Sevgili Peygamberimiz’in bütün aile fertlerine Ehl-i Beyt denir. Mübarek zevceleri, kızı Hazreti Fatıma ile Hazreti Ali ve bunların mübarek evlatları olan Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin ve bunların da çocuklarının hepsi, ayrıca Peygamberimiz’in temiz soyunun bağlı olduğu Haşimoğulları Ehl-i Beyt’tirler.
Allahu Teâlâ, Kur’ân-ı Kerim’de Ehl-i Beyt’e hitaben, meâlen buyuruyor ki: “Ey Ehl-i Beyt! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” (Ahzab, 33/33)
Ashâb-ı kiram sordular: “Ya Resûlallah! Ehl-i Beyt kimlerdir?” O esnada İmâm-ı Ali geldi. Mübârek abaları altına aldılar. Sıra ile Fatımatü’z-Zehra, İmâm-ı Hasan ve İmâm-ı Hüseyin geldi. Her birini bir tarafına alarak; “İşte bunlar benim Ehl-i Beytim’dir” buyurdular. Bu yüksek zevâta, “Âl-i Aba” veya “Âl-i Resûl” de denir.
Ehl-i Beyt-i Nebevi’yi sevmek, ahirete iman ile gitmeye, son nefeste selamete kavuşmaya sebep olur. Ehl-i Beyt’i sevmek, her mümine farzdır. Server-i âlem (s.a.v.), bir hadis-i şerifinde buyuruyor ki: “Ehl-i Beytim, Nuh aleyhisselâmın gemisi gibidir. Onlara tâbi olan, selâmet bulur. Geri kalan helak olur.”
Ehl-i Beyt-i Nebevi’nin fazilet ve kemâlâtı pek çoktur. Onları anlatmaya, meth etmeye, insan gücü yetişmez. Onların kıymetleri ve büyüklükleri, ancak âyet-i kerîme ile anlaşılmaktadır.
İmâm-ı Şâfii; “Ey Ehl-i Beyt-i Resûl! Sizi sevmeyi, Allahu Teâlâ, Kur’ân-ı Kerim’de emrediyor. Namazlarında size dua etmeyenlerin namazlarının kabul olmaması; kıymetinizi ve yüksek derecenizi gösteriyor. Şerefiniz ne kadar büyüktür ki Allahu Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de sizleri selâmlıyor.” diyerek, bunu en güzel şekilde bildirmektedir.
Hazreti Enes diyor ki: “Resûlullaha; “Ehl-i Beyt’in içinden en çok kimi seviyorsunuz?” diye sordular. “Hasan ile Hüseyin’i” buyurdu.” Hazreti Ebu Hüreyre diyor ki: “Resûlullah’ın yanında idim. Hz. Hasan geldi. Resulullah; “Ya Rabbi! Bunu seviyorum. Sen de bunu sev ve bunu sevenleri de sev.” buyurdu. Bir başka zaman da “Hasen ile Hüseyin dünyada benim güzel kokularımdır.” buyurdu.”
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) yine buyurdular ki:
“Benden sonra size iki şey bırakıyorum. Bunlara yapışırsanız yoldan çıkmazsınız. Birincisi ikincisinden daha büyüktür. Birincisi, Allahu Tealâ’nın kitabı olan Kur’ân-ı Kerîm’dir ki gökten yere kadar uzanmış sağlam bir iptir. İkincisi, Ehl-i Beytim’dir. Bunların ikisi birbirinden ayrılmaz. Bunlara uymayan benim yolumdan ayrılır.”
Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin hasta olmuşlardı. Rasul-i Ekrem Efendimiz ashabıyla birlikte kızının evine gider. Hz.Ali ve Hz. Fatıma’ya hitaben; “Bu iki ciğerpareniz için bir adak adayın.” buyururlar. Onlar da Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin iyileşince üç gün oruç tutacağız diye nezir adarlar. Bu iki yavru sıhhatlerine kavuşunca ailece oruç tutmaya başlarlar. Hz. Ali zorluklar içinde eve biraz erzak getirir. Gelen erzakla sadece ekmek yapabilirler. İftar zamanı Hz. Fatıma ekmeklerin her bir parçasını tek tek Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin’in ve hizmetçileri Fıdda’nın önüne koyar. Tam o esnada birisi kapıya gelir ve Hz. Fatıma’ya; “Ben Müslüman fakirlerdenim, karnım aç.” der. Ellerindeki beş ekmeği o miskine veren Hz. Fatıma ve çocukları su ile iftar ederler. Üç gün boyunca aynı olay tekrarlanır. Artık açlıktan takatleri kalmamıştır. Ama ne pahasına olursa olsun Allah’a verdikleri sözde sadık kalacaklardır. Bu olay üzerine Hz. Peygamber’e İnsan suresi’nden şu ayet-i kerime nazil olur: “Şüphesiz iyiler kafur katılmış bir tastan içerler. Bu ancak Allah’ın kullarının taşıra taşıra içebileceği bir pınardır. Onlar verdikleri sözleri yerine getirirler, fenalığı yaygın olan bir günden korkarlar. Onlar içleri çektiği halde, yiyeceği yoksula, öksüze ve esire yedirirler. Derler ki: Biz sizi ancak Allah rızası için doyuruyoruz, bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz. Doğrusu biz çok asık suratların bulunacağı bir günde Rabbimiz’den korkarız.” (İnsan, 76/5-10)
Ebû Hüreyre diyor ki: Peygamberimiz buyurdu ki: “Sizin iyileriniz, benden sonra Ehl-i Beytim’e iyilik edenlerdir.”
Hazreti Ali diyor ki: Peygamberimiz buyurdu ki: “Ehl-i Beytim’e iyilik edenlere, kıyamet günü şefaat ederim.” “Sırat köprüsünden ayakları kaymadan geçenler, Ehl-i Beytim’i ve ashabımı çok sevenlerdir.”
İmâm-ı Rabbâni Hazretleri’nin bildirdiği bir hadis-i şerifte: “Ali’yi seven, muhakkak beni sevmiştir. Ona düşmanlık eden, muhakkak bana düşmanlık etmiştir. Onu inciten, muhakkak beni incitmiştir. Beni inciten, muhakkak Allahu Teâlâ’yı incitmiş olur.” buyruldu.
Resûlullah Efendimiz buyurdu ki: “Allahu Teâlâ, bana dört kimseyi sev diye emretti. Onları kendisinin de sevdiğini bildirdi.” “Bunlar kim, isimlerini bize söyler misiniz?” denildiğinde; “Ali onlardandır, Ali onlardandır, Ali onlardandır. Ebû Zer, Mikdad ve Selman.” buyurdu. “Ailem yüzünden beni incitenlere şiddetli azap vardır.”
Bir hadis-i şerifte de; “Fatıma benim bir cüz’ümdür (yani benden bir parçadır.) Onu inciten beni incitir.” buyurdu. Hazreti Ebû Hüreyre diyor ki: Peygamber Efendimiz Hazreti Ali’ye; “Fatıma, bana senden daha sevgilidir. Sen bana, ondan daha azizsin.” buyurdu.
Yine buyurdu ki: “Sizlere din-i İslamı getirdiğim için bir karşılık istemiyorum. Yalnız bana yakın olan Ehl-i Beytim’i sevmenizi istiyorum.”
İslam âlimleri, Ehl-i Beyt sevgisini son nefeste iman ile gitmek için şart görmüşlerdir. Ehl-i Beyt’te Resûlullah’ın zerreleri vardır. Ehl-i Beyt’e kıymet vermek, saygı göstermek her Müslüman’ın vazifesidir.
Büyük İslam alimi İmam-ı Rabbani buyurdu ki: “Babam zâhir ve bâtın ilimlerinde yani kalb ilimlerinde çok âlim idi. Her zaman Ehl-i Beyt’i sevmeyi tavsiye ve teşvik buyururdu. Bu sevgi insanın son nefeste imanla gitmesine çok yardım eder, derdi. Vefat edeceklerinde başucunda idim. Son anlarında şuuru azaldıkça kendilerine bu nasihatleri hatırlattım ve o sevginin nasıl tesir ettiğini sordum. O haldeyken bile: “Ehl-i Beyt’in sevgisinin deryasında yüzüyorum.” buyurdular. Hemen Allahu Teâlâ’ya hamd ve sena eyledim. Ehl-i Beyt’in sevgisi Ehl-i Sünnet’in sermayesidir. Ahiret kazançlarını hep bu sermaye getirecektir.
Resûlullah’ın Ehl-i Beyti üç kısımdır: Birincisi neseb, soy ile akraba olanlardır. Halaları böyledir. İkincisi temiz zevceleridir. Üçüncüsü, zevcelerinin başlarını taramak, yemeklerini pişirmek, odaları süpürmek, çamaşır yıkamak ve ev işlerini yapmak için daima evlerinde bulunan hizmetçi kadınlardır. Hariçteki işleri yapan, mescitte ezan okuyan Bilâl, Selman, Süheyb de hâne-i saadetten yer ve içerlerdi.
Hazreti Fatıma ile kıyamete kadar olan çocukları Ehl-i Beyt’tirler. Bunları, âsi olsalar da sevmek lazımdır. Bunları sevmek, kalp, beden ve mal ile yardım, hürmet ve riayet etmek, iman ile ölmeye sebep olur.