Kadınlara Melek Gibi Davranan Peygamber / Prof.Dr. Bayram Ali Çetinkaya

Peygamber Efendimiz hanımlara nasıl davranmıştır?

Hz. Peygamber, dünyada kendisine en çok sevdirilenlerden bahsederken, bunlardan ilkinin kadınlar olduğunu farklı zaman ve zeminlerde dile getirmiştir. Onun için kadınlar, İslam Peygamberi tarafından ayrıcalıklı bir şekilde özel bir muameleyle karşı karşıya kalmıştır. Onlara haftanın bir gününü ayırmış, sohbet etmiş, sorunu olanı dinlemiş ve soru soranlarına cevap vermiştir. Bu hususta, mü’minlerin anneleri, yani Hz. Peygamber’in eşleri de yardımcı olmuşlardır.

Allah Rasûlü’nün, hanımlarına yönelik davranışı, onların yerine kendini koyma şeklinde tezahür ediyordu. Bunun için, onların ne zaman nelerden hoşlanacağını çok iyi biliyordu.

Bir bayram günü Hz. Peygamber, Hz. Aişe’nin evinde yüzünü örtmüş uyuyordu. Bayram olduğu için küçük kızlar şarkı söylüyordu. Eve gelen Hz. Ebu Bekir, çocuklara susmalarını söyledi. Bunun üzerine Hz. Muhammed (sav): “Bırak söylesinler; bugün onlara bayramdır.” dedi.

Bazı zamanlar Hz. Muhammed’e (sav) çekinmeden ve sıkılmadan, karşılaştıkları problemlerle ilgili olarak kadınlar sorular yöneltirler, O da her zamanki gibi büyük nezaket ve saygı içerisinde cevaplar verirdi. Ashabı, kadınların cüretini garipser, ancak Kutlu Nebî hiçbir memnuniyetsizlik hissettirmezdi.

Hz. Muhammed’in (sav) getirdiği din ile, kadın hak ettiği vakar, şeref ve sosyal statüsünü elde etti. Kendi faaliyet sahasındaki tabiî kabiliyet ve meziyetleri doğrultusunda toplumunun ve medeniyetin inşasında erkeklerle beraber sosyal rollerini hakkıyla yerine getirdiler.

Onun için Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Yediğinden yedireceksin, kendine elbise aldığında onu da giydireceksin, yüzüne vurmayacaksın, çirkinsin demeyeceksin, onu yalnız bırakmayacaksın, kendi evinin içinde olursa başka.”

Hz. Peygamber’in eşleriyle ilgisi o kadar yüksek düzeydeydi ki onların arkadaş ve yakınlarıyla da bağını koparmaz, devam ettirirdi. Hz. Hatice’nin bir arkadaşı kendisini ziyaret ettiğinde ona iltifatta bulunmuş, saygı göstermiştir. Her hayvan kestiğinde Hz. Hatice’nin arkadaşlarına ondan bir parça gönderdiği kaynaklarda belirtilir.

Özellikle son yüzyıllarda İslam’ın ve İslam Peygamberi’nin, kadınlara yeterli değeri ve hakları tanımadığı hususunda isabetli olmayan eleştirileri yöneltenlere, bu anekdotları hatırlatmak yeterli olacaktır. Çağdaş dünyada, aile içinde ortaya çıkan daha çok ekonomik ve sosyal kaynaklı problemleri düşündüğümüzde, peygamber olan bir kocanın, eşine olan vefasının onunla da sınırlı kalmayıp arkadaş ve dostlarına kadar geniş bir kitleyi kapsadığını görmek, İslam’ın kadına yönelik uygulamaları için söylenecek fazla bir söze gerek bırakmamaktadır.

Kadınlara karşı nezaket ve iltifatı, kan ve nikah bağıyla sınırlı tutmayan Hz. Peygamber, ev halkından sayılan Enes b. Malik’in annesi ve büyükannesine de saygı ve hürmet göstermiştir. Babasından kendisine intikal eden ve çocukluğundan beri hizmetini gören Ümmü Eymen’e “Anneciğim!” diye seslenirdi ve onun için “Bu, benim ailemin bakiyesidir.” sözlerini tekrarlardı.

 

Peygamber Efendimiz, günümüzde yaygın olan aile içi şiddete yönelik olarak nasıl bir tutum ortaya koymuştur?

Hz. Peygamber gerek aile içi şiddeti ve gerekse toplumsal şiddeti söz ve davranışlarıyla engellemiş ve aksi davranışlar hususunda insanları sürekli ikaz etmiştir. Onun evinde her şeyden önce sevgi ve saygıya dayalı muhabbet ortamı hakimdi. Bunun yanında, aile içi problemlere karşı sürekli sevgi ve nezaket formülünü kullanmıştır. Nitekim hanımlarını, hizmetinde bulunanları ve evinde büyüyen kimseleri hiçbir zaman azarlamamış ve en küçük bir bedensel ceza uygulamasına başvurmamıştır. Bu çerçevede Hz. Aişe, Hz. Peygamber’in hiçbir hizmetçisini ve hanımını dövmediğini, eliyle hiçbir canlıya zarar vermediğini haber vermektedir.

Zaman zaman İslam’ın erkek bakış açılı bir din olduğunu ve İslam Peygamberi’nin kadınlara sert ve kaba davrandığını iddia edenlere, kanaatimizce bizzat yaşanmış olaylarla cevap vermek en iyi yöntem olacaktır:

“Rasûlullah’ın eşlerine karşı ne kadar nazik davrandığının örneklerinden biri de eşi Hz. Safiye’yi deveye bindirirken, bineceği kısma bir örtü serip sonra devenin yanında çömelerek dizini dayaması ve Hz. Safiye’nin de O’nun dizine basarak devenin terkisine binmesidir.” 1

Hz. Peygamber, hanımlarının bazı konulardaki hassasiyetlerini göz önünde bulundurarak, ortaya çıkan önemsiz hadiseleri büyütmemiş ve yeri geldiğinde susarak tevazusuyla çözümlemiştir. Kadın olmanın verdiği bir psikolojiyle Hz. Aişe’nin gösterdiği sert bir tepki, buna güzel bir örnek olsa gerektir:

Hz. Safiye çok güzel yemek pişirirdi. Yine bir gün pişirdiği yemeği, Hz. Peygamber Aişe validemizin yanında iken O’na gönderdi. Hz. Aişe, kadınlık refleksiyle kabı aldığı gibi yere attı. Kap parçalandı. Hz. Peygamber parçaları kaldırdı ve birleştirdi. Sonra da başka bir kap aldı ve Safiye’ye gönderdi. Bu arada tek bir kelime bile sarf etmedi. 2

 

Bu olay, Hz. Peygamber’in ruh yüceliğinin ve mütevazılığının sınırlarını çizmesi açısından çok dikkat çekicidir. Acaba aynı duyarlılığı modern zamanların insanları, özellikle de erkekleri gösterebilir mi?

Allah Rasûlü’nün hem bir aile reisi hem bir peygamber hem de bir devlet başkanı olarak eşleriyle ilişkisini ve ev hayatını sergilemesi açısından sıra dışı başka bir örnek olaydan daha bahsetmek mümkündür:

Yine bir gün Hz. Aişe Hz. Peygamber ile yüksek sesle konuşuyordu. Tesadüfen babası Hz. Ebu Bekir içeriye girdi ve Aişe’yi tokatlamak istedi. Fakat Hz. Peygamber ikisinin arasına girdi. Ebu Bekir kızgın olduğu halde dışarı çıktı. Sonra Hz. Peygamber, Aişe’ye şöyle dedi: “Yaa! Seni (babandan nasıl korudum)?” Birkaç gün sonra Hz. Ebu Bekir geldi ve durumu değişmiş buldu ve şöyle dedi: “Geçen defa harbe iştirak ettiğim gibi şimdi barışa da iştirak edeyim.” Hz. Peygamber, “Evet, evet!” dedi?

Hz. Peygamber hanımlarına karşı o kadar düşünceli ve sevecen bir eşti ki, bazen onları hoşnut etmek için kendi zevk ve tat aldıklarını bile terk etmiştir. Fakat eşlerinden herhangi birinin heva ve hevesi karşısında da kendisini kaybetmemiştir. Bu özellikleriyle Hz. Peygamber bize mutlu, huzurlu ve kaliteli bir hayatın sırlarını ve formüllerini göstermektedir.

Diğer taraftan Hz. Peygamber hanımlarına çok güvenmiş, onlara bazı sırlarını açmıştır. Ancak, sırları ifşada bir zayıflık ortaya çıktığında da onlara gerekli ikazlarda bulunmuştur. Hanımlarıyla karşılıklı olan ilişkisi o kadar yakın bir düzeydeydi ki, bazen birbirlerine sırlarını bile açarlardı. Bazen hanımları özgüvenlerinin bir ifadesi olarak fikirlerini Hz. Peygamber’in önünde rahatça söyler, sınırlar aşılmadıkça O da bundan memnun kalırdı. Bu bağlamda Hz. Peygamber’in hayatında bulunan bütün bu inişler ve çıkışlar, sıkıntılar ve mutluluklar ideal bir yaşam felsefesi sunmaktadır/önermektedir.

 

Peygamber Efendimiz ev hayatında ve eşleriyle diyaloğunda nasıl bir tutum sergilemiştir?

Hz. Peygamber, eşleri arasında hiçbir fark gözetmemiş, ayrımcılık yapmamış ve onların birbirleriyle rekabete girmelerine adil bir şekilde davranarak fırsat vermemiştir. Özellikle onların ruh karakterlerine göre hepsiyle farklı bir diyalog ve muamele içine girmiştir.

Allah’ın Habibi’nin hayatında bu tür hadiseleri bulmak olağan bir durumdur. Örneğin; Hz. Peygamber’in, yolculuklarında iki kez Hz. Aişe’yle koşarak yarıştığını, akşam namazlarından sonra hanımlarını tek tek dolaşıp onlarla sağlıkları, rahatları hakkında konuştuğunu, sonra adaleti gözeterek sırası gelen eşinin evinde kaldığını bilmekteyiz.

Bir zaman siyahi bir akrobat ve cambaz grubu Medine’ye gelmiş, bunlar ellerinde mızraklarla oyunlar oynayıp danslar sergilemişlerdi. Allah Rasûlü, eşi Aişe’yi evinin kapısı önüne çağırmış ve bu oyunları ona seyrettirmiştir. O aynı duygu ve eğilimleri, evlilik ve düğün törenlerinde de göstermiştir. Onun bu tutumuna göre, neş’e ve eğlence olmaksızın nikah töreni amacına ulaşmış sayılmazdı.

Hz. Peygamber, ev halkına karşı taşıdığı ağır sorumluluktan dolayı kaygılanırdı. Sürekli bu dünyanın geçiciliğinden bahsedip öteki dünyanın mükafat ve güzelliklerini anlatır, onları hayırlı amellere yönlendirirdi. Gece teheccüd namazına kalktığında, hanımlarının da karşılığı sınırsız olan bu ibadetten nasiplenmelerini arzulardı. Ancak O’nun gerek farz, gerekse nafile ibadetleri teşvikteki yaklaşımı, sevgi ve yumuşak davranma formüllerinde gizliydi.

Ev halkına, kapıya bir dilenci geldiğinde onun geri çevrilmemesini tavsiye eder; bir misafiri gelse ona iyi hizmet edilmesinin gerekliliğini hatırlatırdı. Bazen bütün hanımlarını toplar, hepsine bizzat isimleriyle seslenerek bu dünyanın geçiciliğini ve öteki alemin ebedîliğini unutmamaları konusunda ikaz ederdi. 

İslam Peygamberi, hanımlarının yanında çocuklarına çok düşkün bir baba olmuş ve aynı zamanda nezaket çerçevesinde onlara muamele etmiştir. Bunlar içerisinde, ömrü sıkıntılarla ve zorluklarla geçen Hz. Fatıma ile olan ilişkisi, modern hayattaki aileler için birçok dersleri ve modelleri içinde barındırmaktadır.

Hz. Aişe, Hz. Peygamber ile kızı Fatıma’nın birbirlerine, ayağa kalkarak sevgi ve saygı gösterdiklerini hayretler içinde aktarır: “Ben Rasûlullah’a her bakımdan Fatıma’dan daha fazla benzeyen hiçbir kimseyi görmedim. Fatıma Hz. Peygamber’in yanına girince Rasûlullah ayağa kalkar, onu öper ve meclisine oturturdu. Hz. Peygamber Fatıma’nın yanına girince Fatıma ayağa kalkar, O’nu öper ve meclisine buyur ederdi.

Hz. Aişe Peygamberimiz’in mütevazı hayatından örnekler vererek şunları söylerdi: “En fakirlerin hastalarını evlerinde ziyaret ederdi. Bir meclise gittiğinde boş bulduğu yere otururdu.”

Hadislerde anlatıldığına göre Rasûlullah, ev idare ve bakımında da hanımlarına karşı yardımını esirgememiştir. Hz. Peygamber sadece aile efradı içerisinde değil, ashabı ile birlikte bir hizmetle karşılaştığı zaman da kendisi işin içine dahil olurdu. Yine Hz. Peygamber, hiç yüksünmeden yatağını kaldırdığı gibi hayvanları da kendisi sağardı. Yemekler konusunda seçim yapmaz, mevcut olanla karnını doyururdu. Yemek konusunda olduğu gibi elbise konusunda da bulduklarıyla yetinirdi. Çünkü en az olanla yetinmesini kendisine ilke edinen kanaat sahibi bir insandı. Onun için Hz. Peygamber’in sofrası, kralların zengin ve gösterişli sofraları gibi değil, daha mütevazı idi. Herkesin yemek yemeği arzuladığı Gönül Hükümdarı, malî ve sosyal statülerine bakmadan sofrasına davet edenin çağrısını geri çevirmemiş beraber yemek yemiştir.