekler içermektedir.
Çalışmanızda, hadis ve sünnete dair verilerin güncel yorumuyla ilgili bazı tespitler de var. Konuyu biraz açar mısınız?
Çocuk haklarına dair problemler, teşhis ve tedavi isteyen en önemli konuların başında gelmektedir. Son zamanlarda genel anlamda çocuk hakları meselesinde kamuoyunda duyarlılığın arttığını söylemek mümkün ise de henüz çözüm için yeterli adımların atıldığı söylenemez. Burada önemli olan doğru bir çözüm yolu bulunması için gerekli adımların atılmasıdır. Bizim bu konuyu araştırmamızın en önemli amaçlarından biri, asr-ı saadet öncüsü olan Resulullah’ın (s.a.v.) çocuklar lehindeki söz ve davranışlarını, en güzel örnek kabilinde günümüz dünyasının idrakine sunma arzumuzdur.
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) çocuk haklarıyla ilgili sünneti/hadisleri, cahiliye dönemindeki kökleşmiş problemleri dahi çözmüşken sonraki dönemde ve günümüzdeki problemlerin çözümüne destek olamaması düşünülemez. Bilakis, cahiliye dönemi problemleriyle mücadele etmiş ve her konuda olduğu gibi çocuk hakları konusunda da başarı sağlamış bir Peygamber’i (s.a.v.) tahkik etmek sonuca götürecek, başarıya ulaştıracak en önemli ilkedir. Kaldı ki günümüzde çocuklara karşı örnek teşkil edecek doğru davranış biçimleri incelendiğinde, bunların birçoğunun kaynağında Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hayat tarzı ve hadisleri olduğu görülecek ve O’nun bu konudaki rehberliğinin günümüze olan olumlu katkılarına şahit olunacaktır.
Dünya üzerinde yapılan savaş vb. nedenlerden ölen çocukların sayısını hesap etmek zor olmakla birlikte korkunç bir boyutta olduğu bilinmektedir. Buna karşılık asırlar öncesinde Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bir savaşta arada kalıp yanlışlık üzere ölen birkaç çocuk için üzülmesi ve “Dikkat ediniz çocuk öldürmeyiniz.” diyerek büyük bir hassasiyetle ashabını uyarması, günümüz çocuk problemlerinin tespitinde temel esas kabul edilmelidir. Çocuk hakları bağlamında kürtaj meselesi de üzerinde durulması gereken büyük bir sorundur. Kürtaja etki eden maddelerin başında ekonomik nedenleri saymak mümkündür. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) yemeğine ortak olması korkusuyla çocuğunu öldürmeyi en büyük günahların arasında saydığı dikkate alınırsa paralel bir düşünceyle ebeveynlerin iyi bir eğitim, güzel bir bakım vb. nedenler ileri sürerek fazla olduğunu düşündüğü çocuklarının dünyaya gelmelerini kürtajla engellemelerinin hiçbir izahı olamaz. Günümüzde bu durumun giderek olağan hale gelmesi ise çok daha ciddi bir sorundur. Bu, modern dünyanın bir hatasıdır; çare bekleyen önemli bir konudur. İslam’da anne karnında olan çocukların hakları korunmuştur. İslam, bu haklar neticesinde hamile ve emzikli kadınları bazı ibadetlerden dahi muaf tutmuştur. Hz. Peygamber (s.a.v.) anne karnındaki çocukların düşmesine neden olanlara cezai müeyyide uygulamıştır. Dolayısıyla anne karnındaki canların hayatlarına son vermek günümüz dünyasının tarifi imkânsız bir hatası kabul edilmelidir. İşte Allah Rasulü’nün (s.a.v.) çocuk hakları konusundaki uğraşı günümüz çocuklarını da koruma özelliğini net olarak taşımaktadır. Bu itibarla Resûlullah’ın (s.a.v.) çocuk hakları konusundaki söz ve davranışları, her dönemde insanlara en güzel örnek teşkil eder.
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) çocukların temel hakları konusundaki hassasiyetine hiç şüphesiz Kur’ân kaynaklık etmektedir. Çalışmamızda Hz. Peygamber’in ilgili görülen sözleri ile uygulamaları çocuk hakları bağlamında ele alınmıştır. Zira Hz. Peygamber’in (s.a.v.) söz ve uygulamaları “sünnet” kavramı içine girdiğinden mü’minlere davranış modeli sunması ve hukuk oluşturması yönüyle incelenmiş, çocukların bedenen ve ruhen sağlıklı bir şekilde yetişmeleri bu haklara riayet etmeye bağlı kabul edilmiştir.