Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Hayatında Rahmet Prensibi / Dr. Yavuz Selim Göl

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) rahmet prensibinin “dayandığı temel ilkeler” açısından O’nun (s.a.v.) hayatındaki rahmet tezahürleri konusunu değerlendirir misiniz?

Hz. Muhammed (s.a.v.) öncelikle karşısındaki her canlıya ve de cansıza saygılı davranmaya özen göstermiştir. O’nun (s.a.v.) hayatında yaradılanı, Yaratan’dan ötürü hoş görmek asli ilkedir. Her canlıya rahmet nazarıyla bakarak insan olmanın lezzetini yaşayan bir kimseydi Hz. Peygamber (s.a.v.). Diğer taraftan O’nun (s.a.v.) etrafındaki insanların insaniyetlerinin bir gereği olarak işledikleri hatalarıyla kabul ettiğine şahit oluruz. Ashabın içerisinde insani zaaflara düşenler olduğunda mutlaka Hz. Peygamber (s.a.v.) onlar için bir çözüm yolu göstererek merhametini tecelli ettirmiştir. Bazen günümüzde medyada ya da etrafımızda basit insani hatalar sebebiyle birbirlerine zarar veren insanları görünce bu hasletin değeri daha iyi anlaşılmaktadır.

Hz. Muhammed (s.a.v.), yoğun merhamet duygularına sahip olduğundan çevresinde bulunan her kesimden insanlara karşı merhametli davranmak O’nun için adeta bir düstur haline gelmiştir. Zaten Kur’an Hz. Peygamber’i (s.a.v.) âlemlere rahmet olarak niteleyerek bu özelliğini ön plana çıkarmıştır. Hz. Peygamber (s.a.v.), çevresindeki insanlara karşı merhametini farklı zamanlarda ve farklı şekillerde ortaya koymuştur. Hayatının her alanında kolaylığı bir ilke olarak benimsemiş ve bütün Müslümanlara da kolay olanın tercih edilmesi hususunda tavsiyelerde bulunmuştur. Kendisi de hiçbir kimseye, altından kalkamayacağı bir yük yüklememiştir. Örneğin; namazda ağlayan bir çocuk olduğunda namazı kısa keserek hem anneye hem de ağlayan bebeğe kolaylık sağlamıştır. Namazı uzun kıldıran imamlara uyarılarda bulunmuş, hasta, yaşlı ve zayıflara bu konuda kolaylık sağlanmasını istemiştir. Sadece kendi ümmetine değil, gayrimüslim kişilere de her türlü kolaylığı göstermiştir. Gerek vatandaşlık hakları, gerekse ibadet hakları konusunda her zaman kolaylık göstererek, bu yükümlülüklerini kolaylıkla yerine getirebilmeleri için her imkânı sağlamıştır. İbadethanelerine ve ibadetlerine hiçbir şekilde müdahale edilmeyerek, onlara her türlü kolaylık sağlanmıştır. Çalışmamıza konu olan toplum kesimlerin hemen hepsine çeşitli durumlarda kolaylıklar göstererek rahmet duygusunun tezahürlerini yansıtmıştır. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) rahmet prensibinin dayandığı temel ilkelerden bir diğeri de müsamaha yani hoşgörüdür. Aslında bazı çevrelerin sanki yeni keşfedilmiş gibi yaklaştıkları hoşgörü kavramı, tam manasını Hz. Peygamber’in (s.a.v.) yaşantısında bulmuştur. Hoşgörüsüne paralel olarak hem küçük kusurları insanların yüzüne vurmamış hem de kendisine karşı büyük kabahatleri bulunan kimseleri affetmiştir. Kendi hayatında bunu uygulayarak tüm Müslümanlara örnek olma misyonunu da yerine getirmiştir. Çünkü ayetin de ifadesiyle Hz. Peygamber’de (s.a.v.) güzel bir örnek vardır. Kendisine hakaret eden, taşlayarak yaralanmasına sebep olan Taif halkının helâkini istemek bir tarafa hidayetleri için dua etmiştir. Bu da Hz. Muhammed’in (s.a.v.) rahmetinin bir tezahürü olarak iyilikle ve dua ile mukabele olarak karşımıza çıkmaktadır. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) adaleti de rahmet duygusunun bir tezahürüdür. Adalet; insanların güvenliği için önemli bir araçtır. Bu da Hz. Peygamber’in (s.a.v.) önemli bir özelliğidir. Tevazu da Hz. Muhammed’in (s.a.v.) rahmet prensibinin önemli bir ilkesidir. Çevresindeki herkese mütevazı bir şekilde davranan Hz. Peygamber (s.a.v.), hiçbir zaman insanlara kibirle yaklaşmamıştır. İnsanları zengin-fakir, eğitimli-cahil, genç-yaşlı ayırt etmeksizin onların seviyesine göre muamele etmiş, hiçbir zaman mütevazılığından ödün vermemiştir.

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) rahmet dünyasında toplumların mağdur ya da mağdur olma ihtimali yüksek kesimlerinden olan çocuklara, kadınlara ve yetimlere gösterdiği şefkat ve merhamet tezahürlerine dair tespitlerinizi alabilir miyiz?

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) özellikle toplumda dezavantajlı kesimlere karşı özel bir ilgi gösterdiğini söylemek mümkündür. O’nun (s.a.v.) rahmet dünyasının en nadide çiçekleri çocuklardı. Onlara gösterdiği rahmet tezahürlerini kısacık bir röportaja sığdırmak elbette mümkün değildir. Mesela kuşu ölen bir çocuğa taziyeye gitmesi, sokakta oynayan çocuklarla konuşması, şakalaşması, ayrıca uzun yıllar O’nun (s.a.v.) hizmetinde bulunan ve çocuk yaşta olan Enes b. Mâlik’in kendisine bir kez bile yapmadığı bir iş için “Neden yapmadın?” ya da yaptığı bir iş için “Neden yaptın?” şeklinde bir soru sormadığını söylemesi çocuklara karşı merhametinin bir tezahürüdür. Ayrıca herhangi bir savaş durumunda sürekli olarak çocuklara, kadınlara, yaşlılara dokunulmaması gerektiğini belirtmesi de dezavantajlı gruplara karşı merhametini de göstermektedir.

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) esirlere davranışındaki insanî ilkeler örnekleriyle nasıl temellendirilebilir?

Hz. Muhammed’in esirlerle ilgili tavrı günümüz insanına her yönüyle ışık tutacak bir haslettir. Yakın tarih Dünya Savaşları ile insanoğlunun büyük katliamlar yaptığı ve hunharca insan öldürdüğü elim hadiselerle dolu. Maalesef modern zaman bile, her ne kadar 21. yüzyıl denilerek daha da modern bir dönem gibi yansıtılsa da, savaş suçları ile anılır durumdadır. İçerisinde bulunduğumuz yüzyılın başlarında dünya genelinde başlayan İslâm karşıtı süreç maalesef İslâm coğrafyasının kana bulanmasına sebep oldu. Bu süreçte Müslümanlara karşı reva görülen muamele dayanılmaz boyutlara ulaştı. Bir de bu dehşet veren zulme İslâm dünyasının sessizliği eklenince nice masumların hunharca öldürülmelerine şahit olduk. Filistin, Irak, Afganistan, Suriye, Doğu Türkistan ve daha nice İslâm beldeleri bu zulme tanıklık etti. Burada sürdürülen savaşlar kadar bu savaşlarda esir muamelesine maruz kalan ve hapishanelerde zulüm gören dindaşlarımız da kederimizi artırmaktadır. Oysaki Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Bedir Savaşı sonrasında esir edilen amcasının ellerinin bağlı olması sebebiyle acı çektiğini duyan ve isteği üzerine onun ellerinin çözüldüğünü öğrendiğinde “Diğer esirlerin de çözün ellerini!” diyerek esirlere sivil hayattaki durumları göz önünde bulundurulmadan eşit muamele edilmesini istemişti. Esirlere mutlaka insancıl davranılmasını ve onların yaşam koşullarının mutlaka asgari standartlara sahip olmasını istemişti. Ayrıca esirlerin serbest bırakılması için fidye olarak sadece maddi taleplerde bulunmamış, onların yeteneklerine göre çözümler üretmiştir. Örneğin Bedir Savaşı’nda esir edilen müşriklerden bir kısmını okuma yazma bilenlerin Müslüman çocuklarına okuma yazma öğretmesi karşılığında serbest bırakmıştır. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hayatında bu konuda en önde gelen örneklerden birisi Mekke’nin fethi esnasında yaşanmıştır. Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisini doğup büyüdüğü şehirden çıkaran, bununla da yetinmeyerek, hicret ettiği Medine’de bile peşini bırakmayan Kureyşlileri esir edebilecek imkâna sahip olmasına rağmen onları affetmiş ve serbest bırakmıştır. Hâlbuki onların kendisine yaptığı zulümlerin acısı henüz çok tazeydi. Bu yüce tavır O’nun (s.a.v.) alicenaplığını gösteren önemli bir örnektir.