Deneysel psikoloji, okul çağına kadar çocukta sanatsal (artifact) bir düşünce biçimi olduğunu ileri sürmektedir. Buna göre çocuk gördüğü her şeyin bir insan eliyle yapıldığını; güneş, ay, yıldızlar, denizler, dağlar ve nehirler gibi zor şeylerin de daha güçlü ve daha büyük bir insan tarafından yapıldığını düşünmektedir.
Çocuktaki bu “büyük işleri büyük insan yapar” düşüncesi ileride, soyut zekânın gelişmesi ile birlikte, “Allah, yoktan var eden, her şeyi bilen, her şeye gücü yeten, kâinatın tek sahibidir” inancını kolay kabul etmesini sağlamaktadır.
Deneysel psikolojinin kurucusu Piaget’e göre, bir çocuğa Allah inancı verilmese bile bu sanatsal düşünce yeteneği sayesinde kâinatın bir yaratıcısı ve yöneticisi olduğunu kolayca bulabilecektir. Çocuk ayrıca soyut zekânın işlemeye başladığı okul yaşına kadar animist (her şeyi canlı kabul eden) bir dünya görüşüne sahip olduğu için Allah’ı büyük bir insana benzetmekten kurtulamaz. Bu yüzden çocukların “Allah nerede oturuyor? Allah’ın evi var mı? Allah’ı neden göremiyoruz? Allah’ın çocukları var mı? Allah bulutların üzerinde mi oturur? Cennet Allah’ın evi midir? Allah Güneş’i tutabilir mi? Allah denize girse boğulmaz mı? Allah dikildiği zaman kafası bulutlara değer mi?” gibi soruları anlayışla karşılamalı, onlara kızmamalıyız.
Çocuk yedi yaşından önce “Allah insana ve aklımıza gelen hiçbir şeye benzemez. Allah yemez, içmez, uyumaz, bir yerde oturmaz, annesi, babası, çocukları yoktur...” gibi açıklamaları anlayamaz.
Anne, yemeğini yemek istemeyen çocuğa: “Yemek yemezsen büyüyemezsin, güçlü bir çocuk olamazsın.” dedi. Çocuk kendi kendine şöyle mırıldandı: “Hayret, yemek yemediği halde Allah nasıl bu kadar güçlü olabiliyor?”
Çocuk annesine sordu:
“Anne! Allah’ın evi yok mu? Allah nerede oturuyor?” Annesi: “Allah’ın evi yoktur. O bize benzemediği için eve ihtiyacı yoktur.” dedi.
Çocuk başını salladı:
“Anlamıyorum... Evi olmayınca kışın üşümüyor mu?” dedi.
Bir gün çocuk annesine şöyle dedi:
“Anne! Ne düşünüyorum biliyor musun? Gece olunca biz etrafımızı görmek için ışıkları yakıyoruz. Allah da gündüz dünyayı görmek için güneşi yakıyor. Gece olunca da güneşi söndürüp ayı ve yıldızları yakıyor.”
Allah Ne Kadar Büyük?
Çocuğun Allah hakkında en sık sorduğu soruların başında “Allah ne kadar büyük?” sorusu gelmektedir. Bu soruya cevap verirken, Allah’ın, aklımıza gelen büyük şeylerden hiçbirine benzemediğini, vücut olarak değil yaptığı büyük işlerden dolayı O’na “büyük” (Allahu Ekber) dediğimizi anlatmalıyız. Allah’ın büyüklüğünü anlatırken şöyle bir açıklama yapabiliriz: “Bir kimseye “büyük insan” derken onun boyundan ve kilosundan bahsetmiş olmayız. Bizden daha bilgili, daha yetenekli ve daha becerikli olduğu için “büyük insan” deriz. Babamız, annemiz, büyük babamız, büyük annemiz, amcamız, dayımız, öğretmenimiz bizim büyüklerimizdir. Neden? Çünkü bizden daha bilgili, daha beceriklidirler. Bizim yapamadığımız işleri yapabilirler. Ancak bu büyük insanlar bir canlı yaratamaz, Dünya’yı, Ay’ı, yıldızları, Güneş’i yaratamazlar. Bütün bunları Allah yaptığı için onlardan daha büyüktür.”
Bazı anne babaların “Allah gökyüzünde oturur. Allah cennette oturur.” şeklinde cevaplar verdiğini duyuyoruz. Allah mekândan münezzeh olduğu için bu cevaplar İslam itikadına aykırıdır.
Anadolu’da küçük çocuklara soru-cevap tarzında dini bilgi verilmesi çok yaygındır. Çocukluğumda, dedemin yattığı yerden beni göğsüne oturtup ezber yaptırdığını çok iyi hatırlıyorum:
-Seni kim yarattı?
-Allah.
-Allah kaç tanedir?
-Bir tane.
-Kimin kulusun?
-Allah’ın.
-Kimin ümmetisin?
-Hazreti Muhammed’in.
-Allah nerede?
-Ne yerde ne gökte, her yerde.
-Biz Allah’ı görebilir miyiz?
-Hayır.
-Allah bizi görür mü?
-Evet.
Allah’ı Neden Göremiyoruz?
Çocuğun sıklıkla sorduğu sorulardan biri de “Neden Allah’ı göremiyoruz?” sorusudur. Bu soruya cevap verirken çocukla şöyle bir diyalog geliştirebiliriz:
Çocuk: Anne, neden Allah’ı göremiyoruz?
Anne: Gözlerimiz her şeyi görebilir mi?
Çocuk: Bilmem.
Anne: Şu evin arkasını görebiliyor muyuz?
Çocuk: Hayır.
Anne: Havada bulut varken Güneş’i görebilir miyiz?
Çocuk: Hayır.
Anne: Ama havada bulut varken de biz Güneş’in orada olduğunu biliyoruz, değil mi?
Çocuk: Evet.
Anne: İçinde oturduğumuz bu ev kendi kendine olur mu?
Çocuk: Olmaz.
Anne: Yani evimizi yapanları görmesek de onu birilerinin yaptığını biliyoruz.
Çocuk: Evet.
Anne: Bir ev kendi kendine olmayınca bu dünya, üzerindeki canlılar, Güneş, Ay ve yıldızlar kendi kendine olur mu?
Çocuk: Olmaz.
Anne: Onları kim yarattı, yani kim yaptı?
Çocuk: Allah.
Anne: Aferin, sen akıllı bir çocuksun. Demek Allah’ı görmesek de yaptığı büyük işlere bakarak varlığına inanırız.
Allah İnancı Sevgiye Dayalı Olmalı
Çocuk yanlış bir davranışta bulunduğu zaman sadece anne babadan ceza alacağı için korkmaz. Anne baba tarafından sevilen ve değer verilen bir çocuk yanlış yaptığı zaman onların sevgisini ve güvenini kaybetmekten korkar. Bu korku ile yanlış yapmamaya çalışır. İşte Allah korkusu da böyle sevgiye dayalı bir korku olmalıdır. Allah’ın bütün yaratıklara karşı şefkatli olduğu, özellikle küçük çocukları çok sevdiği anlatılırsa; çocuk Allah’ın büyüklüğünden (celalinden) korktuğu için değil, sevgisini kaybetmemek için kötü şeyler yapmamaya çalışacaktır.
Bir anne çocuğuna “Allah çocukları çok sever.” dediğinde çocuk sordu:
-Yaramazlık yaptığım zaman da Allah beni sever mi?
Anne soruya soru ile cevap verdi:
-Sen bir yaramazlık yaptığın zaman hoşuma gitmiyor, üzülüyorum, ama yine de seni seviyorum değil mi?
-Evet.
-İşte Allah, yaramazlık da yapsalar çocukları sever. Sözümü dinlemeyip yaramazlık yaptığın ve beni üzdüğün zaman gönlümü almak için ne yapıyorsun?
-Özür diliyorum.
-Ben de seni affediyorum, değil mi?
-Evet.
-Allah’ın hoşuna gitmeyecek bir şey yaptığın zaman “Özür dilerim Allahım, beni affet.” diye dua edersen Allah da affeder. Allah özür dileyen çocukları çok sever.
-Anneciğim seni de Allah’ı da çok seviyorum.
Allah Rahman ve Rahim’dir
Çocuklarımıza Allah’ı isim ve sıfatlarıyla anlatırken önce “Rahman ve Rahim” isimleriyle başlamalı, bunların ne anlama geldiğini açıklamalıyız. Nitekim hayırlı bir işe başlarken “Bismillahirrahmanirrahim” (Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla) deriz.
Kur’an-ı Kerim’in ilk suresi olan “Fatiha” Bismillahirrahmanirrahim ile başlar. Her surenin başında yine Bismillahirrahmanirrahim vardır.
Rahman: Allah, her an bütün yaratıklara canlı-cansız, büyük-küçük, insan-hayvan, inanan-inanmayan ayrımı yapmaksızın acıyan, sayısız nimetler veren, kendisine hiçbir şey zor gelmeyen, kuvvet ve kudret sahibidir.
Rahim: Allah, bağışlayan, müminleri koruyup kollayan, dualarını ve tövbelerini kabul eden, ihtiyaçlarını gideren, günahlarını affedip örten, merhamet ve şefkat sahibidir.
Resul-i Ekrem Efendimiz (sav) buyurdular: “Allah mahlûkatı yarattığı zaman Arş’ın üstündeki bir kitaba şunu yazdı. Muhakkak ki rahmetim gazabımı geçti.” (Buhari, Tevhid 15, 55)
Çocuklarımıza Önce Cenneti Olan Allah’ı Anlatmalıyız
Bir hadiste Peygamberimiz “Buluğa erinceye kadar çocuktan kalem kaldırılmıştır.” buyuruyor. Buluğa erinceye kadar çocuğa günah yazılmadığına göre, çocuklarımıza önce cenneti olan Allah’ı anlatmalıyız. Allah sonsuz rahmet sahibi olduğu ve çocuklara günah yazdırmadığı halde bazı anne babaların çocuklarını terbiye ederken Allah’la ve cehennemle korkuttuğunu görüyor ve duyuyoruz. Çocuklarımıza Allah korkusundan önce Allah sevgisini aşılamalıyız.
Soyut kavramları anlayacak zihinsel olgunluğa ulaştığında, adalet kavramı çerçevesinde cehennemden bahsedebiliriz. İlk anda şu kısa açıklama yeterlidir: Allah’ın adaleti gereği, iyi insanlar iyiliğinin karşılığını, kötü insanlar da kötülüğünün karşılığını görmesi gerekir. Allah, çoğu zaman iyiliklerin ve kötülüklerin karşılığını öbür dünyada vermek üzere öldükten sonraya bırakır. Allah’ın emir ve yasaklarını yerine getiren iyi insanlar bunun ödülünü cennette alacaklar. İnsanlara, hayvanlara ve bütün yaratıklara kötülük yapanlar da bunun cezasını cehennemde görecekler.
Dua Nedir? Her Dua Kabul Olur mu?
Araştırmalar sonucunda çocukta dua anlayışının üç aşamada geliştiği gözlenmiştir:
Birinci aşamada, 5-7 yaşlar arasında, çocukların duası taklitten ve öğretilmiş kelimelerden ibaret olup dua kavramını anlamaktan uzaktır. Duanın Allah’a yapıldığını bilir, ancak nasıl gerçekleşeceğini kavrayamazlar. Dua, çocuk için belli zamanlarda, yemeğe başlarken, yemekten sonra, yatmadan önce, Allah’tan bir istekte bulunurken yapılan dini bir merasimdir. Bu aşamada çocuk bütün duaların Allah tarafından işitildiğine, bu yüzden gerçekleşeceğine inanmakta, gerçekleşmediği takdirde bunun kendi suçu olduğunu düşünmektedir. Duası gerçekleşmeyince ya sessiz dua etmiştir ya da bir yaramazlık yapmıştır.
İkinci aşamada, 7-9 yaşlar arasında, çocuk dua kavramını tam olarak anlamamakla birlikte, duanın sadece isteklerden ibaret olmadığını, verdiği nimetlere karşı Allah’a bir teşekkür ve şükran da ifade ettiğini anlamaktadır. Diğer yandan hiç kimsenin tam olarak Allah’a kulluk yapamayacağını, bu yüzden bazı duaların gerçekleşmeyeceğini düşünmektedir.
Üçüncü aşamada, 10-12 yaşlar arasında, çocuklar duayı başkalarıyla konuşulmayacak şeyleri içeren, Allah’la dua eden arasında kalan özel bir konuşma olarak ifade etmişlerdir.
Yemeklerden sonra, arabaya binerken, birini uğurlarken, evden ayrılırken, yatağa yattığımızda veya işlerimiz zora girdiğinde, bir sıkıntıya düştüğümüzde sesli olarak dua ettiğimiz zaman çocuğumuz bunu duyacak, Allah’ın gücüne ve korumasına sığındığımızı görecektir. Çocuğumuza da dua etmesini öğretmeliyiz. Özellikle yatmadan önce şöyle bir dua öğretebiliriz: “Allahım! Beni, annemi, babamı, kardeşlerimi, ağabeyimi, ablamı, kötülüklerden koru.” Allah’ın, duasını işiteceğini, sabaha kadar bir meleğin onu koruyacağını söylemeliyiz. Her çocuğun bir koruyucu meleği olduğunu, diğer zamanlarda da onu yalnız bırakmadığını, kalbine ve aklına güzel şeyler getirdiğini, iyi şeyler hissettiğinde bunun melek tarafından getirildiğini, kötü şeyler hissettiğinde bunun şeytan tarafından getirildiğini, kötü şeyler hissettiğinde Allah’a sığınıp dua etmesini, euzu besmele çekmesini söylemeliyiz. Meleklerin koruması altında olduğuna inanan bir çocuk kendisini güvende hissedecek, karanlıktan korkmayacak, gece odasında yalnız başına yatabilecektir.
Allah, ihtiyacımız olan şeyleri elde edebilmemiz için bize akıl, yetenek ve vücut sağlığı vermiştir. Aklımızı, yeteneğimizi ve gücümüzü kullanarak ihtiyacımız olan şeyleri elde etmeye çalışırız. Elde ettiğimiz şeyler için Allah’a teşekkür ederiz. Çünkü bize bunları elde edecek aklı, beceriyi ve gücü veren O’dur.
Kimi zaman çok çalıştığımız halde bazı isteklerimizi elde edemeyiz. Bu isteklerimize kavuşmak için Allah’tan yardım isteriz. Verdikleri için Allah’a teşekkür etmeye ve zor zamanda yardım istemeye “dua” diyoruz.
Bizim için neyin iyi, neyin kötü olduğunu ancak Allah bilir. Bazen kötü zannettiğimiz bir şey çok iyi sonuçlar, iyi zannettiğimiz bir şey kötü sonuçlar verebilir. Allah’tan bir şey istediğimiz zaman, eğer o şey bizim için iyi ise verir, iyi değilse vermez. Bazen de kendisine olan inancımızı ve sabrımızı denemek için istediğimiz şeyi hemen vermez, sonraya bırakır.
Çocuklarımıza bunları anlattıktan sonra şöyle demeliyiz: Dua ederken “Allahım! Bu dileğim benim için hayırlı ise ver.” demeli, dileğimiz yerine gelmeyince “Belki benim için hayırlı olan budur.” diye düşünmeli, duamız kabul olmadı diye üzülmemeliyiz.