Şehirli ve Köylü Müslümanlığı / Şenel İlhan Beyefendi’nin Sohbetinden

Köylülük veya bedevilik sözcükleri, medenileşmemiş insan veya toplulukların kabalık, yobazlık, bilgisizlik, görgüsüzlük, inatçılıkla hemhal olmuş kültür ve zihniyetlerini ifade eder. Bu yazı, köylülerin şahsına değil ama zihniyetine bir eleştiridir. Zira köyde yaşayan her kişi köylülük sıfatını hak etmediği gibi şehirde yaşayan her kişi de medenileşip şehirli olma sıfatını hak etmez. Nitekim toplumumuzda, özellikle kentlerde yaşayan ve kendini medeni sanan köylüler çok fazladır... Teknoloji ve bilimdeki müthiş gelişmelere rağmen günümüzde insan ilişkilerinde hâlâ köylülük kültürü ağır basmaktadır ve bu kültürden din, siyaset, sosyal hayat, sanat, akademik hayat gibi hemen her alan ciddi şekilde etkilenmektedir.

Köylülük (bedevilik) medeniliğin (şehirlilik) zıddı olarak hemen her devirde önemli bir toplumsal sorun olarak karşımıza çıkar. Nitekim Peygamberimizin (s.a.v.) bedevileri ehlileştirmek adına mücadeleleri hadis kaynaklarında bir hayli yer tutar. Bedevilik Kur’an’da da zemmedilir. Mesela, Tevbe suresi 97. ve 98. ayet-i kerimelerde Hz. Peygamber’in çağdaşı olan bedevîler/köylüler şöyle eleştirilir:

“Göçebe çöl bedevîleri, cahillikleri ve eğitimsizlikleri sebebiyle küfür ve nifakta şehirlilerden daha şiddetli olup, konumları ve içinde bulundukları şartlar itibariyle Allah’ın Peygamberi’ne indirdiği hükümlerin sınırlarını bilmeme onlardan daha çok beklenir. Allah her şeyi hakkıyla bilen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır.” (Tevbe, 9/97)

“Bedevîlerden öylesi var ki, Allah yolunda verdiklerini kendilerinden zorla alınmış bir angarya sayar ve bundan kurtulmak için sizin başınıza felâketlerin gelmesini gözetleyip durur. O kötü felâketler, belâlar kendi başlarına gelsin. Allah, her şeyi hakkıyla işiten, kemâliyle bilendir.” (Tevbe, 9/98)

Hz. Mevlana, Mesnevisinde “Köyü yurt tutmak aklın mezarıdır. Köyde gece gündüz bir gün kalan kişinin aklı bir ayda yerine gelmez.” diyerek bu kültürün bulaşıcı etkisini çok veciz ifade eder.

İslam dini de nazil olduğu yıllardan zamanımıza gelen bir süreç içinde bedevice zihniyetlerin veya İslam dışı gelenek veya göreneklerin etkisiyle, birçok bidat mezhep ve sapık fırkaya bölünmekten kurtulamamıştır. Bu durum aslında bütün semavi dinlerin değişmez kaderidir. Bu nedenledir ki, güzel İslam dini Peygamberimizin (s.a.v.) zamanındaki berraklığını, incelik ve güzelliğini bedevi zihniyetli Müslüman topluluklar ve gruplar yüzünden kaybetmiş, yobazlık ve bağnazlıkla eşleştirilen, terörle ve şiddetle anılan bir din olmuştur.

Hâlbuki güzel İslam dini, ahlaki ve amelî umdeleri, Yüce Yaratıcı tarafından beyan olunmuş, kıyamete kadar da hükmü baki olan, dolayısı ile her zaman ve her devirde insanlığın sorunları ile baş edebilecek en kâmil bir dindir. Ve gerçekten bu din, kendini hakkıyla anlayan ve yaşayanları, mutlu ve huzurlu kılmada mucizevi bir iksir hükmündedir. İslam’dan önceki semavi dinlerde her ne kadar hak olarak gelmişlerse de bozulmuşlar ve eskiyerek hükmü kaldırılan yasalar gibi Yüce Yaratıcı tarafından hükmen kaldırılmışlardır. Onların yerine Kur’an’la birlikte, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in elçiliğinde ve örnekliğinde hem daha geniş kapsamlı hem daha detaylı bir şekilde yeni bir Müslümanlık dönemi başlamıştır.

İnsanlığın sorunlarının ciddi anlamda birbiri üstüne adeta yığıldığı şu en zor zamanda hâlâ insanlığa umut ve ışık olacak, huzur ve mutluluk dağıtacak tek din de ancak İslam’dır. Açıkçası insanlığın artan sorunlarını çözebilme noktasında bu din, içtihatlarla da açılıma müsait yapısı ile bugün milyarlarca insanın tek çaresi ve tek umut kapısıdır. Ne var ki insanlığın umudu bu dinin, önce Müslümanlar tarafından iyi anlaşılmaya ihtiyacı vardır. Zira İslam’ı yanlış anlayanlardan eli kanlı terör örgütleri çıkabildiği gibi, Kur’an’ı çağa uydurmaya kalkarak değiştirmek isteyen veya Hz Peygamber’i (s.a.v.) tamamen dışarıda bırakan sapık görüşler de çıkabilmektedir.

Bu din, sorunları yok etmek için indirilmiştir, sorun çıkarmak için değil. Nitekim geldiği asırda sahabeler gibi ahlaki seviyesi en üst düzeyde bir toplum yetiştirerek bunu kanıtlamıştır. Hz Peygamber’in yaşam tarzı, Kur’an’ı anlayış biçimi tekrar hakkı ile anlaşılır ve bu konuda onun sahabeler gibi günümüzde yaşayan örnekleri çoğalabilirse, bugün de aynı mucizevi başarıyı gösterir, bundan şüphe duyulmaması gerekir. Bu şekilde gayret edenlere de eminim ki Yüce Allah’ın yardımı yetişecek, bu kutlu amaç uğruna çalışan topluluğu bu konuda başarılı kılacaktır. Zira Kur’an’da ve hadis-i şeriflerde Yüce Rabbimizin bu konudaki vaadi açıktır.

Dünyanın içinde bulunduğu halden şu anda kimse memnun değildir. Zayıf, gariban ülke ve toplumları sömürerek zenginleşen ve onların servetleri ile bir dönem şaşaalı bir hayat süren batı toplumları da artık ciddi bir maddi ve manevi kriz içerisindedir. Beşeri sistemlerin veya uyduruk dinlerin, ebedi bir hayat için yaratılmış olan insanlara verebilecekleri hiçbir şey olmadığı iyice anlaşılmıştır... Dünyanın geçici güzellikleri bir dönem insanları sarhoş etse de bu tür zevkler, sarhoşluk bitene kadardır. Bugünün çağdaş insanları, dertlerini unutmak için alkole başvuran ama ayıkınca dertlerin bitmediğini görüp yeniden alkol alan alkoliklere benzemektedirler.

İnsanoğlu Allah’ın mükerrem yaratığıdır ve ancak Allah’ı bilerek, O’na teslim olarak mutlu olacak fıtratta yaratılmıştır. O halde bu çağda fıtratı bozulan bu insanlığa gerçek İslam’la yeni bir format atılmalıdır, zira sonu fiyasko olan başkaca yollar çok denenmiştir.

İslam dini, âlemlere rahmet olarak gönderilen bir elçinin getirdiği, evrensel mesajlar içeren bir dindir. Evrensel mesajlar içeren bu dini, evrensel ölçekte tanıtabilmek için önce onun müntesipleri bu mesajları iyice anlamalı, kabullenmeli, içselleştirmelidir. İşte böyle olursa insanlık için bu din güçlü bir cazibe alanı oluşturur.

Maalesef bugün Müslümanların en büyük sorunu bu dini anlamada yobazlıktan, sığlıktan veya aşırılıklardan kurtulamamalarıdır. İslam her şeyden önce sevgi, şefkat merhamet dinidir. Bu nedenledir ki, bu dinin müntesipleri öncelikli olarak, sencil, cömert, fedakâr, karşılıksız iyilik yapabilen, incitmeyen, kalp kırmayan, yaşadığı topluma huzur ve mutluluk dağıtan insanlar olmalıdırlar.

Bu nedenle Hazreti Peygamber örnek alınarak, nezaket, incelik, hoşgörü, sevgi, şefkat, saygı gibi erdemlerle insanlar birbirine muamele ettiklerinde; adalet gözetildiğinde o toplumlara huzur ve mutluluğun koşarak geldiği görülecektir.

Kısacası toplumlara maddi manevi huzur ve mutlulukların gelmesi ancak İslam’ın köylülük ve yobazlıktan kurtularak, hakiki manada yaşanılması ile olacaktır. Bu konuda değerli büyüğümüz İlim, İrfan, Hikmet Ehli Şenel İlhan Beyefendi’nin önemli bir sosyal medya paylaşımı ile yazımı bitiriyorum.

Dikkatle okuyup, iyice anlamak temennisiyle, Allah’a emanet olun.

“Köylü Müslümanlığı, istisnaları hariç, günümüzde, maalesef tüm dünyada hâkim olan en sığ, İslami yaşam biçimidir. Kentli, gerçek anlamda şehirlileşmiş, insani, ahlaki ve yaşam kültürü anlamında, vahşilikten uzak; yani medeni ve hakiki İslam’ı, zerre sapmadan yaşarken de, en yüksek düzeyde anlayışlı, kibar, cömert, mert, doğru sözlü, merhametli, saygılı ve yine tüm mahlûkata, azami derecede sevgi dolu; ikili ilişkilerde, hoşgörülü ve müdaralı ve yine alabildiğine müdahanesiz bir dik duruşla yaşayan her insan, gerçek bir Müslüman ve hatta İslam’ın hedeflediği kâmil insan ve hakiki Müslüman’dır.

Diğer yığınlar ise, insan olmadan Müslüman olan, ahlaktan uzak takvalık taslayan ve yine muhteşem İslam ahlakını, kati farz da olsa, sadece iffete ve kadın erkek ilişkilerine indirgeyen taş kafalara aslında, sadece köylü Müslüman demek bile değil; bu beyinsizlere en yakışan sıfat; “koca koca ilmine ve tüm takva gibi görüntüsüne rağmen, onlara en yakışan sıfat, ağır yobaz, kaba bedevi ve hatta İslam’a düşman Müslüman” demek en doğru ve kesinlikle, en adil tanımdır.

Tamam, her dinin köylüsü, yani köylü hristiyanı, köylü budist, yahudi ve hatta köylü ateist, sosyalist ve şintoist olanları vardır ve yine doğal olarak, eliti, şehirlisi de vardır ve bu olmalıdır ve kesinlikle son derece normal olan da budur. Fakat Mekke şehrinde doğmuş ve tam anlamıyla şehirli ve medeni toplum amaçlı indirilmiş, Yüce “Kur’an” ahlaki, ilmî, kültürel ve insani seviyesi maksimum toplum ve bireyler hedefleyen, yegâne hakikat olan ve en yüksek seviyede, deha akıllara ve kültürlere bile, rahatça meydan okuyan, yüce İslam’a ve ona bağlı gerçek Müslümanlara, bu durum, kesinlikle hiç mi hiç yakışmamaktadır.

Mesela, birkaç kilo gıdayı veya birkaç ucuz giysi ve modası geçmiş ayakkabıyı bedava alacağım diye, binlerce kişinin toplanıp, birbirini ezercesine ve hatta ezerek kapış kapış olmaları, vapura, trene önce ben bineceğim vs. diye kavgalar, dövüşler ve sövüşlerden zerre çekinmemeleri ve üstelik de bu manzaraların artık kanıksanması ve hele hele akıllılık ve uyanıklık sanılmasına ise, onurlu bir Müslüman olarak, onlar adına aşırı esef duyuyor; fikrî ve kalbî, derin bir acı ve utanç hissediyorum!..”