Toplumumuzun bugün en büyük eksikliği aklen, fikren, ruhen ve vicdanen duyarlı ve sorumlu âlimlerin eksikliğidir. Bu eksikliği gidermek bahsettiğimiz evsafta âlimler yetiştirmekle mümkündür. Bu da dini eğitim veren kurumların zahiri ilimler yanında maneviyat odaklı bir eğitimi de birlikte vermeleri ile gerçekleşebilir. Manevî odaklı eğitim demek, sonuçta ideal veya kâmil insan (insan-ı kamil) yetiştirmek için bir eğitim sistemi oluşturmak demektir.
Maalesef, bugünkü eğitim sistemlerinin hem dinî hem de dünyevî olanlarında insanların sadece zihin dünyası bilgi ile donatılır. Bunun yanı sıra ruh ve karakter gelişimi her zaman unutulur veya ihmal edilir... Hâlbuki ancak manevî eğitim alan kişiler, iyi bir ruh terbiyesi ve disipline edilmiş bir nefs ile hayatlarını ideal bir hedefe doğru yönlendirebilir, kendilerini her türlü kötülüklerden koruyabilirler. Huzurlu bir toplumun da oluşumunda faydalı olabilirler.
Maneviyat Nedir O Zaman ?
Maneviyat, maddî olmayan bütün manevî varlıklar ve kavramları ifade etmektedir. Mesela, akıl, ruh, gönül, zekâ, sezgi, vicdan, dinî inanç vb. gibi kavramlar manevîdir. Maneviyatı yüksek insan demek hiçbir etki ve dış tesir altında kalmadan, bağlı olduğu dinin emirlerine göre yaşayabilen, iradesi güçlü insan demektir.
Maneviyata önem vermek, aklı küçümsemek de değildir ama aklın danışmanlığında his, sezgi, vicdan gibi manevî yeteneklerimizin de hakkını vererek bu âleme bakabilmektir.
Maneviyatı, görüneni de görünmeyeni de içine alan, bütüncül bir bakış, bütüncül bir kavrayış olarak ifade etmek daha yerinde olacaktır.
Manevi değerleri hayatımızdan çıkarırsak geriye işe yaramaz etten robotlar kalacağı aşikârdır.
Fıtraten her canlı varlık maddî ve manevî değerlerin bileşkesinden yaratılmıştır. Bu konuda en donanımlı varlık ise şüphesiz insandır.
Şüphesiz ki bir âlimi gerçek anlamda âlim yapan en önemli değer öncelikle manevi değerleridir. Maneviyatı olmayan bir âlimin, bilgiyi taşıyan ve aktaran arama motorlarından farkı olmaz.
Bir âlimin maneviyatının büyüklüğü Rabbi ile kulu arasında bir sırdır. Bunun sınırlarını tespit etmek beşeri anlayış, kabiliyet ve gayretleri aşar. Ama elbette bir buz dağının görünen kısmı, görünmeyen kısmının büyüklüğü hakkında bizlere yorum yapma imkânı verir.
Bu gerçekten hareketle bir İslam âliminin manevi büyüklüğünün zahirde görünen alametleri hakkında yine âlimler şu tespitleri yapmışlardır.
Maneviyat kısaca bir âlimin kendisini yaratan Rabbi ile olan gönül ve sevgi bağıdır. Kimde bu sevgi ve gönül bağı güçlü ise o kişi o kadar maneviyatı yüksek bir kişidir. Nitekim beşer içinde maneviyatı en yüksek kişi Rasulullah (s.a.v.) Efendimizdi. Çünkü Allah ile yakınlığı ve gönül bağları en fazla olan kişi Rasulullah’tır. Allah Resulü, Cenab-ı Hakk’ı kendisine yegâne dost seçmişti. Allah da bu mümtaz kulunu dost seçmişti. Maneviyatın asli kaynağı Cenab-ı Hakk olunca, kim ki Hakk’a en yakındır, en büyük maneviyat sahibi de o kişidir demek yanlış olmayacaktır.
Bir âlimin ahlakının, Efendimizin ahlakına yakınlığı onun maneviyatının da çok önemli bir göstergesi ve büyüklüğünün de derecesidir. İşte ancak böyle bir âlim insan-ı kâmil sıfatını hak etmiş, din ve maneviyat adına örnek olmaya layık bir kişidir.
Maneviyatı yüksek insanlar iradeleri güçlü, nefisle savaşta inatçı ve başarılıdırlar. Bu nedenle tercihlerini, heva ve heveslerinden yana değil, her zaman din ve maneviyat istikametinde gerçekleştirirler. Bu güçlü irade onlarda her zaman açıkça fark edilir.
Maneviyat herkesten çok Allah’ı sevmektir, ona asla rakip ve alternatif kabul etmemektir. Rabbi sevmede herkesin önünde bulunma iştiyakıdır. Bu nedenle maneviyatı yüksek insanlar, Allah sevgisi ve aşkını her şeyin üstünde tutan, aynı zamanda o’nun sevgisinden mahrum olma korku ve kaygısını da her zaman içlerinde taşıyan insanlardır.
Maneviyat İhsan Halini Yakalama ve Hep O Şuurda Yaşamadır
Yine maneviyat manevi kanalların açık olması ve o kanaldan manen beslenmedir. Maneviyat aklın yanında kalbin, ruhun da özellikle Allah’ı çokça zikretmek suretiyle beslenmesidir. Bugün manevî yönü güçlü âlimler, hocalar, yetiştirmek zorundayız. İslam toplumu ancak böyle âlimlerden oluşan bir dinamizmle hem maddi hem manevi anlamda gelişecek, toplum özlediğimiz bir ahlakî olgunluk seviyesini ancak böyle rehberler öncülüğünde yakalayacaktır.
Maneviyat eğitimi ancak manevi olgunluğa erişmiş insan-ı kâmil vasfına sahip âlimlerin önder ve örnekliğinde kazanılabilir. Bu nedenle gerek imam hatipler ve gerekse ilahiyat fakültelerinde bu eksikliği gidermek adına kafa yormak, iyi niyetle samimi bir yürekle bu konuda çalışmalar yapmak gerekir…
Toplumun lokomotifi olan âlimler, hocalar gerekli manevî donanıma kavuşmadan, eğitim sistemimizin bugün şikâyetçi olduğumuz durumdan daha parlak bir gelecek ortaya koyması mümkün değildir.
Allah’a emanet olun.