Yakın dostlarım çok iyi bilirler ki gençlik yıllarımda, merhametimden dolayı gençliğin imanını ciddi anlamda kendime dert edinerek, kelam ilminin en ince meselelerine kadar dalıp, oradan İslam’ın alternatifi başka bir din veya başka bir görüş olmadığını ve kıyamet gününe kadar da asla olamayacağını en güçlü akli ve ilmi argümanlarla delillendirip bu mevzuyu kapatmıştım.
Bu çalışmamı ise en objektif biçimde İslam’a ait bütün duygusal taraftarlığımı bir kenara bırakarak, yani adeta bir Ateist’in kafa yapısını ve psikolojisini kendime yöntem alarak, sadece rasyonel aklın, kuru mantığın ve epistemolojik mantığın kuralları içinde yapmıştım.
Biraz bu konuyu açarsak, bugün sosyal medya aracılığı ile bir virüs gibi hızla yayılan ama aslında daha önceleri de var olduğu halde cahil insanların gündeminde yeni bir şey sanılan, her türden itikadi saçmalık ve zırvaların hepsini didik didik edip taramış ve çürütüp çöpe atmıştım.
Felsefi görüşlerin tamamı, Ateizm, Deizm, Agnostisizm, Natüralizm, Pozitivizm ve özellikle Ateizm’in biyolojik dayanağını oluşturmak için ortaya atılmış tesadüfçü evrim masalı da bu araştırmamın içindeydi. Bunlarla yetinmedim, eski uzak doğu dinleri olan, Budizm, Hinduizm, Taoizm, vb. ile bunların yanında Hristiyanlık, Yahudilik gibi tahrif edilmiş semavi dinler de vardı. Daha çok Budizm’in bilimsel soslarla süslenmiş güncel versiyonları olan New Age dinleri, Sayentoloji, Uzaylılar, Anunnakiler ve Uzaylılara dayanarak üretilen hayal mahsulü dinlerin hepsi bu incelemelerimden nasibini almıştı.
Ayrıca yine İslam’ın içindeki bidat ve sapık fırkaları da adeta elekten geçirip Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat denilen yolun en doğru, en güzel bir yol olduğunu da en güçlü akli argümanlarla delillendirip kapatmıştım.
Allah için girdiğim bu fikir savaşına en az 10 yılımı verdim, bunun için kütüphaneler dolusu kitapları inceledim. İtiraf etmeliyim ki bu araştırma yılları, benim için hayatımın en zorlu yılları içinde sayılır. İslam’a; felsefeden, bilimden, akıldan nereden bir saldırı geliyorsa bütün bu saldırıları en objektif argümanlarla çürüterek delillendirip kapattım.
Allah için, aklen böyle bir çabaya girmeyi göze almak her babayiğidin harcı da değil, bunun da altını çizerek belirtmek isterim. Zira tarihte, bu çabayı bir İmam-ı Gazali’de görüyorum ki iki yıl dayanabilmiş, sonra Allah’ın yardımıyla bu fikir savaşından çıkabilmiş. Yine son yüzyılda Necip Fazıl’ın böyle bir fikir savaşı var “fikir çilesi” olarak şiirlerinde bunu dile getirmiş.
Ben de Rabbime çok şükür ederek dile getiriyorum ki, bana ikram ettiği çok üstün zeka ve akıl, engin bir kalp, derin anlayış, hikmet, keşif, manevi aleme ait sayısız tecrübi deliller ve nihayetinde Rabbimin de yardımıyla bu fikir savaşını tamamlayıp kapatmıştım.
Bu zorlu yılların arkasından yakın arkadaşlarıma, dostlarıma şu nasihati yapmıştım: Rabbim beni bu fikir savaşında çok muhkem bir iman kalesi yaptı. Adem aleyhisselamdan beri gelmiş ve bugün günümüzde olan ve kıyametin kopmasına kadar da akla gelebilecek her türlü küfür vesveselerini aklen, ilmen, çürütüp delilendirip kapattım. Bu konuda objektif olma adına her konuya girdim, hiçbir konuyu önemsizdir diye araştırma dışında bırakmadım. Zira böyle yapmak benim yaratılışıma ve yapıma tersti. Ben bir şeyi önce kendim için yaparım, kendimi ikna etmeden başka bir kimseye bunu ne açar ne söylerim. Bu nedenle bugün yine beni tanıyan, bilen dostlarıma, arkadaşlarıma tavsiyem şudur ki; bu konuda özellikle New Age, yani yeni çağ dinleri adı altında meşhur olan ve sosyal medyada dolaşan İslam’a alternatif gibi duran hiçbir düşünceyi dinlemesin, okumasın, araştırmasın, boş yere kendilerine vesvese yapmasınlar, bu konuda bana güvensinler.
Sosyal medyada arzı endam eden milyon takipçileri olan, sadece acıyarak baktığım bazı tipler var. Gençlerin imanı ile oynuyorlar, gençleri Ateist veya Deist yapıyorlar. Hâlbuki bu kişilerin ne kendilerini ne fikirlerini kaale almaya asla değmez. Zira fikirlerinin ve saçmalıklarının hepsi benim o günlerde değerlendirdiğim ve sonra çöpe attığım, aklın, mantığın, epistemolojik mantığın kıyısından kenarından geçmeyen, yalan ve iftiralarla dolu saçmalıklardır. Gençlik cahil olunca, böyle kişilerin düzgün konuşmasını ve bilimsel bir ağızla konuşuyormuş gibi yapıp, aslında sadece cerbeze yaparak muhataplarını susturmalarını bir şey sanıyorlar. Tavsiyem şudur ki; böyle kişilere asla aldanmayın, konuşmalarını dinlemeyin bile. Zira bu konuda altyapınız yoksa hiç yoktan yere kendinizi kötü hissedebilir ve netice olarak üzülebilirsiniz de.
Yine memnuniyetle görüyorum ki çağımızda ehli küfrün ve şeytanın aparatları olan böyle kişilerin itikadî saçmalıklarına akli argümanlarla deliller ortaya koyup, onlara çok güzel cevaplar veren akademisyenlerimiz, hocalarımız ve ilim adamlarımız var. Rabbim sayılarını artırsın… Ortalıkta dolaşan saçmalık ve hezeyanlardan aklı karışanlar, ehli küfrün fikirlerini çürüten bu tür hocalarımızın sosyal medyadaki çok doyurucu ve ikna edici açıklamalarını dinlesinler, kitaplarını okusunlar. Hiçbir zaman tek taraflı karar vermesinler. Görecekler ki İslam’ın akıl ve mantık dışı tek bir uygulaması da, yine akla ve mantığa uygun olmayan tek bir meselesi de yoktur.
Zira Rabbim insana akıl vermiş ve dini sorumluluğu da ancak aklı olana yüklemiş. O halde gönderdiği dinin akla uygun olmaması düşünülebilir mi? Elbette hayır, yeryüzünde 4.000 civarında bir din olduğu tespit edilmiş, bu dinlerin içerisinde sadece İslam dini, inanmak için aklı referans gösteriyor. Mesela birçok ayeti kerimede mealen Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Nefsinizdeki ve çevrenizdeki varlığımızı apaçık gösteren delilleri görmüyor musunuz, aklınızı niye kullanmıyor, niçin düşünmüyorsunuz?”
Bu ve benzeri onlarca ayet gösteriyor ki, bizler mantık kuralları içerisinde doğru düşünmeyi bilirsek bu doğru düşünce bizi çok kolay bir şekilde bir olan Allah’a, onun varlığına, birliğine ve hak olan O’nun dinine taşıyacaktır. Ayrıca bir gerçek daha var ki, Allah’ın insana verdiği fıtri eğilim veya fıtri ihtiyaç da kişiyi imana mecbur kılar veya yönlendirir. Buna, doğuştan getirdiğimiz önsel, A piriori bilgiler denir.
Biraz bu konuyu açacak olursak, insanlar için doğal ve suni ihtiyaçlar olmak üzere temelde iki türlü ihtiyaç vardır. İnanmak ihtiyacı, anlam arama ihtiyacı, mutluluk arayışı ihtiyacı gibi ihtiyaçlar, tuvalet ihtiyacı gibi kendisinden kaçamayacağımız doğal bir ihtiyaçtır. Dolayısıyla aslında iman eden kişiler yaratılışından gelen fıtri duygularıyla, temayülleri ile iman ederler. Bu iman, insanlardaki müspet dogmatiklik duygusunun doğal bir sonucudur veya bir kişinin fıtri menfaat duygularına zorunlu bir yönelişidir. Biz dogmatikliği menfi ve müspet olmak üzere iki ayrı kısımda değerlendirmek zorundayız. İslam dışındaki bütün dinler ve yaratıcıyı kabul etmeyen görüşlerin hepsi menfi dogma kapsamındadır. Çünkü ne inkarlarını veya ne de inandıkları beşer icadı dinlerini delillendirebilecek en küçük aklî ve mantıklı argümanları yoktur. Tahrife uğramış semavi dinler de menfi dogma kapsamındadırlar. Bu nedenle akıllı bir Hristiyan, dindar kalabilmek için çaresizce: “inanıyorum çünkü saçmadır” demek zorundadır. Hâlbuki bir Müslüman’ın inancı müspet dogmadır. Zira hem Allah inancını hem dinini çok güçlü akli ve ilmi argümanlarla delillendirdikten sonra imana çok az bir sıçrama yapar ki, bu gayet adaletli bir hakimin, gözleriyle görmediği, bizzat şahit olmadığı bir cinayet vakasında, suçlu olan kişiye kuvvetli deliller aracılığı ile hiç vicdan yapmadan idam cezası vermesindeki dogmayla aynı anlamı ifade eder.
İşte hakim örneğinde olduğu gibi, zerreden kürreye maddeyi oluşturan en küçük parçaçıklardan en büyük galaksilere kadar her şeydeki olağanüstü düzen ve tasarım delilleri, sonsuz kudrette bir yaratıcının varlığını ve zorunluluğunu adeta insanların gözüne sokarken inatla bunları görmezden gelip inkar etmek, bilerek isteyerek gerçeklerden kaçıştır.
Ateistler, din ihtiyaçtan doğdu derler, evet bu doğru, zira yaratan öyle yaratmıştır. İnsanın inanmaya ve hayata bir anlam yüklemeye ihtiyacı var. Ateistler bu faydayı dini çürütmeye delil gösteriyorlar. Hâlbuki, onların bu delili dinin gerekliliğini ispatlar. Bu nedenledir ki bütün insanlık tarihi boyunca dini olmayan bir millet de, bir fert de görmek mümkün değildir. Veya daha doğru bir tabirle her zaman Ateist ve dinsizlerin sayısı inananlara oranla yok denecek kadar az olmuştur.
Peki buna rağmen insanlar niye Ateist olur? Bunların akla, mantığa bilimsel düşünceye uygun bir küçük delilleri mi vardır da o sebeple ateisttirler?
Asla! Ateistlik, Deistlik, Agnosistlik gibi tüm İslam inancını dışlayan fikirler, akıl tutulmasının, akıl bozulmasının bir sonucudur. Bunlarınki psikolojik bir kaçıştır. Yani Ateistlerin inkârı, işine geldiği içindir, menfaatperestliklerindendir. Dünya hayatını heva ve heveslerine uygun yaşamak için, Allah da dahil her hakikati yok sayarlar. Bir şey onların işine geliyorsa akılları artık çalışmaz olur, saçmalarlar. Bu hal tam bir menfi dogmatizmdir… Bir de hiç utanmadan, yüzleri kızarmadan Müslümanlara dogmatik derler, hâlbuki Müslümanlardaki dogmanın olması gereken müspet bir dogma olduğunu yukarıda çok açık seçik izah etmiştik.
Bu konuda son olarak şunları söyleyebiliriz ki, İslamdaki Allah inancının isim ve sıfatlarıyla akla ve mantık ilkelerine uygun bir şekilde günümüzde güzelce tekrar en doyurucu akli ve bilimsel argümanlarla delillendirilmesi, yine mucize bir kitap olan Kur’an’ın hakkıyla anlaşılıp, anlatılması ve bu tür çalışmaların her türlü iletişim araç ve imkanını kullanarak yaygınlaştırılması bugün hem Ateizm’e, hem Deizm’e, hem Agnostisizm’e, hem Budizm’e, hem uzayla ilgili dini inancı olanlara ve daha güncel tabirle hem New Age çatısı altındaki tüm uydurma dinlere en güzel cevap olacaktır.
Allah’a (c.c.) emanet olun.
(Bu yazı Şenel İlhan Beyefendi’nin sohbetlerinden bir derlemedir.)