Değişen Medyada Köşe Yazarlığı / Fehmi Koru

Haberlerin Yorumu Köşe Yazarlarının İşi

Köşe yazarlığı, önemli fonksiyonu olan bir meslek alanı. Çünkü netice itibariyle baktığınız haberler ve o haberlerin değerlendirilmesi var. Okura, eğer televizyondaysanız anında, gazetedeyseniz 24 saat içerisinde ilettiğiniz birtakım bilgiler var. Ama o ilettiğiniz bilgilerin yorumu için de bir köşe yazarı gerekiyor. Bazıları “Yabancı ülkelerde bizdeki gibi her gün yazan yok.” tarzında yaklaşımlar içerisinde, biraz küçümseme eğilimindeler. Hâlbuki ben yabancı yayınları da mümkün olduğu kadar izlemeye çalışıyorum. Eskiden haftada 1 ya da 15 günde yazanlar, şu sıralar haftada 2-3, hatta bildiğiniz önemli gazetelerde her gün yazanlar var. Yani orada da eğilim, bizdekine yakınlaşmaya başladı tersine olması beklenirken. Bunun da normal olduğunu düşünüyorum. Çünkü haber akışı içerisinde insanlar çeşitli yerlerden haberler alıyorlar ya da sosyal medyadan belki istemedikleri konulardan bile anında haberdar oluyor. Eğer televizyonları açıksa önce alttan geçmeye başlıyor uyarılar, biraz sonra spiker ekrandan size o olayı yansıtıyor. Eğer önemli bir olaysa zaten gazeteler ertesi gün onu büyüterek veriyorlar. Ama o olayların, o haberlerin bir biçimde yorumlanması gerekiyor. İşte o yorum bizim işimiz. Mesela dünyada Edward Snowden diye bir genç adamın çalıştığı yerden hırsızlık yoluyla elde ettiği belgeler yine pek çok yere ulaştı. 

 

Hiçbir Şeyin Gizli Kalamayacağı Şeffaf Bir Dönemdeyiz

Artık hiçbir şeyin gizli kalamayacağı şeffaf bir dönemdeyiz. “Haberlerimiz gazetelere girmiyor. Televizyonlarda ise her konunun ele alınmasına müsaade etmeyen bir anlayış var.” tarzında yaklaşım sergileyenler oluyor mesleğin içerisinde. Ama bugün eğer A gazetesinde sizin haberiniz çıkmıyorsa, aynı haberi seve seve basacak B gazetesi mutlaka var. Gazeteler, televizyonlar diyelim koyu bir sansür uyguluyor olsa bile internet üzerinden haberinizi ulaştırmanız her zaman mümkün. 

 

Çok Canlı Bir İnternet Medyası Oluşuyor

Amerika’da zaten eğilim bu. Yerel basının çok güçlü olduğu bir ülke Amerika ama giderek o gücünü yitiriyor. Çünkü gazeteler; satılmadığı, reklam bulamadığı ya da reklamını dijital ortama, internet sitelerine kaptırdığı için kapanıyor. Ama bunun yerine çok canlı bir internet medyası oluşuyor. Daha önce gazetelerin yer kısıntısı sebebiyle uzun uzun veremediği tarzda haberleri, siz isterseniz önce sanki bir gazetede yazıyormuş gibi veriyorsunuz. İsteyen için de çok daha uzun, ayrıntılı belgelerle desteklenmiş tarzda sitenize koyabiliyorsunuz. Giderek bu yaygınlaşmaya başladı. İşini kaybedenler ya da editöryel açıdan kendilerini sıkıntıda hissedenler ayrılıp şahsi internet sitelerini kuruyorlar. Ve bu internet sitelerinde de bayağı gazetecilik yapılıyor. Dünyada ses getiren pek çok olayın başlangıç noktasının internet siteleri olmaya başladığı bir ortama doğru gidiyoruz. Genç bir kadın gazeteci 200 dolara kurduğu internet sitesinde, bundan 2 yıl kadar önce bugün Snowden’ın çaldığı belgelerle hepimizin bilgisi dâhiline giren konuyu, kendisi hiç o belgelere ulaşmadan, sadece araştırmaları sonucunda yazmış ve Amerika’da ortamı toz duman edecek kadar başarılı bir gazetecilik yapmıştı. Yine bu internet sitelerinden hareketle yargının daha hızlı çalışmasını sağlamak mümkün olabilmektedir. Dolayısıyla geleneksel medya televizyonlarıyla, gazeteleriyle yerinde duruyor ama dijital medya da hepimiz için bir çıkış noktası olabilecek durumda. O bakımdan “Sansür var, her şeyi yazamıyoruz. Yazdıklarımız gazetelere girmiyor. Televizyonlarda bizim görüşlerimiz ifade edilmiyor.” tarzında yaklaşımlar yerine, eğer böyle bir sıkıntısı olan varsa onun kendini gösterebileceği, fikirlerini açıklayabileceği alternatif medya örnekleri bugün var ve yarın bu daha da güçlü hale gelecek.

 

Dijital Medya Reklam Pastasının Büyük Ortağı 

Amerika’da 2007 yılında reklam gelirlerinin toplamı 50 milyar dolar. Bunun 47,5 milyar doları, yani % 95-96’sı gazeteler ve dergilerde birikiyor. Ama 2012 yılına geldiğimizde geleneksel medyanın reklamdan aldığı pay yarıdan daha aşağıya düşmüş durumda, o da 20,7 milyar dolar. Bunun gerisi dijital medyaya doğru akıyor. Bu da ister istemez denklemleri değiştiriyor. Gazete satışlarında da öyle. 1989’da Amerika’da 1700 kadar gazete vardı ve toplam tirajları 62 milyon 645 bin idi. 2009 yılına geldiğimizde ise gazete sayısı 1400’ün altına düşmüş ve satışlar da 45 milyon civarında. Peki, gazete satışları düşüyor ama insanlar gazete okumuyorlar mı? Elbette okuyorlar. Ama artık giderek başka mecraları, yani dijital medyayı daha fazla tercih ediyorlar. 2011’de gazete satışlarının cirosu Amerika’da 35 milyon dolar. Sadece Google’ın reklam cirosu 37 milyon dolar. Artık geleneksel medyanın durumu, dijital ortamda ulaşılan medyadan çok daha geride kaldı. Şimdi bu rakamları belki Türkiye için de vermek mümkün ama Türkiye’de ne tirajları sağlıklı olarak tespit etme ne de reklam gelirlerini sağlıklı olarak bir yerlerden öğrenme imkânımız yok. Elbette birtakım rakamlar var ama bunların pek de güvenilir olduğunu zannetmiyorum

 

Geleneksel Medya Dijitale Dönüşüyor

Bu dijital medya konusunu fazlaca vurgulamamın sebebi, aslında giderek geleneksel medya yanında en fazla görüş açıklama fırsatı veren zemin, bu alternatif medya ya da internet medyası veya dijital medya haline dönüştüğü içindir. Artık insanlar “Gazetede bana bir köşe verirler mi?” diye kaygılanmak yerine, “Fikirlerimi nerede yayınlayabilirim?” diye düşünmeye başlıyor. İlk akıllarına gelmesi gereken de internet medyası. Çünkü daha kolay erişilebilir bir medya ve orada çok daha uygun bir şekilde fikirlerini söyleyebiliyorlar. Bakınız Amerika’daki Washington Post gibi koskoca bir gazete bütün o alt yapısıyla birlikte, internetten büyük paralar kazanmış olan bir patron tarafından 250 milyon dolara satın alındı. Huffington Post diye bir internet sitesi ise 320 milyon dolara satıldı. Şimdi Washington Post’u bir tarafa, bir internet sitesini diğer tarafa koyun. 250-300, bilemediniz 1000 dolara kurabildiğiniz bir alt yapıda eğer siz iyi bir gazetecilik yapabiliyorsanız 320 milyon dolar, yani Washington Post’tan çok daha fazla para eder hale gelebiliyorsunuz. Eğer o siteye girerseniz görürsünüz ki sürekli haberleri veriyor, bir şeyleri duyuruyor ama daha çok görüş açıklayan insanların köşelerinin olduğu siteler bunlar. Her çeşit görüşün rahatlıkla savunulabildiği hale gelince insanlar o sitelere gidiyorlar. Amerikan ölçeğinde Huffington Post daha muhafazakâr ama onu dengeleyecek bir-iki köşe yazarına da orada mutlaka yer verme ihtiyacı hissediyor. Ayrıca gazete ve dergiler de artık dijitale doğru dönüş içerisindeler. Kendilerini daha iyi nerede sunabilirler? Mesela İngiltere’deki Daily Mail aslında zarar eden bir gazete iken, internet sitesine yaptığı yatırımlar sayesinde hem geleneksel medya olarak varlığını sürdürmeyi başarıyor hem de internet sitesine aldığı reklamlar sayesinde onu geliştirerek ve orada özel yazarlar da tutarak kendisini daha iyi sunabiliyor. Şimdi dünyadaki bütün gazetelerin eğilimi bu yönde. Amerikan başkentindeki bürolarını, ofislerini kapatma durumundayken, daha önce hiç orada bulunmamış olan Daily Mail kocaman bir ofisi açabiliyor. Çünkü Amerika’dan daha fazla insan tarafından İngiliz gazetesi internet ortamında okunuyor. 

 

Köşe Yazarlığı Çeşitleniyor ve Sayıca Güçleniyor

Şimdi baktığımız zaman bütün bunlar bize çok geniş bir alan sağlıyor ve bu alanda da fikirlerimizi ifade etme noktasına gelebiliyoruz. Dikkat ettiyseniz köşe yazarlığıyla ilgili; bunun artık bittiği, bu meslek alanının çok fazla önem taşımadığı, insanların kanaatlerini kendi başlarına twitter üzerinde birbirleriyle paylaştıkları, 140 harflik metinlerle görüşlerini açıkladıkları ve dolayısıyla da birilerinin ahkâm kestiği köşe yazarına ihtiyaç olmadığı noktasında bir önyargı var. Ben bu kanaatte değilim. Teknoloji sayesinde belki geleneksel medyada daralmalar, büzülmeler oluyor ama kendisini başka bir mecradan mutlaka dışa vuruyor ve gazetecilik ölmüyor ve daha diri, daha canlı, daha etkin bir mahiyet kazanıyor ise köşe yazarlığı da ortadan kalkmak yerine, tam tersine çeşitleniyor, sayıca da güçleniyor. 

Geçenlerde birisinin bana duyurması sayesinde kendimle ilgili bir konudan haberdar oldum. Yanlış bir bilgi. Nerede çıkmış diye baktım. Bir gazetenin internet sitesindeki falanca kişinin blogunda... Gazetenin yetkilisini aradım “Kimdir bu arkadaş?” diye sormak üzere. O vesileyle öğrendim ki o blogun 3000’den fazla kullananı varmış. Bu da o gazetenin kendilerine yer verdiği, ismiyle cismiyle görüşlerini açıklayan 3000 yazar demektir. Geleneksel olarak aldığınız her gazetenin belli sayıda yazarı var. Diyelim 10-20-50 olabilir. Ama 50’den fazla olacağını zannetmiyorum, ne kadar sayfalarınız fazla olursa olsun. Buna karşılık aynı gazetenin internet sitesinde yazılarına, görüşlerine yer verdiği 3000 insan var. Şimdi her gazetenin blog yazarları var. Dolayısıyla köşe yazarlığı ölmek yerine tam tersine herkesin fikirlerini çok rahatlıkla ifade edebildiği yeni ortamlar ortaya çıkıyor ve oralardan yararlanan insanlar bulunuyor. Bunlar mutlaka genç olmaları da gerekmiyor. Ben o gazetenin bloglarına baktım. Pek çoğu orta yaşın üstünde veya emekli olmuş insanlar. İçlerinde kalmış bir hevesi satırlara dökerek o blogları kullanıyorlar. Tabi gazeteler için de enteresan bir durum ortaya çıkıyor. Daha önce isimleri bilinen yazarlarla işler götürülürken, şimdi çok daha geniş bir perspektiften seçim hakkı doğuyor. Neticede gazeteleri yönlendirenler; daha parlak, farklı şeyler yazabilen, kendilerine özel bir okuyucu kitlesi yaratabilen birileriyle o değişik ortamda karşılaşırlarsa onu da kendi geleneksel gazetelerine aktarma imkânını mutlaka bulacaklardır. Zaten bugün baktığınızda karşınıza çıkan yeni isimler, o gazetenin veya bir başka gazetenin internet sitesinde isimlerini duyurup kendilerine özel bir takipçi kitlesi yaratabilmiş olan kişilerdir. Bunların sayılarının da önümüzdeki dönemde daha çoğalacağını düşünüyorum. Dolayısıyla köşe yazarlığı renklenen, çeşitlenen bir meslek alanı haline dönüşüyor. Aslında “köşe yazarlığı biter” diye olumsuz görüşler bildirenlerin doğru ve haklı çıkmadıkları, açıktır. Çok sayıda insanın yazı yazıyor ve görüşlerini ifade ediyor olması ister istemez rekabetçi bir ortam doğruyor. Artık böyle bir ortam doğmaktadır ve önümüzdeki dönemlerde bunun getirdiği ciddi bir sıkıntı yaşanabilir. 

 

Köşe Yazarlarının İşi Daha Zorlaşıyor

Dahası da bu kadar çok haberin aktığı bir ortamda o haberler içerisinden sizin yayınlayacaklarınızı seçip, onu okuyucuya cazip bir hale getirip sunmak eskisinden daha zorlaşıyor. Eskiden köşe yazarı olanlar daha çok edebiyatçılardı zaten, bizden önceki nesil. Bunlar genellikle gün boyu zaten bir arada olan insanlar ve o sırada konuştukları, güzel buldukları fikirleri belli zaman aralığında yazar ve ertesi gün gazeteler onları sayfalarında sergilediğinde de bizler okurduk. Ama şimdi böyle değil. Dünyanın her tarafından süratli akan haberler ve televizyonlar vs. köşe yazarı denilen yorumcuyu bunları nasıl değerlendireceği noktasında bir zorluğa doğru itiyor. İster istemez siz başkalarından daha farklı, daha değişik, daha renkli, daha cazip bir şeyler yazmak zorundasınız. Şayet yapamazsanız; en ufak gazetenin bile okunmayan, beğenilmeyen, bir şeyler söylemeyen ya da yeni şeyler konusunda tutukluk yapan yazarları kendi sayfalarında tutmak gibi bir derdi yok. O bakımdan köşe yazarlarının işi daha zorlaşıyor. 

 

Bilgiye Ulaşım Kolaylığı, Yanlış Bilgileri de Beraberinde Getiriyor

Bu arada Türkiye doğal olarak gelişiyor. Bu gelişme içerisinde eğitim alanında daha önce dil öğreniminde var olan kısıtlamalar, yeni üniversitelerin açılması ve üniversitelerin dil öğreten bölümlerinin daha etkin hale gelmesiyle dillerin öğrenilebildiği eğitim yuvaları haline dönüşüyor. Artık oralardan mezun olanlar yabancı dillere geçmiş nesillerden daha fazla vakıf oluyor. Bu bir kolaylık getiriyor elbette, istediğiniz gazeteyi okuyabiliyorsunuz. Ama bu arada herkes artık sizin düzeyinize ulaştığı ve onlar da bunu okudukları için, bir yanlış yapma ihtimaliniz sizin aleyhinize olarak değerlendirilebiliyor. İşte o zaman rekabet bir dil değil, daha fazla dil öğrenme noktasında size üstünlük sağlayacak şekilde gidecek ister istemez. O bakımdan ileride mesleğin bu alanında yoğunlaşmak gibi bir düşüncesi olan arkadaşların, mutlaka başlangıç noktasında kendisini başkalarından üstün hale getirebilecek şekilde donanıma sahip kılmak için çaba göstermeleri gerektiğini ve bunun da birden fazla dille olabileceğini söylemeye çalışıyorum. Kaynaklara erişme, şu sırada çok kolay. Eskiden her evin kütüphaneye dönüşmesi gerekiyordu, binlerce kitaba sahip olmanız lazımdı. Bugün 1000 kitabı bile ufak bir tablet içerisinden okumanız mümkün. İşte internet, Google üzerinden ulaşabildiğiniz bilgiler... Ama bu kadar fazla bilgiye ulaşım kolaylığı, ister istemez sizin yanlış bilgilerle de tanışmanızı getiriyor. Hatta pek çok meslektaşın bazen yüzlerini kızartacak şekilde hatalar yapabildikleri yeni bir ortam doğmuş oluyor. Evet, kolay erişilen bilgiler var ama o bilgilerin kirli, yanlış, hatalı ve yönlendirici olması da mümkün. O bakımdan herkesin bugünün ortamında biraz daha dikkatli olması ve bunlardan kaçınması gerekiyor. Herhalde kimse köşe yazarlığıyla ilgili benden sihirli bir formül beklemiyordur. Çünkü öyle sihirli bir formülü yok. Netice itibariyle kendinizi en güzel şekilde ifade edebileceğiniz bir zihin açıklığına kavuşmanız gerekiyor bu iş için. Kafanızın fazla bulanık, zihninizin karışık olması, bilgilerin birbirleriyle uzlaşmaz bir halde beyninizde yer alması, sizin o fikirlerinizi ifade ederken zorlanmanızı getirecektir. Ancak kendisini ve fikirlerini yazılı halde doğru düzgün ifade edebilen herkesin zorlanmayacağını düşünüyorum. Bunun için de söylemeye çalıştığım gibi pek çok ortam var bugün. O ortamlardan da yararlanarak mutlaka herkesin bu deneyi yapmasında yarar görüyorum. Zaten o sosyal medyada bulunanlar, tweet atanlar, facebook’ta görüşlerini başkalarıyla paylaşanlar bunu başlangıç halinde yapıyorlar. Ama bunu daha derli toplu, düşüncelerinizi daha ayrıntılı olarak ifade edeceğiniz yazılara dökmekte veya o yazılarınızı başkalarıyla paylaşmakta hiçbir mahsur olmadığını da söylemek isterim. Evet, başlangıçta herkes her alanda, her meslekte nasıl hata yapabilir ise bu alanın meraklısı, heveslisi de diğer ustalar gibi kendisini ifade edemez ya da edemeyebilir. Neticede her meslekte olduğu gibi ustalık dediğimiz, süreç içerisinde kazanılan bir yetenek. Aslında bu meslek usta-çırak ilişkisi tarzında götürülürken, maalesef teknolojinin getirdiği kolaylıklar sonucunda o ilişki tarzını bitirdi. Herkes kendi dar evreninde yazarlığını sürdürüyor. Eskiden evinizden  yazı yazsanız veya birileriyle gönderseniz bile her gün gazetelere gidilirdi. Mesela mesleğimizin büyüklerinden bir zat, 50-60 yıl önce Tuzla tarafında otururmuş. O zaman için uzak sayılan bir mesafe olduğu için trenle belli bir yere kadar gelir, oradan da eşeğe binip evine gidermiş. Aslında yazdığı yazıyı isterse birisiyle gönderebilecek durumda olduğu halde ne kadar yaşlı olursa olsun, mutlaka gazeteye gider ve o havayı koklarmış. Bugün aylar boyu gazetesine uğramayan yazarlar var. Zaten gazete havası diye bir şey de kalmadı. Gidenler de kendi odaları dışında insanlarla bir arada olamıyorlar. Ama teknolojinin sağladığı başka ortam var. Okurlarıyla hem onların gönderdikleri e-postalar sayesinde, hem de sosyal medya üzerinden her an beraber olabiliyorlar. Dolayısıyla da karşılıklı bir etkileşim o alanda da yaşanabiliyor.