Bütün azaların büyüğü ve sahibi olan kalpten az da olsa söz etmek istiyoruz. Kalp; akaid, ahlak, kötü niyet ve iyi niyetin madenidir. Onu kabul ve rezaletten temizlemeyenin dünya ve ahiret mutluluğu yoktur. Onun güzelliği iyilik ve üstünlüklerledir.
“Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana uğramıştır.” (Şems, 91/7-10)
Kalpte, çirkin ahlak ve nefret edilen özellikler çok vardır. Aynı zamanda kalpte, övülen ahlak ve sevilen özellik de çoktur. Mümin kimse kalbini güzel ahlak ve sevilen özelliklerle çok süslemesi gerekir.
Kalpteki çirkin sıfatlar, kişi için hastalıklardır ve onu dünya ve ahirette tehlikelere sevk eder. Zira her mümin, kalbin ilaçlarını aramaya muhtaçtır ve onu bulmaya çok çalışması lazımdır. Çünkü Allah’a kalb-i selim (temiz bir kalp) ile gitmekten başka hiçbir kurtuluş olamaz. Onun için kişi, kalbini çirkin vasıflardan koruması gerekir. Kalpte çirkin vasıflar çok olduğu gibi, övülen ve çok iyi vasıflar da vardır.
İnsan için en mühim olan kendi kalbini o kötü ve çirkin vasıflardan tezkiye ve Allah, Resul ve ahiret hakkında şüphe rezaletinden temizlemektir. Çünkü şüphe, ahiret için kalbin en büyük hastalıklarından ve ona en büyük zarar verenden biridir.
Kibir, yine kalbin en büyük hastalıklarından biridir. Çok kötü ve tehlikeli bir sıfattır ve şeytanların sıfatlarındandır.
Cenab-ı Allah şöyle buyurmaktadır: “Hani meleklere, ‘Adem için saygı ile eğilin’ demiştik de iblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, iblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu.” (Bakara, 2/34)
Bundan sonra Hz. Adem ve nesli, aslı cinlerden olup sonra şeytanların başı olan iblis ve nesline uyup uymamakta sınanacaklardır. Allah mütekebbirlere kızar ve şöyle buyurur: “Şüphe yok ki Allah, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. O, büyüklük taslayanları hiç sevmez.” (Nahl, 16/23)
Başka bir ayette şöyle buyrulur: “Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah, hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez.” (Lokman, 31/18)
Kendini beğenme, böbürlenip övünen mütekebbirlerin (kendini büyük görerek hakkı kabul etmemek) vasıflarındandır. Allah, onun kalbini mühürlemeye hazırdır. Ve şöyle buyurmaktadır: “Onlar kendilerine gelmiş hiçbir delil olmaksızın, Allah’ın ayetleri hakkında tartışan kimselerdir. Bu ise Allah katında ve iman edenler katında büyük öfke ve gazap gerektiren bir iştir. Allah, her kibirli zorbanın kalbini işte böyle mühürler.” (Mümin, 40/35)
Mütekebbir (kibirlenen, hakkı kabul etmeyenler) haktan döndürülenlerdir. Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden uzaklaştıracağım. (Onlar) her ayeti görseler de ona iman etmezler. Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Ama sapıklık yolunu görseler onu (hemen) yol edinirler. Bu, onların, ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan hep gafil olmaları sebebiyledir.” (Araf, 7/146) “Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla erişemezsin.” (İsra, 17/37)
Ebu Hureyre’den (ra) rivayetle Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah buyurdu ki: Büyüklenmek benim abamdır. Azamet gömleğimdi. Kim bunlardan biri için benimle çekişirse onu acımadan cehenneme atarım!”
İbni Mesud (ra) anlatıyor: Resulullah (sav); “Kalbinde zerre miktar kibir bulunan kimse asla cennete girmeyecektir!” buyurmuştu.
“Yakışıklı bir adam Resulullah’a gelerek: Ben güzelliği seviyorum. Gördüğünüz gibi bana güzellik de verilmiş. Kimsenin beni, ayakkabı bağında bile olsa bu hususta geçmesinden hoşlanmıyorum. Ey Allah’ın Resulü! Bu (haram olan) kibre girer mi?” diye sordu. Resulullah (sav); “Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir ise hakkı iptal, halkı tahkirdir!” buyurdu. (Müslim, Tirmizî)
Kendi nefsini büyüten ve beğenen, insanları hakir gören, Allah katında kızılan mütekebbirdir. Kibir kalptedir, lâkin ona delalet eden zahiri alametler vardır. Zahiri alametler şunlardır: İnsanların önüne geçmeyi, onlardan üstün olmayı, oturumlarda başköşeye oturmayı, yürüyüşünde böbürlenmeyi, sözü velev ki batıl da olsa reddedene karşı direnmeyi, haktan vazgeçmeyi, Müslümanların güçsüz ve fakirleriyle alay etmeyi sevmektir.
Nefsini temiz görmek ve onu övmek, din ehli ve üstünlüklere sahip olan babalarla iftihar etmek de kibrin alametlerindendir. Babalarla iftihar, gerçekten kötü ve çirkindir. Dinin hakikatini bilemeyen ve basiret sahibi olmayanlar böyle seçkin babaları ile iftihar etme belasıyla belalanmışlardır. Kim nesep babalarından dolayı insanlar üzerine iftihar ederse ondaki bereketleri kalkar. Çünkü onlar insanlar üzerine kibir ve iftihar etmezler. Eğer öyle yapmış olsaydılar üstünlükleri iptal olurdu.
Resulullah şöyle buyurmuştur: “Amelen geride olan, nesebi onu ileriye alamaz.” Resulullah (sav) başka bir hadiste buyurdu ki: “Ey Muhammed’in kızı Fatıma, ey Resulullah’ın halası Safiye! Ben sizi Allah’tan koruyamam. Kendinizi ateşten satın alın.” Başka bir hadiste şöyle buyrulur: “Bir kırmızının bir siyahın üzerinde üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir. Siz hepiniz Adem’densiniz, Adem de topraktandır.”
Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Ey insanlar! Şüphe yok ki biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.” (Hucurât, 49/13)
Hz. Adem ve Havva’dan çoğalan insanlar yeryüzünde çeşitli renk ve dilde küçüklü ve büyüklü topluluklar oluşturmuşlardır. Küçükten büyüğe, kabileden milletlere varıncaya kadar farklılık gösteren bu oluşumun temel sebebinin kitlelerin birbirini tanıyıp anlaşmak ve kaynaşmak olduğu anlaşılmaktadır. Yani soy sopla övünmek yerine, birleşip bütünleşmek ön görülmüştür.
Eğer bir kişi, insanların en takvalısı, en bileni ve en iyi amel yapanı da olsa bu meziyetlerden sonra insanlara tekebbür ve iftihar yapıyorsa Allah onun takva amellerini iptal edecektir. Başkasının takva ve salih amelleri olan babaları ve nesebiyle tekebbür ve iftihar eden cahilin hali ne olacak? Bu vasıf büyük bir cehalet ve çok çirkin bir ahmaklıktır. Muhakkak tüm hayırlar Allah’a tevazu, huşu ve boyun eğmektir. Resulullah (sav) buyurdular ki: “Yüzü yerde olanı Allah yükselttikçe yükseltir, kibre girip çalım çakanı da yerin dibine batırır.” (Taberânî)
İzini kaybettirme ve gizlenmeyi sevmek, şöhretten ikrah etmek, fakirlerle oturmaya razı olmak salihlerin ahlakıdır. Mümin buna önem vermelidir.