Tembellik ve ibadet yapmamakla beraber mağfirete güvenmek, insan için çok zararlı şeylerdir. Lâkin tembellik ve mağfirete güvenmek bu zamanda çok yayılmıştır. Bu konuya vakıf olan, gaflet uykusundan uyansın ve bilsin ki nübüvvet ve salih amel ehli olanların Allah’tan daha fazla korkuları vardır. Hiçbir şüphe yoktur ki enbiyalar ve evliyalar Allah’ın büyük keremini ve geniş rahmetini herkesten daha iyi bilirler.
Günahlar Allah’a zarar getirmez, itaat da O’na yarar sağlamaz. Allah ganîdir, amellerimize ihtiyacı yoktur ve olamaz. Lâkin günahlar sana zarar getirir; ibadet ve taat ise sana fayda getirir. Çünkü sen fakirsin ve salih amellere ihtiyacın var. Hayatının geçimi için hareket etmeden dur, hiç çalışma! Çünkü Cenab-ı Allah senin rızkına kefildir. Yer ve gök hazinesi O’nun elindedir. İşte böyle olmaz. Çünkü bu dünyada çalışmak gerekir. Çalışmadan rızkın oluşu olmuşsa da bu pek nadirdir. Hayat boyunca Cenab-ı Allah sana yetecek kadar kefil olduğu halde bu fani dünyada çalışmadan olmuyorsa, baki olan ahireti istemeden ve onu kazandıracak amel yapmadan ahiret nasıl kazanılır! Cenab-ı Allah kendi kitabında Resulü’nün (sav) lisanı üzerine sana bildirmiş ki; ahireti istemeden ve amelini işlemeden ne onun sevabına nail olacaksın ve ne de onun azabından kurtulacaksın. Zira kişi inandığının gereğini mutlaka yerine getirmeli. Eğer sen ahiretin için bir üzüntü duymazsan mağrur bir ahmaksın. Çünkü Allah’ın emirlerini tersine çeviriyor ve eşyaları yeri olmayan yere koyuyorsun. Bu durumda hangi yüzle Allah ve Resulü’yle karşılaşacaksın! Şunu iyi bilmeliyiz ki kişinin imanı ne kadar güçlü ve ameli ne kadar salih ise Allah’tan korkusu o kadar artar. İmanı ne kadar zayıf ve ameli ne kadar kötü ise Allah’tan korkusu o kadar az olur. Amel yapmadan emniyet ve gurur ona galip gelir.
Sözün özü; doğru bir mümin odur ki salih amel yapar, amelinde ihlaslı olur ve kabulü için Allah’ın fazlından sevabını ister. Kötülüklerden sakınır ve onlardan uzaklaşır. Günahlara dalmaktan ve işlediği günahlardan dolayı korkar, Allah’a dönüp tövbe eder, Cenab-ı Allah’tan mağfiret diler. Bu sıfatlar üzerinde olmayan müminler büyük bir karışıklık içindedirler ve işleri çok tehlikelidir. Bu cümleyi iyi anla ve ona talip ol ki Allah’ın izniyle kurtulup iyi neticeye mazhar olasın.
Bil ki saadetin adresi; Cenab-ı Allah’ın, kulunun hayatında ona salih amelde başarı kazandırması ve bunu ona kolaylaştırmasıdır. Şekavetin adresi; salih ameli ona kolaylaştırmaması ve onu kötü amellerle belalara daldırmasıdır.
Resulullah bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur: “Çalışın! Herkes kendisi için yaratılmış olana ulaşacaktır. Cennetlik olanlar, saadet(e götüren) amelde (muvaffak) olacaktır. Şekavet ehli olanlar da şekavet(e götüren) amelde (muvaffak) olacaktır!” (Buhari, Tefsir, Leyl, Cenaiz 83)
Muhakkak dininde basiret sahibi, ilimde de ruhsat tutan mümin odur ki; Allah için iyi amel işler ve bütün gücüyle güzel amel için çalışıp sonra Allah’a ve O’nun fazlına itimad edip kendi işlediği güzel amellere itimat etmez. Bütün enbiyalar, ulemalar, selef-i salihler bu vasıf üzereydiler. Allah’ın selamı, rahmeti ve rızası hepsinin üzerinde olsun.
Resulullah buyurdu ki: “Hiç kimse kendi ameliyle felâha eremez. Cennet sahibi olamaz.” Sahabe dedi ki: “Sen de mi ya Resûlallah?” Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Evet, ben de... Ama Rabbim beni rahmetine garketmiştir.” (Sahih-i Buhari Cilt-12, 1918)
Resulullah (sav) çokça salih amel yapardı. Öyleki bazı geceler uzunca ayakta kaldığı için o şerefli ayakları şişerdi.
Salih amelleri yapıp kendi amellerine güvenen kişi kendisini beğenendir ve Rabbi’ne karşı cesaretlidir. Nereden biliyorsun Allah amelini kabul veya ret mi edecek? Bu nedenle hiçbir kimse Allah’ın vekili olamaz. Bazen de Cenab-ı Allah kula acizliğini göstermek ve rahmeti olmaksızın hiçbir salih amele selahiyeti olmadığını beyan etmek için onu imtihan ediyor. Cenab-ı Allah şöyle buyurmuştur:
“Ey İnananlar! Şeytana ayak uydurmayın. Kim şeytanın ardına takılırsa bilsin ki o hayasızlığı ve fenalığı emreder. Allah’ın size lütuf ve merhameti bulunmasaydı, hiçbiriniz ebediyen temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini temize çıkarır. Allah işitir ve bilir.” (Nur, 24/21)
Abdulkadir Geylani Hz. bu konuda ne güzel söylemiş: “Cenab-ı Allah’ın fazlı olmaksızın amelimizle ulaşamayız. Cenab-ı Allah’ın emirlerine imtisal etmek için amel etmek lazımdır.”
Amelsiz bir yerlere geldiğini sanan kişi kendi kendine hayal kurmaktadır. Mutemenni o ki; amel etmeden Allah’ın fazlına güvenendir. Bu ise gurur ve ahmaklıktır. Çünkü Allah’a ve O’nun fazlına amel yapmadan güvenmek sahih olmaz. Hâlbuki müminde daima iki haslet bulunmalıdır. Biri ihsan, diğeri korku. Münafıkta ise kötülük ve güven vardır. Bu ne acayip bir şeydir! Zira korku, kötülük işleyende olması lazımdır ve ona layıktır. Ancak kötülük ve güvende olma, kalbin hastalığı ve basiretin körlüğündendir. Cenab-ı Allah şöyle buyurmuştur:
“Baksaydın, güneşin mağaralarının sağ tarafından doğup meylettiğini, sol tarafından onlara dokunmadan battığını, onların da mağaranın genişçe bir yerinde bulunduğunu görürdün. Bu, Allah’ın mucizelerindendir. Allah’ın doğru yola eriştirdiği kimse hak yoldadır. Kimi de saptırırsa artık ona, doğru yola götürecek bir rehber bulamazsın.” (Kehf, 18/17)
Allahım bize hidayet et. Ey Rabbimiz! Sevdiğin ve razı olduğun amellere ulaşmamız için bize sahip ve mürşid ol. Biz bütün işlerimizi sana iletiyoruz. Bizi salihler zümresine ilhak et ve Müslüman olarak öldür.