Gülşenî Dervişi Güldür, Gül

İbrahim Gülşeni (K.S) 830'larda Azerbaycan'da dünyaya gelmiş. Asil bir soya mensup olup, Türkçe sözlüğünü ilk tesis eden Oğuz Ata'nın torunlarındandır. Seyyide bir hatunun evladıdır. İki yaşında iken babası rahmet-i Hakk'a kavuştu. Amcası Ali efendi, Gülşenî'yi himayesine aldı. İlmî, ahlâkî, edebî ve vicdanî olgunluğa kavuşabilmesi için gereken çabayı harcadı. Ali Efendi, akıllı ve ileriyi düşünen kâmil bir insan olarak şöyle dedi: "Bu fidanı dikerim, gelişmesi için gereken gayreti harcarım, inşallah gelecekte dallı-yapraklı büyük bir ağaç haline gelecek. Bilimsel meyvelerinden beşeriyet tam nasibini alacak ve hikmetinin gölgesinde hayli insanlar huzur bulacaklar." Ali Efendinin gerçeği yansıtan bu düşüncesi, ziyadesiyle tahakkuk etti. Çünkü Gülşenî (ks) ilim, irfan, hüküm ve hikmette imrenilir bir dereceye kavuştu ve ulaşılması zor bir zirveye yükseldi. Mevlânâ'nın Mesnevi'sine denk tutulur "Manevî" adlı kitabını yazdı.

ŞİİR

1-Gülşenî dervişi güldür, goncalardır Mevlevî

Bülbül-ü şeyda okur, gah Mesnevî gah Manevî.

Gülşenî (ks) o zamanın usûlüne göre tahsilini tamamladı. Hatta arkadaşlarından üstün, parmakla gösterilir, çeşitli bilimlerle donatılmış, akıl ve hikmetle dolu bir hazine haline geldi. Elbetteki, kemal kaynağından büyük nasibini almalıdır. Çünkü ilmi tahsil etme zamanında takvanın çemen zarından santim ayrılmazdı. İlim ve takvayı hedefleyen kimseye, başarı, kesinkes "evet" diyecek.

Gülşenî (ks) daha yüksek zirvelere çıkabilmek için, o zamanın ilim ve kültür merkezi olan Semerkand'ı kastederek yola çıkar. Tebriz'e gelince, Sultan Hasan'ın kadı-el kudat'ı olan Hasan Efendi hazretleriyle görüşür. Hasan Efendi, Gülşenî'yi, ilim-irfan ile mücehhez, hikmet ile konuşan bu genci görünce, takdirine şayan olur ve sevgisi Hasan Efendi'nin kalbine kuvvetli bir şekilde yerleşir.

Daha sonra onu, mahiyetiyle Sultan Hasan'a anlatır. Sultan Hasan kadı-el kudat olan (şeyhül İslam) Hasan Efendi'nin tavsiyesi üzerine bir müddet Gülşenî'yi (ks) Devlet-i Hasaniyye'de üst bir makamda çalıştırır. İbrahim Gülşeni (ks) narin kalbine uzanan ilahî nurlardan ve ruhuna ulaşan subhanî muhabbetten dolayı durmadan uçan bir kuş gibi madde âleminin sahrasından mânâ âleminin gülistanına uçmak arzusunu içinde peyderpey hisseder. Neticesinde makamını terk ederek saltanat sarayından vazgeçerek halvetî tarikatının şeyhi Seyyid Yahya Şirvanî'nin (ks) halifesi olan Dede Ömer Efendi'nin (ks) terbiyesine girer. Bir müddet kimyasal irşadıyla ve iksîri terbiyesiyle seyir ve sülûkta kalır. Kısa zamanda (Lâ) nın fenâ makamını geçerek, (illâ) nın bekâ makamında yer alır. Öyle ki, sade yarar, net hikmet ve sâfi irfan kesilir. Diliyle, kalemiyle, malıyla ve hâliyle insanların olgunlaştırılmasında öyle yüksek bir gayret gösterir ki, beşeriyete güzel örnek, kuvvetli ışık ve yüce Allah'a giden yolda güvenilir bir kılavuz olur. Ruh-i pâki, kemâlden kemâle, hâlden daha güzel bir hâle girer. Öyle ki melekût ve mânâ âleminin gülzârında en narin görüntüyü vererek en etkin öten bülbüllerden olur. İnsanlar, arı oğulu gibi, hikmet balından ve manevî halinden hazlarını almak için meclisine düşüp yığılırlar.

2-Lütûf penceresinde Hak tecelli eylese kalbe,

Zemin-u asuman-u kâinat olur O'na bende.

DİKKATE ŞAYAN

Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî (ks) (Muhammed Fenai'nin) deyişine göre; Gülşenî'den ikiyüz elli (250) sene önce dünyaya gelmiştir. Bir istiğrak halinde ruhu nâsuti âlemden uçarak, madde ve maneviyattan ayrılarak, lâhuti aleme girer. Keskin düşüncesiyle o âlemin gülistanında ruhlar çiçeklerini gezer ve Gülşenî'nin (ks) ruhaniyyetine uzun zaman mülâki olur. Gülşenî'nin (ks) ruhaniyetinin gücüne, ereceği dereceleri, ilim ve irfanı, irşad alanının genişliğine ve yüce Allah'ın (Celle Celalühü) kendisine bağışladığı mevhibelere bakarak şaşakalır. O esnada Gülşenî'ye (ks) bağlılığını, teslimiyetini, Revşenî'nin (ks) kalbinde ne kadar yer aldığını, Gülşenî'nin (ks) önemli ve zor göçünü ve nerelere uğrayıp ikamet ettiğini müşahade ederek, hakkında meşhur bir kasidesinde, zikrettiklerimizi şöyle ifade eder:

Didem ruhı hubı gülşenira
An çeşmi çırağı revşenira
An kıble u secdegahı conra
An ışretu cayı ıminira.

Gülşenî'den ikiyüzelli (250) yıl önce dünyaya gelen Mevlânâ (ks) gülistan-ı âlem-i lahutiyi seyrederken şöyle haykırır; "Dede Ömer-i Revşenî'nin gözü ve ışığı, ruhun kıblesi ve secde yeri, huzur ve güven makamı olan İbrahimi Gülşenî'nin (ks) güzel yüzünü gördüm.

3-Dil gufti ki can sıparem onca

Bı guzarem hesti yu menira

"Nasıl ki Mevlânâ (ks) diyor ki; yetenekli ve yeterli bir mürşidi gördüğünde ağyarı bırak, kalbini O'na bağla, benliği kafadan sil, bütününle ona teslim ol ki, içindeki hastalıkları tedavi edesin, iman selametine ve ahlâk çemenzarına ermiş olasın. Daha sonra oluşup ulaşasın. Yani, dünya huzuruna ve ahiret mutluluğuna başarılı namzet olasın."

4-Can hem be sema ender amed

Ağazi nehat kef zenira

"Ruh bu buluşun sevinç ve kıvancından raks ve semaya, cezb ve cuşa gelerek alkışlamaya başladı."

5-Akl amed u güft men çuguyem

İn behtu seadeti senira

"Akıl geldi ve dedi ki; ben bu şansa bu yüksek saadete ne diyeyim. Yani lahut âleminde bana nasip olan, pırlanta madeninden daha az ve değerli bu görüşme, ancak yüce Allah'ın (Celle Celalühü) büyük lütfudur. Yoksa insan çabasıyla bu hallere giremez ve bu nimetlere eremez. Böyle ilahî ikram, akıl idrakinin kapsamında değildir ki, hakkında konuşup söz etsin."

6- İn boyı güli ki kerde çun serv

İn puştı dutayı münhenira.

"Bu gülün kokusudur ki, iki kat olmuş büklüm beli selvi ağacı gibi dimdik ve dosdoğru eylemiştir. Yani Gülşenî günün birinde madde ve maddiyata yapışıp kalmış; bakış noktası hep âlem-i sufli olmuş ve arzusu sadece şehevani ve hayvani lezzetlere yönelmiş kimseleri iksir-i irşadı ile ulvî âleme götürerek, melekut âleminde gülen bir gül veyahut öten bir bülbül haline getirerek, gözlere bakış noktası, kulaklara tatlı ses ve dostlara hikmetle dolu bir destan seviyesine götürür."

7-Der aşkı şeved heme çiz

Kiz mısri kunend ermenira.

"Her şey aşkta değişir, öyle ki, Ermeniyi Mısırlı yaparlar. Mevlânâ (ks) işaret ediyor ki, Gülşenî'nin irşad alanı o kadar genişleyecek ki, küfürle kirlenmiş bir kimseyi, terbiye tursiliyle yıkayarak tertemiz hale getirir. Ermeni özelliklerini taşıyan kimseyi Mısırlının sıfatlarını taşıyan kimsenin haline yükseltir.

Doğrudur, Gülşeni (ks) Erzurum'dan geçerek Diyarbakır'da bir müddet ikamet etti. O yörelerde yaşayan Ermeniler de irşadının etkisiyle Müslümanlığı din olarak kabul ettiler ve iman nuruna kavuştular, denilmiştir ki; evliyanın bakışı bir hakikati bir hakikate çevirir. Ellerin himmeti dağları söker, Peygamber Efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyuruyor; "Kul kardeşinin yardımından olduğu müddetçe, Allah da (Celle Celalühü) kulunun yardımındadır."

8 - Ey canto be canı can residi

Ey ten tobı gazzeşti tenira

Ey ruh, sen can-cana kavuştun; ey beden, sen bedenlikten vazgeçtin.
Yakut ı zekat ı dost ı marast
Derviş i hured zer i girira
Dost zekatının yakutu bizimdir. Zira zengin altınını fakir yer. Mevlânâ (ks) der ki; Gülşeni (ks) marifet ve hikmeti çok zengindir. Ben ise bu alanda son derece de muhtacım. Umarım ki o bereketli servetten bana bir pay düşer. Zira ben fakirim, zekat da fakirlerin hakkıdır.

10-An Meryem i derdemendi yabed

Taze rutebı ter u cenira

Hz.Meryem ki, İsa (sa)'ı doğurmasında üzgün ve dertliydi. Kurumuş hurma ağacından yepyeni ve taptaze hurmalar yerdi. Yani demek ki, zaman ve zemini Gülşeni'den (ks) çok uzaktır. Nasıl ondan yararlanabilirsin. Çünkü kurumuş ağaçtan yepyeni hurmaları Hz.Meryem'e yediren Allah (Celle Celalühü) Gülşeni'yi de yararlandırmamada muktedirdir.

11-Nadideyı gayr berne yefted
Menü mayi bahal ki muhsinira.

Görmeyen ağyar hiç görüp de idrak edemez. Öyle ise ihsan ve ikram sahibini onlara gösterme. Zira her kemal, her nâehilden korunmalıdır. Yakutu yabancıya verme, boncuktur diye zayeder.

12- Ziiman egered murad emnest

Der izlet caye eminira.

İmandan gaye emniyet ise, emniyeti tenhalıkta iste.

13- İzlet gahı hut haneyi dil kun
Der halvet ı dıl cuse kenira.
Tenhalığını gönül hanesine eyle. Gönül halvethanesinden durmayı iste. Yani dışta halk ile ol amma içte kalbini yâre bağla. Zikir ve fikirle uğraş. Çünkü bütün bağışların kaynağı, yâr-ı nâpeydanın keremidir.

14- Der haneyi dıl hemi resannet
Ansağır ı bâki ı henira.
Ancak gönül hanesinde o kalıcı ve leziz kadehi ulaştırırlar.

15- Hamuş kun u hamuşu gir
Bı guzar dul afi pirfenira.
Sus ve susmayı al, dolu fen olan lâfları bir yana bırak.

16- Zira ki dilesti cay-ı iman
Ezu bı taleb tu müminira.

Zira iman yeri gönüldür, sen imanı gönülden iste. Yani oluşma ve ulaşma sadece aklın felsefesiyle ve dilin safsatasıyla olamaz. Oluşun ve ulaşın ancak kalbin cilalanmasıyla, ruhun muhabbetiyle ve sırrın tek yöne yönelmesiyle husule gelebilir. Bu da ancak, zikre, fikre ve takvaya devam etmekle elde edilir.
Şeyh İbrahim Gülşeni (ks) zaman zaman Mevlânâ'nın (ks) bir eserini eline alıp, onunla tefaul ederdi. (Kastettiği hedefin sonucu hayırlı mı değil mi diye, Mevlânâ'nın (ks) ibaresinin işaretine bakardı.)

Şah İsmail-i Safevi, İran ve Azerbaycan memalikinde ehl-i sünnet ve'l cemaat evliyasına ve ulemasına zulmetmeye başlayınca sıra Gülşeni'ye de (ks) gelmişti. Adetine uygun tefaul eyleyince Mevlânâ'nın (ks) şu beyiti karşısına çıktı.

BEYT

Yeki ateş bedit ayet ki alem ra hemi suzet
Ezan ateş helası hem be İbrahim i ma bayet.

Bir ateş zuhur eder, tüm âlemi kavurur, yakar, o ateşten bir kurtuluş İbrahimimize de gerekir. Gerçek de öyle tecelli eyledi. Zira Şah İsmail'in zalimane hareketlerinde çok evliya ve ulema ve hüner kaynakları yok edildi. Fakat, keyt ve zeytten sonra İbrahim-i Gülşeni (ks) o ateşten sağ selim kurtuldu. Anlaşılıyor ki, yüce Allah'ın (Celle Celalühü) lütuf hazinesinden evliyaya verilmiş sezgi ile geçmiş ve gelecek olaylar anlaşılır.

Gülşeni (ks) Mısır'a gitmişse de, huzur bulamamıştır. Zira o zaman İran'ın inancı Mısır'da hakim idi. Fakat Mısır Yavuz Sultan Selim'in eline geçtikten sonra Gülşeni'ye (ks) bir tekke kuruldu. Binalarıyla, şadırvanlarıyla, havasıyla ve yeşilimsi etrafıyla cenneti andırır şayan-ı takdir ve zikr-i zeban oldu. Dillere destan oldu. Bu tekkenin hakkında o zaman şöyle bir medhiyye yazılmıştı:

ŞİİR

Yapıldı zaviye manendi cennet
Cihanda eyleyip ol pir-i himmet.
Olup alemde İbrahim makamı
Ana dahil emin olsa ne minnet

Şeyh Lal-ı Muhammed Fenai Efendi Manevî şerhinin dibacesinde Gülşeni'nin (ks) hayatı ile ilgili (dili ağır olmakla) çok güzel bir açıklama kaleme almıştır. Güzel Arapça, Fransızca ve Türkçeyi bilenlerin çok engin bir hikmet ve kültür alanıdır. Bilenler o çiçekliğe buyursunlar.

Anlaşılıyor ki, zahiren gerçi Mevlânâ (ks), Şems-i Tebrizi'nin (ks) terbiyesinde gelişti, oluşup ulaştı, fakat mânâ âleminde Gülşeni'nin (ks) ruhaniyetinden hazzını alarak feyizyap olmuştur. Mevlânâ'ya (ks), üveysi de denilirse şayestedir.

Yüce Allah (Celle Celalühü) bizleri evliya izinden ayırmasın, feyizlerinin yağmurundan birer damla ve bereketlerinin deryasından birer katre her birimize nasip eylesin. Amin.

Esselamü aleyküm verahmetullahi ve berekatuhu.