Ahiret Var !..

İttifak ve iftirak mevzuu, günümüzde ehemmiyetini koruyan en aktüel bir mevzudur. Asırlardan beri faturasını milletin ödediği bu ihtilaf ve iftirak, hissiliğin ön aldığı günümüzde endişe verici sınırlara ulaşmıştır. Şu çok rahatlıkla söylenebilir ki, dirilişimiz için bundan daha büyük tehlike düşünmek mümkün değildir.

Toplumumuz, ilmi ve fikri yapısı itibariyle alabildiğine sığ, kalbi ve ruhi hayatı itibariyle oldukça fakir; imam ve rehberleri itibariyle sahipsiz ve acınacak haldedir. Bağnazlık ve müsamahasızlığın beslenip kaynaklandığı bu vasat yokedilmeden, ittifak ve ittihadı düşünmek bile çok zordur.Yaşadığımız dönemi, özellikle İslam eılemi ve müslümanlann içinde bulunduğu durumu bu şekilde tespit ettikten sonra yazımızı şu şekilde sürdürelim.

Feyz Dergisi ve onun sahibi ve başyazan sayın Şenel İLHAN, yukarıda anlatmaya çalıştığımız İslam alemi ve müslümanlar için fevkalade hassas olan zaman ve mekan ortamında birbirimize insafla, müsamaha ile muamele etmek, Allah'ın (Celle Celalühu) kutlu Peygamberi vasıtasıyla bize bildirdiği İslami esas ve prensipleri hakiki manasıyla öğrenmek, idrak etmek ve bunları hayata en güzel şekilde geçilmesini temin etmek; Allah (Celle Celalühu) sevgisi ve korkusu, Resulullah (S.A.V.) ve kendilerini Allah'ın kendisine dost edindiği bütün İslam ulularının muhabbetini insanlığın nazarına vermek; sevgi, dayanışma, hoşgörü, cömertlik, fedakarlık ve vefakarlık gibi İslami ve insani hasletleri müslümanlann hatta bütün insanların sinelerinde makes bulup, yaygınlaşmasını sağlamak, cimrilik, riya, yalancılık, gıybet ve nemmamcılık gibi İslam'a ve insan fıtratına uygun olmayan nefis marazlarının ıslahı ve tedavisi için gerekli olan şey ne ise, onu bütün insanlara bildirmek, göstermek gibi çok ulvi maksatların gerçekleştirilmesi misyonunu yüklenmiş, bütün niyet ve gayretler bu misyonun ifası amacına matuf olmak üzere alabildiğince bir samimiyet ve hasbilikle büyük bir hızla devam etmektedir.

Böyle güzel ve bütün insanlığın yararına olan şeyleri, kendinizin yaşama gayesi ve varlık nedeni haline getirdiğinizde fitneden, iftiradan, hakaretten ve tehditlerden uzak olmanız mümkün değildir. İnsanlık tarihinin her döneminde bu böyle olmuş ve böyle olmaya da devam edecektir. Bütün peygamberler ve onların en yakınındakiler, Allah (Celle Celalühu) dostu evliyalar, salih kişiler velhasıl Allah (Celle Celalühu) deyip yola çıkan ve O'nun rızasını gözeterek parmağını kıpırdatan herkes ama herkes çilenin, ıstırabın, açlığın, yokluğun, sürgünün tadını, bulunduğu makam ve üstlendiği görev seviyesine göre tatmıştır.

İşte bunun gibi Feyz Dergisi ve bilhassa onun hem başyazarı hem de sahibi olan Sayın Şenel Bey hakkında da ağızlara alınamıyacak, söylemekten ve dinlemekten insanların utanıp, yüzlerinin kızaracağı, hiç bir iman bile demeyeceğim sadece insaf sahibinin söyleyemeyeceği türden iftiralar, hakaretler söylenip durdu. Ancak bu söylenenler O'nu sadece biledi, zızmini, çalışma aşk ve şevkini artırdı. Çünkü anladı ki, insanlık tahmin ettiğinden daha da yardıma muhtaç!.. Kendisine söylenenler ve yapılanlar karşısında "Allah'ım katillerimi affetmezsen sana ruhumu teslim etmeyeceğim" dua ve temennisini hep içinde yaşattı. "Bize şamar atana elinin acımasından dolayı merhamet duymak gerekir", "Bizim cihadımız kale-memiz ve insanlara yapacağımız iyiliklerle olacaktır. Herkese ama herkese iyilik yapacağız. Allah (CC) bizden üç iyilik yapmamızı isterse biz beş iyilik yapma azmi ve gayretinde olmalıyız" gibi İslam ahlakının en zirve ölçüleri, çevresindekilere ilk öğrettiği ve her vesile ile hatırlattıkları olmuşlardır. Bunlar sadece dille söylenip ve öylece geçiştirilmiş şeyler değildir. Bu söylediklerini. O, hücrelerinin en ücra köşesine kadar hisseden ve onları bizzat yaşayarak çevresine öğretendir.

Türkiye'de İslami manada hizmet veren bütün grupları ve onların mümtaz liderlerini, çalışma esas ve şekillerini hem teorik ve hem de pratik olarak az çok öğrenme fırsatı buldum. Hepsinin çalışmalarını ve gayretlerini alkışlıyorum. Bir büyüğün dediği gibi, "bastıkları toprağı gözüme sürme diye çekerim". Ancak şunu söylemeden geçemeyeceğim; zirvedekiler seviyesinde olmamakla beraber, bağlıları arasında doğruluğu kendine tabi olmada görüp ve bütün tâbi olmayanları tekfirde bulunma "benim elimden olmadıktan sonra başkasının getireceği hayrı da istemem" gibi hoyratlık ve bağnazlıklar görülmektedir. Benim tanıdığım Şenel Bey yukarıda sözünü ettiğim hoyratlık ve bağnazlıklara asla fırsat vermeyen ve bütün İslami grupları ve onların liderlerini alabildiğince seven, alkışlayan ve onlar için dua eden bir karakter ve ahlaka sahiptir. Arasıra kızdığını görürüm, ancak bu kızma dahi kardeşin kardeşe kızması gibi şefkat ve merhamet yüklüdür. Daha iyisinin, daha güzelinin ve daha az hatalısının yapılması niyetine matuftur.

Şenel Bey'in sevenlerine ve sevmeyenlerine yaklaşımı bu. Peki, özellikle sevmeyenlerin O'na yaklaşımı nasıl olmalı? Buna İslam tarihinden güzel bir mis9İ verelim de herkes kabul etsin.

Ibn-i Hacer'in Taberani'den naklen kaydettiğine göre, Ammar ibnu Yâsir, Cemel Vak'asının akabinde Hz. Aişe'ye gelerek; "Sizin bu yaptığınız Allah'ın (CC.) sizinle yaptığı ahde (anlaşmaya) ne kadar aykırı" der ve bu sözleriyle Resulullah'in zev-celeriyle ilgili olarak gelmiş bulunan "Vakar ile evlerinizde oturun. Evvelki cahiliyet yürüyüşü gibi yürümeyin" ayetini kasteder. Hz. Aişe'nin (Radıyallahü Anh) cevabı şu olur; "Allah'a {CC.) kasem olsun, sen hakkı söyledin". Ammar da: "Senin lisanınla hakkımda bu hükmü veren Allah'a (CC.) hamdolsun" der. (Fe-thu'J-Bari 16,169)

Ibnu Hureyre bu konuşmayı şöyle değerlendirir; "Bu rivayetten anlıyoruz ki, Ammar doğru sözlüdür. Keza husumet onu, hasmının faziletlerini inkara da sevketmemiştir. Zira aralarında cereyan eden harbe rağmen, Hz. Aişe'nin tam bir fazilete mazhar olduğuna şahadette bulunmaktadır". (Fe-thu'J-Bari 170)

İşte, müslümanlar arasındaki ölçü de bu olmalıdır. Şu veya bu sebeple karşı karşıya gelmiş bulunan müslümanlar; husumetleri, birbirinin faziletlerini inkara sevketmemelidir. Kaldı ki, hüsnü zan beslemek müslümanlann birbirleri üzerindeki haklarındandır. Allah {CC) Kur'an-ı Ke-rim'de; "Ey insanlar, zandan çok sakının. Zira zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli şeylerini araştırmayın; biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin" (Hucurat suresi - 12) buyurmaktadır.

Feyz Dergisi'nin ve O'nun başyazarı Sayın Şenel Bey'in hatadan münezzeh olduğunu aklı selim sahibi kimse iddia edemez. Aksi, peygamberler gibi görmek olur ki, bu da küfürdür. Ancak hata eden bir kul hemen tekfir edilmez, iftiranın ve hakaretin her çeşidine maruz bırakılmaz. Bu İslam'ın asla kabul etmediği bir davranış şeklidir. İslam inancına göre, değil namaz kılıp oruç tutan, İslam adabına uygun selam veren bir kimseyi bile müslüman kabul edip öyle muamele etmek gerekmektedir. "Ey iman edenler, Allah yolunda harbe çıktığınız zaman (meselelerin) tam açıklanmasını bekleyin. Size müs-lümanca selam verene, dünya hayatının geçici menfaatlerini arayarak -sen mü'min değilsin-de-meyin" (Nisa suresi-94)

Ayetin nüzul sebebi oldukça enterasandır: Hz. Peygamber (S.A.V.) tarafından belli bir vazifenin ifası için yollanan askeri bir birlik (İbn-i Hişam 3-4, 226) veya seferde olan bir müslüman grup (İbn-i Kesir, Tefsir, Beyrut, 1966, 2,363-64) Batn-ı İdam denilen meskun mahalle varınca, bütün halk önlerinden kaçıyor, sadece bir zengin veya çoban mallarının başında kalarak, müslümanlara yaklaşarak "İslamca" selam veriyor. Fakat Muhallem İbn-i Gassam onu öldürerek mallarına el koyuyor. Sefer dönüşü, hadise Hz. Peygamber'e (S.A.V.) anlatılınca, yukardaki ayet nazil oluyor. Hadis ve siyer kitaplarından gelen bilgiye göre olayın faili kısa bir müddet sonra ölüyor. Cenazesi toprağa verilince yerin cesedini kabul etmediği, üç sefer gömüldüğü halde her defasında dışarı atıldığı belirtilir. Durum Hz. Peygamber'e (S.A.V.) haber verilince "arz, aslında bundan daha şerirlerini de kabul eder. Fakat Allah (Celle Celalühu) size "Lâilahe illallah' cümlesine hürmetin ehemmiyetini göstermek istedi" der. (İbn-i Mace, Fiten 1)

Yukarıda zikredilen ayetin harp gibi en kritik bir anda dahi "İslamca selam" verene müslüman muamelesi yapılmasını emretmesi karşısında, müslüman olduğunu herşcyiyle ilan eden hatta İslam'a hizmeti kendine şiar edinen kimseleri, meslek veya meşrebi ayrıdır diye kırıcı sözlerle itham etmenin, İslami ölçülere ne derece uygun düştüğünü insaf ve vicdanlarına havale etmekten başka çare yoktur.

Ote yandan, Müslim'den gelen bir rivayete göre, insanoğlu bu imtihan dünyasında bir kısım hata ve günahlarla yoğrulmuş vaziyette, hata yapmak beşeri imtihanın şartlarından biri. Resullullah (S.A.V.) şöyle buyuruyor: "Ruhumu kudret elinde tutan Allah'a (Celle Celalühu) yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseydinlz, Allah (Celle Celalühu) s'ızi toptan helak edip, yerinize günah işleyip Allah'a (Celle Celalühu) tövbe eden bir başka kavim yaratır, Allah da onların tövbelerini kabul, günahlarını affederdi" (Müslim, Tevbe/11).

Şu halde, kişiye düşen, hatalarını görüp tövbe etmesi, kardeşinin de bu hataları müsamaha ile karşılayıp, tatlı bir yolla ikaz etmesidir. Cenab-ı Hakk'ın bizim için açtığı imtihanı kazanıp, hataları maddi ve manevi terakkilerin vasıtası kılmanın yolu budur. Hakikat böyle olduğu halde, "kendi grubundan veya hizbinden olmamak" veya "farklı metodlarla hareket etmek" vayahut bazı tali meselelerde - dinen caiz olduğu halde- "kendisi gibi düşünmemek" kusurundan dolayı (!) müslümanlan itham edip bölünmelere sebep olmak, müslüman kardeşindeki 'iman' ve "İslam" gereği Allah'ın (Celle Celalühu) herşeyden üstün tuttuğu iki vasfı bir tarafa atıp, adi taşlar hükmünde olan beşeri kusurları birinci plana alıp büyütmek, bu kusurları sebebiyle müslüman kardeşini mahkum etmek büyük bir cinayettir. Hem de öyle bir cinayettir ki, Allah'ın (Celle Celalühu) "Bir de öyle bir fitneden korkun ki, o geldiği vakit yalnız içinizde zulmedenlere isabet etmez, (iyilere de kötülere de isabet eder.) Bilin ki, Allah'ın (Celle Celalühu) azabı çok şiddetlidir". (Enfal Suresi-63) ayetiyle haber verdiği musibet ve fitneye hak kazandırır.

Müslüman cemiyetinde iç birliğin bozulması, dahili husumetlerin alıp yürümesi kadar büyük bir fitne olamaz. Zira mezkur biriik bir kere bozuldu mu, bizzat Kur'an'ı Kerim'in ihbanyla "Yeryüzünde mevcut herşeyi toptan harcasak da" (Enfal -25) bir daha geri getiremeyiz.

Allah (Celle Celalühu) yardımcımız olsun. (Amin)

* Bu yazının hazırlanmasında Muhterem Prof. Dr. İbrahim Canan Bey'in "Sulh Çizgist' adlı eserinden istifade edilmiştir. Bu vesileyle kendilerine hayırlı hizmetlerinin devamını dilerim.

Ağustos 1993