Hz. Peygamber (sav), Kur’ân’ın açık emriyle, kendisine uyulması ve hareketleri model alınması gereken en güzel örnek ve ideal bir şahsiyettir. Kur’ân’da, Hz. Peygamber’i (sav) örnek alıp itaat etmek, dünya ve ahirette kurtuluş ve mutluluk vesilesi olarak zikredilmektedir (Âl-i İmrân, 3/132; Ahzab, 33/71) Örnek şahsiyet, bugün psikolojinin üzerinde önemle durduğu bir konudur. İnsanlar, çevrelerinin, anne-baba, öğretmen, arkadaş vs. gibi kişilerin etkisinde kalabilmekte, bilinçli veya bilinçsiz onları örnek almakta ve tutum ve davranışlarını taklit etmektedirler. Dolayısıyla kişiliğin oluşmasında çevredeki örnek alınan şahsiyetlerin taklit edilmesi önemli yer tutar. İşte bu noktada Kur’ân, asıl örnek alınması gerekenin Hz. Peygamber (sav) olduğunu net bir şekilde vurgular.
Bilindiği gibi bir heykeltıraş, modelini karşısına alır ve elindeki kaya parçasını ona benzetmeye çalışır. Hiçbir işe yaramayan taşı, modeline göre işleyerek paha biçilemez bir eser haline getirir. Ruhen sağlıklı, kişilikli ve mutlu olmak isteyenler de Hz. Peygamber’i her yönüyle karşısına alır, her hareketini O’nun davranışlarına benzetmeye çalışır. Böylece tutum ve davranışları güzelleşir, insanlarla rahatça anlaşır, kaynaşır, uyum sağlar, mutlu bir hayat sürer. Bunu başarabilmek için de Hz. Peygamber’in insanî ilişkileri, tutum ve davranışları ve bütün yönleriyle iyi tanınması gerekmektedir. Bu yazımızda Hz. Peygamber’i kısaca tanıtmak ve hayatından birkaç tablo sunmak istiyorum.
Bilindiği gibi Hz. Peygamber Mekke’de yetim olarak doğdu. Altı yaşına geldiğinde de annesini kaybederek öksüz kaldı. Onu önce dedesi, o vefat edince de amcası yetiştirdi. O çobanlık yaptı, ticaretle meşgul oldu. 25 yaşında iken kendisinden 15 yaş büyük olan Huveylid kızı Hatice ile evlendi. Çocukları oldu. Kızı Fâtıma dışındaki çocuklarının ölüm acılarını tattı. Eşi Hatice’yi de kaybetti. Ardından başka kadınlarla evlendi.
Hz. Peygamber de diğer insanlar gibi günlük ihtiyaçlarıyla meşgul olurdu. Elbisesini yamar, ayakkabılarını tamir eder... Sofraya hizmetçisiyle oturur, kölelerin dâvetine katılır, hastaları dolaşır, cenâzelerde bulunurdu. Karşılaştığı çocuklara selam verirdi.
Hz. Peygamber’in kimseden bir beklentisi yoktu; mal, makam, şan, şöhret peşinde değildi. Mekke’de gayet tabiî bir hayat sürmekteydi. Toplumda “El-Emin (güvenilir kimse) olarak tanınıyordu. Kırk yaşına kadar hiç yalan söylememişti; peygamberlik görevini aldıktan sonra da Allah adına yalan söylemesi söz konusu olamazdı. O’nun çıkışı ve faaliyetleri Allah adınaydı. Dinî içerikli konuşmaları ve yapıp-etmeleri vahiy destekliydi. Nitekim bir kişi Hz. Peygamber’e gelmiş ve “Allah yolunda öldürülürsem günahlarım bağışlanır mı?” diye sormuştu. Hz. Peygamber de “Eğer sabırla, karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek, kaçarken değil de Allah yolunda ilerlerken öldürülürsen evet.” diye cevap verdi. Daha sonra da “Nasıl demiştin?” diye sordu. Adam sorusunu tekrarlayınca, Hz. Peygamber bu defa: “Eğer borç hariç, sabırla, karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek, kaçarken değil de ilerlerken öldürülürsen evet! Cebrail bana böyle söyledi.” buyurdu (Müslim, İmare, 117; Tirmizî, Cihad, 33; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V/304, 308) Burada Hz. Peygamber kendisine soru soran kişiye verdiği cevabını yinelerken, ilk cevabında yer almayan “Eğer borç hariç” şeklindeki ilaveyi hemen o anda Cebrail’in tamamladığını söylemiş ve bu tavrıyla hata üzerine bırakılmayacağını açıkça göstermiştir. Dolayısıyla Allah, elçisinin sözündeki eksikliği gidermiş ve O’nu hata üzerine bırakmamıştı.
Sevgisi Koşulsuzdu
Hz. Ali’nin gözlemlerine göre Hz. Peygamber, beraber oturduğu insanlarla yeteri kadar ilgilenir, her birine gerekli iltifat ve ilgiyi gösterirdi. Öyle olurdu ki her biri Hz. Peygamber’in en çok sevdiği insanın kendisi olduğunu sanır ve O’nun yanında kendisinden daha kıymetli biri olabileceğini düşünmezdi.
Duyguları Önemserdi
Hâlid b. Velid, Müslüman olmaya karar verip huzuruna geldiğinde, selâmına Hz. Peygamber’in güler yüzle karşılık verdiğini belirtmekte ve kendisine “Beri gel! Sana hidâyet edip doğru yolu gösteren Allah’a hamd olsun! Senin akıllı bir kimse olduğunu ve er geç Müslüman olacağını umuyordum!” dediğini anlatmaktadır. (Asım Köksal, İslam Tarihi, VIII/23) Hz. Peygamber’in bu tavrı, insana değer verdiğini ve kişilerin duygularını önemsediğini göstermektedir.
İnançlara Saygılıydı
Kur’ân, insanların kişisel olarak değer verdikleri kutsallarına dil uzatılmaması gereğine dikkat çekmiştir. Bu sebeple, küfür ve inançsızlık düşünce ve fikir olarak reddedilse de her kim olursa olsun, bireyin değer verdiği kişisel inancına, düşünce ve kanaatine saldırmak ahlâkî bir davranış olarak görülmemiştir. Nitekim uzun süre şirk içinde kaldıktan sonra Müslüman olan kimseler bile geçmişte Hz. Peygamber’den olumsuz sayılabilecek hiçbir tutum ve davranış görmediklerini dile getirmişlerdir.
İsteneni Verirdi
Enes’in (r.a.) anlattığına göre Hz. Peygamber (sav), İslam için kendisinden ne istenirse onu mutlaka vermekteydi. Hz. Peygamber’in bu tutumunun sonucuyla ilgili olarak Enes (r.a.), kimilerinin sırf dünya menfaati için Müslüman olduğunu, fakat çok geçmeden Müslümanlığın bu kimselerin gözünde dünyadan ve dünya üzerindeki her şeyden daha değerli hale geldiğini belirtmektedir. (Müslim, Fezâil, 57-58)
Barıştan Yanaydı
Hz. Peygamber, ağır şartlarına rağmen Hudeybiye sözleşmesini kabul ederek barış ortamı oluşturmaya gayret etmiştir. Nitekim Kur’ân’da “...Onlar size dürüst davrandıkça, siz de onlara dürüst davranın...” (Tevbe, 9/7) ayetiyle Hudeybiye antlaşması ile oluşan barış atmosferinin korunması önerilmiştir. (Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, IV/279) Böylece Hz. Peygamber, Hz. Ömer’in antlaşma aleyhine yaptığı itirazlara aldırmamış, Müslüman olarak kendisine sığınan Ebu Cendel’i antlaşmaya konulan bir madde gereği Mekkeliler adına orada bulunan babası Süheyl’e istemeyerek de olsa teslim ederek antlaşma ve barış taraftarı olduğunu göstermiştir.
Sonuçta Hudeybiye barış antlaşması, Mekke’liler ve onlarla birlikte hareket eden kabilelerle 10 yıl savaş dahil herhangi bir problemin yaşanmayacağı anlamına gelmekteydi. Hz. Peygamber bu barış atmosferinde İslam’ı tebliğ çalışmalarında bulunabilecek arkadaşlarından bir kısmını çeşitli yerlere göndermiştir. Yine Medine dışından gelen insanlarla daha rahat ve gailesiz bir ortamda görüşme yapma imkânı bulmuş, süregelen uzlaşma ortamı sayesinde oluşan olumlu havanın etkisiyle insanlar grup grup İslam’a girmişlerdir. Bu süreç Kur’ân’da “Ve insanların dalga dalga Allah’ın dinine girdiklerini gördüğün zaman” (Nasr, 110/2) ayetiyle anlatılmıştır.
İnsanlarla İç İçeydi
Hz. Peygamber çevresindeki insanlarla canlı bir iletişim içindeydi. Yanına gelene iyi davranmış, gelmeyenleri de ziyaret ederek ilâhi mesajı insanlara ulaştırmaya gayret etmiştir. O, hiçbir zaman insanların kendini dinleme ve kabul etme mecburiyeti içinde oldukları şeklinde bir tavra girmemiş, başta ilâhi mesajı kabul etmeyenler olmak üzere herkesi ve her kesimi dolaşarak görevini sürdürmüştür. Ayrıca misafirperverlik, gelmeyene gitme ve ilişkiyi kesmeme, hasta ziyaretinde bulunma ve cenazelere katılma da O’nun tavsiyelerinden bazılarıydı.
Şefkatli Bir Muallimdi
Bütün nebiler gibi Hz. Muhammed de Allah tarafından gönderilen bir peygamber ve seçilmiş bir insandı. O’nun, elçilik görevini sürdürürken birlikte olduğu sahabeleri de seçme insanlardı. Zira Allah, emin bir Peygamber’e indirdiği Kur’ân’ı, güvenilir olmayan insanların eline bırakacak değildi. Dolayısıyla hem Peygamber hem de ashabı, emin ve seçkin insanlardı. Hayatın her alanında insanlar için faydalı olan bilgileri sahabelere öğretmekte ve onlara “Ben size, bir babanın evlâdına öğrettiği gibi öğretiyorum.” (İbni Mâce, Tahâret, 16) buyurmaktaydı. O’nun eliyle şekillenen kutlu sahabelerden biri de Cüleybib’di.
Cüleybib, Ensar’dandı. Kısa boyluydu, yakışıklı sayılmazdı. Kimse ona kızını vermek istemiyordu. Dolayısıyla evlenememişti. Bir gün Hz. Peygamber’in huzuruna gelmiş ve “Ya Resûlallah, zinâ etmeme izin ver!” demişti. Öyle anlaşılıyor ki bu genç adam, âdeta “Ben artık bu duygularımı kontrol edemiyorum.” der gibi sıkıntısı için Hz. Peygamber’in bir çözüm bulmasını istemekteydi. Hoş olmayan bir isteğe şahit olan insanlar “sus, sus...” diye Cüleybib’i engellemeye çalışırken, diğer taraftan Hz. Peygamber gayet sakin bir şekilde “Bana yaklaş.” buyurarak Cüleybib’i yanına alır ve onunla konuşmaya başlar:
“Bir başkasının senin annenle zinâ etmesini ister misin?
“Hayır, istemem.”
“Zaten hiç kimse annesiyle böyle bir şey yapılmasını istemez.”
“Bir başkasının senin kızınla zinâ etmesini ister misin?”
“Hayır ya Resûlallah, istemem.”
“Zaten hiç kimse kızlarıyla zinâ edilmesini istemez.”
Daha sonra Peygamberimiz, kız kardeşi, halası ve teyzesi gibi yakınlarıyla zinâ edilmesine gönlünün razı olup olmayacağını sormuş, Cüleybib her defasında “Hayır” cevabını vermişti.
Hz. Peygamber Cüleybib’i dizinin dibine almış, sorduğu sorularla “kendisini başkasının yerine koymasını, kendisi için, ailesi için istemediği bir şeyi başkası için istemesinin doğru olmadığını, aksine kendisi için arzu ettiği şeyi başkaları için de arzu etmesi gerektiğini” samimi duygularla öğreterek Cüleybib’in hatasını anlamasını sağlamıştı. Ardından da elini Cüleybib’in omuzuna koyarak, bunlar tabiî duygulardır, böyle şeyler olur dercesine şefkatli bir baba gibi “Allahım! Cüleybib’in günahını affet; kalbini temizle ve organlarıyla günah işlemekten koru!” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V/256-257) diyerek ona dua etmiş, duygularında samimi olan bu genci onure ederek toplum içinde rencide edilmesini önlemiştir.
Sonuç olarak Cüleybib, aldığı bu ibretlik dersle Medine’nin en iffetli insanlarından biri olur. Bir gün Hz. Peygamber onu, evlenecek kızları olan soylu bir aileye gönderir. Nitekim aile de her an kızları için bir teklif beklemektedir. Cüleybib kapıyı çalıp içeriye girer ve onlara Rasûlullah’ın selamını söyler. Ardından da Rasûlullah’tan gelen selamla heyecanlanan aileye teklifini yapar ve “Hz. Peygamber ‘Selamımı söyle, kızlarını seninle evlendirsinler.’ dedi.” der. Manzara karşısında ana-baba birbirlerine bakışırlar. “Kızımızı Cüleybib’e mi vereceğiz?” diye konuşurlar. Ancak emri veren Rasûlullah’tır ve ondan gelen emir tereddütle karşılanmamalıdır. Onlar kızları adına tereddüt geçirirken, perde arkasından bütün konuşulanları işiten ve Hz. Peygamber’in arzusunu duyan kızları hemen seslenir ve “Rasûlullah’ın emrini getiren birisi için neden tereddüt gösteriyorsunuz?” der. Ardından da “Allah ve Rasûlü bir meselede hükmünü verdiği zaman mü’min bir erkek veya kadının kendileriyle alâkalı o meselede başka bir tercihte bulunmaya hakları yoktur. Kim Allah’a ve Rasûlü’ne isyan ederse besbelli bir sapıklığa düşmüş demektir.” (Ahzâb, 33/36) ayetini okur ve ilave eder: “Hz. Peygamber’in benim için münasip görüp razı olduğuna ben de razıyım ve kabul ediyorum.” der. Böylece imanı ve Peygamber’e bağlılığı fevkalade olan bu genç kız; gönlü güzel, imanı fevkalade, cesaret ve kahramanlık timsali Cüleybib’le evlenir. Kızın bu davranışından oldukça memnun kalan Hz. Peygamber, bu bahtiyar insana “Allahım, ona bol bol hayır ver, geçim darlığı verme!” diye dua eder. Kız, Hz. Peygamber’in duasının bereketini görür, Medineli kadınların en zenginlerden biri olur.
Evet, Cüleybib artık evlenmiştir. Derken düğününden az bir zaman sonra Peygamberimiz gazaya çıkmak için hazırlıklara başlar. Yeni evli Cüleybib de cihad ordusundan geri kalmak istemez. Hemen Rasûlullah’ın davetine icabet eder. Gazada kahramanca savaşır, önce gazi payesi alır, ardından da şehit düşer. Gaza sonrası herkes şehitlerini aramaya koyulur. Bu arada Hz. Peygamber:
“Ben Cüleybib’i kaybettim, onu arayın!” diye emreder. Ararlar ve onu, öldürdüğü yedi kişinin yanında bulurlar. Cüleybib önce gazi olmuş, sonrasında da düşmanları onu şehit etmişlerdir. Haber verilir, başucuna gelir durur Hz. Peygamber: “Cüleybib benden, ben de ondanım. Cüleybib benden, ben de ondanım!” buyurur. Kaldırır Cüleybib’i, kollarına alır, alır da oracıkta kabri kazılana kadar kucağında tutar Cüleybib’i. Ve şehit elbisesiyle bizzat Peygamber tarafından mezarına konuluncaya kadar hâlâ Peygamber’in kucağındadır Cüleybib. (Müslim, Fezâilu’s-Sahâbe, 131)
Sonuç olarak insanları karşılıksız seven şefkatli Peygamber ve samimi muallim Hz. Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bütün insanlık için en güzel modeldir.