En Güzel Ziyaret Umre

 

İslam’ın kıblesi olan Mekke’yi ve Efendimizin şehri Medine’yi ziyaret ne güzel saadet gerçekten. Peygamber Efendimizin gezdiği yerleri dolaşmak, sahabelerin aldığı nefesi solumaya çalışmak, onların gözlerinin değdiği taşları görmek ne güzel. Umre, lügatte ziyaret manasına gelir. Dinimizde; belirli bir vakte bağlı kalmaksızın usulüne göre ihrama girdikten sonra tavaf ve sa’y yapıp tıraş olmaktan ibarettir.

Umrenin dinimize göre hükmüne gelince Hanefi ve Maliki mezheplerinde ömürde bir defa müekked sünnet, Şafii ve Hanbeli mezheplerinde ise farz sayılır. Bir mümin her zaman umre yapabilir. Ancak, Hanefi mezhebinde Arefe günü ile bu günü izleyen dört günde (Arefe ve Bayram günleri olmak üzere yılda beş gün) umre yapmak tahrimen mekruh görülmüştür. Şafii mezhebinde umre istisnasız her zaman yapılabilir. Ancak Arefe, Bayram ve Teşrik günlerinde yapılan umre, diğer zamanlarda yapılan umreler kadar faziletli değildir.

Ramazan ayında yapılması ise faziletlidir. Birçok inanan, Ramazan ayında özellikle Kadir Gecesi’ni ihya için kutsal topraklarda umre yapmayı tercih eder.

Umrede, hacda olduğu gibi Arafat, Mina ve Müzdelife’de yapılması gereken görevler bulunmamaktadır.

Peygamberimiz (sav) hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Umre, kendisiyle öbür umre arasında işlenmiş küçük günahlar için kefarettir. Allah katında makbul haccın karşılığı ise cennettir.” Yine başka bir hadis-i şeriflerinde de şöyle buyurmuştur: “Hac ve umreyi peş peşe yapınız. Çünkü bu ikisi körüğün demir, altın ve gümüşteki pası yok ettiği gibi fakirliği ve günahları yok ederler. Makbul hac için karşılık ancak cennettir.”

Sevgili Peygamberimiz bu hadis-i şeriflerinde umre ve haccın faziletine işaret etmektedir. İki umre arasında olan hatalar için, küçük diyebileceğimiz günahlara bir af vesilesi olduğunu beyan etmiştir. Lakin burada önemli bir konuyu hatırlatmak gerekiyor. Umre, her sene gidilen turistlik bir gezi değildir. Bir insanın haccını yapması, umresini en güzel şekilde yapması, ne güzeldir! Ama bu ibadetleri bir alışkanlık hâline getirerek her sene gitmek doğru değildir. Müslümana düşen birçok vazifeler vardır. Her sene hacca gitmek yerine, fakir gençleri evlendirmek ne güzel bir ibadettir. “Hanım! Misafirlerimize dördüncü hacdan getirdiğimiz fincanlarla zemzem ver.” yerine, “Hanım! Bak düğününe katıldığımız çiftin çocukları olmuş bize gelmişler.” sözü gerçekten mutluluk vericidir. İnananların yapması gereken birçok hayırlı hizmetler vardır. Bu hizmetleri yerine getirmekle görevliyiz, bu asli vazifemizi asla unutmamalıyız. Bunların arasında İslam’ın doğru anlatılması, ahlakının yaşanılması ve yeni nesillere ulaştırma gibi hayati görevlerimizi ihmal etmemek gerekiyor.

Evet, umre yaptıktan sonra Allah’ın Rasûlünü ziyaret etmek çok güzeldir. Büyük manevi feyzler vardır. Medine’de Efendimizin kabrinin başında olmak, ona zahiren yakın olmak, manevi yakınlığı da beraberinde getirecektir. O’nu dünya gözü ile görenler sahabe oluyorlardı. Onu göremeyen ümmet ile arasındaki zahiri mesafenin, seslenince ‘Buyur Ya Rasulallah!’ diyebileceğimiz bir mesafede olması manevi bir tedavidir, terakkidir, yakindir...

Gitmek ve gitmeyi arzu etmek gerekiyor. Ama Efendimiz ile aramızdaki manevi mesafe gerçekten çok kısadır. Bu vesile ile, salevât getirildiğinde dudaklarımızın kıpırdadığını gören Efendimize çokça salevât getirelim.

Her müminin manevi dünyasını zenginleştirmesi ve yenilemesi için önemli bir fırsattır. Hz. Âdem’den (as) itibaren birçok peygamberin Allah’a bağlılık ve teslimiyetine tanık olan kutsal topraklara doğru yola çıkarken, bir yönüyle kendimizi yeniden keşfetme yolculuğuna çıktığımızın farkında olmalıyız ve bu farkındalığı hep muhafaza etmeliyiz.