Diline Sahip Çıkan Dinine Sahip Çıkar

Yalan konuşmak, yalan yemin etmek, yalan şahitlik etmek, lanetlemek ve bir mümine ya da kâfire hitaben, araştırmadan elinde gerçek bir delil olmadan bir kıble ehline “kâfirdir, bidattir, fasıktır” diye şahitlik etmek, Müslüman’a beddua etmek, yalanla söz vermek, ikiyüzlü söz söylemek, utanılacak fahiş söz söylemek, cedelleşmek, çok husumet çıkarmak ve lüzumsuz, ilgilendirmeyen laflara dalmak lisan afetlerindendir.

Kendine düşkün ve dine müşfik olan her mümin Resulullah’ın (s.a.v.) buyurduğu gibi olmalıdır: “Allah’a ve ahiret gününe inanan ya hayır söylesin ya da sussun.” (Buhârî, Müslim, Tirmizî)

“Ademoğlu sabaha erdi mi, bütün azaları dil’e temenna edip: ‘Bizim hakkımızda Allah’tan kork. Zira biz sana tabiyiz. Sen istikamette olursan biz de istikamette oluruz, sen sapıtırsan biz de sapıtırız!’ derler.” (Tirmizî)

“Mümin dil uzatıcı değildir, lânet okuyucu değildir, kötü iş yapan değildir, kötü söz söyleyen değildir.” (Tirmizî)

Mümin gün içinde kurduğu her cümleyle günün sonuna doğru kalbini aydınlatır ya da karartır. Her gün yaptıklarıyla da hayatının “gün birikimiyle” tamamen doğruya ya da yanlışa saplanır. Bütün azaların sabahın ilk işi olarak dile müracatı bu yüzdendir. Her yeni gün nasıl bir sevap umuduysa bir günah başlangıcı da olabilir.

Yüz yüze bir Müslüman’a sövmek ve ona karşı ağır söz söylemek de lisanın afetlerindendir. Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Müslümana sövmek fasıklıktır.” (Nesâî) 

Abdullah ibn Amr (ra) şöyle demiştir: Resulullah (s.a.v.): “Büyük günahların en büyüğünden birisi, kişinin anasına babasına lanet etmesidir.” buyurdu. Kendisine orada bulunanlar: “Ya Resulallah, insan anasına babasına nasıl lanet eder?” diye sordular. Resulullah: “O kimse birisinin babasına söver, o da karşılık olarak onun babasına söver; yine o kişi birisinin anasına söver, o da karşılık olarak onun anasına söver.” buyurdu. (Buhârî)

İslam dini insanoğlunu güzel ahlak sahibi yapacak amel ve davranışları emrederek, kötü ahlaklı olmaya sevk edecek söz ve davranışlardan men etmiştir. Peygamber Efendimiz; (s.a.v.) insanlar arasında sevgiyi muhabbeti sağlayacak söz ve davranışları zikrettiği pek çok hadis-i şerif dile getirmiştir: “Su-i zandan sakının/başkaları hakkında kötü düşünmeyin, kötü söylemeyin. Çünkü kötü zan, sözlerin en yalanıdır. Birbirinizin kusurlarını araştırmayın. Haksız yere rekabet etmeyin, birbirinizi çekememezlik etmeyin, birbirinize buğzetmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları, Allah’ın emrettiği şekilde kardeş olun. Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ona ihanet etmez, ona zulmetmez, onu mahrum bırakmaz, onu aşağılamaz. Kişiye kötülük olarak Müslüman kardeşini aşağılaması yeterlidir. Müslüman’ın malı, kanı ve ırzı diğer Müslümanlara haramdır. Allah sizin şeklinize ve kalıplarınıza bakmaz, fakat kalplerinize ve amellerinize bakar. Takva şuradadır (eliyle göğsüne işaret etti). Ey Allah’ın kulları kardeş olun. Bir Müslüman’ın diğer kardeşine üç günden fazla küsmesi helal olmaz.” (Rivayetler: Buhari, Nikah, Edeb, Feraiz; Müslim, Birr; Ebu Davud, Edeb; Tirmizî, Birr)

Efendimiz’in göğsünü göstererek takvanın merkezini göstermesi Müslümanlar için önemli bir işarettir. Biz Müslüman kardeşimizin kalbine bakmadan dışarıdan değerlendirirsek hata ederiz. Bu da zamanla takvanın dış görünüş olarak kalmasına ve Allah’a yakınlaşmaya engel olur. Allah’tan uzaklık şeytanın tuzaklarına düşürür. Bu tuzaklardan biri de şimdiki zamanın eğlence anlayışı olarak görülen insanlarla alay etmektir. Bize sevimliymiş gibi gösterilen bu durum maalesef normalleşmiştir. Oysaki Allah’ın sevmediği ve insan onurunu zedeleyen bir durumdur.

Bir Müslüman’la alay etmek, eğlenmek, onu hafif ve hakir görerek ona gülmek lisan afetlerindendir. Allah şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Hucurât, 49/11)

Erkeklerin ve kadınların birbiriyle alay etmemeleri, birbirlerini ayıplamamaları ve kötü lakap takmamaları istenerek, bunları yapmanın yoldan çıkma anlamına gelen fasıklık olduğu hatırlatılmaktadır.

Müslüman Müslüman’ı rencide ederek, alaya alarak, bir nevi kendini de rezil eder ve kendi seviyesini de toplum içinde gösterir. Ancak dedikodu yapmak, anlatılan kişiye de tatlı geldiğinden ve kişinin haberi olmadığından, savunmasını yapamayacağından dil afetlerinin en tehlikelisidir. Çünkü çok büyük fitne sebebidir. Özellikle de gıybeti yapan kişi farkında olmadan manevi çöküntü yaşar.   

Hz. Huzeyfe (r.anh.) anlatıyor: Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Kattat (söz taşıyan) cennete girmeyecektir.” (Müslim’in rivayetinde “nemmâm cennete girmeyecektir” şeklinde gelmiştir.) (Buhari, Müslim, Tirmizî)

İbnu Mesud (r.anh.) anlatıyor: “Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Bana kimse, ashabımın birinden (canımı sıkacak bir) şey getirmesin. Zira ben sizin karşınıza, içimde hiçbir şey olmadığı halde çıkmak istiyorum.” (Tirmizî, Ebu Davud)

Dil afetlerinden biri olan gıybetten korunmak için çok dikkatli olunmalıdır. Gıybet etmemek için mücadele edildiğinde, bir süre sonra gıybet etmemek, gıybet söz dinlememek kolaylıkla kaçınılan bir davranış olacaktır. Müslüman bu hali yakalamak için çok çalışmalıdır. Aksi halde fütursuzca sarf edilen gıybet sözler kişiyi Allah’ın gazabına duçar edebilir.

Hz. Ebu Hüreyre (r.anh.) anlatıyor: Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz?” “Allah ve Resulü daha iyi bilir!” dediler. Bunun üzerine; “Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!” buyurdu. Orada bulunan biri: “Ya benim söylediğim onda varsa (Bu da mı gıybettir?)” dedi. Resulullah (s.a.v.): “Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de bühtanda (iftirada) bulundun demektir.” (Tirmizî, Müslim)

Gıybete fitne sebebidir dedik, iftiraysa fitnenin ta kendisidir. Allah’ın, daha bu dünyadayken lanetini üzerine alma sebebidir. İki kişi arasındaki düşmanlıktan tutun da koca ülkelerin birbirine girmesine, katliamlara sebeptir. Allah Kur’ân’da, bu insanları, namazın, orucun, zekâtın kurtaramayacağını söylüyor. Üstelik iftira attığınız kişinin de günahlarını yükleniyorsunuz. Ağzınızdan çıkacak iki kelamla hem bu dünyada bir sürü insanın canını hem de ahirette kendimizi yakıyoruz.   

“Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadınlara zina isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette lânetlenmişlerdir. Yapmış olduklarına, dilleri, elleri ve ayaklarının aleyhlerinde şahitlik edeceği gün, onlar için çok büyük bir azap vardır.” (Nur, 24/23-24)

“Ümmetimden gerçek iflas eden şudur: Kıyamet gününde namazını, orucunu ve zekâtını getirir. Aynı sırada başkasına sövmesi, zina iftirasında bulunması, kan dökmesi ve başkasını dövmesi ile ilgili kötü amelleri de gelir. Bunlara karşılık iyi amelleri (hasenâtı) verilir ve borçları (kul hakları) bitmeden iyi amelleri tükenir. Alacaklıların hataları kendisine yükletilir ve ateşe atılır.” (Müslim)

Kur’ân’da iftira atmanın da büyük bir günah olduğuna dikkat çekilmiştir: “Kim bir hata yapar veya kasıtlı günah işler de onu bir suçsuzun üzerine atarsa büyük bir bühtan ve apaçık bir günah işlemiş olur.” (Nisa, 4/112)

Fitnenin başka bir çeşidi olan, yalan ihtimali olacak haberlerin araştırılması da dil afetlerinin önüne geçecek önemli bir tedbirdir. Çünkü bir anlık gafletle bir yalana inanmak binlerce kişinin katline sebep olacağı gibi bir insana toplum içinde hayatı da dar edebilir. Maalesef ki Hazreti Aişe annemize yapılan iftira bir ders niteliğinde bizlere Kur’ân’da aktarılmıştır ve buna çabucak inanları Allah uyarmıştır.

“Bu iftirayı işittiğinizde erkek ve kadın müminlerin, kendi vicdanları ile hüsnü zanda bulunup da «Bu, apaçık bir iftiradır» demeleri gerekmez miydi?” (Nur, 24/12)

İftiraya maruz kalan kadar iftirayı, yalan haberi duyan da imtihandadır. Bu bizim öyle duyup olabilir mi acaba diyebileceğimiz kadar basit değildir. Kendi namus, haysiyet, onurumuza dokunmuşçasına hassas davranılmalıdır.

İslam’da yalan olması muhtemel haberlerin aslının hakikatinin araştırmadan kabul edilerek inanılması katiyen yasak olduğu Kuran ‘da başka ayetlerde de şöyle anlatılmıştır. “Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsrâ, 17/36) “Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.” (Hucurât, 49/6)

Hiçbir şey değersiz değildir. Özellikle de söylediğimiz kelimeler kurduğumuz cümleler. Bize basit gibi gelen bazı sözcükler kalbimizde kararmalara sebep olabileceği gibi bazıları da güneş doğuracaktır. Kurduğumuz her cümle kayıt altındadır. Biz de bunu düşünerek bırakın gıybeti, iftirayı, alayı, sövmeyi, kötü sözü, en başta bize bu nimetin verilmiş olmasının şükrünü eda için en güzel şekilde telaffuz etmeyi öğrenmeliyiz. Hepsinden önce de bunlara yol açacak, kalbi karartacak olayların, duyguların içinden sıyrılmak için Allah’a sığınmalıyız.