Şeyh Molla Yahya Hz. ile Reenkarnasyon ve Mezhepsizlik Üzerine

FEYZ: Efendim, Tenasuhcuyuz yada Reenkarnasyoncuyuz diyen kişiler var. Bunlar, Kur'andan delil getiriyoruz diyorlar. Bu konuda açıklama yapar mısınız?

ŞEYH MOLLA YAHYA HZ.: Tenasüh, insan öldükten sonra ruhun cesetten çıkıp, başka bir cesede girmesidir. Onun da, öldükten sonra yine başka bir cesede girmesi. Tenasüh, M.Ö. çok yaygın ve revaçta idi. Bir Yunan filozofu olan Pisagor'un görüşüdür. Fakat daha sonra zamanla insanlar medenileşince, bu fikir bitti. Ancak, hali hazırda Hindistan gibi yerlerde, özellikle Afrikada, ilimden irfandan medeniyetten uzak olan yerlerde vardır.

Tenasüh şudur. İnsan kendi yaptığı amele, harekete, ahlaka göre, başka bir kalıba, bedene giriyor. Kötüyse kötü bir kalıba, hayvan veya bitkilere giriyor. Eğer bir hayvan iyi huy-uysa, insana girdiğini söylüyorlar. Tabii bunlar, hepsi yanlış fikirlerdir, çok yanlıştır. Bu fikirle beraber, İsn-i aşeriyede yani Caferi mezhebinde bir ricat olayı vardır. Geriye, dünyaya dönüş. Onların itikadına göre herkese değil, ehl-i beyte mahsus ve onların düşmanlarına mahsus. Onlar diyorlar ki, kıyamet olmadan evvel ehl-i beyt tekrar dünyaya gelecekler ve Hz. Ali düşmanlarından, intikamlarını alacaklar. Tekrar ölecekler ve tekrar dirilip kıyamette toplanacaklar. İsn-i aşeriyede, Caferiyede böyle bir görüş olsa da, İslam itikadında kesinlikle böyle bir görüş yoktur. Böyle bir şeyin olması aklen de mümkün değildir.

Bu tenasüh değil de, insanın vefatından sonra, berzah aleminde şehitlerin ervahı, bazı kuşların kursağına girip cennette dolaştığı, hadisle sabittir. Tabii, bu, tenasüh değil, çünkü bu dünyayla ilgili değil, berzah alemiyle ilgilidir. Ama dünyaya iki sefer geliş, iki sefer gidiş, o yok. Onların söylemiş oldukları ayetlere gelince, o tenasühü savunan, bazı, zamanımızdaki profesörler

ise veya bilgin kişiler ise, Mü'min suresi 11. ayeti celilesini kullanırlar...

 

Oysa; "Suçlu o günahkarları, Rableri huzurunda başları öne eğilmiş olarak "Rabbimiz, gördük ve işittik, şimdi bizi bir kere daha dünyaya geri çevir, salih bir amelde bulunalım, artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlardanız (diye yalvaracakları zamanı) bir görsen" Secde Suresi 12.

"Ateşi gördüklerinde, üstünde de durdurulduklarında onları bir görsen, derler ki, "Keşke dünyaya bir daha geri çevrilseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve müminlerden olsaydık" Hayır, önceden saklı tuttukları, kendilerine açıklandı. Şayet dünyaya geri çevrilseler bile, kendisinden sakındıkları şeylere şüphesiz yine döneceklerdir. Çünkü onlar gerçekten yalancıdırlar". Enam suresi 27-28.

"Cehenneme gittiklerinde, Rabbimiz, bizi ateşin içinden çıkar. Eğer yine inkara dönersek, artık gerçekten zalim kimselerden oluruz. Der ki; alçak durun ve benimle hiç konuşmayın." Müminun Suresi 107-108 ayetleri vardır.

İşte bu ayeti celilede yine cehennemde bağırıp çağırıyorlar. Ne olduysa oldu, ey Rabbimiz, iki sefer bizi öldürdün, iki sefer de bizi dirilttin. 'Yani iki ölüm, iki dirilme oldu. İşte burada, iki ölüm iki dirilme oldu. Onlara göre, dünyada iki defa ölüm iki defa dirilme olmuş. Demek ki insan dünyaya geldiği zaman, bir ölü diriliyor. Tekrar ölüyor. Tekrar yine diriliyor. Onlar öyle diyorlar. Bu ayetten, insanın dünyaya iki defa geldiğine delil gösteriyorlar. Ve buna yeni bir tabir veriyorlar. "Yeniden doğuş!.. " Bu ayeti Celile, Mu'min Suresi 11. ayeti. Evvela şunu söyleyeyim ki, Kur'an-ı Kerim'i herkes, kendi fikrine, kafasına göre, tefsir, tercüme ve manasını söylemesi büyük hatadır. Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunu yasaklanmıştır. "Kim Kur'an-ı Kerim'de, kendi görüşüyle söylerse, mana verirse, onun yeri cehennemde hazır olur." (Tirmizi).

Kur'an-ı Kerim nasıl tefsir edilir, işte bütün müfessirlerin ittifak ettiği konu budur. Kur'an-ı Kerim'in ilk tefsiri yine Kur'an-ı Kerim'dir. Bir ayet, bir ayeti tefsir ediyor. İkinci müfessir Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem), üçüncü müfessir, Sahabe ve Tabiin dir. İşte şu ayeti celileye baktığımız zaman, aynı şu ayete benzer, Bakara 28. ayeti vardır. Cenab-ı Hak buyuruyor ki; "Siz nasıl kafir oluyorsunuz, nasıl inkar ediyorsunuz. Halbuki siz ölüydünüz, sonra Allah sizi diriltti, sonra sizi öldürecek, tekrar diriltecek. "Allah-u Teala burada buyuruyor ki "Sonra sizi öldürecek, tekrar diriltecek". Buradaki tabirin farkı budur. Cenabı Allah diyor ki, sizi öldürdü ve diriltti. Yani ölüydünüz, diriltti. Nasıl herkes, babasının sulbünde cansızdı, annesinin rahminde hayat buldu. Sonra dünyaya geldi, hayat buldu.

Ve Allah-u Teala onu öldürecek, sonra kıyamet gününde tekrar diriltecek. Yani bu ne demek, iki ölüm, iki dirilişten kasıt budur. Birinci ölüm baba sulbünde, diriliş ana rahminde, dünyada yaşadıktan sonra, ölüm ikinci ölüm, kıyamette diriliş de ikinci diriliş... Yoksa dünyada iki defa doğuş ve ölüş değildir. Eğer onların dediği gibi olsaydı, üçüncü ölüm ve üçüncü diriliş olması lazımdı. Fakat Bakara süresindeki bu ayet, Mu'min Süresindeki 11. ayeti celileye mana veriyor. Kur'an-ı Kerim'in en güzel tefsiri yine Kur'an-ı Kerim'in kendisidir. Kur'an-ı Kerim bunu açıkça tefsir ediyor. Dolayısıyla bu manadan başka mana söylemek hata oluyor.

Abdullah bin Mesud (r.a.) çok büyük sahabelerden biridir.Özellikle Hanefi fıkhında en önemli olan konular kendisinden alınmıştır. Kur'an-ı Kerim'in tefsiri bakımından ve fıkıh bakımından, hem de hadis bakımında çok büyük bir alimdir. Kendisi diyor ki, "Allah'a yemin ederim ki, Kur'an-ı Kerim'in her bir ayeti nazil olmuşsa, ben biliyorum ki ne hakkında nazil oldu. Eğer ben, Kur'an-ı Kerim'i kendimden daha iyi bilen birisini bilsem, mesafeleri katedip yanına gideceğim." Yine demişki, "Biz Kur'an-ı Kerim'i öğrenirken en fazla on ayeti kerimeyi öğreniyorduk. O ayetin manası neydi, ondan sonra tatbik ediyorduk. Sonra tefsir veriyorduk."  Kur'an-ı Kerim'i önce ezberlemek, sonra manası, sonra da tatbik ettikten sonra diğer ayete geçiyorduk. Baştan sona ezberlemiyorduk, yavaş yavaş gidiyorduk".

Abdullah bin Abbas (r.a.) Hz. de Peygamber Efendimizin amcası ve büyük sahabelerdendir. Peygamber efendimizin, onun hakkında sözü ve duası var. Ya Rabbi, bunu din bilgisine sahip eyle ve Kur'an-ı Kerim'in manasmı ona öğret diye duası vardır. Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) efendimiz de ona bizzat Tercüman-ı Kur'an demiştir. Yani Kur'an'ın tercümanı. İşte bundan dolayı, Kur'an-ı Kerim'i en iyi tercüme eden Abdullah Bin Abbas (r.a.)'dır.

Şimdi, bu ayeti celilenin manasına baktığımızda, gerek Abdullah bin Mesud (r.a.), gerekse de Abdullah bin Abbas (r.a.) Hz. gerekse de sahabe ve tabiinler, bu ayetin manasını, biraz önce söylediğimiz gibi yapmışlar. Yani insan, dünyaya gelmeden ölür. Dünyaya gelince canlı, dünyada hayat buluyor, ölüyor ve kıyamette tekrar dirilecek. Berzahtaki ruhlar alemi, hayat değildir. Orası başka bir alem... Orası köprüdür, geçittir, ölümle hayat arasındadır. Çünkü oradaki can, bedene girmediği için, o hayat değildir. Hayat, hayat odur ki, ruhun cisme girmesidir. Buradaki iki ölüm ve iki hayat manası, reenkarnasyoncuların dediği gibi değil. Peki bunlar niye bu şekilde mana veriyorlar. Arapça kelimelerin manalarını tam bilmediklerinden dolayı. Çünkü buradan Allah'ın bizi öldürdüğü manasında anlıyorlar. Bu manaya geliyor fakat ikinci bir mana, ölü birisini dirilttindir. Hem öldürme anlamına hem de ölü birisini dirilttin manasına geliyor ve Arapça bu tabir yapılıyor, bu caizdir. Onlar bu manayı tam bilmediklerinden, yanlış mana veriyorlar. Fakat dediğimiz gibi, hem Kur'an-ı Kerim bunları tekzip ediyor ve hem de Abdullah bin Abbas ve Abdullah bin Mesud Hz. tekzip ediyor.

Bunlar haricinde başka bir mana vermek büyük bir hatadır. Bazıları diyorlar ki, ben daha önce dünyaya gelmiştim, şurayı hatırlıyorum. Onların sözü doğru, ama bunlar şeytanın telkinidir. Onların sözü değil, şeytanın telkinidir. Her insanın bir karin'i var. Ve karin onlara telkin ediyor. Peki bunu kime yapıyor, İslamdan uzak olan kişilere yapıyor. Bir alim düşünün, bana bunlar oluyor diyemez. Bu, şeytani vahiydir. İşte sen burayı görmüştün, burayı hatırlıyorsun, sen önceden böyleydin diye telkinde bulunuyor. Şeytan lain, onları aldatmak için tezgah kuruyor. Bazen de rüyalar oluyor. Bazı insanlar rüya görüyor, rüyasını hatırlıyor. Bazen de ruh aleminde bazı şeyler oluyor. Mesela ben ilk hacca gittiğimde, zem zem kuyusuna girdiğim zaman, Allah Allah ben burayı görmüştüm dedim. Hiç gelmediğim halde, rüyada görmüşüm. Ervahların bazı delilleri var, rüya aleminde ruh geliyor, geziyor. Bu hatırlama ondan dolayıdır. Tabi şeytan da bunları kullanıyor.

FEYZ: Efendim, bazıları, "illa Kur'an" deyip sünneti nefyediyor. Bazıları da mezhepsizlik akımını yaymaya çalışıyorlar. 

ŞEYH MOLLA YAHYA HZ.:Bunlar iki kısımdır. Birincisi, Resulullah (s. a.v.) efendimizin buyurduğu gibi, "Benden sonra öyle bir ümmet gelecek, benim sünnetimi söyledikleri zaman "ben kabul etmem, bana Kur'an yeter" diyecekler buyurmuştur. Bu, mucize hadis-i şeriflerdendir. Burada Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) efendimiz gaybı haber vermektedir. Ama bunu, biliniz ki Kur'an-ı Kerim ne kadar da iyiyse, o kadar da O'na verilmiştir. Dolayısıyla Hadisi Şerifte Allah tarafından vahyolunan şeydir. Cenab-ı mevla buyuruyor ki; "O nefsinden konuşmaz, o, heva ve hevesinden konuşmuyor". Onun konuşması hep vahiydir. Resulullah Efendimizin bizzat buyurduğu gibi, "hem Kur'an-ı Kerim bana verilmiş, bir o kadar da bana verilmiştir." Dolayısıyla Kur'an-ı Kerim'i kabul ettiğimiz gibi, bize tevatür yolla gelen hadis-i şerifleri kabul etmek zorundayız. Kur'an-ı Kerim kabul ediyor. Allah (Celle Celalühu) diyor ki, "Allah'a itaat edin, Resulullah'a da itaat edin." Bunu Kur'an-ı Kerim buyuruyor. "Kim Resulullah'a itaat ederse, Allah'a itaat eder" ayettir. Bunu da Kur'an bize bildiriyor. Yani "Kur'an-ı Kerim, hadisin önemini bildiriyor. Allah'ın bizi sevmesi, Resulullah'ın bizi sevmesiyle mümkün oluyor. Hadisi inkar etmek, Kur'an'ı inkar etmek gibi küfürdür. Resulullah efendimizi inkar etmek, Kur'an'ı inkar etmek gibidir. Kim Allah'a asi olursa o ebedi cehennemde kalacaktır. Allah'a İsyan Resulullah'a isyandır. Resulullah'a isyan ise Allah'a isyandır". "Sana biat eden Allah'a biat etmiş olur." (Ayet) dile Allah (Celle Celalühu) buyuruyor; nasıl ki Kur'an'ı Kerim, Allah'ın kelamı olduğu için itaat etmek gerekiyorsa, Resulullah'a da Allah'ın Peygamberi olduğu için itaat etmek gerekir. Dolayısıyla hadisi kabul etmeyen, Resulullah'ı kabul etmeyen kafirdir. Yani "Lailahe illallah" demekle iman olmuyor. Lailahe illallah demenin yanında, Muhammeden Resulullah demekle iman oluyor. Mesela yahudi veya hristiyan, Allah'ı ne kadar kabul ederse etsin, Resulullahı (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kabul etmedikçe iman etmiş olmuyorlar. Eğer bunlar Resulullah'ı kabul etmezse, yeri ebedi cehennemdir. Başka bir şey yok. Kafirdir ve islamla hiçbir alakası yoktur, müslüman değildir. Bir diğeri, mezhepleri kabul etmeyenler. Onlar bidattir, onlar yanılıyor.

Diyorlar ki, İmamı Azam, Resulullah Efendimiz'den almış ben de Resulullah Efendimizden alırım. İmamı Şafii oradan almış, ben de oradan alacağım demekle büyük bir hata yapıyorlar. Çünkü Resulullah efendimizin hadislerini almak, onlardan hüküm çıkarmak herkesin işi değil, herkes çıkartamaz. Ancak bunu içtihad sahibi olan kişi çıkarır. İçtihad yapmanın bazı şartları vardır. Mesela arapça bilmek, arap lügatına vakıf olmak, Kur'an-ı Kerim'i ezbere bilmek. Muhteviyatını, müteşabihatını bilmek, nüzul sebebini bilmek. Bu şartlar bir kimsede bulunuyorsa içtihad yapabilir. İçtihad kapısı kapanmamıştır ancak o şart, kişide bulunmuyor. Mesela imamı Gazali, zamanında kendisi içtihad yapmış, o zamanki alimler hep karşısına geçmişler. O da içtihad yapmamış, başka mezhebe tabi olmuştur. Şimdi, İmam-ı Gazali gibi kim alim?.. Olsa da yine kuramamış... Allah (Celle Celalühu) bu imamlardan razı olsun. Bizim işimizi kolaylaştırmışlar. Hadislerden çok güzel hükümler çıkarmışlar.

Evet onlar yine bu hükümleri, Kur'an'dan, çok güzel bir şekilde çıkarmışlar. Yine sünnetlerden çıkarmışlar. Mesela İmamı Azam bir hadis duymuş, ondan hüküm çıkartıyor. Hadisi aktaran dahi "Sübhanallah, ben hiç bu şekilde anlamamıştım" diyerek hayran kalıyor. Resulullah bizzat kendisi buyurmuş, "Allah-u Teala o adama rahmet eylesin ki, benden gördüğünü muhafaza etsin, başka bir kişiye nakletsin. "Çok kişiler var, bir çok hadis rivayet ettikleri halde, sonra duyanlar, onlara daha güzel manalar vermişler. Bazıları hadis ezberlemişler, fakat onlar hüküm çıkartmıyor. O da herkesin işi değil... Hüküm çıkartmanın şartları var. O alimlerimiz çok çalışmışlar, çok güzel hizmet yapmışlar.

Fıkıh odur ki, hadis ezberleyip anlatmak değildir.

Onun için, mezhepsizlik olamaz, bir mezhebe tabi olmak lazımdır.