Dünyanın Koronavirüs İle İmtihanı

Şüphesiz ki Allah’a (C.C.) inanan müminler, başlarına gelen her bir olayda zahiren görünen gerçeğin arkasında başkaca hikmetler de aramalıdır. Mesela bir hastalık geldiğinde şu virüsten geldi, şu kişiden bulaştı gibi söylemlerin yanında, ayrıca niçin ona geldiğinin de hesabını yapmalıdır. Nitekim bir ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyurur: “Başınıza gelen her musibet, işlediğiniz günahlar (ihmal ve kusurlarınız) sebebiyledir, hatta Allah günahlarınızın çoğunu da affeder.” (Şura, 42/30)

İşte bu ayet bizi musibetlerin, belaların, hastalıkların arkasında hikmet arayışına iten ayetlerden birisidir. Yani günahkâr isek bu ayet bize hitap ediyor demektir; çocuklara, masumlara ve kendini günahtan koruyanlara değil. Dolayısıyla İslam’la muhatap olacak kadar akıl ve vicdan sahibi herkes böyle durumda, hasta ise tedavi önlemlerini almanın, şifası için gerekli çabayı göstermenin yanında, bu ayetin ihtarını da dikkate almalıdır.

Yani açıkçası yaşantısını gözden geçirmeli, bela ve musibetlerin arkasının kesilmesi için Rabbine yönelip tevbe ederek yanlış olan işlerini, İslam’ın kaidelerine göre yeniden düzenlemeli ve gidişatını değiştirmelidir.

O takdirde içinde yaşadığımız şu toplumun, bu ayetin ihtarını göz önüne alarak, küresel ölçekte hem can kaybı olarak hem ekonomik olarak iyice zarar gördüğü Koronavirüs denilen bu büyük musibetten iyi bir ders de çıkarması gereklidir.

Bela ve musibetler her zaman günahların bir karşılığı olarak da gelmezler, bunu da yine yüce kitabımız Kur’an şöyle ifade eder: “Biz mutlaka sizi biraz korku ile, biraz açlık ile, yahut mala, cana veya ürünlere gelecek noksanlıkla deneriz. Sen sabredenleri müjdele!” (Bakara, 2/155)

Dünyaya geliş sebebimiz, yaratılış nedenimiz sınanmadır, imtihandır. Bu nedenle ayette bizlerin korkuyla, açlıkla, mallardan ve canlardan eksilmeyle deneneceğimiz ifade ediliyor. Anlıyoruz ki imtihanımız sadece Allah’a (C.C.) inanma ve yükümlü olduğumuz ibadetleri yerine getirmekle bitmiyor. Dolayısıyla musibetlere karşı tutum ve davranışlarımız da bu imtihanın büyük bir parçasıdır.

“Müminlere gelen sıkıntılar, onlar için kefarettir.” (Buhari)

“Meyveleri olgunlaşmış bir ağacı silkmekle nasıl meyveleri düşüyorsa; sıtmanın titremesinden de günahlar öyle dökülür.” (Buhari, Merdâ: 3, 13, 16; Müslim, Birr: 45) “Ateş altın ve gümüşün pasını giderdiği gibi, bir Müslüman’ın hastalığı da onun günahlarını giderir.“ (İbn Mace, Tıb 18)

Bu ve benzeri hadis-i şerifler de bizi başka hikmetlere götürmektedir. Böyle musibetlerle yüzleşince Allah’a (C.C.) karşı isyandan sakınmak, tevekküllü olmak, rıza ve sabır göstermek günahlar açısından demek ki ciddi bir temizlik vesilesidir. Açıkçası Rabbimizin merhameti ile yüzleşiyoruz, öyle ki kabirde veya mahşerde çekeceğimiz büyük sıkıntılar bu dünya âleminde daha hafif olarak atlatılıyor demek ki. 

Bu hikmet arayışı musibet, sıkıntı, bela, hastalık, doğal afetler gibi şeyler için olabileceği gibi nimetler için de olabilir. Yani hikmet penceresinden bakınca bolluğun ve zenginliğin musibet olma ihtimali de vardır. Kur’anda bu tür haberlerden ve hadiselerden bahseden ayetler de bir hayli fazladır.

“Sakın, kendilerini ağır imtihanlarla denemek için, kâfirlerden bir kısmını faydalandırdığımız dünya hayatının çekiciliğine gözlerini dikme, tamah etme. Rabbinin vereceği rızık daha hayırlı ve daha devamlıdır.” (Tâ-hâ, 20/131)

“Kendilerine bol bol verdiğimiz mal ve evlatla onların iyiliğine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, onlar farkına varmıyorlar!” (Müminun, 23/55-56)

Evet, bu ayetler gösteriyor ki, kibirli, şımarık ve azgın günahkârların veya kâfirlerin, zenginliğini daha da arttırmak, çoluk çocuk sayılarını çoğaltmak Allah’ın (C.C.) o kullara birer tuzağı veya mekridir. Zira o kibirli ve azgın adamları en şımarık bir zamanda yakalamak, beklemedikleri bir zamanda gerçekle yüzleştirmek Rabbimizin tabir yerinde ise o kişilere ters köşe yaptığı bir sünnetidir. 

Şimdi gündemimize dönecek olursak Koronavirüs dünya genelini sallayan bir imtihan oldu. Bu tür musibetlerin, belaların geliş sebeplerinin yukarıda zikrettiğimiz ayetlere bakarak her kulda, her kişide aynı olmadığını söyleyebiliriz. Hemen her musibete Allah’ın (C.C.) gazabı, öfkesi, cezası diye bakmak ve buna muhatap kişi veya topluluğu komple cezaya müstahak görmek hikmetli bir bakıştan uzak bir bakıştır. Bu musibetler, hastalıklar, çeşitli belalar ki nefsimize çoluk çocuğumuza yakınlarımıza veya yaşadığımız topluma gelebilir. Hepsinin kişilerin kendi vicdanlarında eminim ki bildikleri birer karşılığı vardır. Bizlere de bu karşılığı bulmak buna göre tedbir almak düşer.

Dünyanın hali ortada, kimse bu musibeti bu insanlığın genel itibariyle hak etmediğini düşünmüyor. Çin’den başlayan salgını herkes Çin’in hak ettiğini düşünüyor. Çünkü Doğu Türkistanlı Müslümanlara yapmadığı zulüm kalmadı. İş Çin’le de sınırlı kalmadı. Döndü İran’ı vurdu. İran’ın da yaptıkları ortada. Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de çok zulüm işlediler... En büyük zulüm yapanlar en büyük cezalar ödediler ve ödemeye de devam ediyorlar. Avrupa, Amerika, hayvanlara acıdı ama Müslüman çocuklarına, yaşlılara, kadınlara acımadı. Küresel ölçekte işlenen cinayetlere zulümlere ortak olanlar veya seyirci kalanlar küresel ölçekte cezaya çarptırılıyorlar. Belli ki yüce Yaratıcının küçücük askerleri koca koca ülkeleri dize getiriyor ve bu azgın ve aymaz milletlere adeta ilahi adaleti hatırlatıyorlar.

Evet Koronavirüs Ümmet-i Muhammed’e bir ayar verecek; sadece ümmet-i icabete değil ümmet-i davet ile birlikte tüm ümmete. Tevbe etmesi gerekenler, vicdanı ölmemiş olanlar, bu olaya hikmet penceresinden bakıp dersler çıkaracak, kendilerine yeni bir yol belirleyecekler. Kimileri ise doğanın intikamı olarak görüp doğayı kutsayacak ve yüce Yaratıcıyı yine görmezden gelecekler. Ama inananlar her zaman çok daha fazla ve bu kişiler bu beladan çıkış için ona yönelmeyi ihmal etmeyeceklerdir. Böyle bir durumda gönüllerin yeniden yüce Yaratıcı ile arayı düzeltme gayretleri artacaktır. Medyayı izlediğimizde bu durumun böyle bir gidişata doğru gittiği görünüyor. Müminler olarak bizler de şapkamızı önümüze alıp bu virüs olayına hikmet penceresinden bakmalıyız. Vicdanımızın sesini dinleyip imtihan için bulunduğumuz şu âlemde hangi mantıkla ve hangi amaçla yaşadığımızı yeniden gözden geçirmeliyiz. Görevlerimizi yeterince yapıyor ve yaşam gayemizin farkında mıyız? Çevremizde olup bitene karşı merhametli davranıyor muyuz? Bu şekilde gayemizin farkında isek bu belalar bizim için kefarettir veya birer manevi derecedir. Yok öyle değilse hatalarımızı, günahlarımızı, gözden geçirmeliyiz ki bu belalar eğer bu işe yaramışsa bu da bir nimettir ve rahmettir. Ama sadece korku oluşturmuş ve hayatımızı gözden geçirmenize, “Niçin varız, niçin yaratıldık?” gibi soruları kendimize yeniden sormamıza vesile olmamışsa, bu sadece cezadan başka bir şey değildir. Herkes vicdanında bu meseleyi bu şekilde değerlendirmelidir.

Allah’a (C.C.) emanet olunuz.