Yavuz Bahadıroğlu İle Seyyid Muhammed Raşid Hz. ve Allah Dostları Hakkında Mülakat

  FEYZ: Efendim, tarihteki Allah Dostlarının fetihlerdeki rolü ve etkinliği ne olmuştur? Bu fetih nasıl bir fetihtir? Allah Dostları, neyi nasıl fethediyorlar? İnsanlar da nasıl bir değişim oluyor? .

YAVUZ BAHADIROĞLU: Türklerin Anadolu'ya yerleşmesindeki, önemli faktörlerden biri 'Ahiyan-ı Rum" Horasan Erleri ya da Erenleri ismi verilen gönül erleri, Allah Dostlarıdır. Tabiatıyla etkileri, kılıç sallamak tarzında değildir. Savaşta askerdiler, barışta mürşiddiler. Ama sadece ondan ibaret değildi. İnsanlara önce nefislerini yenmenin yollannı gösteriyorlardı. Yani insanlan önce büyük Cihada davet ediyorlar ve teşvik ediyorlardı. Büyük cihadı zaferle sonuçlandırmanın, yani nefisle cihadı zaferle sonuçlandırmanın Kur'an eksenindeki tarzını gösteriyorlardı.

Nefsine karşı cihadı kazananlar da, maddi mücadeleleri kazanıyordu, fetihleri gerçekleştiriyordu. Gerek Türklerin Anadolu'ya gelmesinde ya da daha öz bir deyişle Anadolu'nun müslümanlaşrnasında, gerekse müslümanların "İlayı Kelimetullah" uğruna denizaşırı fetihleri gerçekleştirmesindeki, (ilki müjdeli şehir İstanbul'dur, fetihler zincirinin büyüğü İstanbul), gönül erlerinin ta, "Resulü Alişan" döneminden itibaren, çok önemli misyonları ve fonksiyonları olduğunu düşünüyorum. Ve zaten onları toplum yoğun bir biçimde yetiştirmemeye başlayınca yavaş yavaş inkiraz bulmaya, maddede ve manada gerilemeye başlamıştır. Bir imparatorluk kaybetmiş, cumhuriyeti de o dinamiklerin üzerine kurmadığı için yani kaybettiği değerleri, kaybettiği yerde arama cehdini gösteremediği için sakat doğmuştur diye düşünüyorum.

  Allah Dostları neyi, nasıl fethediyorlar? o beni çok ilgilendiriyor. Allah Dostları önce gönülleri fethediyorlar. Yani Allah'ın, eşref-i mahlukat olarak yarattığı ve çok değer verdiği insanın en değerli yeri olan gönlünü fethediyorlar. Nasıl ulaşıyorlar insana; sevgiyle ve örnek olarak ulaşıyorlar. Yani topluma örnek olacak insanlar vardır. Bu Allah dostları dediğimiz ya da Veliyullah dediğimiz yada maneviyat eri dediğimiz ya da Ahiyan-ı Rum dediğimiz insanlar, kendileri, örnek vasıftaki insanlardır. Önderleri Peygamber-i Alişan efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'dir. O'nun ahlakıyla ahlaklanmaya çalışırlar. O'nun yürüdüğü yoldan kıbleye yürüme cehdi ve azmi içindedirler. İnsanları da buna teşvik ederler. Nasıl teşvik ederler? Önce Örnek olarak, bu çok önemli...

Çünkü toplumumuzda bu tarz örnekler az olduğu için esrar ve eroin yaygınlaşıyor. Toplumumuzda da bu tarz örnekler az olduğu için, nikahsız beraberlikler yaygınlaşıyor. Ve üçkağıtçılar, devleti dolandıranlar, ümmmeti dolandıranlar, milleti dolandıranlar ve yetim malını götürenler yaygınlaşıyor. Bize örnek olarak takdim olana bir bakın!..

Akşam TV de gerek siyaset adamı kisvesi altında, gerek sanat insanı kisvesi altında, kadın ya da erkek, bu topluma örnek olarak lanse edilen insanlara bir bakın!.. ne demek istediğimi çok rahat anlarsınız... Maalesef Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Hz. gibi; ebedi abide olarak vasıflandırdığımız insanlarımız, kendilerini kendi içlerine çekiyorlar, adeta nefislerini kendi içlerinde yok ediyorlar. Vitrinlere çıkmıyorlar, medyatik değiller, olmak istemiyorlar. Fahr olur, gurur olur diye. Çok mütevazı bir hayat yaşadıkları için var olan gerçek değerlerimiz de toplumun nazarlarından saklanıyorlar. Bir de tabii, devlet bunun için özel bir gayret gösteriyor. Genellikle bu tarz, ebedi abide dediğimiz insanlarımızın mekanı, zindan!..

Ama eğer iç huzurunuz varsa, iç aydınlığı yakalamışsaniz biliyorsunuz zindanlar, Medrese-i Yusufiyeye döner, ışık huzmesi haline gelir.

  FEYZ: Ahirete irtihal eden, "Sultan Hazretleri" diye bilinen, Muhammed Raşid (k.s) Hz. hakkında neler biliyorsunuz?

  YAVUZ BAHADIROĞLU:Sultan Hz. demin dediğim gibi, ebedi abide dediğimiz insanlardan biri... Bu kesin. Ben, Karadeniz'in yemyeşil bir köyündenim. Sahil şeridinden, Pazarlıyım. Ta oraya kadar, düşünün, yani Türkiye'nin bir ucundan bir ucuna diyebileceğimiz yerdeydim. Ve işte orada dediler ki, ayyaşlar gidiyor, tövbe edip geliyor. Namazsız, oruçsuz insanlar gidiyor, tövbekar olup geliyor. Tabii, bu, meselenin cahilane ifadesiydi. Bir yerde gerçeği anlatamayan dillerin amiyane özetlemesiydi. İşin derinine inemeyenlerin özetiydi. Biraz daha , yaş olarak büyüdükçe, biraz daha bir şeyler okudukça ve biraz daha bu insanlara yakınlık hissettikçe, neler olduğunu anlamaya çalıştım ve gördüm ki, "silsile-i meratib" itibariyle, "Peygamber-i Alişan " efendimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in meşrebiyle mesleğini devam ettiren zat-ı muhteremlerden biri, karşımızdaydı. Allah (Celle Celalühu) gani gani rahmet eylesin.

Onlar, toplumun örnekleri ve manevi dünyamızın direkleridir. O direklerden birinin dar-ı cihana irtihali elbette, fani dünyada yaşayanlara ızdırap veriyor. Ama neticede, benim bir tesellim var. Ne kadar doğru olduğundan da emin değilim. Her giden gönül eri, zannediyorum ki, ahfadına, turyabına, müridlerine orada bir köşe hazırlıyor gibi geliyor bana ve müteselli oluyorum açıkçası. Bize orada güzel güzel yerler hazırlıyorlar. Şarıl şarıl ırmakların aktığı cennetin bir köşesinde ve orayı kimseye kaptırmıyorlar. Sanki oraya filan kimseler gelecek, orada yine beraber olacağız, aman oraya kimseyi almayın diye, yer tutuyorlar, torpil yapıyorlar gibi düşünüyorum. Onun için çok seviyorum onları ve onların yanında olacağıma inanıyorum..

  FEYZ: İnsanlar ve toplum üzerinde tesirleri nelerdir? Toplum O ve O'nun gibileri yitirmekle neler kaybetti? 

YAVUZ BAHADIROĞLU: "Alimin ölümü, alemin ölümü gibidir" buyurulmuştur. Hakikaten bizim gibi, hasbelkader araştırma inceleme yapan ya da topluma birseyler anlatmak isteyen insanların, feyz kanallarına ihtiyacı var. Yani sadece kitap araştırmak, karıştırmakla, okumakla olmuyor, yetinemiyorsunuz. Öyle bir bunalım, buhran döneminiz geliyor çatıyor ki, sizin de bir şeylere ihtiyacınız olduğu ortaya çıkıyor. Neticedi samimi bir şekilde itiraf ediyorsunuz. Benim de bazı kanallara ihtiyacım var. İşte buna ihtiyacınız olduğu zaman rahatlayabileceğiniz bir dergah ve o dergahın sahibi lazım. Bu misyonu Avupalı, intihar merkezleri kurup ifa etmeye çalışıyor. Önce insanları intihar noktasına getiriyorsun. İntihardan caydırmak için merkezler kuruyorsun. Bu avrupa medeniyetinin binlerce çelişkisinden bir tanesi... Ama İslam, insanları günah işlememek ve sevaba teşvik etmek suretiyle, ruh ve vicdan huzurunu,

Allah'ın yarattığı bir varlığı, Allah'ın (Celle Celalühu) yarattığı varlıklarda rahatça yaşayabilmesi demek olan dünyaya ihsan etmekle de bir sevgisini veriyor, gösteriyor. Yani dünyaya sahip olması gerekenlere ihsan edilmiş, bunalıma düşmemesi için gereken kanallar açık İslam'da. Allah'a yakın olabiliyorsunuz, ulaşabiliyorsunuz. Allah'ın gönderdiği Dostlarına yakın olabiliyorsunuz, ulaşabiliyorsunuz. Bunalıma düşmemenin tüm şartlan hazır. Buna rağmen insani zaaflarınız nedeniyle sıkıntıya girdiğiniz dönemlerde de, Allah Dostları, adeta radyonun ibresini çevirirsiniz, size münasip bir frekans ararsınız...

Bu maneviyat erleri de, bu frekanslar, bu noktalar gibidir. Herhangi birisinde durduğunuzda, orada zevk alırsınız, şevk alırsınız, feyz alırsınız. İç huzurunuz katlanır, sürür bulursunuz, yaşama sevincine ulaşırsınız, dünyayı idrak ederek yaşamaya başlarsınız. Ben düşünüyorum, Resulü Alişan efendimizden Önce de yıldızlar vardı, çiçekler vardı, böcekler vardı, ama öylesine vardı.

Bakın Hz. İbrahim (a.s.v), yıldızlardan yola çıkarak Rabbini buldu ve Peygamberi Alişan'dan sonra biz, yıldızlarda Allah'ı (Celle Celalühu) görmeyi öğrendik. O'nun, kucaklayıcı, tümü ihata eden kudretini idrak etmeye başladık. Yani bir yıldız böceğinde, Allah'ın (Celle Celalühu) kudretini görmeyi öğrendik. Bu maneviyat erleri, bu bilgilerimizi, bu inançlarımızı tazeliyor. Onların öğretileri, söylemleri, yazdıkları, bizi taze ve diri tutuyor. Yoksa bu Türkiye'de, her gün irtica yaygaraları arasında, müslümanca bir hayat sürmemiz mümkün müydü?..

Vazgeçerek, laikçi kesimin düş cennetine ya da rütbesine ya da dünyevi televizyonların, radyoların ihtişamına kapılırdık... Biz de seküler bir vatandaş olarak, Allah (Celle Celalühu) göstermesin, hayatımızı bitirirdik. Çok ta kötü olurdu.

Ne kadar mutluyuz ki, bu dünyada ulaşamadıklarımıza, mutlak surette ulaşacağımız şeklinde kesin bir umudumuz var. Müslümanlık ne kadar güzel bir şey.. Hem dünyamızı tanzim ediyor, şenlendiriyor, hem ukbamızı, ebedi hayatımızı...

İşte maneviyat erleri, Sultan Hz. bu mantaliteyi diri tutuyor, bu mantığı diri tutuyor. İnsanın yaşaması için gerekli malzemeyi veriyor. Bu çok önemii bir şeydir.

Müslümanlar İslam'ı anlatsınlar, İslam'ı yaşasınlar artık!..