Tebük Seferi, hicretin dokuzuncu yılında recep ayında yapılmıştır. Tebük; Medine ile Şam arasında bir yerdir. Şam yöresinde yaşayan Hristiyan Araplar Heraklius'a mektup yazarak; Müslümanların kıtlık içinde ve sıkıntıda olduğunu ifade ettiler. Müslümanlara karşı bir sefer düzenlemek için uygun zaman olduğunu söylediler. Bu çağrıya Cüzam, Lahm ve Gassan kabileleride iştirak ettiler. 40.000 kişiyi bulan bir ordu toplanıp Müslümanlara karşı harekete geçti. Bunu haber alan Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de onlara karşı havaların çok sıcak ve kurak olmasına rağmen 30.000 kişilik bir ordu hazırlayıp Şam'a doğru sefere çıktı. Bu sefer çok zorluklar içerisinde gerçekleştiği için zorluk seferi anlamına gelen Gazvetu'l-Usre denilmiştir.
Tebük Seferi sırasında Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)in birçok mucizesi gerçekleşmiştir. Hz. Muaz ibn Cebel (ra) ın anlattığına göre ordu yola çıkıp ta Tebük'e yaklaşıldığında Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:"İnşallah yarın kuşluk vakti geldiğinde Tebük çeşmesine varacağız" dedi ve gerçektende o vakitte oraya vardık. Çeşme iplik gibi akıyordu. Bu haliyle on binleri aşan bir ordunun ihtiyaçlarını karşılayamazdı. Sevgili Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir kaba avucu ile su doldurdu. Ondan sonra kaptaki sudan ellerini ve yüzünü yıkadı, abdest aldı ve kullandığı suyu çeşmenin gözesine döktü. Bunun üzerine çeşmenin suyu öyle bir arttı ve öyle bir gürleşti ki, bu su tüm orduya rahat rahat yeter oldu. Bu arada Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Muaz'a dönüp "Ey Muaz ömrün kifayet ederse buraların yemyeşil bahçeler haline geldiğini göreceksin" dedi. Daha sonraki yıllarda Muaz (ra) derki;oradan geçtiğimde gerçekten oraların her tarafının yeşil bahçelerle kaplandığını gördüm. Ebu Katade (ra) ın anlattığına göre; Tebük yolunda iken bir ara çok susuz kaldık. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) biraz su getirilmesini istedi. Su gelince elini onun içine bıraktı ve anında parmaklarının arasından sular fışkırmaya başladı. Herkes bu sudan ihtiyaçlarını giderdi.
Yine Ebu Katade (ra) ın anlattığına göre dönüş yolunda iken de susuz kalınınca Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Üseyd ibn Hudayr'ı su aramaya gönderdi. Üseyd su taşıyan bir kadınla karşılaştı ve onu ikna edip getirdi. Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) su tulumunun ağzını tutup dua etti ve ağzını açıp "Ne kadar kaplarınız varsa getirip bundan doldurunuz" dedi. Herkes suyunu aldı ve daha sonra bedevi kadının su tulumu dolu olarak kendisine teslim edildi.
Tebük yolunda iken bir ara Resul-i Ekrem'in devesi kayboldu. Münafıklardan Zeyd bin Lusayt "Muhammed, ben peygamberim diyor ve göklerden haberler verdiğini söylüyor ama kendi devesinin nerde olduğunu bilmiyor" dedi. O anda Efendimizin yanına gelen Cebrail Aleyhisselam devenin yerini kendisine söyledi. Sevgili Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Allah'ın bu mucizesini ashaba şöyle söyledi; "vallahi ben bir şey bilmem, ancak Cenab-ı Hakk'ın bana bildirdiğini bilirim. Şimdi Cenab-ı Hak bildirdi, deve filan vadide yuları oradaki bir ağacın dalına takılmış gidin getirin" dedi.
Tebük'te ordu konakladı yaklaşık 20 gün orada kalındı, ancak İslam ordusunun azametinden çekinen Rum Kayzeri Heraklius savaşmaktan vazgeçti. Bu bekleme sırasında Eyle şehri hükümdarı ile 300 altın cizye alarak anlaşma yapıldı. Yine Şam yönetimindeki Cevba ve Ezruh adında 2 şehrin ahalisiyle de 100 altın cizyeye anlaşma yapıldı. Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Halit bin Velid'i Dümetülcendel şehrinin hükümdarı Ukeydire gönderdi. Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Halit Bin Velid'e şöyle söyledi. "Ukeydir'i kale dışında yabani inek avlarken bulacaksın. Onu orda yakala, al getir" dedi. Halit bin Velid de Ukeydir'i aynı şekilde buldu ve yakalayıp getirdi. Ukeydir de cizyeye bağlandı. Tebükte kalındığı günlerde Peygamber Efendimizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) mucizeleri bitmek bilmiyordu. Ebu Hureyre ve Said el Hudri'nin ayrı ayrı yaptıkları bir rivayete göre; Tebük'te bekleme sırasında ashabın azığı bitti ve açlık başladı. Ashaptan bazıları Peygamberimize gelerek ya Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) "azığımız bitti izin ver de develerimizi kesip yiyelim" dediler. Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sükût edince derhal Hz. Ömer (ra) "ya Resulallah buna izin verme çünkü ashap yaya kalırsa daha başka sorunlar çıkar, belkide yarın düşman saldırıya geçer develer lazım olur" dedi. Peygamberimiz "öyleyse yanınızda kalmış her türlü gıda maddesini getirin. Şu serginin üzerine dökün" dedi. Her kez de öyle yaptı ancak sergide az bir şey toplanabildi. Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bereket duası etti ve " herkes kaplarını doldursun" dedi. Herkes torbalar dolusu yiyecek götürdükleri halde sergideki yiyecekler aynı miktarda duruyordu.
Amr el-Eslemi şöyle söyledi; Resulullah Tebük'te yemek pişirme görevini bana vermişti. Bir ara yemekte kullandığım yağ tulumuna baktım ki yağ çok azalmış. Bari bu yağı Resulullah' ın (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yemeğine koyayım diye güneşe çıkardım. O anda tulum şişmeye başladı. Ağzına kadar tulum yağla doldu. Bunu Resulullah'a haber verdiğimde "ağzını tutmasaydın, bereketlenmiş olan yağ sel gibi akacaktı" dedi.
İrbad ibn Sariye (ra) şöyle dedi; biz Tebük seferinde iken. Bir gece Resulullah Hz. Bilal'i çağırıp yiyecek getirmesini söyledi. Hz. Bilal torbalara baktı boş idi. Peygamberimiz torbaları ters çevir dedi ve toplam yedi tane hurma bulunabildi. Resulullah "bunları bir kaba koy ve getir" dedi. Hz. Bilal'de öyle yaptı Efendimiz elini kabın üzerine koyup dua etmeye başladı ve buyurun yiyin dedi. Biz hepimiz doyuncaya kadar o hurmalardan yedik. Bir ara avucuma biriktirdiğim hurma çekirdeklerini saydığımda tam 54 taneydi. Sonunda hurmalar da kap da aynı duruyordu. Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) "bu hurmaları kaldırın yarın yine yeriz" dedi. Ve böylece o hurmaları tam 3 gün yedikte bitmedi. Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) daha sonra o hurmaları bir çocuğa verdi.
Tebük'te 20 gün kadar kalan İslam ordusundaki bazı komutanlar Şam üzerine doğru yürümeyi teklif ettiyse de Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) orada "Taun hastalığı vardır. Taun olan şehre girmeyiniz" buyurdu. Onun üzerine dönüş yoluna geçildi. Dönüşte gece vakti Akabe mevkiinden geçilirken; 12 kişilik bir münafık gurubu Peygamber Efendimize (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) suikast tertip etmek için pusu kurdular. Münafıkların bu niyeti Efendimize (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) vahiy ile bildirildi. O da Hz. Huzeyfe'yi görevlendirip onların tuzaklarını bozdu ve münafıkları kılıçtan geçirdi.
Ebu Amir-i Fasık önderliğinde münafıklar tarafından Kuba mescidine yakın bir yerde mescit yapıldı ve Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Tebük'te iken içerisine de silahlar konuldu. Orada münafıklar toplanıp planlar yapıyordu ve suikast düzenlenecekti. Bu durum Peygamberimize (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) vahiy yolu ile bildirildi. Efendimiz derhal Hz. Malik bin Dahşem ile Ma'an Bin Adiy Aclani'yi vazifelendirip Kur'an'da ismi Mescidi Dırar olarak geçen o mescidi yıkmalarını emretti. Onlarda emri yerine getirdiler.
Medine'ye dönülünce sefere katılmayan bazı sahabeler başta Kab Bin Malik olmak üzere af diledilerse de, Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onları affetmedi. Halkı onlarla konuşmaktan men etti. Onlar da kendilerini mescidin direklerine bağlayıp Allah'tan af dilediler ancak 50 gün sonra onların affedildiklerine dair ayet-i kerime inince Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onları affetti. Bu muharebe ile İslam'ın kuvvet ve şöhreti taa Rum diyarına kadar yayılmış oldu. Allah'ın selamı üzerinize olsun.
Kaynaklar :
1-Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri
3-Sahihi Buhari, Sahihi Müslim
4-Nebhani, Hayatüssahabe
5-Kütüb-i Sitte