Aile, İslami cemiyetin, üzerinde bina edildiği bir temel olarak kabul edilir. Aile, ferdin serbest ilişkileriyle karşılayamadığı tabii ihtiyaçlarını temin eden biyolojik ve psikolojik bir zarurettir. Kaldi ki aile, insanlık değerleri ve ahlakın neşvu nema bulup geliştiği tabii bir vasattır. Aile fertleri arasında haklar ve vazifeler ortaklık prensibine dayanır.
Rivayet edildiğine göre, Mekke'den hicret arzusunda olan bazı Müslümanların eş ve çocukları, kendilerinin perişan duruma düşeceklerini öne sürerek, babalarını hicretten alı koymak istediler. Fakat hicrette kazanılan yüksek mertebeleri öğrenen Müslümanlar, eş ve çocuklarını cezalandırmak isteyince bu ayet inerek onların affedilmesini emretti. Buna rağmen, mal ve çocukların beklenmedik yer ve durumlarda kişiyi günaha sokup ahiret hazırlığından alıkoyabileceğine işaret edilmiştir.
Bir rivayete göre, Rasulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hutbe okuduğu anda Hz. Hasan ve Hüseyin üzerlerine kırmızı renkli uzun entari giymiş halde yürüyerek mescide girdiler. Onların gelişlerini gören Hz. Rasulullah minberden inip birisini sağ, diğerini sol kucağına alarak sonra minbere çıktılar ve "Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olabilecekler vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, hoş görüp vazgeçer ve bağışlarsanız şüphe yok ki Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Mallarınız ve çocuklarınız ancak birer imtihandır. Allah katında ise büyük bir mükâfat vardır." (Teğâbün, 64/14, 15) ayeti okuduktan sonra da şöyle buyurdular: "Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için fitne (imtihandır). İşte ben bu iki çocuğu yürüyerek geldiklerini görünce hutbemi kesmeden sabredemedim." (İmam Ahmed, Ebu Davud, Tirmizi. Ruhulbeyan 15/187)
Teğâbün sûresinin bu ayetlerinde, müminlerin eşlerine ve çocuklarına nasıl davranacağından bahsediyor;
Diğer bir rivayete göre de, Avf ibni Malik El Eşcai çoluk çocuk sahibi bir insanmış. Savaşa gitmek istediğinde çocukları ağlayıp "Bizi kime bırakacaksın." demişler. Oda onlara acıyıp gazaya gitmemiş. Bir başka rivayete göre, Arap kabilelerden bir adam veya birkaç kişi Müslüman olurlar. Hicret edip Hz. Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in yanına gitmek isteyince eşleri, çocukları ve yakınları kendilerini terk edip gitmemeleri için onlara yalvarırlarmış. Onlardan kimi, ailelerinin yalvarmalarına dayanamayarak hicretten vazgeçmiş.
Burada, eşleri ve çocukları yüzünden iyi işlerden geri kalan kimselere, kendilerini Allah'a itaatten alı koyan bazı eş ve çocuklarından sakınmaları emredilmektedir. Burada dikkat edilecek bir husus vardır. Ayetteki (bazı) kelimesinden, eşlerin ve çocuklarının hepsi değil, bazılarının insana düşman olduğu bildirilmektedir. Gerçekten bilerek veya bilmeyerek kocasına çok kötülük eden, onu hayırdan mahrum bırakan kadınlar var. Kocasının sohbete gitmesine, hizmetine mani olan kadınları duyuyoruz biliyoruz. Burada onlara bir ikaz vardır.
Çocuklardan da öyleleri vardır ki babasının yolundan ayrılır, onu üzer, onun malını kötü yollarda harcar, hatta onu döver, kapı dışarı eder. İşte bunlar İnsana düşman olan çoluk çocuklardır ve gerçek bir fitnedir. Bu haldeki kişiler kendisine dikkat etmeli, Allah yolundan gitmeyen kadın ve çocuklarının kötülüklerinden sakınmalıdır.
Aynı şekilde karısına zulmeden kocalar da vardır. Fakat aile reisi koca olduğu ve çocukların durumundan baba sorumlu olduğu için ayette hitap babalara yapılmıştır. İnsan, karısının ve çocuklarının hareketlerine dikkat etmelidir. Ama onlardan bütün bütün de uzaklaşmamalıdır. Onların dine zarar vermeyecek hatalarını affetmelidir. Aksi takdirde ailede birlik ve düzen kalmaz. İşte yüce Allah, ayetin sonunda bu noktayı vurgulamak için "Eğer hoş görür bağışlarsanız, Allah da bağışlayan ve esirgeyendir. Affedenleri af eder." buyurmaktadır.