Gençlerde Cinsel Kimlik İnşası / Prof. Dr. Ahmet Akın

Çocuklarda sağlıklı cinsiyet gelişimi için anne babanın cinsiyet rollerinin önemine dair neler söylemek istersiniz? Son yıllarda bu konudaki toplumsal gözlemleriniz nelerdir? Ne tür olumsuzluklar var?

Günümüzde, gençlerde sakallar uzadı ama erkeksi davranışlar azaldı. Kızlarda da bakıyoruz, erkeksilik artmaya başladı; kabalık anlamında, argo anlamında. Gerçi bunlar erkeğe uygun diyemeyiz ama daha sert, daha kaba, daha bir erkeksi protesto moduna girmeye başladı kızlar. 

Burada annenin babanın rollerini netleştirmemiz lazım. Bu, evdeki rol paylaşımı, iş paylaşımı kelimesini biraz yanlış anladık. Yani kadının erkeğe, erkeğin kadına yardım etmesini biz biraz abarttık; onu evdeki işlerin yarısını erkek, yarısını kadın yapsın diye bir duruma getirdik. Burada böyle olunca, çocuk, erkek gibi davranan bir baba görme ihtiyacı içerisinde, kadın gibi davranan bir anne görme ihtiyacı içerisinde. Yine de kültürel arketipleri, kültürel imgeleri bir kenara atamayız.

Kadın ne yapıyorsa erkek de yarısını yapsın; kadın çalışıyorsa erkek de ona yardım etsin şeklinde bir durum oluştu. Yardım ayrı şey ama iş paylaşımı yaparken bu denge gözetilmeli. Ama toplumsal cinsiyet eşitliği varken bu biraz zor. Çünkü diyorlar ki toplumda cinsiyetlere yüklenen kalıplar cinsiyetlerin gelişimini engelliyor. Yani erkeğin erkek gibi davrandığında daha önde olduğunu, kadının kadın gibi davrandığında daha geride kaldığını söylüyor. Ama şuna baktığımızda, yani annelerimiz çalışmıyor muydu bizim; çalışıyordu. Ev hanımlığı kadar zor bir şey var mı? Yok. Ama yine de bize yemek yaptığı için, bizim bakımımızı üstlendiği için, bize çorba getirdiği için hiçbirimizin annesi bundan yüksünmedi, bundan pişmanlık duymadı veya bunu bir ağır görev olarak görmedi. 

Şimdi ailedeki rol paylaşımını değiştirerek çocukların cinsiyet kimliği rolünü öğrenmelerini önlemeye çalışıyorlar, engellemeye çalışıyorlar. Modernitenin etkisi bunda çok büyük. 

Bir de akışkan cinsiyet diye bir şey çıkardılar. Akışkan cinsiyet dediğimiz, cinsiyetler arası, roller arası geçişler. Yani kız gibi davranan ama kız değil, erkek gibi davranan ama erkek değil; yeri geldiğinde erkek gibi, yeri geldiğinde kız gibi davranabilen kişiler. 

Toplumsal cinsiyet eşitliği projesi ciddi mesafe aldı kısa sürede. Ve önlem alınmazsa önümüzdeki 5-10 yılın sorusu şu olabilir: “Anne, ben kız olmak istiyorum.” “Anne, ben erkek olmak istiyorum.” Bununla ilgili çok sayıda bilgi geliyor ve çok sayıda bana danışan insan oluyor. Yani azımsanacak düzeyde değil. Mesela bir kadın 13 yaşındaki kızına erkek arkadaş bulmak istediğini söylemişti. Nedenini sorunca; “Ben, kızlara mı ilgi duyuyor, erkeklere mi ilgi duyuyor, emin değilim hocam, onu test etmek istiyorum. Benim için de zor, bu yaştaki bir çocuğa erkek arkadaş bulmak…” dedi. Yani bunun nasıl olabileceğini bana soruyor. Bu son uygulamalarla bu sorular artacak. Çünkü cinsiyet kimliği, rolü bir kaşındı mı gerisi gelir. Şu anda yapılmak istenen o. 

Peki, çocuklukta cinsel kimliğin temelini sağlam atmak için aileler çocuklarına nasıl davranmalı?

Cinsel problemlerin veya kimlik problemlerinin temelinde baba ilgisinin çok az olması geliyor. Bizim toplumumuzda maalesef babalar pek ilgilenmezler çocuklarıyla, fiziksel babalık yaparlar ama psikolojik anne-babalık yapmazlar. Özellikle erkek çocukların feminenleşmesinde baba figürünün eksikliği, kızların da erkeksileşmesinde yine baba figürünün eksikliği ön plana çıkıyor. Tabii, bunlar, az önce bahsettiğimiz konuları kaşırken bir yandan da kadın-erkek eşitliği adı altında erkeklerin rollerini pasifize etme, minimize etme, değersizleştirme, etkisizleştirme de oldukça göze çarpan bir biçimde açığa çıkıyor. Erkekleri şöyle gösteriyorlar: Şiddete eğilimli, psikopat, aldatan, toplum için zararlı varlıklar. Bunu bilinçli bir biçimde sunuyorlar. Bunu algı yönetimi şeklinde yapıyorlar. Yani şu anda neredeyse kendine erkek demeye utanır hale geldi insanlar. Ve bu yüzden genç kızlar, erkekleri psikopat olarak görmeye doğru gidiyorlar. Evlenilecek erkek olmadığını söyleyen genç kızların sayısı çok fazla. Bizim eski Anadolu kültürüne dönmemiz gerekiyor. Bunun eğitimle, bunun dört doktora yapmış olmayla, profesör olmayla bir ilgisi yok. Bir insan hem çok eğitimli hem çok bilinçli hem de kültürüne çok duyarlı olabilir. Biz şöyle yaptık: Eğitim aldıkça zannettik ki bizim kültürümüz çok kötü bir kültür, Batı kültürüne uymaya başladık. Batı şu anda bizim yapmaya başladığımız şeyleri terk ediyor. Ama bazı şeyler için çok geç kaldılar.

Bir programda denk geldim; bir kadın, anneliğin öğretildiğini, anneliğin kadının fonksiyonu olmadığını söyledi. Aklım hayalim almadı. Annelik nasıl öğretilir yahu?! Annelik biyolojik bir şeydir. Annelikle kadının pasifleştirildiğini söyledi. Bu lâfı söyleyen, bir projenin parçası. Hatta şöyle dedi: “Annelik önemlidir diyenlerden rahatsız oluyorum.” Ve projelerinin amacı: Babayı pasifleştirmek, anneliği değersizleştirmek. Bu ikisini yaptığınızda, istediğiniz kadar uğraşın, ne yaparsanız yapın, baba etkin olmazsa rol anlamında, anne de evle ilgili olmazsa çocuk nereden öğrenecek cinsiyet kimliğini?! Bugün genç kızlarımıza mesela azıcık ev işlerinden söz edin, azıcık elişinden söz edin, mümkün değil, yanaştıramazsınız. Mesela annelik deyin, 30’dan önce kimsenin aklına gelmez. Anneliği bir yük olarak görmeye başladık. Mesela bu neslin, özellikle 30’dan sonra evlenen neslin çocuklarında bu tür problemler daha fazla yaşanacak. 

“Z Kuşağı” tabiri, bir ötekileştirme mi, dışlama mı sizce? 

Makbul görülen bir akım var, bir ekol var dünyada ve Z kuşağını yetiştiriyorlar. Z kuşağı çok hoşlarına gidiyor, Z kuşağını kolaylıkla üçüncü cinsiyet yapabilirsin. Çünkü Z kuşağı kültüre mesafelidir. Z kuşağı, dinle problemli olan bir grup. Z kuşağı, anne babaya saygı duymuyor, hocaya saygı duymuyor. Z kuşağı internetten çok çabuk yönetilebiliyor. Z kuşağı hazzına göre yaşıyor, haz odaklı yaşıyor. Z kuşağı sorumluluk almıyor… Hani bizim bilinçli, şuurlu gençlik dediğimiz gençlik Z kuşağından oluşmuyor. 

Z kuşağı diye bir şey de yok aslında, o da bir algı yönetimi. Z kuşağı dediğimiz şey, evle ilgilenmeyen anne babaların, doğduğunda çocuğu kreşe, biraz büyüdüğünde yuvaya, biraz büyüdüğünde bakıcıya veyahut anaokuluna, anasınıfına, bilmem ne derneğinin eğitim kursuna bırakıp evde çocuğuyla bir gün bile geçirmeden çocuğunu yetiştirdiğini düşünen anne babaların, çocuğu Z kuşağının özelliklerini gösterince sığındığı bir liman. “Ne yapalım, Z kuşağı, bunlar böyle…” diyor. Çocuk için de Z kuşağı algısı hoşa giden bir şey. Çünkü çocuk sorumsuz olunca, anne babaya saygısız davranınca, sorumluluklarının farkına varmayınca, kendini kandırıyor, “Bizim nesil böyle.” diyor. Hâlbuki aynı çağda olup aynı yaşlarda olup Z kuşağı tanımlarına uymayan yüzlerce çocuk tanıyorum. Ama bakıyorum, farkı ortaya çıkaran şey, evde geçirilen nitelikli zaman, anne babanın çocuğa kafa yorması, zaman ayırması, yetişmesiyle yakından ilgilenmesi.

Geçen bir toplantıda; “Gençlik böyle, ne yapalım, ne edelim, aileyi nasıl kurtarırız?..” diye tartışırken ben bir soru sordum: “Evimizde çocuklarımız yok mu hepimizin?” “Var” dediler. Dedim ki: “Biz burada başkasının evini kurtarırken çocuğumuz ne yapıyor evde, hiç bunu düşünen var mı aramızda?” Böyle bir algı yok maalesef. Herkes konferanslarda, kahvaltılarda, kermeslerde, hayır işlerinde vs. başkasının çocuğunu kurtarıyor. Tamam, Afrika’yla da ilgilenelim ama evde de bir çocuğumuz var yani, bu çocukla biz ilgilenmezsek üst akıl ilgileniyor.

Eve dönmekte fayda var. Eve dönmekte, kültüre dönmekte, o düşük olarak gösterilen bizim kültürümüze dönmekte fayda var. Bu sorgulamalar ileride çok artacak. Yani çocuklarımıza biz sahip çıkmazsak kötü niyetli başkaları sahip çıkıyor.