Altın arayanların birkaç gram altın elde etmek için tonlarca dere kumunu elekten geçirdiklerini belgesellerde ve hatta filmlerde çok izlemişizdir. Neticede elde edilen şey çok kıymetli olunca bu uğurda katlanılan bütün zahmete de değiyor…
Aynı gayreti ben hadis-i şerifleri toplayan alimlerimizde görürüm. Allah Resulü’ne olan sevgi ve saygıları ve bağlılıkları onları, Kur’ân’dan sonra sözlerin en güzeli ve kıymetlisi olan Efendimiz’in (sav) sözlerini toplamaya itmiştir... Öyle ki binlerce hatta milyonlarca hadis içerisinden, bin bir emekle, zahmet ve gayretle gerçekten Efendimiz’e ait olan sözleri aramışlar, rivayet edenleri bulmak için gerektiğinde diyar diyar gezerek bu uğurda koca bir ömrü harcamışlardır.
Bugün ne kadar kolay bir şekilde bu emekler göz ardı edilmekte, altından daha kıymetli olan hadis-i şeriflerin sahih olanlarını ayıklayıp bulmak, bunun için biraz zahmete katlanmak yerine bir çırpıda hepsi çöpe gönderilmektedir…
Bu mantığı ben anlamıyorum ve gerçekten bu hadislerin tamamına çöp muamelesi yapan kişilerin izan ve insaflarına da imanlarına da akıllarına da bir anlam veremiyorum…
Bu kişiler ilim için emek vermiş olabilirler mi, sanmıyorum. Zira ilim için gerçekten yeterince emek vermiş olsalardı, empati yaparak bir İmam Müslim’in, bir İmam Buhari’nin ve daha nice samimi hadis aliminin takdire şayan gayretlerini bir çırpıda gözden çıkarmaya kıyamazlardı… Eminim ki bu yaptıklarını ne ahlaki bulabilir ne de bilim yapma namusuna yakıştırabilirlerdi…
Biz bunu peygambere saygımızdan yapıyoruz, onu iftiradan kurtarmak için yapıyoruz diyorlar… Peki, ya hadis-i şerifleri toplayan alimlerin gösterdiği özen ve itinayı göstermeden ve bu konuda ciddi hiçbir emek sarf etmeden fütursuzca yerlere çaldığınız o hadislerin gün gelirde Efendimiz’e (sav) ait olduğu anlaşılırsa o zaman ne yaparsınız?
Eğer Efendimiz’e (sav) olan sevgi ve bağlılığınızda samimi iseniz bu saygısızlığa, edepsizliğe hangi yüzle bir mazeret bulursunuz. Hiç böyle bir ihtimali de düşündünüz veya hesaba kattınız mı?
Bilimsel dediğimiz gerçeklerin durmadan değişebildiği bir dünyada bu ne cüret, bu ne özgüven?
İmam Buhari ve İmam Müslim’in Peygamber aşkını, Peygamber sevgisini göremediğimiz kişilerin, Peygamberi iftiradan kurtarıyoruz şeklindeki gerekçeleri toplum nezdinde de karşılık bulmuyor… Çok şükür halkımızın geneli büyük bir feraset örneği göstererek hadislerle Kur’ân’ı birbirinden koparmak isteyen kişilere itibar etmiyor…
Evet çok şükür ki bu basiret, bu feraset halkımızda her zaman var…
Tekrar söylüyorum, sahih hadisler karşısında ciddi bir gayret sarf etmeden, bu uğurda ciddi bir araştırma yapmadan “akla, mantığa, bilimsel gelişmelere aykırı, demek ki uydurma” demenin hatta daha ileri giderek kendilerince akla, mantığa aykırı buldukları birkaç hadisi gerekçe göstererek bütün bir hadis külliyatını sıfırlayıp çöpe göndermenin, asla İslam’a iyilikle ve Peygamber’e (sav) dostlukla izahı mümkün değildir. Bunu yapanlar iyi niyetli bile olsalar bu sorumsuzluklarından ne Allah’ın ne de Allah Resulü’nün memnun olmayacağı ve hesap günü bunların yakasına yapışacağı ortadadır. Bu konuda kimsesin şüphesi olmasın…
Zira gün gelir altın arayanların çektiği zahmeti sahih hadisleri elde etmek için çekmek gerekmez miydi, Efendimiz’in (sav) sözleri bu kadarcık bir emeği hak etmiyor muydu, diye sorarlar adama…
Medyada da sıklıkla bu türden tartışmalara şahit oluyoruz. Hadisin zayıfından sahihinden haberi olmayanlar ve bu uğurda harcanan emekleri verilen mücadeleleri bilmeyenler, had bilmez bir şekilde konuşuyorlar... Bu konuda hiç emek harcamadıkları ortada; zira ne söylediklerini ne konuştuklarını bilmiyorlar ve kolayca bunlar bilimsel değil diyerek reddediyorlar. Hepsinde aynı ağız var, zira hepsi aynı kafa yapısından besleniyor. İşin bir acı tarafı da reyting uğruna Efendimiz’in sözleri masaya yatırılıp hırpalanıyor.
Konuşurken bilim namusundan bahsediyorlar ama daha çok egoyu korumak ve münazaradan galip ayrılıp bir şekilde kendi gibi düşünen bir taife içinde, “gördünüz mü, hadisçileri nasıl rezil etim” diyebilmek için görüşlerini fanatikçe savundukları ve mücadele verdikleri çok rahat anlaşılıyor…
Yani hak ortaya çıksın derken de inandırıcı değiller… Çünkü hakkın ortaya çıkmasını isteyenleri, konuştuğu konuların Allah Resulü’nün sözleri olma ihtimali biraz olsun korkutur, O’na (sav) olan saygılarından olsun reddederken bile belli bir edep dairesinde reddederler… Ama ifadelerden anlaşılıyor ki ortalıkta samimiyet değil enaniyet dolaşıyor…
Bir de uydurma hadisler yüzünden insanların ateist olduklarını ve İslam’ın adının haksız yere lekelendiğini söylüyorlar. Bunlardan elbette bizler de üzüntü duyarız. İslam’ın yanlış tanıtılmasına neden olan tüm yanlış bilgi ve uygulamaların hepsinin karşısındayız ve bizler de yıllardan beri bu mücadeleyi veriyoruz. Cahilliğin, taassup ve yobazlığın açtığı yaralardan bizler de ıstırap duyuyoruz… Bu nedenle gayri müslimlerde veya ümmet-i davet konumunda duran kişilerde İslam’a karşı bir kaygı, korku ve antipati gelişmesinden bizler de muzdaribiz… Lakin bir yerde durmak gerekiyor.
Allah’ın Kur’ân’da kullardan saklamadığı bir şeyi, insanlar inanmayacaklar diye saklamak ne ile izah edilebilir?
Hangi aşağılık duygu böyle bir takiyeye bizleri sevk edebilir?
Her gün akıllı, vicdanlı bir hayli batılı bilim adamı, hatta din adamı bilerek, araştırarak İslam’ı seçerken bizler neyin utancını yaşıyor ve neyi gizlemek ihtiyacı hissediyoruz?
Evet bunların hesabı da iyi yapılmalı.
İmtihandayız. Allah (c.c.) kullarını bizden iyi biliyor, inanmamız için nelerin yeterli olduğunu da… İslam o kadar açık ki… Tabiri caizse yüz parçadan oluşan bir pazılın üç-beş parçası kayıp veya silik olsa ne olacak? Kim bu eksik olan parçaları zihninde tamamlayamaz da bu kolay sınavı geçemez?
Sadece görmek ve inanmak işine gelmeyenler! Bu mesele bu kadar açık…
O zaman en azından Kur’ân’da olup da bugün tam olarak anlamakta zorlandığımız ayetleri anlamak için harcadığımız emek gibi, sahih olarak gelen hadisleri de anlamak için gayret sarf etmeli, bu hadislere hemen uydurma demek vicdana sığmamalı… Bu tür hadisleri kolayca reddetmeden önce ciddi bir çabayla haklı bir izahını aramalı… Bilim namusuna yakışan bu olur zira…
Nitekim zaman, Kur’ân ve sahih hadisleri gün gelip hep haklı çıkarıyor. Çünkü Kur’ân ve sahih hadisler hep aynı kaynaktan besleniyorlar.
“O (Resulullah) hevasından konuşmaz, O bildirdikleri vahyedilenden başkası değildir.” bunlar Kur’ânî beyanlar değil mi?
Evet Allah için şu ön yargılarımızdan kurtulup her konuda objektif olabilmeyi ve adaleti korumayı başaralım. Birbirimizi eleştirirken, eleştirdiğimiz kişilerin kutsallarına saygıyı elden bırakmayalım.
Huzur ve barışa çok ihtiyacımız olan bu zamanda özellikle fitneye sebep olmaktan kaçınalım.