Cömertlik, eldeki imkânları meşru ölçüler içinde, gönüllü olarak ve karşılık beklemeden başkalarının yararına sunma eğilimidir. Cömertlik, hiç kimsenin zorlaması olmadan başkalarına iyilik ve ikramda bulunma, muhtaç olanlara ve gerekli alanlara verme davranışıdır. Cömertlik, gönül zenginliğidir; maddi veya manevi değerleri gerektiğinde ihtiyaç sahipleri ile paylaşılabilme öz verisidir. Bedeni imkânlar, makam ve mevki, rahat ve huzur, ilim ve servet gibi maddi ve manevi imkân ve kabiliyetlerin hayır yolunda kullanılmasından oluşur. Cömert insanlar, bireysel ve toplumsal alanda lüzumlu olan her yerde yardıma koşarlar. Sahip oldukları imkânlarla her ne şekilde olursa olsun başkalarına faydalı olmaya çalışırlar. Kendi ihtiyaçlarını düşünmeden başkasının ihtiyaçlarını gidermeye çalışırlar. Hatta zarurî ihtiyacı olan bir şeyi, başka birine vermeyi tercih ederler.
Çeşitli kültürler ve inançlar arasında, tarih boyunca rastlanan pek çok farklılığa rağmen, cömertlik eylemi, insan kalbinin en yüce niteliklerinden biri olarak görülmüştür. Cömertlik, bireyin karakterinin bir göstergesi olduğu kadar, medeni toplum ya da medeniyet dediğimiz şeyin de bir vasfıdır. Başta ibadethaneler olmak üzere, kamu yararına kurumlar, okullar, kütüphaneler, hastaneler, çeşmeler, vakıflar, adanmış gönüllülerin ve hayırseverlerin bitmek bilmeyen cömertliği ile kurulmuş ve şekillenmiştir. Cömertlik hayırseverliği kapsar ancak her hayırseverlik de cömertlik sayılamaz. Zira acıma ve sempatinin çok ötesindeki cömert eylemler eksikleri ve zorlukları giderip iyileşmeye katkıda bulunarak daha insanî bir geleceği mümkün kılar. Birey ve toplum hayatında olumlu değişime destek olan cömertlik davranışı, genelde yarattığı umut kıvılcımı sayesinde insanın değişmesini ve yeniden hayat bulmasını sağlar.
Cömertlik, Cimrilik ve İsraf
Cömertlik; bir ucu cimrilik, diğeri ise israf olan iki aşırı tutumun tam ortasında yer alan ilkeli bir orta yol davranışıdır. Cimrilik, eli sıkılıktır; tasarruf ve tutumlulukta aşırıya kaçma, sahip olduklarının çok az bir miktarını harcama tutumudur. Geleceğini güvence altına alabilmek amacıyla tutumlu davranmak, ölçülü ve tedbirli yaşamayı alışkanlık haline getirmek normal bir davranıştır. Fakat cimride bu duruma rastlanmaz, o tutumlulukta aşırıya kaçar ve mantıksal amaçların dışına çıkar. Cimri kişi, sahip olduklarının çok az bir miktarını harcar, başkaları ile çok az şey paylaşır. İhtiyaçlarını karşılarken, öncelikle geriye ne kadar artırabileceğini hesap eder. Cimri kimse, hırs ve tutkuyla geleceğe bakarak, harcamada eli sıkı davranır.
Para toplayıp biriktirme anlamında “cimrilik”, bu kavramın dar anlamıdır. Genel anlamda cimriliğin dışa vurum biçimi ise, cimri kimsenin başka birini sevindirmeye asla yanaşmaması, bir anlamda topluma ve bireylere karşı yakınlık göstermede cimri olması, çevresine bir duvar örerek kendisine ait sözde değerli hazinelerini koruma altına almak istemesidir. İstifçi kimselerin cimrilikleri para alanında ve maddî şeyler konusunda olduğu gibi, duygular ve düşünceler alanında da geçerlidir. Kendileri sevgi vermezler, ama “sevilen”e sahip olma yoluyla sevgiyi elde etmeye çalışırlar.
Cimrilik, ileri derecede fakirlik korkusu, mala karşı beslenen aşırı sevgi ve tutku, benlikte oluşan aşırı hırs sebebiyle insanlara şefkat ve merhamet göstermeyi unutma gibi sebepler yüzünden meydana gelir. Yarından emin olmak, yoksul düşerek başkalarına muhtaç olmamak, yakınlarına iyi bir servet bırakmak, muhtemel belâ ve musibetlere karşı önlem almak gibi düşünceler de aşırıya vardığında cimriliğe yol açabilir. Cimri kişi, geleceğinden emin olabilmek düşüncesiyle malını çoğaltıp durur. Bu tür eğilimler cimriliği teşvik eder. Fakat cimrilik daha çok biriktirme, elde tutma tutkusudur. Hırsın bir ürünü olan cimrilik, bencillik duygusunun bir yansıması olarak ortaya çıkar. Bazı kişilerin korkuları günün birinde sıkıntıya düşmek korkusundan ileri gelmez. Onların, herhangi bir gayeye yönelik olmaksızın, sadece kendileri için mal biriktirmekten zevk aldıkları görülür. Çok büyük servete sahip olduğu, malını bırakacak çocuğu bulunmadığı halde, sırf mal tutkusu yüzünden, toplumdaki muhtaçlara yardımdan kaçınıp, kendi zarurî ihtiyaçlarını karşılamayı sürekli erteleyenler vardır. Bunlar, malını büyük bir aşk ve tutkuyla sever, onların varlığıyla sevinip mutlu olur. Bu durum tedavisi güç bir hastalık halini alır. Böylesi kimselerde cimri tutum, kendini bir tür zevke bırakmayı, tutkuya kapılmayı ifade eder. Bazı cimrilerde mal sevgisi o kadar ileri noktaya varır ki, adeta malı tanrılaştırırlar. Bu tarzda ortaya çıkan cimriliğin hem hasetle hem de açgözlülük ve kendini beğenmişlikle yakından ilişkisi vardır, çoğunlukla birlikte meydana çıkarlar. Dar görüşlü, korkak ve pinti olanlar cimrilik hastalığına kolay yakalanırlar. Bunun bir uzantısı da hasislik olarak adlandırılır. Hasislik; elde ettiklerini sıkı sıkıya koruma, ihtiyaçlardan aşırı ölçüde kısacak derece biriktirme, elde tutma, değerli ya da değersiz sahip olduğu şeylerin üzerine titreme eğilimidir. Hasis kişi imkânı olmasına rağmen başkalarına vermediği ve kendinin ve yakınlarının, çoluk çocuğunun ihtiyaçları için harcama yapmadığı gibi kendisi için dahi harcamaya kıyamaz, kendisine de cimrilik yapar.
İsraf, maddi-manevî her türlü aşırılığı ifade etmekle beraber, “mal veya imkânların meşru olmayan amaç ve ölçülerde saçılıp savrulması” demektir. İsraf, kişinin kendisine ait veya sorumluluğu altında bulunan her türlü mal, nimet ve imkânları gereksiz ve boş yere harcaması, savurganlık yapmasıdır. Günlük dilde sıkça kullandığımız “zaman israfı”, “para israfı”, “yemek israfı”, “gençlik israfı” “ömür israfı” şeklinde kavramlar, söz konusu değerlerin aşırı, yersiz veya boşa harcanmasını ifade eder. İsraf olgusunda, kişiyi aşırılığa ve ölçüsüzlüğe sevk eden duygusal bir yön vardır. Bu da, çok istekli olma, hırslı olma, ölçü ve sınır tanımamadır. Bir şeye çok istekli olma duygusu olan hırs, sahibini ölçü ve sınır tanımamaya, kısacası her şeyde ideal ölçülerin dışına çıkmaya iter, bu da doğal olarak aşırılığa/israfa neden olur. İsraf, harcamada aşırıya kaçmadır. Dolayısıyla, ölçüyü kaçırma doğru ve meşru yerlere de olsa haddinden fazla yapılan harcamalar ile miktarı ne olursa olsun yanlış yerlere yapılan harcamalar israftır. İdeal ölçüler çerçevesinde yapılan her harcama ya da kullanım israfın dışındadır. Ancak ideal olan ölçü nedir? Denebilir ki, “zaruret”, “ihtiyaç” ve “güzellik” dışında faydasız ve zararlı olup meşru olmayan yerlere yapılan harcamalar herkes için israftır. Bir harcama ya da kullanma biçimi, kişinin kendisine ya da başkalarına zarar veriyorsa, iyilik ve hayır getirmiyorsa ve kişinin imkânlarının çok üstünde ise bu israftan başka bir şey değildir. Yerli yerinde olmayan, ölçüyü ve gücü aşan harcamaların bir gün iflasla sonuçlanması kaçınılmazdır. Gücü üstünde elini açıp harcama yapanların, hesapsız kitapsız savurganlık yapanların bir gün gelir, ellerinde harcayacak bir şeyleri kalmaz. Bu durumda savurgan kişi insanların teveccühünü kaybedip yalnızlığa mahkûm olur, sonuçta üzülür ve kaybettiklerinin hasretine yanar durur; zayıf, aciz ve başkalarına muhtaç kalır.
Cömertliğin Psikolojik ve Toplumsal Etkileri
Herhangi bir beklenti olmaksızın insanlar arasında verici olmanın, ilişkileri güçlendiren ve işbirliğini artıran bir etkisi vardır. Sahip olduğu imkânları diğerleri ile paylaşanlar, onlara ikramda bulunanlar, bu davranışlarıyla başkalarına faydalı oldukları gibi kendilerine de iyilik yapmış olurlar. Kimseden bir şey beklemeden yapılan iyilik ve vardım, yardım edilen kişilerin gönüllerinde sevgi ve güven duygusunu uyandırır; her iki tarafın da mutlu olmasına hizmet eder. Cömert kişi kendine ait bir şeyi paylaşırken, farkında olmadan muhatabının iç dünyasına güzel bir tohum eker. Bu tohum hemen başak vermese de yavaş yavaş yeşerir ve kişiye olumlu özellikler kazandırır. O insanda, kendisine cömert davranan kişiye karşı minnet ve şükran duygusu uyanır. Bu da ilişkilerdeki bağı güçlendirir ve insanları yalnızlıktan kurtarır. Başkalarını düşünmek, mazlum, aciz ve muhtaç olanı anmak ve anlayışlı olmak şefkatli olmanın bir belirtisidir. Şefkat ve sevgiyi ifade etme ve canlandırmanın belki de en iyi yolu karşılıksız vermektir. Veren kişi kendisini, alandan daha iyi hisseder. Bu anlamda cömertlik, içinde şefkat duygusu ve empatiyi barındırır. Şefkatle biçimlenmiş cömertliğin yansıması da gizlice yardımda bulunmaktır.
Malının belli bir kısmını yardımlara harcayan ve herkese de bunu tavsiye eden bir kimse, aslında toplumdan aldığının bir kısmını muhtaçlara geri vermiş olmaktadır. Bu da kişinin kendisi ve başkaları için bir değer yaratmaktır. Bu, toplumun daha iyiye doğru gitmesi için bir yatırımdır. En iyi yatırım şekli de başkaları için değer yaratma amacıyla vermektir. Böyle bir davranış aynı zamanda psikolojik olarak bilinçaltına, gerekenden fazlasına sahip olduğunu telkin etmektir. Bu tutum eğitim için çok güçlü bir inanç oluşturur. Kişi kendisinin yeterinden fazlasına sahip olduğunu düşünmeye başladığında hem kendisinin hem de diğerlerinin istediklerine sahip olabileceklerini düşünür. Bu düşünceye sahip olduğunda bunun gerçekleşebileceğine inanır. Başkalarına vermek, kişinin kendilik algısı ve duygusunda önemli değişikliklere yol açar, kendini daha saygın ve değerli görmesini sağlar.
Gösteriş ve reklam amaçlı bağışlara çok yerde rastlanmaktadır. Bu gibi durumlarda gerçekte cimri karakterli kişi, bu özelliğini örtmek ve saklamak için aşırılığa vardırılan bir cömertlik gösterebilir. Böyle bir cömertliğin anlamı, lütfen verilen bir sadakadan, cömertlik jestinden yararlanarak kişisellik duygusunu başkalarının sırtından sağlamlaştırıp yüceltme çabasından başka bir şey değildir. Bunun yanında, yaşamın belli durumlarında başvurulan cimrilik, hatta bazen değerli bir özellikmiş izlenimini uyandırabilir. Bir kimsenin zaman ve çalışma gücü bakımından cimriliğe kaçıp, büyük bir eser meydana getirmesini buna örnek gösterebiliriz. Günümüzde zamandan yana cimriliğe büyük değer veren bilimsel ve ahlâkî bir görüş, insanın zaman ve iş gücü bakımından “tutumlu” (ekonomik) davranmasını ister. Kuram olarak bu kulağa hoş gelir. Ne var ki söz konusu ilke pratiğe dönüştürülmek istendi mi, bunun altında güçlülük ve üstünlük amacından başka bir şeyin saklı yatmadığı hemen görülecektir. Kuramsal yoldan ortaya atılan bu ilke pratikte yalnızca kötüye kullanılmakta, zaman ve iş gücü bakımından eli sıkı davrananlar böyle bir tutumun yol açacağı külfeti kendilerinden uzaklaştırıp başkalarının üzerine yıkmaya çalışmaktadır. Oysa böyle bir görüş, ancak topluma ne ölçüde yararlı olduğuna bakarak değerlendirilebilir. İnsana bir makineymiş gibi davranan çağımızın teknolojik gelişimi, teknikte belli bir ölçüde gerekli sayılabilecek, ama toplumsal yaşam bakımından insanı bir çoraklığa, bir yalnızlığa sürükleyecek, haklarının kısıtlanmasına yol açacak ilkeleri onlara zorla kabul ettirmeye çalışır. Dolayısıyla biriktirmekten çok vermeyi yeğleyecek tarzda davranmak daha iyi bir yoldur. Böyle bir ilkenin de asla çarpıtılıp kötüye kullanılmaması gerekir. Zaten kendi hemcinslerinin çıkar ve kârını göz önünde tutan kimsenin, söz konusu ilkeyi kötüye kullanabileceği düşünülemez.
Çağımızda cömertlik gibi erdemlerin diğer birçok değer gibi yozlaşmaya yüz tuttuğu bir gerçektir. Hemen her alanda bireyselliğin, bencilliğin, haset ve çekememezliğin ön plâna çıktığı aşikârdır. Dostluk ve ilişkilerin genelde menfaat eksenli kurgulandığı da çokça vurgulanan bir husustur. Bu durumun ne bireyin ne de toplumun yararına bir yöneliş olmadığı pek çok kimse tarafından kabul edilmektedir. Bu olumsuz tablo karşısında cömertlik gibi paylaşmayı önceleyen erdemlere işlevsellik kazandırılması insanlığın selameti, huzur ve mutluluğu açısından kaçınılmaz olacaktır. Aksi takdirde hemen herkesin mustarip olduğu, yakındığı insanlık dışı davranış ve yapılanmalar varlığını sürdürecektir. Dünyanın bugün boğuşmakta olduğu sorunların odağında aslında bencillik ve açgözlülüğün önemli bir yer tuttuğunu söyleyebiliriz. Görünen o ki dünya üzerinde fakirlik sebebiyle eğitimsiz kalan, açlık ve sefalet yüzünden hayatını kaybeden insan sayısı hiç de az değildir. BM Gıda Programı uzmanlarının açıklamalarına göre açlık ve yetersiz beslenmeden ötürü her gün on sekiz bin çocuk hayatını kaybetmektedir. Buna ilaveten yetersiz beslenme yanında çeşitli hastalıklar sebebiyle her yıl ortalama 11 milyon çocuğun beş yaşın altındayken öldüğü ifade ediliyor. Yine istatistikler, bir milyar insanın günde bir dolara geçindiğini, zenginlerin bu kesimden 38.486 kat fazla gelir elde ettiğini ortaya koymaktadır. Aynı şekilde dünyada, 824 milyon insan kronik açlık çekmektedir ki bütün bunlar gelir dağılımındaki ya da dünyanın kaynaklarını kullanmadaki çarpıklığı en çarpıcı bir şekilde dillendiren örneklerdir. Diğer taraftan dünya kaynaklarının israf edildiği ve hoyratça tüketildiği de bilinen bir husustur. Söz konusu tablonun oluşumunda siyasî etkenler bir tarafa, paylaşma ve cömertlik gibi insanı ve ahlâkî değerlere karşı duyarsız oluşun da büyük payı vardır. Unutulmamalıdır ki bölgesel gibi gözüken huzursuzluklar süreç içinde küresel insanlık problemi olarak tüm dünyanın önüne çıkmaktadır. Kaynakların dağılımındaki adaletsizlik, başta can ve mal güvenliğini tehdit eden önemli insanlık sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Sonuç olarak ifade etmek gerekirse paylaşımı, etnik, siyasal veya dinsel ayrımcılık gözetmeden insanların ihtiyaçlarını karşılamayı, bireysel yaşama zevki yerine kitlesel yaşama ya da yaşatma zevkini vurgulayan, dinî ve kültürel kodlara işlevsellik kazandırılması büyük önem arz etmektedir.
Görülüyor ki, cömertlik ve eli açıklık yerine, cimrilik ve israfın ağırlıklı olduğu bir hayat tarzında birçok olumsuz sonuçlar ortaya çıkmakta, bireysel ve toplumsal zararlar yaşanmaktadır. Cimrilik ve israf yüzünden insanlar birbirlerinin canlarına ve mallarına zarar verebilmektedirler. Kişilik yapılanması açısından baktığımızda cimrilerin, zalim kimselerden daha katı kalpli ve acımasız olabildikleri görülmektedir. Cimriliğin insanda sebep olduğu olumsuz ruh hali onun diğer davranışlarını da etkiler, düşüncesini ve aklını esir alır, para ve mal hırsı kişiliği üzerinde hâkimiyet kurar. Kişi ölçülü ve dengeli davranabilme yeteneğini kaybeder. Cimri kimseler mal konusundaki tutku ve takıntılarından kolay kolay vazgeçemeyecekleri için hak, insaf ve mantık ölçüleri içerisinde davranabilme kabiliyetlerini kaybedebilir, normal dışı tutumlar ortaya koyabilirler. Cimri kimseler, katı kalpli, duygusuz, acımasız, bencil ve sadece kendini düşünen kişilik özellikleri geliştirirler. Gönüllerini, duygu dünyalarını fakirleştirirler. Mülk edinme eğilimini bir hırs haline dönüştürerek hastalıklı bir davranış tarzı sergilerler. Cimrilik daha çok bu tutumu bir karakter haline getirenlere zarar verir. Cimriliğin zararı öncelikle onu yapanadır. Cimriliğin bireysel zararları; insanlardan kaçarak korku içinde, yalnız yaşama, vicdan azabı çekme, pişmanlık duyma gibi farklı şekillerde kendini gösterir. Cimri, zevkini bilmez, rahatını aramaz, çile içinde, sıkıntı altında ezilir, hazza ve huzura sadece mal biriktirmekle ulaşacağını sanır. Dünya nimetlerinden yararlanmadan, doğal ihtiyaçlarını bile normal olarak karşılayamadan yaşayıp gider. Servet bağımlısının dostluğu çıkara dayanır; dostlarıyla arasında bir dünya menfaati olsa, çıkarlarını dostlarına tercih eder. Bu yüzden cimri kimsenin toplum içerisinde samimi dostları, halk arasında itibar ve saygınlığı kalmaz. Sevilmeyen, itibar edilmeyen bir kişi olur, aşağı görülür. Cimrilik öncelikle aile bağlarını, aile bireyleri arasındaki sevgiyi olumsuz etkiler. Cimriliğin yaygın olduğu toplumlarda anlaşma, kaynaşma, yardımlaşma ve dayanışma mümkün değildir. Sonuçta tek başına ve yalnız kalmak vardır.
Savurganlık kişiyi ve toplumu olumsuz yönde etkiler. Eli sıkılık ise hem sahibinin hem toplumun maldan yararlanmasını engeller, malı hapseder. Çünkü mal sosyal hizmetler için kullanılması gereken toplumsal bir araçtır. Gerek savurganlık, gerekse eli sıkılık hem toplumsal ortamda hem de ekonomik alanda büyük sarsıntılara, karışıklıklara neden olabilir. Malı hapsetmenin yanı sıra sınırsız ve hesapsız şekilde serbest bırakmak da krizlere yol açar. Bunun yanında gönüller ve ahlâk da bozulur.
Din ve Cömertlik
Kur’an’da cömertlik öncelikle Yüce Allah’ın sıfatları arasında gösterilmiştir. Allah, sonsuz lütuf ve kerem sahibidir (Rahmân, 55/27,76 ; Alak, 96/3). O’nun bir adı da çok iyilik ve ikramda bulunan, cömertliği hiç bitmeyen anlamındaki “Kerim”dir (İnfitâr, 82/6). Bundan başka Kur’an’da yer alan Rahmân, Rahîm, Vehhâb, Latîf, Tevvâb, Ğaffâr, Afüv, Raûf, Hâdî gibi ilâhi isimler de Allah’ın cömertliğini değişik yönleriyle ifade eden kavramlardır. Bir hadiste, “Allah, cömerttir ve cömertliği sever.” buyrulurken “cömert” karşılığında Allah’ın isimlerinden biri olarak “cevâd” kelimesi kullanılmıştır (Tirmizî, Edeb 41).
İslam dini cömertliği bir fazilet olarak kabul edip yüceltmenin ötesinde onu bencil duyguların tatmin vasıtası olmaktan çıkararak, Allah rızası ve insan sevgisinden oluşan ahlâkî bir muhtevaya kavuşturmuştur. Cimrilik, ahlâkî bir kusur, insan onurunu zedeleyen alçaltıcı bir leke, kötü bir tutumdur. Ama cömertliğin aşırısı, israf ve gösteriş de en az önceki kadar ahlâkî bir kusurdur. “Yiyin için fakat israf etmeyin, çünkü Allah müsrifleri sevmez.” (A’râf, 7/31) ayeti, savurganca bir yaşam tarzını açıkça eleştirir. Doğru yaşam tarzı, cimrilik ve savurganlık ortası bir durumdur (İsrâ, 17/29,30). Bu orta yolda yürüyenler açıkça övgüye layık olan erdemli insanlardır: “Rahmanın o has kulları, harcadıkları zaman ne israf ederler ne de kısarlar; bu ikisinin arasında orta bir yol tutarlar.” (Furkân, 25/67; Nisâ, 4/6)
Kur’an-ı Kerîm’de infak ve tasadduk kavramları çok yaygın olarak kullanılan kapsamlı kavramlardır. 73 ayette geçen infak tabiri, ‘din ve insanlığın yararına olan her türlü meşru harcama’yı içine alır. İslam sosyal ve iktisadi kutuplaşmayı kaynağında önleyici ve geniş halk kesimlerinin teşebbüs gücünden faydalanıcı bir özelliğe sahiptir. Varlıklı Müslümanların zekât ve sadakalarını fakir, yoksul, yetim, kimsesiz ve darda bulunanlara vermeleri, sosyo-ekonomik farklardan ileri gelen bölünmeleri ortadan kaldırarak toplumsal dayanışma ve kaynaşmanın gerçekleştirilmesinin canlı tablosunu oluşturur. İnfakın toplumsal adaleti sağlama yanında en önemli rolü ruhî eğitime yaptığı katkıdır. İnfaka teşvik mahiyetinde iyi bir eğitime tabi tutulan kimseler, daha duyarlı ve başkalarını düşünen bir kişiliğe sahip olabilirler.
İslam, gösteriş yapma arzusundan kaynaklanan cömertçe davranışlara verilen her değeri reddeder. Önemli olan cömertçe davranışın kendisi değil, altında yatan güdüdür. Kendini beğenmişlik ve gururdan kaynaklanan tüm cömertçe hareketler, tamamıyla değerden yoksundur. Kur’an-ı Kerîm, malını Allah rızası için değil, sadece insanlara gösteriş olsun diye harcayan kimselerin bu davranışlarının ahlâkî değer taşımadığını, yardımlaşmanın ancak insanlara iyilik etme ve Allah’a saygı gösterme (takvâ) niyetine dayalı olması gerektiğini ısrarla vurgulamıştır (Bakara, 2/264; Mâide, 5/2; Leyl, 92/17-20). Öte yandan cömertlik adına yapılan eylemler ölçüyü kaçırıp aşırı bir durum aldığında, bu erdemliğini kaybeder ve hatta bayağı bir kötülük halini alır. İsraf, bir tür nankörlük, savurganlık şeytanla kardeşliktir (İsra, 17/26, 27). Allah yolunda bile düşüncesizce israftan kaçınmak gerekir. Kişinin elinde avucunda ne varsa kendi elleriyle kendisini mahva uğratacak şekilde aşırı cömertlik ve düşüncesizlikle çılgın şekilde vermesi uygun bir yol değildir (Bakara, 2/195). Buna göre, İslam’da cömertlik, övünçlü ve aşırı hayırseverlikten esas olarak farklı bir şeydir. Kur’an-ı Kerîm’de; Allah’ın insanlara verdiği rızıktan diğer kulların da yararlandırılması istenmektedir (Bakara, 2/254). Cömertliğin, kıyamet gününde insanı her türlü sıkıntı, elem ve kederden kurtarmaya vesile olacağı bildirilmektedir (Bakara, 2/222). Bazı ayetlerde cömertlik alışverişe benzetilmekte; Yüce Allah’a verilen bir borç olarak temsil edilmektedir (Bakara, 2/244 ; Maide, 5/13 ; Hadid, 57/11). Kalpler cömertlik sayesinde temizlenir (Leyl, 92/17-20). Çünkü küfür ve nifaktan sonra kalbi karartan nedenlerden biri de, aşırı mal sevgisi ve servete bağlılık arzusudur.
İslam ahlak anlayışına göre cömert olabilmek için başkalarına yardım etmek yeterli değildir. Ayrıca bu yardımın isteyerek ve seve seve yapılması gerekir (Haşr, 59/9). Çünkü diğer bütün ahlâkî faziletler gibi cömertlik de insanda bir huy ve meleke haline gelmekle kazanılmış olur. Bu sebeple ara sıra veya isteksiz olarak ya da zorla iyilik yapan bir kimse cömert sayılmaz. Cömertliğin meleke halini alması güçlü bir irade eğitimine bağlıdır. Bu sebeple Hz. Peygamber’e hangi sadakanın daha değerli olduğu sorulduğunda: “Yaşama sevincin yerinde ve mala düşkün olduğun, zenginliği arzulamakta ve fakirlikten korkmakta bulunduğun zamanda verdiğin sadakadır.” diye cevap vermiştir (Buhârî, Zekât, 11). Cömertliğin diğer bir şartı da yardıma karşılık hizmet, ödül, övgü ve teşekkür gibi herhangi bir şey beklememek (İnsan, 76/8-10), gösterişten ve yardım edilen kimseyi rahatsız edici ve yaralayıcı tutumlardan dikkatle kaçınmaktır (Bakara, 2/261- 265). Ayrıca yardım olarak verilen malın gözden çıkarılan bir şey olmayıp sahibi nezdinde değer taşıması da cömertliğin şartlarındandır (Bakara, 2/267; Al-i İmrân, 3/92).
Kur’an-ı Kerîm’de haber verildiği gibi, insan tabiatında cimrilik, tamahkârlık ve açgözlülük eğilimi vardır (Tevbe, 9/127,128; Nisâ, 4/89, 128). İnsan Allah’ın tüm hazinelerine sahip olsa bile eli sıkılık edip harcamaktan korkar (İsra, 17/100). Serveti ve menfaati çok aşırı sever, imkânları yerinde iken bundan çok mutlu olur, (Meâric, 70/19- 21) darlık ya da zarar gördüğü zaman Allah’a kırgın ve kızgın hale gelir; eli genişleyince cimrilik eder, “bana bir şey kalmaz” korkusuna düşer (Fecr, 89/20). İşte bu sevgi ile insan, hemen şeytanın fakirlikle korkutucu telkinleri altında cimriliği yol edinir (Bakara, 2/268). Daha kötüsü, bazı kimseler hem cimrilik yaparlar hem de başkalarına cimrilik yapmalarını tavsiye ederler. Bunlar alçaltıcı bir azabı hak edecek kimselerdir (Nisa, 4/37). Oysaki Yüce Allah’ın bildirdiğine göre, mal ve servet insan için bir “imtihandır” (Zümer, 39/49-52). Bu imtihandan başarılı çıkmanın yolu da cömertliktir (Tegabün, 64/15-17). Mal-mülk, makam-mevki sevgisi insanda var olan tabii duygulardandır. Ancak bu sevginin ifrat ve tefritten uzak denge eksenine oturtulması gerekir. Kur’an-ı Kerîm’in değişik vesilelerle mal ve mülkü, evlat ve aileyi “dünya metaı” olarak sunuşu, aslında bu dengenin sağlanmasında önemli bir bakış açısıdır. Gelip geçici olana takılıp kalmadan, başka bir deyişle “araç”ı “amaç” edinmeden, hayatın varoluş gaye ve amacına uygun bir şekilde sürdürülmesi, bu bakış açısının tabii sonucudur. İsraf; şahsî ve ailevî harcamalarda aşırılığa kaçmak, nefsin kötü arzularını tatmin etme uğruna insanî ve dinî hiçbir gaye gütmeksizin eldeki imkânları saçıp savurmak, cimrilik ise dinin ve örfün gerekli gördüğü yerlere harcama yapmaktan kaçınmaktır. Kur’an-ı Kerîm’de Müslümanlara her iki aşırılıktan da sakınarak harcamalarında ölçülü olmaları emredilmiştir (Arâf, 7/31; İsrâ, 17/29; Furkan, 25/67). Bunun yanında tarih boyunca lüks ve rahat bir hayat sürüp şımaran toplumların kendilerini helâke sürükledikleri gibi onlara uyanları da aynı akıbete sürüklediklerinden bahsedilir (Kasas, 28/76, 81, 82).
Cömert insanın Allah’a daha yakın olduğunu ifade eden Hz. Peygamber, (Tirmizî, Birr, 40) insanın maddeye, para ve servete karşı hırslı olduğunu, bunun infaka ve cömertliğe engel olmaması için eğitilmesi gerektiğini zımnen şöyle ifade eder: “İnsanoğlunun bir vadi dolusu altını olsa, bir vadi daha ister, onun gözünü topraktan başka bir şey doldurmaz. Ama Allah, tevbe edenin tevbesini kabul eder.” (Buhârî, Rikâk 10; Müslim, Zekât 116-118). Konu ile ilgili bir başka hadis de şöyledir: “İnsan yaşlansa bile, onun iki duygusu hep genç kalır: Çok kazanma hırsı ile çok yaşama arzusu (Buhârî, Rikâk, 5; Müslim, Zekât, 115)”. Mal ve servete karşı duyulan bu meylin ve hırsın kişiyi meşru olmayan yollara sürüklememesi için eğitilmesi gerekir.
İnsanda bulunan en kötü özelliğin cimrilik ve aşırı korku olduğunu bildiren Hz. Peygamber (Ebû Dâvud, Edeb, 22) insanların en cömerdi olarak bilinirdi ve cömertliği Ramazan ayında doruk noktaya ulaşırdı (Buhârî, Bed’ü’l-Vahyl, 5, Savm 7, Menâkıb 23; Müslim, Fezâil 48, 50). Kendisine ihtiyacını bildiren hiçbir kimseyi geri çevirmez (Buhârî, Edeb, 39; Müslim, Fezâil 56, 57; İbn Hanbel, VI/130), şayet elinde o an için yardım etme imkânı yoksa o kişiye kendi adına ve hesabına istediği şeyi filancadan alması talimatını verir ve kendisinin daha sonra o hesabı ödeyeceğini belirtirdi. Cömertliği sürekli teşvik eden Hz. Peygamber, toplumsal huzursuzluk ve anlaşmazlıkların, kavga ve çatışmaların en önemli sebebi olarak cimriliği göstermiştir (Müslim, Birr, 56).
Ancak, vermede ölçülü olmak da önemlidir. Hz. Peygamber, elindeki imkânların tamamını ihtiyaç sahiplerine verip, sonra da başkalarından yardım isteyenleri kınamıştır (Darimî, Zekât, 25). Ayrıca bir Müslüman’ın malının üçte birinden fazlasını vasiyet etmesini yasaklayan hadîs (Buhari, Vesâya 3; Tirmizî, Vesâyâ 1) dikkate alınarak aile bireylerini maddî sıkıntıyla karşı karşıya bırakacak derecede malı infakta bulunmanın doğru bir davranış olmadığı sonucuna varılabilir. Hz. Peygamber bu hususu bir hadisinde şöyle ifade etmektedir:
“Arkanda zengin varisler bırakman, onları insanların elindekine göz dikecek derecede yoksul bırakmandan daha iyidir. Eşinin ağzına verdiğin bir lokma dâhil olmak üzere iyilik olarak yaptığın her harcama sadakadır.” (Buhârî, Vesâyâ 2; Müslim, Vasiyye 5,8).
Cömertlik Eğitimi
Özgeci davranışların bireylerde güçlendirilmesi, insanların bencillikten arındırılması eğitimle mümkündür. Örneğin paylaşma eğilimi doğuştan insana hazır olarak verilen bir karakter olmaktan çok, öğrenilen bir kişilik özelliğidir. Çocuk paylaşma ya da paylaşmamayı öncelikle anne-baba tutumlarından öğrenmeye başlar. Cimriliğin tedavisi her şeyden önce, vermeye başlamakla mümkün olur, sonra cömertlikte karar kılmak için çaba harcamak gerekir. Ahlâk eğitiminin bireyin üzerinde etkili olabilmesi, çevreden gelecek övgü ve takdirlerden, ayıplama ve kınamalardan bağımsız değildir. Bu yüzden sonuç alıcı bir ahlâk eğitimi için yetişme çağındaki bireylerin olumlu davranışları desteklenmeli, yanlış davranışları, yapılan uyarılarla düzeltilmelidir. Örneğin çocuk, yaptığı yardımlar ve fedakârca davranışlar sebebiyle övülmelidir. Yetişmekte olan neslin, olumlu ahlâkî karakterleri edinmede yakın çevresinin rehberliğine ihtiyacı vardır. Bu yüzden başta anne-baba olmak üzere yetişkin nesil, cimrilik gibi her türlü ahlâk dışı davranış kalıplarından uzak durmalıdır. Başkalarına yaptıkları yardımlarla çocuklarına örnek olmalıdır. Çocuklar diğerkâmlık gibi iyi ve güzel davranışlara yönlendirilmelidir. Yetişme çağında, bireylerde yeterince şeye sahip olmasının engellendiği duygusu uyandırılmamalıdır. Bu durum bireyin cimri bir kişilik geliştirmesine sebep olabilir.