Kavramsal çerçeve olarak “karakter” hakkında neler söylenebilir?
Karakter kavramı genel olarak sözlükte; “her insanın kendine özgü davranış eğilimlerinin dinamik bir bütünü veya bir bireyin ayırt edici özelliği, kendine özgü yapısı, onu başkalarından ayıran temel belirti ve bireyin davranış biçimlerini belirleyen üstün ana özellik, öz yapı, seciye, huy, tabiat, bir kişi ya da topluluğun ayırıcı manevî vasıflarının tamamı” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu anlamlar aynı zamanda kişilik ve şahsiyet için de kullanılmaktadır. Ancak karakter kavramı, daha çok kişinin ahlakî özelliklerinin yönü ve tutarlılığı için kullanıldığını söylemek mümkündür.
İslam düşüncesinde kişinin ahlakî özellikleri konusunda öne çıkan şahsiyet Gazzalî’dir. Ona göre ahlak veya huy ne bilme ne yapmaya gücü yetme ne de bir eylemdir. Ahlak veya huy, nefiste insanın içinde yerleşmiş bir durumdur. Başka bir ifadeyle ahlakın dışa vurumu kabul edilen tutum ve davranışların nefisten sadır olmasıdır. Eğer bu durum, aklın ve dinin övdüğü ve iyi fiillerin kendisinden sadır olduğu bir durum ise buna “iyi huy/ahlak” denir. Eğer kötü işlerin sadır olduğu bir durum ise ona da “kötü huy/ahlak” denir. Burada “nefiste yerleşmiş bir durum” ifadesinin kullanılması çok önemlidir. Zira herhangi bir sebeple malını bir ihtiyaç uğrunda sarf eden kimseye “cömerttir” veya kızgınlık anında kendisini zorla teskin edene de “halimdir” denemez. Cömert olması için malını iyilik olarak verme durumu kendisinde yerleşmiş olması gerekir. İşte günümüzde bu duruma “karakter” denilmektedir.
Günümüzde pedagoji ilminin kabul ettiği karakter anlayışı ise şöyledir: “Karakter, ruhta iyice yerleşen prensipler veya maksimler (temel ahlak ilkeleri) vasıtasıyla her irade fiilinin kesin ve muayyen olması üzerine ruhun istikrar kazanmış halidir.” Buna göre karakterin şekil alması, iradeye daimî olarak istikamet veren objektif ve sübjektif prensiplerin özelliğine bağlıdır. Bu anlamda mükemmel bir karakter sadece bir ahlakî idealdir. En iyi karakter bile bu ideale bir yakınlaşmayı gösterir. Çünkü ruhumuz değerlerle yoğrularak istikrar bulur. Bu da ya kendi kendimize kazandığımız ya da gelenek vasıtasıyla benimsediğimiz güzel ahlak ilkeleriyle oluşur. İşte buna “karakter” denilmektedir.
Özet olarak denilebilir ki karakter, insanın iç ve dış görünüşüyle uygunluk, kanaatler ile hareketler arasında düzenli şekilde bir denge gösteren tutum ve davranış temayülleridir. Esasen karakter, insanın doğasında olan ve eğitimle gelişen, zamanla kazanılarak tutum haline gelmiş davranışlardır. Bu sebeple karakterin ahlak ile, karakter eğitiminin de ahlak eğitimi ile örtüştüğünü söylemek gerekir.
Tasavvufta karakter eğitiminin insan tabiatı açısından bakıldığında varoluştan gelen temel güçleri ve temel bileşenleri yani bir bakıma eldeki malzeme nedir?
Tasavvuf düşüncesine göre insan, pek çok ilim disiplinlerine nazaran ruhsal yönü ve iç dünyası öne çıkarılarak geniş ve kapsamlı bir biçimde ele alınmıştır. Dolayısıyla insan eğitimi de buna bağlı olarak şekillenmiştir. Tasavvufun insana bakışı ve insana verdiği ontolojik ve epistemolojik değer, tasavvuf eğitimi özelliklerinin de ana eksenini oluşturmaktadır.
Tasavvuf düşüncesinde insan tabiatı göz önüne alındığında, onun eğitimi ile ilgili temel olarak nefs, ruh, kalp ve akıl kavramlarından söz edilir. Bunlar, insanın temel güçleridir. Sûfîlere göre bu unsurlar, kişinin huyunu, ahlakını başka bir deyişle karakterini ve özelliklerini oluşturur. Aslında söz konusu kavramların her birinin gerek İslam düşüncesinde gerekse tasavvuf düşüncesinde son derece önemli ve kapsamlı bir çerçeveye sahip oldukları muhakkaktır.
Söz konusu kavramlardan nefs, kötü ve çirkin huyların kaynağı, ruh ise iyi ve güzel huyların kaynağıdır. Kalp, bütün ruhî işlevlerin merkezi olup, bireyin aşkın âlemde bağlantısını kuran nominal varlığıdır. Akıl, insandaki bilgi organı olup, iki yönü vardır. Birincisi, tüm insanlarda ortak olan yani dile getirilenleri anlama kabiliyetidir. Diğeri ise aklın pratik yönü olan “basiret” yönüdür. Eğer akıl ilmin rehberliği ile bu yönünü öne çıkarmazsa, nefsin etkisine girer. Nefs, kişilikteki içgüdü, istek ve eğilimler bütünüdür. Kalbe etkide bulunur. Eğer akıl, olumlu işlev görerek kalbe ışık tutarsa, kalp bireyin olumlu davranışlar yapmasını sağlar. Aksi halde nefs, kalbi perdeleyerek kendi isteklerini gerçekleştirmesinin yolunu açar. İnsandaki bu mekanizma eğer olumluyu, iyiyi, güzeli elde etmek ve özümsemek için çalıştırılırsa o zaman kişinin karakteri de ona göre gelişerek şekillenir. Aksi halde olumsuz, kötü, çirkin ve ahlakî olmayan bir karakter gelişir.
Karakter eğitiminin bu temel güçlerinin yanında ayrıca insanın iç âlemini harekete geçiren başka temel bileşenlerin de olması gerekir. Bunlar; ahlakî muhakeme, ince duygululuk, irade kuvveti ve meleke kazanma olarak sıralanabilir. Eğer bir insanda bunlar yoksa veya harekete geçmezse karakter eğitimi için harcanan emek ve zaman boşa gidebileceği gibi kişinin istediği karaktere sahip olması da gerçekleşemez.
Gerek tasavvuf ehline gerekse günümüz eğitim bilimcilerine göre yukarıda saydığımız temel güçler ile temel bileşenler eğer fertte ve ferdin yaşadığı çevrede varsa ve uygun faaliyetler gösterebiliyorsa kişinin ahlakı dolayısıyla karakteri güzel ve olumlu yönde gelişir. Bu da hem ferdi hem de toplumu mutlu ederek huzurlu bir ortamın oluşmasına katkı sağlar.
İnsan karakterindeki olumlu ve olumsuz duygulardan karakterimiz nasıl etkilenir? Bir bakıma pekiştirici ve çeldiriciler nelerdir?
İslam inancına göre insan, temiz ve saf bir fıtratla yaratılmıştır. Eşya ve olaylardan etkilenen insanda bozulma sonradan meydana gelir. Bu gerçek, insan hakkında çeşitli olguların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Mesela eğitim ve gerekliliği, bu gerçeğin ortaya çıkardığı bir sonuçtur. Öyle ki olumlu ve olumsuz eğitim, insan fıtratını, karakterini, ahlakını vs. etkilemektedir. Buna göre insanın yaratılıştan itibaren doğasında var olan potansiyel özellikler, onu iyiye götürebildiği gibi kötüye de sevk edebilir. Bu durum, insanın karakter vasfını ciddi olarak etkileyebilen bir niteliktir. Ancak insanda iyi ve kötü karakter vasfı olmakla birlikte, her karakter vasfı her insanda aynı derece ve miktarda bulunmaz. İşte insan bu potansiyelini nasıl kullanırsa eğitimi, gelişimi, değişimi, karakteri ve ahlakı da o yönde gerçekleşir.
İnsan karakterini etkileyen pek çok unsur olduğu muhakkaktır. Bunlardan bir kısmı olumlu, iyi ve güzeldir. Bir kısmı kötü ve çirkindir. Bir kısmı da insanın yaşayarak uyguladıklarıdır. Tasavvuf öğretisinde temel hedef, insana iyi ve güzel değerler kazandırmak, kötü ve çirkinlerden uzak tutmak ve bazılarını da uygulayarak alışkanlık haline getirmeyi sağlamaktır. Böylece sağlam ve iyi karakterli bir birey yetiştirmektir. Buna tasavvuf terminolojisinde kısaca ahlak eğitimi de denildiği olmuştur.
Tasavvuf düşüncesinin asıl amacının insanı iyiye sevk etmek, kötülükten menetmek ve böylece insan-ı kâmil denilen ideal insan tipini yetiştirmek olduğu muhakkaktır. Bunun için daha çok tecrübelerinden yola çıkarak kendine özgü bir eğitim anlayışı ortaya çıkarmış ve asırlardır uygulayagelmiştir. Tasavvufun uyguladığı bu eğitim sistemine genel anlamda “seyr ü sülûk” yani “manevî eğitim, manevî yolculuk, iç eğitimi, içe yolculuk” denmiştir.
Tasavvuf, karakter ve eğitim üzerine yapılan çalışmalar göstermiştir ki; insan karakterini etkileyen pek çok unsurdan öne çıkanlardan bazılarını şöyle sıralamak mümkündür: Tevbe, adalet, doğruluk, özdenetim (murakabe – muhasebe), zühd, fakr, sabır, şükür, tevekkül, tevazu, rıza vs. gibi unsurlar olumlu unsurlardır. Olumsuzlardan bazıları ise; kibir, yalan, haset, hırs, riya, öfke, şehvet, kin vs. şeklinde sayılabilir. Ayrıca bir de pratik unsurlar vardır ki onlar da ibadet, dua, zikir, sohbet, halvet, seyahat, riyazet ve mücahede vs. gibi sıralanabilir.
Tasavvufta karakter eğitiminin maddi ve çevresel unsurları nelerdir ve pratikte ne tür ibadetlerle şekillenmek mümkündür?
İnsan tabiatı diğer varlıklardan ayrı olarak doğuştan işlenmemiş bir biçimde yaratılmıştır. Bu sebeple insan için bedensel büyüme ve olgunlaşmanın yanı sıra, zihinsel ve ruhsal büyüme ile gelişme ve olgunlaşmanın da sağlanması gerekir. Bu pişme ve olgunlaşmanın kendiliğinden olmayacağı açıktır. Hatta kişinin tek başına çalışıp çaba göstermesiyle de olmaz. İnsan tek başına sadece duyu organlarıyla bu işi yapmaya kalkacak olursa zan, yalan, yanlış ve tezvir içine düşer. Kendi gerçeğini çözemeyeceği gibi olay, olgu ve varlıkların arkasındaki hakikate ulaşması, anlamları ve sırları yakalaması da son derece zor ve çetrefillidir. Bundan dolayı insanı diğer varlıklardan farklı biçimde ele alan ve onu bütün yönleriyle değerlendiren ve yetiştirip olgunlaştıran bir sisteme gerek duyulmuştur ki, buna genel ifadeyle eğitim denilmiştir.
Eğitim, insanlık kadar geçmişi olan önemli bir olgudur. İnsanların var olduğu günden beri bilgi, görgü, inanç, ahlak, adap, usul, erkân, örf, âdet, gelenek gibi insan hayatını yönlendiren temel unsurlar hep eğitim ve öğretim ile aktarılarak günümüze kadar devam etmiştir. Şüphesiz yine insanlıkla beraber eğitim ve öğretim için kullanılan çeşitli unsurlar da olagelmiştir. Mesela öğretici, eğitici, öğretmen, rehber, mürşid, mürid, öğrenici, talebe, talip, salik, mektep, medrese, okul, tekke, dergâh vs. gibi eğitimin olmazsa olmazları kabul edilen unsurlardır. Eğitim ve öğretim bu unsurlarla devam eder. Her birinin kendine göre çeşitli fonksiyonları vardır.
Tasavvuf düşüncesinde de eğitimin sistemli ve istenilen faydayı sağlaması için çeşitli unsurlar kullanılmıştır. Bunların en başında yukarıda ifade edilen pratik unsurları titizlikle uygulayan mürşid, halife, mürid ve tekkeyi saymak gerekir.
Karakter eğitiminde “metod” konusu hiç şüphesiz en can alıcı ve etkin bir uğraş ve eğitim alanı. Güncel boyutu da çok önemli. Düşüncelerinizi alabilir miyiz?
İnsanlık tarihi boyunca toplumlar ve düşünceler, varlıklarını sürdürebilmek için kendi kültürlerinin özelliklerini yeni kuşaklara aktarmaya gayret gösterir. Bunu yaparken çeşitli unsurlardan yararlanarak eğitimi bir araç olarak kullanırlar. Bundan dolayı eğitimin tarifi yapılırken farklı nitelikleri öne çıkarılarak değişik sonuçlara varılmıştır. Eğitim tanımlarının ortak olan en belirgin özellikleri, eğitimin bir süreç olduğu ve bu sürecin sonunda insanın davranışlarında değişme olduğudur. Eğitim ailede başlar, sokakta, okulda, iş yerinde vs. devam eder. Çağımızda eğitim denince, artan ölçüde okullarda yapılan eğitim anlaşılmakta ve anlatılmaktadır. Eğitimin en temel öğeleri; insan, yaşantı (tecrübe), bilgi, ahlak, karakter, kişilik, mizaç, mekân, tutum ve davranışlar ile süreçtir.
Şüphesiz eğitimin merkezinde insan vardır. İnsan ise çok yönlü ve çok farklı niteliklere sahip bir varlıktır. Bu sebeple eğitim, hedeflediği amacını gerçekleştirebilmek için çeşitli metot, yöntem, teknik vs. gibi yollar kullanır. Esasen metot veya usul, bütün ilim alanları için temel kabul edilir. Bu açıdan bakıldığında eğitim, eğitim düşüncesi, eğitim yöntemi veya uygulaması ele alınırken metodu, yöntemi, felsefesi, ilkeleri, amaçları, bilgi muhtevası, araç ve gereçler gibi pek çok unsurla beraberce değerlendirilir.
Tasavvuf düşüncesi de tarih sahnesine çıktığı günden beri kendine özgü bir eğitim ve eğitim metodu uygulamıştır. Zaman içinde kendi içyapısının tecrübelerinden de yararlanarak metodunu geliştirmiş ve devam ettirmiştir. Şurası bir gerçektir ki, günümüzün modern kabul edilen eğitim ve öğretimin kullandığı yöntemler, esasında genel anlamıyla din eğitiminin özel anlamda da tasavvuf eğitiminin öteden beri kullandığı yöntemlerdir.
Bu yöntemlerden bazıları şöyle sıralanabilir:
Takrir/Anlatım Yöntemi
Soru-Cevap Yöntemi
Tedric Yöntemi
Gözlem Yöntemi
Yaşayarak Öğrenme Yöntemi
Örnekleme (Özdeşleşme/Rol Model) Yöntemi
Hikâye veya Kıssa Anlatımı Yöntemi
Tasavvufta kazanımlar konusu, bir tür verimlilik sorgulaması aslında… Bu konuyu biraz açar mısınız?
Tasavvuf düşüncesinin en önemli hedeflerinin başında şüphesiz daha önce söylendiği gibi Kur’an’ı Kerim’in ana çerçevesini çizdiği ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) yaşayarak uyguladığı bir hayatı insanlara anlatmak, öğretmek ve esas olarak yaşamalarını sağlamaktır. Böylece İslam’ın temel iki ana kaynağına dayalı olarak insanın yaratılış gayesine uygun iyi bir kul ve sağlam karakterli bir birey yetiştirmektir. Bunun için de kendine ait bir eğitim programı geliştirmiş ve tarih boyunca uygulamıştır.
Tasavvufta karakter eğitiminin hem dünyaya hem de ahirete yönelik kazanımlarının olduğu anlaşılmaktadır. Zira söz konusu insan olunca maddi ve manevî yönü beraberce değerlendirme mecburiyeti vardır. Sûfîlere göre tasavvuf eğitiminin kazanımlarını dünya ve ahiret baz alınarak kısa ve uzun vadeli şeklinde değerlendirmek mümkündür. Dünyaya yönelik kazınmaları, kısa vadeli kazanım listesinde görmek gerekir. Ahirete yönelik uzun vadeli kazanımlar ise Yüce Allah’ın rızasını kazanmak ve O’na ulaşmaktır.
Dünya hayatında bilgili, ahlaklı ve sağlam karakterli olan bir insan hem dünyada hem de ahirette mutlu ve huzurlu olur. Bunun için iyi bir eğitim alarak maddi ve manevî yönden kendini yetiştirmiş olması gerekir. Şüphesiz tasavvuf eğitiminin ve dolayısıyla karakter eğitiminin önceliği, kişinin iç âlemini güzelleştirmektir. Bunu yapan birey yani iyi, güzel ve olumlu bir karakter eğitimi alan kişi hem dünyada hem de ahirette pek çok kazanım elde eder.