Yol olmadan, yolcudan bahsedilemez... Yol Terimleri!

Evliya-i sâlihinden İşhanlı Mevlüt Efendi ve Süleyman Baba, kafa kafaya vermiş müphem bir sohbetin derinliklerine dalmışlardı. Seyr-u sülûkun sarp yollarında yıllar yılı çektikleri çetin meşakkatten bahsediyorlardı gözyaşları içinde. İçlerini çeke çeke çocuk gibi ağlaşıyorlardı. Çok yürümüşlerdi çok... Belleri bükülmüş, gözlerinin feri sönmüş, dayanacak güçleri kalmamıştı. Sonunda, çocuksu bir masumiyetle adeta inliyormuş gibi kucaklaştılar. Sessizlik… Öylece kaldılar… Bir suç işlemişim gibi köşeye büzüştüm. Başımı göğsüme düşürüp gözlerimi kapadım…

Yol

Tarik demek (Çoğulu tarikat). Yolcu ile, ulaşılacak hedef arasındaki uzantı. Kendisine bir yol seçmeyen yolsuzdur. Böyle bir kimsenin yapıp ettiklerine de yolsuzluk denir. Yol olmadan, yolcudan bahsedilemez. Üzerinde gidilsin diye vardır yol! Yola çıkmayanı, yolda durmayanı, yolda hazır olmayanı, gitmek istemeyeni, yol bir yere götüremez.

Yollar

Sayısı pek çok. Eğrisi var, doğrusu var. Sarp yol, toprak yol, patika yol var... Asfaltı var, stabilizesi var. Uzun yol var, kısa yol var...

Doğru Yol

Sırat-ı Müstakim. Ancak iki noktayı birleştiren en kısa yola “doğru” deniyor. Yani bir de doğru yol var.  Matematiksel olarak kısa oluşu doğru olduğunu, doğru olduğu da kısalığını gösteriyor. Yeter ki yürüyen “doğru” olsun. Sarhoşlar, yere tebeşirle çizilen bir çizginin üzerinde yürüyemiyor. Yürüyen eğri olursa doğru yol ne yapsın?

Yol Hazırlığı

Yolculuk esnasında neler lazım olur? Yol insandan neler ister? Yolda karşılaşılacak her sıkıntı ve olumsuzluğa karşı alınacak tedbir ve çareler. İlk yardım çantasından yol haritasına, binek olarak kullanılacak vasıtadan, yaya yürüyenin ayakkabı bağlarının sağlamlığına kadar tedarikli bulunma durumu. Tasavvufî yürüyüşte, iyi bir hazırlık için tefekkür lazımdır. Yani inceden inceye düşünmek. Bu da akıl ile olur.

Yol Azığı

Kumanya gerekiyor. Yolda ne yenilip içilecek? Bunların yolculuğa çıkmadan önce evde hazırlanması lazım güvenilir ellerde.Yolculuk esnasında her gördüğün yerden yiyecek alamazsın. Yolculuğun başından sonuna kadar susuzluğu giderecek, kişiyi zinde tutacak ve yolları aydınlatacak levazım... İşte bu yol azığı ilimdir, bilimdir. 

Yolu Bilmek

Yola çıkan kişi, önceden gidip gelmiş olanlardan yolun bilgisini almak durumunda. Yol haritasındaki bilgiler yeterli olmaz. Yolu bilen her kişiden, yolu anlatan her bilgi ve belgeden maksimum düzeyde yararlanmak suretiyle hazırlıklı olmak durumudur. Bu geleneğe Tasavvuf Öğretisi deniyor.

Yola Çıkış

(Seyr ve sülûk) Başlamayan yolculuk bitmez. “Bir gün giderim!” demekle olmaz. “Yola çıkın!” deniyor, çıkılacak. Yola çıkılırsa sâlik olunacak. Çıkılmazsa, yalnızca intisab etmiş birisi.. İmam-ı Rabbani, Hâce’ye soruyor: “Çok kimse geliyor, tarikat öğretilmesini istiyor. Ancak bunlar, haram lokma yiyen kimselerden. Üzerlerine gidilse, istekleri gevşek olduğundan büsbütün bırakıp gidecekler. Birçokları da yalnızca bu şerefli zincire halka olmak istiyor, zikir öğretilmesini istemiyorlar. Bu kadarcık bağlanmaları caiz midir? Hâce Ubeydullâhi Ahrâr (ks) buyurur ki: ‘’Birçok dilekler vardır ki yola çıkmadan (zikirsiz) ele geçmez.”

Yolcu

Sâlik... Giden demek. Giren demek. Misafir demek. Yola çıkmaya karar veren kişi, yola çıkmış gidiyor. Seyr-u sülûk, tasavvuf yolunda gitmek demek. İşte burada da amel, imanın “aktif” yani hareket halinde olmasıdır. İman tahakkuk etmezse harekete geçmek (amel) gerçekleşmez. Yani yola çıkılmaz, yolculuk bir türlü başlamaz. Yolcu, yolu düşünmelidir. Misafirin aklı yolda olmalıdır. Oturup kalmamalıdır.

Yolculuk

İbni Arabi der ki: “Yol, hakikatin kendisidir.” Yolculuk, yolcunun yol üzerindeki iş ve eylemidir.Yolun üzerinde bulunmak ve yürümek önemli... Hedefe doğru yürürken hesapta olmayan engeller çıkabilir, yorgunluk ve hastalık oluşabilir. Yolcu tökezleyip düşebilir, ümitsizlik baş gösterebilir. Yolcu hedefine ulaşamasa ve yolculuk esnasında ölse bile, hicret niyeti onun kurtuluşuna vesile olur. Yolculuk mutluluktur. Öyleyse mutluluk yolun kendisidir.

Bu yolculuk tasavvufta, masivadan Allah’a hicret etmektir. (Masiva; Allah’tan başka herşey). Tasavvufî yürüyüşte bazen; akıllı ‘’biraz düşüneyim“ derken, aşk delisinin sıçrayıp karşıya geçtiği olur. Çünkü işleyen yasa, hukukun determinizasyonu değil, hakikatin kuantumudur.

Yolda Yürümek

Rutin hareketler ve tempolu bir yürüyüş stili. Belirlenen dinlenme noktalarına kadar disiplini bozmadan devam etmek gerekiyor. Yürümek, iki ayağın ileri doğru sürekli olarak art arda adım atması demek. Yapılan hareket hep aynı ama! Tekerlek sürekli olarak kendi etrafında dönüyor. Ancak yol ile temas halinde bulunduğundan araç bir yerden başka bir yere doğru gidiyor, gideceğimiz yere doğru. Demirci, sürekli olarak elindeki çekici çeliğin üzerine vuruyor. Hareketler hep aynı ama biraz sonra ortaya güzel bir kılıç çıkıveriyor. Tasavvuf yolcusunun zikrullah ile yaptığı da aynı şeydir. Zikrullah ile “Allah, Allah” diyerek Allah’a yürünüyor.

  Kılavuz, rehber, eskort. Her türlü önlem alınabilir. Ancak yolculuk önemliyse, yük değerliyse, yolcu kıymetliyse, yolun kontrolünün tam sağlanması gerekir. Yola vâkıf, her dönemeç ve kavşağı tanıyan, heyelan bölgelerini bilen, yolcuya tuzak kurulmasına müsait stratejik alanları önceden tespit etmiş olan, ayrıca yolcunun güvenliğini sağlayabilecek gerekli silah ve donanıma sahip bir koruma gücü...

Yolu açan, açık tutan ve güvenlik önlemlerini alabilen bir bilirkişi.

Tasavvufta Mürşid-i Kamil. (Olgun ve mükemmel yol gösterici, olgunlaştırıcı. Ulaştırıcı...)

Son düzlüğe girilinceye veya ‘’Artık sen kendin gidebilirsin!’’ deninceye kadar o daima olacak. Yolculuktaki sıkıntılar onunla aşılacak. İtirazsız, tartışmasız ve baş yatkınlığı ile....

Yol Arkadaşı

Bilinir ki yolda can şenliği iyidir. Yolculukta yoldaş lazım. ’’Aynı yolun yolcusu...’’ derler kafadarlar için. Yoldaş ile yolun yükü hafifler, sıkıntılar paylaşılır, nimetler bölüşülür. Yoldaş ile yolda tutunmak, yola alışmak mümkün olur. Yolculuğun direnç motivasyonu onunla sağlanır.

‘’Yolculuk nasıl geçti anlamadık.’’ derler ya! Yoldaş ile yol kısalır, tatlanır.

Rehber ile yol güvenli, yoldaş ile yol neşelidir. Daha ne olsun!...

Bu arada yol arkadaşını özenle seçmek lazım. Yoksa yolculuk zehir olur.

Psikanaliz terapisi; doktor ile hasta arasındaki sorumsuz bir ilişkidir.

Tasavvuf; Mürşid-Mürid-Sûfi arkadaş üçgeninde mükemmel bir terapi bağlantısı oluşturur.

Çocuklar büyüyünceye kadar oyuncaklarla oyalanırlar. Bu arada büyümeyi beklerler. Müridlerin de oyuncağı sohbettir. Güzel oyuncağı olan, yeni oyuncak alan, diğeriyle paylaşmalıdır büyüyünceye kadar. Mesela, Nakşilik yolunda sohbet paha biçilmez bir değere sahiptir.

Yolda Mola

Binek aracını (araba, hayvan veya yayanın kendisi) dinlendirmek. Bir takım ihtiyaçları gidermek, yolculuğun ilerisi için yapılması gerekenleri gözden geçirmek gerekebilir. Bir arıza veya aksaklık nedeniyle de yolculuk duraksayabilir. Her şey yoluna girdikten sonra yolculuk daha zinde bir şekilde devam eder. Mola, tasavvufta müridin yaşadığı bir takım haller nedeniyle hareketin kesilmesidir. Bu kabz durumuna bazen “sekr” (manevi sarhoşluk) eklenir. Bir zaman için görevler yapılamaz olur. Bir süre için...

Yolun Güvenirliği

Uygun ve güvenilir bir ortamda arabayı boşa alıp gazdan ayağı çekmek gibi, devesine güvenen gözlerini kapatıp uykuya dalabilir. Uçağın otomatik pilot’a bağlanması gibi bir şey. Seyr-u sülûkta huzur hâli veya gaybet durumudur. Rabbin ‘efâl’ tecellileri ile mürid kendinden geçer. O an vird terk edilir, kişi kendini akışa bırakır. Irmağın düz yerinde kürek çeken kişinin, ırmak akıntılı bir yere geldiğinde kürek çekmeyi bırakması gibi. Artık kürek çekmeye gerek yoktur. Çünkü ırmak kendisi götürüyor.

Yol Zayiatı

Yolda tükenmek... Hedefe bir an önce ulaşmak için, yolun bir an önce bitmesi gayreti ile, yolcunun aralıksız ve molasız seyri. Hızlı giden çabuk yorulur, tıkanır. Radyatör su kaynatır, üstelik motor yanar. Arabayı soğutmak sonuç vermez. Yolcu hasta olur, araba telafisi olmayan bir tamir işlemine sokulur. Binek hayvanı çatlar, gidemez. Velhasıl yoldan kalınır, daha gidilemez...Yol terkedilir!...

Tasavvufta, yolun kurallarını veya kılavuzu dışlayarak hızlanma çabası. Virdin sayısında izinsiz olarak aşırıya kaçmak. (Vukûf-i Adedi’ye uymamak.) Hızla yükselme isteğiyle makamları sıçrama gayreti (meratib ihlali). Genelde ötelerle ilgili bilgi edinme isteği gibi şeyler, müridi kamçılayabilir. Sekr ürünleri olarak nitelendirilen ve okunmaması gereken kitaplar vardır. (Örneğin İbni Arabi’nin Füsus’u, Şemseddin Nakşibendi’nin Miftahül Kulûb’ü bu türdendir.) Gem’i azı dişlerine geçirmeyi başaran at, sahibinin kontrolünden çıkar, şuursuz bir halde çılgınca koşar. Ya bir uçurumun dibinde durur ya da hazin bir sonla durdurulur!...

Bazı yolcularda yola çıkmadan önce rahatsızlık vardır. Tedavi için çaba sarfedilmiş, ancak bir sonuç alınamamış ve “belki iyileşir” diye yola sokulmuşlardır. Kontrol dışına itilme sonucu, mecalsiz ve takatsiz kalarak en temel ibadetler bile terkedilir. Aslında mürid, mental bozukluklar nedeniyle insanlık rolünü de terk edip başkalarının bakımına muhtaç hale gelebilir. Bir nevi eğitim zayiatı... Bu tür zayiatlar halk arasında, yolun tehlikeli ve yanlış olduğuna dair bir takım söylentilere neden olur. Böyle durumlarda yolun değil, yolcunun sorunlu olduğu çoğu zaman anlaşılamaz. İyi niyetle yola çıkan ve böylece kaybedilen yolcunun akıbetinin ve ahiretinin iyi olması umulur. 

Yoldan Dönmek

Öfke, protesto, yolu ve kılavuzu beğenmemek, hedefi değiştirmekle sonuçlanır. Gidilmesi gereken yerden vazgeçilir. Geri dönülür veya başka bir yola sapılır. Artık başka bir yol ve başka bir hedef var. Mesela hacca gitmek için yola çıkmışken, bir şeylere öfkelenip karar değiştirilir ve aniden direksiyon Monte Carlo’ya doğru kırılır.

-Dinden dönenin katli vaciptir. (Ridde hadisi)

İslam’a ilgi duyan bir İspanyol genç, hayli bir tereddütten sonra Müslüman olmaya karar verir. İslam Federasyonu’na giderek kendisiyle ilgili İslami prosedürün ifa edilmesini ister. Kelime-i Şehadet töreninden sonra sünnetçiyi çağırarak İspanyolu işlem için hazırlarlar. Garibim, şaşkınlık ve korku içerisinde öyle bakınırken sünnetçi iğnesini vurmuş, penisi kıskaca sıkıştırmış ve nihayet ustura ile kesme işlemini gerçekleştirmiştir. Canı yanan İspanyol ilk günün fütursuzluğu ile, “Bugünden sonraki hayatımda buna benzer işkenceler devam edecekse yol yakınken ben geri dönmek istiyorum.” der. Yanıbaşındaki Hocaefendi; “Bak işte bu hiç olmaz!” der. “Dinden dönenin katli vaciptir. Yani kafanın kesilmesi gerekir.” diyerek de ekler. İspanyol ellerini iki yana açarak, “Allahım sen bana yardım et.  Bu nasıl iş yahu!” der. “Dine giriyoruz alt tarafımızı kesiyorlar, dinden çıkıyoruz üst tarafımızı kesiyorlar!” (Kahkahalar, gülüşmeler... Ve iş tatlıya bağlanır).

-Tasavvuf yolundan düşene gelince. Artık onu felâket ve pisliklerle dolu bir hayat bekliyor. Üstelik hiçbir şeyden zevk almadan yaşayacak ve rezillikler içerisinde ölüp gidecek. Veya burnunu sürte sürte, kulağından tutup zorla yola getirecekler. Eğer nasibi varsa! (Bu da Ridde hadisinin başka bir tezahürü).

Hazreti Musa’nın (as) başından geçen şu hâdise oldukça dikkat çekicidir: Hazreti Musa, kendisinden Tevrat’ı dinleyen bazı kimselerin, zamanla geriye dönüp dağıldıklarını görür ve bu manzara karşısında çok üzülür. Bu işin hikmetini öğrenmek için Rabbi’ne sorar: “Ya Rabbi! Nasıl oluyor da bir insan seni bilip öğrendikten sonra geriye dönebiliyor?” Bunun üzerine Rabbimiz, “Ya Musa! Onlar gerçekten beni bilenler değil, gelirken yoldan dönenlerdir.” buyurur.

Yolu Kaybetmek

İyi seçilmemiş Rehber (sahte kılavuz), yanlış harita ve plan, yola çıkan iyi niyetli de olsa onu bilinmezlere doğru götürecektir. ’’Kılavuzu karga olanın burnu pislikten çıkmaz.’’ derler. Yol hazırlığının iyi yapılmadığı anlaşılıyor. Akıl orada kullanılacaktı. Bu da yolda kalmanın bir başka şekli. Ancak yola çıkan iyi niyetli olduğu için bu sâfiyetini koruduğu sürece yol arkadaşlarının yardımı, Allah’ın şefkat ve merhameti ile yolu bulması umulur. Sonra yine yola devam edebilmek için doğru kılavuz gerekli.

Yolda Kalmak

Yol gösterici gözden kaybolduğunda, binek yitirildiğinde, harita ve yol işaretlerine bakılmadığında, araç arızalandığında, yolda kalmak da var. Gelinen yolu geri dönmek de bir o kadar sıkıntılı, ilerlemek de... Çevreyi veya yolu bilen birisiyle yola devam etmekten başka çare yok. Tasavvufta yolda kalma, mürşidin ölümü ile baş gösterir. Nefsine uyan mürid, başsız kalmanın dayanılmaz hafifliği ile iplerinden boşanıp öylece şaşakalır. Ne ileri gider ne de geri (Gidecekse geriye gider). Alkan’ın söylediği gibi: “Şeyh öldü - Tekke  yıkıldı - Dervişler dağıldı!”

Yol Kesiciler

Öylesine çoklar! Konvoya yolun başlangıcında katılanlardan otostopçulara, uygun yerlerde siperlenmiş pusu kuruculardan sahte trafik polislerine kadar. Rüşvet istemekten tutun yükte hafif pahada ağır şeylerin soygununu yapmaya, yol azığından tutun binek vasıtasını gasp etmeye kadar birçok kötü niyetin sahipleri. Bu haydutların eylemleri arasında yolcunun öldürülmesi de var. Bir de yolcuyu şüpheli şahıs zannedip yolunu keserek öldüren güvenlik görevlileri...

Hakikat yolcusunun önüne çıkan iki büyük düşman; Nefsi ve Şeytanı. İftara ramak kala şeytanın gözlerinden alevler saçılır. Bir gün boyunca gittikçe artan süper bir tazyik altında kalmıştır. Kaza, bela, cinayet ve felaketler hep iftara yakın olur. (Keşke bu konuda bir araştırma yapılabilse!)

Diğer yol kesiciler insan türünden. Ailesi, yakın çevresi ve cevizin kabuğunu kırıp içini görememiş mü’minler... Bunlar şüpheli şahıs zannıyla yolcuyu kazâra öldüren emniyet kuvvetlerine benziyorlar. (Yolları böyle kesilip öldürülen yolculardan bazıları; İbni Arabi,  Hallaç, Nesimi, İşrâkî Sühreverdi ve niceleri). Aile ve yakın çevrenin endişesi daha başka: ‘’Derinlere dalma ne gerek var, kafayı üşüteceksin!’’ türünden. ‘’İslam’da böyle şeyler yok, bunların hepsi üç kağıtçı. Falancayı görmedin mi başına neler geldi?’’ kabilinden. ‘’Yalnızca namazını kılarsan yeter, fazlası aşırıya kaçmaktır.’’ diyenler de var. 

Yol Tutması

Yolcunun geçtiği yerlerde iklimsel ve yöresel değişikliklerin yolcuyu etkilemesi. Rakım değişikliği, sıcak, soğuk, nemli ve kuru hava. Bazen engin denizler, okyanuslar, bazen uçsuz bucaksız her tonda yeşillikler. Yolcunun doğup büyüdüğü yerler güzel değilse, yolculukta görülen güzellikler bile yol tutmasına neden olabilir. Tasavvuf yolcusunun yaşadığı güzel hallerden; keşif ve zuhurâtın etkisiyle oluşan kalp çarpıntıları veya göğüste iğnelenmeler, patolojik tespiti yapılamayan garip ve hoş bir kalp aritmisi. ‘’Elem neşrah leke sadrak?’’ ayetinin tesiri yolcuda tezâhür etmeli. Yıllardır açılmayı bekleyen kapıların paslı gıcırtısı. Yolcunun yıllar yılı ihmal ettiği kapılar. Kapılar aralanarak yolcuyu mâna iklimine sunmaya hazırlanıyor. Zaman zaman ve art arda uygulanan, küçük acılara neden olan, varlık dünyasının en kansız ve en tatlı ameliyatı. Feyz dedikleri bu... Arkasından gelecekleri düşünmek bile insanın nefesini kesen bir hoşluk ve akıl almaz bir zevk olmalı... Bir zaman sonra Mevlüt Efendi gözlerini açarak Süleyman Baba’nın ellerini avuçlarına aldı. ‘Bak!’ dedi. “Senin yıllardır önünde bekliyorum dediğin o kapının zeberced tokmağını on yıldır çalmaktayım. Her defasında hafifçe aralıyor, yalnızca burnumun gireceği kadar açıyorlar. O zaviyeden görebildiğim muhteşem güzelliklere dayanamıyor, çığlığı basıyorum. Ben böyle yapınca da kapıyı yüzüme çarpıyorlar.”