Aklı olan herkes şöyle evrene bakıp biraz tefekkür ederse açıkça göreceği o dur ki, Allahu Teâlâ şu dünya ve içindekileri insanoğlunun hizmetine vermiştir. Hatta Güneş, Ay, yıldızlar, galaksiler, hepsi insana hizmet ediyor. Bizim görmediğimiz Allah’ın başka kulları veya mahiyetini bilmediğimiz yarattığı varlıklar var da onlar da bütün bu nimetlerden istifade ediyorsa bilmiyorum bu konuda benlik yapıp tüm evren yalnız bize hizmet ediyor demeyeceğim. Ama şu bir gerçek ki evren ve içindekiler bize bir şekilde hizmet etmekte, bu hakikatten kaçış yok. Kimisi ışığımız, enerjimiz olmakta, kimisi gıdamız… Kimisi sadece göz zevkimize, estetik duygularımıza hitap edip cevap veriyor. Kuşlar, balıklar, küçük ve büyük baş hayvanlar en sevdiğimiz hayvansal gıdalar olarak bize hizmet veriyor. Meyve ve sebze gibi bitkisel gıdalarla birlikte Dünya her zaman bize son derece mükellef bir sofra sunuyor. Sözü uzatmadan gelmek istediğim nokta şu ki, Allah (c.c.) insan olarak yarattığı kullarını çok seviyor ve çok değer veriyor. Evet, insanoğlu da sonuçta yaratılmış bir varlık olmasına rağmen, bilebildiğimiz veya bilemediğimiz bütün varlıklarını bizim istifademize sunması bunu gösteriyor. İşte kurban ibadeti de yine insanoğlunun yüksek şerefinin bir göstergesi… Niye diyecek olursanız, Rabbimiz kendisine yakınlığımızı sağlamak için kurban olarak kesilen hayvanların canını bize helal sayıyor. Bu kurbanlık hayvanlar canlarını hiçbir karşılık göremeden bize feda ederek yine bizi Rabbimiz’e yaklaştırıyorlar. Efendimiz (s.a.v.) bunu şöyle haber veriyor: “Kurbanın derisindeki her tüy sayısınca size sevap vardır. Kanının her damlası kadar mükâfat vardır. O sizin mizanınıza konacaktır. Müjdeler olsun!” (İbn Mace)
Evet, sadece onlara sahiplikten vazgeçmeye razı olmak, bu fedakârlığı göstermekle bu mükâfatlara ve yakınlığa ulaşabiliyoruz.
Buradan bir adım ileriye giderek gündemimize daha önemli bir şeyi almak istiyorum. Sahip olduğumuz hayvanların canlarından vazgeçmek bizi bu derece Allah’a yaklaştırırsa kulun kendisini kurban etmesi Allah katında kişiyi nerelere çıkarır, tahmini bile zor diyorum. Kuldan kurban olur mu demeyin. Şehadet arzusu ve hatta şehadet mertebesi kulun kurbanlığından başka bir şey mi ki? Şehadetle kul, Allah yoluna canını kurban etmiş olur. Şehitlik o yüzden çok büyük bir mertebedir. Şehitliği arzulamamak mümkün mü şimdi…
Peki, şehitlikten daha ileride mertebeler var mı derseniz var derim. Bir kulun, nefsin bütün günah isteklerinden Allah için vazgeçerek bir bakıma nefsini kurban etmesi ki bu, şehitlikten daha büyük mertebe. Bir seferden dönerken Resulullah’ın ashabına söylediği “Şimdi küçük cihaddan büyük cihada döndük.” hadisini hatırlayın, ne demek istediğimi anlarsınız. Büyük cihad, nefsle cihad ki bu yolun şehidi de büyük şehit kesinlikle. Yani velayet mertebelerine yükseliş…
Kurban anlam itibariyle kökü kurb, yani yakınlık olan bir kelime. Kurbiyyet ise Allah’a yakınlık ifade eden bir makam. Yani Allah’a en yakın kulların makamı. Kurban Bayramı’nda kesilen kurbanla, kurban yakınlığı nasıl hedefimizde ise, canı ve nefsi kurban ederek bir velayet, şehadet yakınlığı elde etmek çok daha yüksek bir hedeftir. Bu fani dünyanın günleri, bu amaçtan başka hangi amaç uğruna harcanmaya değer ki söyleyin aziz okurlar…
Kurban ibadetinin, meşruiyetini nereden aldığı konusuna gelelim. Kurban, hicretin ikinci yılında Medine’de meşru kılınmıştır. Meşruiyeti Kitap, Sünnet ve İcma ile sabittir. Hicretin ikinci yılından itibaren Peygamberimiz (s.a.v.) her yıl kurban kesmiş, gücü yeten kimselere de kesmelerini emretmiştir. Hanefiler kurbanı vacip görmüş, diğer üç mezhep ise sünnet-i müekkede olarak kabul etmişlerdir.
“…Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.” (Kevser 108/2)
“Ey Muhammed! De ki: Şüphesiz benim namazım da diğer ibadetlerim de yaşamam da ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (En’âm 6/162)
“Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde) üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik.” (Hac 22/36)
Bunlar Kur’ân’dan deliller. Efendimiz de (s.a.v.) bu konuda ümmetine çok şeyler söylemiş, kâh uyarmış kâh müjdelemiş ve kendisi de bizzat mübarek elleriyle bu ibadeti yaparak ümmetine örnek olmuştur elbette.
Hz. Âişe validemizden rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “İnsanoğlu Kurban Bayramı gününde Allah katında kurban kesmekten daha sevimli bir amel (iş) yapmış olamaz. Şüphesiz ki kesilen o kurban, kıyamet günü boynuzları ile, tırnakları ile, (her şeyi ile) gelir (hesaba girer). Hiç şüphe yok ki kesilen o kurbanın kanı yere akmadan önce Allah katında kabul görür. Öyleyse kurbanlarınızı seve seve kesiniz.” (Tirmizi, İbn Mace)
Enes b. Mâlik (r.a.)’ten rivayet edildiğine göre: “Resulullah (s.a.v.) boynuzlu, alaca renkli iki koçu kendi eliyle keserek kurban etti. Besmele çekti, tekbir aldı ve keserken ayağını koçların sağ yanı üzerine koydu.” (Buharî, Müslim)
“Hali vakti yerinde olup da kurban kesmeyen, namaz kıldığımız yere gelmesin!” (Hâkim)
“Kurbanlarınızı gönül hoşluğu ile kesin! Çünkü hiçbir Müslüman yoktur ki kurbanını kıbleye döndürüp kessin de bunun kanı, boynuzu, yünü, her şeyi kıyamette kendi mizanına konan sevabı olmasın!” (Deylemi)
“Ya Fatıma, kurbanının yanına git! Kesilirken orada bulun. Yere akacak ilk kan damlası ile geçmiş günahların affedilir.” (İbn Hibban)
Kurban kesmenin ahirete yönelik faydaları çok, bu konuda ayetler ve hadisler yeterince açık. Kurban ibadetinin sosyolojik açıdan ve psikolojik açıdan faydaları üzerine de çok araştırma yapılmış, psikologlar, sosyologlar bu konuda değerli görüşler kaleme almışlar.
Mesela, “Dini Hayatın Psiko-Sosyal Temelleri” adlı kitabı ile hayırlı bir çalışmaya imza atan Prof. Dr. Ali Murat Daryal, kurbanın insan psikolojisine faydalarını şöyle anlatmış:
“Biz Müslümanlar bütün ibadetleri Allah’ın rızasını kazanmak, onun emrine uymak için yaparız. Ama şu da bir gerçek ki aslında Allah’ın bizim ibadetlerimize ihtiyacı yoktur. Bütün mesele biz Müslümanların ruhî, bedenî ve zihnî bir disiplin altında yaşama ihtiyacıdır. Kurban kesmek, insanları Allah’a yaklaştırırken insan psikolojisini de tedavi eder. İnsan, saldırganlık içgüdüsüyle doğar. Kurban kesenlerin, kan akıtmak suretiyle bu içgüdüleri törpülenir. İslam kültüründe, kişinin bizzat kurbanını kesmesi tavsiye edilir. Çünkü bu bir tedavidir. Kan akıtıldığını gören kişinin kan akıtma içgüdüsü törpüleniyor. Bu olmasa bir gün bıçağı alıp birini bıçaklayabilir. Bırakınız başkasını, kardeşini ya da annesini bıçaklayanlar oluyor. Bir olay şöyledir: Çocuklar Amerika’da yoldan geçen yaşlı bir profesörü öldürüyorlar. Polis, çocukları yakalıyor ve onlara soruyor: “Bu adamı niçin öldürdünüz?” Çocuklar diyor ki: “Biz hiç ölen adam görmemiştik, onu seyrettik.”
Peygamber Efendimiz Hz. Âişe’ye diyor ki: “Ya Âişe, bir kurban da sen kes. Kesemiyorsan başında bulun.”
Buradan anlıyoruz ki kurban kesmek, sayısız faydalarının yanında aynı zamanda psikolojik bir tedavidir.
Kur’ân-ı Kerîm’de Cenab-ı Allah buyuruyor ki: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.” Melekler de Cenab-ı Allah’a, “Yeryüzünde fesat çıkaracak, kan akıtacak mahlûklar mı yaratacaksın?” diye soruyorlar. Cenab-ı Allah, “Onlar, kan akıtmayacaklar demiyorum. Lakin benim bildiklerimi sizler bilmiyorsunuz.” buyuruyor. İnsanda var olan bu saldırganlık içgüdüsünü tamamen söküp alamayacağınıza göre (eğer söküp alırsanız hayat mücadelesi biter) yapılacak iş, onu kendi sınırları içinde sağlam tutarak aşırılıklar ve taşkınlıklardan korumaktır. Kurban kesmek insanı rahatlatıyor. Adam öldürmekten nefret etmeyenler, insanları öldürürler. Hırsızlık yapmaktan nefret etmeyenler, hırsızlık yaparlar. Bir millet, vatanına göz diken düşmanlarından nefret etmezse vatanını koruyamaz. Cenab-ı Allah, Kur’ân’da buyuruyor ki: “Muhammed, Allah’ın Resûlü’dür. O’nunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler…” (Fetih 48/29) Demek ki yerine göre, merhamete rağmen yapman gerekeni yapmak güçlü bir şahsiyet oluşumu için önemlidir. Kurbanımızı kendimizin kesmesi veya kesilirken başında beklemek, psikolojik olarak müminleri istenmeyen ama başa gelince kaçamayacağımız savaş gibi olumsuz şartlara hazırlayan bir tedavidir.”
Prof. Dr. Ali Murat Daryal, “Müslümanlar Kurban Bayramı’nda hayvan katliamı yapıyorlar…” şeklindeki eleştirilere de şöyle güzel cevaplar veriyor:
“Senenin 365 günü hayvan eti yiyenlerin böyle bir şey demeye hakkı yoktur. Bir şeyi saptırmak için, yalanlar ve yanlışlarla yola çıkıyorlar. Bir defa Müslümanlar et yemek için kurban kesmezler. Kurban kesecek kişi onun ciğerinden veya budundan birkaç lokma alır, gerisini dağıtır. Kurban kesen Müslümanlar kan akıtmaktan nefret ederler ve birbirlerini öldürmezler. Kurban kesmeyenler, kan görme ya da akıtma ihtiyaçlarını boğa güreşleriyle, benzeri birtakım etkinliklerle, birbirlerinin kanını akıtarak giderirler. Batı’da linç ve düello vardır. İslam medeniyetinde ise yoktur.”
Kurban ibadetinin manevi faydalarına gelince o konuda da çok güzel tespitlerde bulunmuş kıymetli hocamız:
Hz. İbrahim’in, evladı Hz. İsmail’i kurban etme teşebbüsünde Hz. İbrahim’in hareket noktası Allah aşkı idi. Allah aşkının Hz. İbrahim’deki tezahür ve tecellisi idi. Allah aşkıyla başlayan kurban kesme vakıası, bizlerde Allah aşkına teveccüh etme (yönelme) şeklinde devam etmelidir… Gerek Hz. İbrahim’in, evladı Hz. İsmail’i kurban etme teşebbüsü ve gerekse bizlerin hayvan kurban etme gayreti, madde üstü olup manevi sahaya giren sevgiyi de kademelere ve merhalelere ayırmaktadır. Allahu Teâlâ, Hz. İbrahim’in kıssasıyla, kendi sevgisinin insanlara saadet ve selamet getireceğini ve ancak kendi sevgisinin, insanlığı düştüğü girdap ve felaketlerden kurtaracağını anlatmaktadır. Hz. İbrahim’in, evladı Hz. İsmail’i kurban etme teşebbüsünde hareket noktası, kemâliyle sahip olduğu ilahî sevgi idi. İşte bunun için evladını kurban etmeye lüzum hasıl olmadı ve bu aynı sevgi, bir kurtarıcı olarak tecelli etti. Buna karşılık bizlerde ise layığı veçhile sahip olmadığımız ilahî sevgiye nail olabilmek için para, mal, mülk gibi ikinci, üçüncü dereceden birtakım sevgilerimizi bu ilahî sevgiye feda edebilmek gayretinden başka bir şey değildir. Bu da pekâlâ ikinci, üçüncü veya daha aşağı dereceden de olsa herhangi bir sevginin; gayret, çalışmak ve fedakârlık sonucu en üst sevgi, ideal sevgi, yani ilahî sevgiye inkılâp edip dönüşeceğini göstermektedir. Yoksa Allahu Teâlâ, kestiğimiz veya keseceğimiz kurbanların kanından ve etinden müstağnidir. Bu kestiğimiz kurbanların, Allahu Teâlâ’ya karşı beslediğimiz sevgi ve muhabbetin artmasına hizmet etmekten başka hiçbir değeri yoktur.
Netice olarak diyebiliriz ki, bunlar âcizane olarak bizlerin tespit ettiği faydalar. Hâlbuki insanoğlu bizzat insanı tanıma konusunda çok eksik, bu bir gerçek. O zaman Rabbimiz’in daha nice hikmetli işleri vardır kurban ibadetinde demeli ve imkânı olan müminler elbette bu güzel ibadetin maddi manevi faydalarından istifade etmeliler.
Allah’a emanet olun.