Hadisçiler sahâbeyi, “Hz. Peygamber devrini idrak etmiş, Müslüman olarak Hz. Peygamber’i (s.a.v.) görmüş, sohbetinde bulunmuş ve Müslüman olarak ölmüş kimselerdir.” diye tarif ederken; usûlcüler buna “Hz. Peygamber’le uzun süre beraber bulunmayı veya bir iki gazveye katılmayı veya da ondan hadis rivâyet etmeyi” de şart koşarlar.
Sahâbe nesli, İslam ümmetinin ilk ve hadis rivayetinin en önemli halkasını oluşturur. Onlar, canlarını ve mallarını tereddüt etmeden İslam için ortaya koymaları, Peygamber’e gönülden bağlanmaları, Kur’an ve Sünnet’i yaşama ve yaşatmadaki gayretleri sebebiyle Allahu Teâlâ tarafından insanlığa örnek gösterilmişlerdir. Bu ayetlerden bir kaçı şöyledir:
Ayetlerde Sahâbe
Sahâbe, insanlığın iyiliği için ortaya çıkarılmış hatırlı ümmettir. “İşte böylece sizin insanlığa şahit olmanız Resul’ün de size şahit olması için sizi mutedil bir millet kıldık…” (Bakara, 2/143) “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a inanırsınız...” (Âl-i İmrân, 3/110)
Onlar sıkıntı anlarında bile Allah ve Resûlü’ne kulak verdiler. “O müminler ki, kendilerine yara isabet ettikten sonra bile Allah ve Resül’ün çağrısına kulak verdiler. Onların içinden, güzel işler yapıp takvaya sarılanlara büyük bir ödül vardır. O müminler ki, insanlar kendilerine, “İnsanlar size karşı bir araya gelmiş, korkun onlardan.” dediklerinde, bu onların imanını artırdı da şöyle dediler: Allah bize yeter. Ne güzel vekildir O.” (Âl-i İmrân, 3/172-173)
Onların hepsine de Allah bir güzellik vermiştir. “Müminlerden -özür sahibi olanlar dışında- oturanlarla, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihat edenler bir olmaz. Allah, malları ve canları ile cihat edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı. Gerçi Allah hepsine de güzellik (cennet) vaat etmiştir; ama mücahitleri, oturanlara büyük ecirler, dereceler, mağfiret ve rahmetle üstün kılmıştır. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Nisâ, 4/95-96) “...Elbette içinizden, fetihten önce harcayan ve savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlara eşit değildir. Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel olanı vadetmiştir. Allah’ın yaptıklarınızdan haberi vardır.” (Hadid, 57/10)
Onlar Ümmi Peygamber’e uyanlar ve kurtuluşa erenlerdir. “Yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları o elçiye, o ümmi Peygamber’e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber’e inanıp O’na saygı gösteren, O’na yardım eden ve O’nunla birlikte gönderilen nura uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.” (A’raf, 7/157)
Muhâcir ve Ensar’dan Allah razı olmuştur ve gerçek mümin onlardır. “İman edip de hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihat edenler ve (muhacirleri) barındırıp yardım edenler var ya, işte onların bir kısmı diğer bir kısmının dostlarıdır...” (Enfâl, 8/72) “İman edip de Allah yolunda hicret ve cihat edenler, bunları barındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek müminler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır. Sonradan iman eden ve hicret edip de sizinle beraber cihat edenler de sizdendir...” (Enfâl, 8/74-75) “Fakat Peygamber ve onunla beraber inananlar, mallarıyla, canlarıyla cihat ettiler. İşte bütün hayırlar onlarındır ve onlar kurtuluşa erenlerin kendileridir. Allah onlara içinde ebedi kalacakları ve zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kazanç budur.” (Tevbe, 9/88-89) “(İslam dinine girme hususunda) öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan ırmaklar hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.” (Tevbe, 9/100) “Andolsun ki Allah, Müslümanlardan bir grubun kalpleri eğrilmeye yüz tuttuktan sonra, Peygamberi ve güçlük zamanında O’na uyan Muhacirlerle Ensar’ı affetti. Sonra da onların tevbelerini kabul etti. Çünkü O, onlara karşı çok şefkatli, pek merhametlidir.” (Tevbe, 9/117)
Ağacın altında biat edenlerden Allah razı olmuştur. “Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah’a biat etmektedirler. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükafat verecektir.” (Fetih, 48/10) “Andolsun ki o ağacın altında sana biat ederlerken Allah, o müminlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş, onlara güven duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir. Yine onları elde edecekleri birçok ganimetlerle de mükafatlandırdı. Allah üstündür, hikmet sahibidir.” (Fetih, 48/18-19)
İnanıp iyi işler yapanlara bağışlanma ve büyük ecir vardır. “Muhammed Allah’ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kafirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rukûya varırken, secde ederken görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil’deki vasıfları ise şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, bir ekine benzerler ki bu, ekicilerin hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kafirleri öfkelendirir. Allah onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükafat vadetmiştir.” (Fetih, 48/29)
Kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile kardeşlerini kendilerine tercih ederler. “Daha önce Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendilerine zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Haşr, 59/9) Özellikle bu ayet kendi ülkerindeki sıkıntılardan dolayı ülkemize sığınmış kardeşlerimizi koruyup kollamamız bakımından bizler için dikkate değerdir. Hangi gerekçe ile gelirlerse gelsinler -kendi içlerinde sakladıkları Allah ile kendi aralarındadır- kendimizi ensar, onları da muhacir nazarıyla değerlendirmek gerekir. Onların mağduriyetinden faydalanmaya çalışmak değil ensarlığa ve Müslümanlığa, insanlığa dahi yakışmaz. Çevremiz cadı kazanı gibi kaynarken ülkemizde huzur ortamı devam etmektedir. Bu da yaklaşık iki milyon insana devlet ve millet olarak kapımızı açtığımızdan dolayı olmuş olabilir. Yine böyle bir hikmetle -belki de- inanmayanların ve onların maşalarının bu uğurda çalışan Müslümanlar için kurdukları tuzaklar tutmamaktadır.
Hadislerde Sahâbe
Kur’an-ı Kerim ayetlerinde olduğu gibi hadislerde de sahâbeyi öven birçok hadis vardır: “İnsanların en hayırlıları, benim şu içinde bulunduğum asırda yaşayanlardır. Sonra onların peşinden gelenler (Tâbiin), daha sonra da onların peşinden gelenler (Tebe-i Tâbiin). Onlardan sonra (kötü) bir nesil gelecek. Birinin şehadeti yeminini, yemini de şehadetini geçecektir. Şahit olarak çağrılmadıkları halde şehadet edecekler. Kendilerinden yemin etmeleri istenmediği halde yemin edecekler. Nezredecekler ama yerine getirmeyecekler. Aralarında şişmanlık zuhur edecek ve şişmanlığı seveceklerdir.” (Buhârî, Şehâdât, 9, Fedâilu’s-Sahâbe, 1, Rikâk, 7, Eymân, 27; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 214-216)
“Ashabım hakkında uygunsuz sözler söylemeyiniz. Ashabım hakkında uygunsuz sözler söylemeyiniz. Eğer sizden birinin Uhud Dağı kadar altını olsa ve bunun tamamını Allah yolunda infak etse, onların infak ettiği bir ölçeğe, hatta yarısına bile mukabil gelmez.” (Buhârî, Fedâilu’s-Sahâbe, 5; Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 221-222)
“Allah Allah! Ashabım hakkında söz söylemekten sakının. Zinhar benden sonra onları hedef almayın. Onları seven, beni sevdiği için sever; onlara buğzeden, bana buğzettiği için buğzeder. Onlara eziyet veren, bana eziyet vermiş, bana eziyet verense Allah’a eziyet vermiş sayılır. Allah’a eziyet vereni de Allah cezalandırır.” (Tirmizî, Menâkıb, 58)
Ebû Musa el-Eşarî (r.a) anlatır: Resulullah (s.a.v.) ile beraber akşam namazı kılmıştık. Aramızda “Burada oturup yatsı namazını da onunla birlikte kılsak.” dedik ve oturduk. Derken yanımıza geldi ve “Hala burada mısınız?” buyurdular. Biz de “Evet” dedik. “İyi yapmışsınız!” buyurdu ve sıkça yaptığı gibi başını semaya kaldırdı ve şöyle buyurdu: “Yıldızlar semanın emniyetidir. Yıldızlar gitti mi vaat edilen şey semaya gelir. Ben de ashabım için bir emniyet ve güven kaynağıyım. (Hayatta kaldığım sürece, ashabım arasında nizam, intizam ve güven devam edecektir.) Ben gittiğim zaman, ashabım için varit olan tehdit, insanların başlarına gelecektir. Ashabım da ümmetim için bir emniyet ve güven kaynağıdır. Ashabım gidince de ümmetime vaat edilen şey gelir.” (Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 207; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, 399)
Her sahabenin kendisine has ama bizlere örnek olabilecek özellikleri vardır. “Ümmetimin en merhametli olanı Ebû Bekir’dir. Allah’ın emri hususunda en titiz olanı Ömer’dir. En hayâlı olanı ise Osman’dır. (Davalarda) en isabetli karar veren Ali’dir. Helal haramı en iyi bilen Muâz b. Cebel’dir. Ferâiz(miras) ilmini en iyi bilen Zeyd b. Sâbit’tir. Kur’an okumayı en iyi bileni Übey b. Kâb’dır. Her ümmetin bir emini vardır. Bu ümmetin emini Ebû Ubeyde b. Cerrâh’tır.” (Tirmizî, Menâkıb, 32; İbni Mâce, Mukaddime, 17) “Doğru sözlülük bakımından Ebû Zer’den daha iyisini ne yeryüzü barındırmış, ne de gökyüzü gölgelendirmiştir.” (Tirmizî, Menâkıb, 35; İbni Mâce, Mukaddime, 18) Daha birçok hadiste bazı sahâbilerin öne çıkan özellikleri sayılmakla birlikte aslında hepsi bizler için bir önderdir. “Ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz.” (İbni Batta el-Ukberî, el-İbânetü’l-Kübrâ, II, 569)
Başta sahâbe olmak üzere Allah dostlarının dünyada olduğu gibi ahiret günü de faydalı olacağı umulmaktadır. “Ashabımdan herhangi biri bir yerde ölürse, mutlaka o, (o belde) insanları için kıyamet günü bir nur ve kılavuz olarak diriltilir.” (Tirmizî, Menâkıb, 58)
Ayet ve hadisler düşünüldüğünde bazı âlimler demişler ki, sahâbeden sonra en hayırlı nesil olan tâbiinin en faziletlisi dahi, sahâbenin en alt derecesindeki kişinin derecesine ulaşamaz. Bu mertebeyi onlar Efendimiz’i (s.a.v.) görmekle birlikte, dini yaşama konusundaki gayretleri ve dine olan bağlılıklarıyla elde etmişlerdir. Aynı zamanda onlar, insanların en doğru sözlüleridirler. İçlerinde, dini insanlığa naklederken hilâf-ı hakikat beyan veya Peygamber’e karşı kasten yalan isnat etmiş birinin varlığından asla söz edilmemiştir. Bununla birlikte, onların ufak tefek kusurları olmuştur. Zira onlar masum değillerdir. Sahâbenin adaletinden onların yalan söyleme, zina etme, unutma vb. özellikler değil; ifrat ve tefrite girmeden dini, istikamet ve itidal üzere yaşamaları, doğruluğun dürüstlüğün temsilcileri olmaları, Hz. Peygamber’e kasten yalan söylememeleri anlaşılmalıdır. Bu yüzden hadis âlimleri, “Her birinin rivâyet ettiği hadis/hadisler dinde kanıt sayılır ve hangi sahâbi olursa olsun beşer olarak işleyebileceği günahları işleyip işlemediği araştırılmaz.” demişlerdir.
Ayet ve hadisler sahâbenin yerini kesin bir şekilde ispat etmiş, herhangi bir kimseye veya zümreye onları ta’dil etme hususunda en küçük bir ihtiyaç bırakmamıştır. Bize düşen Efendimiz’in bu güzide arkadaşlarını saygıyla yâd etmektir. Bunu zaten Rabbimiz istemektedir. “… Onlardan (sahabeden) sonra gelenler de şöyle derler: Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi affet; kalplerimizde inananlara karşı bir kin bırakma! Rabbimiz sen çok şefkatli, çok merhametlisin.” (Haşr, 59/10)
Selam ve dua ile…