Maddeci bir dünyada yaşıyoruz. Her şey mekanikleşti, artık insanlar arası ilişkiler maalesef, genellikle menfaatlere dayanıyor. Bilgimiz fazlalaştıkça, bilgeliğimiz azalıyor. Ekonomik güvenceye kavuştukça canımız daha çok sıkılıyor ve güvensizliğimiz artıyor. Eğlenceye daldıkça daha doyumsuzlaşıyoruz ve hayattan daha az hoşnut kalıyoruz. Şurada biraz rahatlık, orada biraz neşe ararken, hiçbir şeyin kalıcı ve duyurucu olmadığını görüyoruz. Durulmayan bir deniz gibiyiz, arayışımız hep sürüp gidiyor. İnsanlar yalan söylüyor, aldatıyor, çalıyor, öldürüyor ve savaşıyorlar ama kendileri ve ait oldukları toplum için huzur, güvenlik, gönül ferahlığı ve mutluluğu bulamıyorlar.
Kanaatimce, insanın mutlu olabilmesi için kendi hayatının ve dünyanın bir anlamı olduğuna inanması lazım. Eğer hayatımızın ulvi bir gayesi yoksa veya dünyayı boş ve yaşamayı absürd (saçma) kabul ediyorsak bakışlarımız da anlamsız olacaktır.
İşte insanlara her şeyden çok, anlam ve mutluluk veren şey inançtır. Sosyal ve manevi kazandırımları bir yana, din mutluluk kaynağıdır da… Günümüzde dinî duyguların zayıfladığını görüyoruz. Böylece dünyaya kötülük tohumları atılmıştır. Dinlerin gerilemesiyle birlikte milyonlarca insan anlam bulmak için başka davalar aramış; şövenist milliyetçilik, ırkçılık, komünizm, nazizm gibi kan ve zulüm saçan ideolojilerin peşinde koşmuşlardır. Hitler, Stalin gibi önderler kitleleri felâketlere sürüklemişlerdir.
Hakikaten mutlu olmak istiyorsak, hem hayatımızın hem de dünyanın anlamı olduğuna inanmalıyız. İşte hayata anlam verebilmek için de kâinatı inançla algılamak gerekir.
Kendi rızamızla gelmediğimiz dünyadan, kendimizin tayin etmediği bir süre kaldıktan sonra yine rızamızın dışında ayrılırız. Muazzam kâinatta toplu iğne başı kadar bile yer işgal etmediğimizi görüyoruz. Dolayısıyla bugün bize her zamankinden daha çok gereken şey, gücü mutlak olan ezeli ve ebedi Yaratıcı’ya inanmanın ve O’na sığınmanın vereceği güvendir. Allah’ın ipine sarıldıkça hem iç huzuru yakalarız hem de kafamızdaki soruların cevabını buluruz.
İnanmak, kâinata bir anlam kazandırmanın yanısıra insanların hayatına manevi bir yücelik katar. Ayrıca hayatın en iyi ve en kötü anlarında en büyük destektir. Şükran duymayı öğretir, ebeveynleri ve çocukları birbirine bağlar, geçmişten kopmamamızı ve geleceğe ümitle bakmamızı sağlar. Yine dinî günler ve bayramlar hayatı monotonluktan kurtarır. Bunlar sosyal hayat için de gerekli unsurlardır.
Dünyada her türlü acı ve haksızlıkla karşılaşabilmekteyiz. Bazen adaletsizlik bizzat bize yönelmiş olabilmektedir. Tabii bunu gidermek için elimizden geleni yaparız, yapmalıyız. Ancak birçok defa çaresiz kalırız. İşte böyle durumlarda ızdırabımızı dindiren, bizi rahatlatan da yine inançlarımızdır. İlahî adalete, ahirete ve zerre kötülüğün bile karşılıksız kalmayacağına olan inancımız, yüreğimize biraz olsun su serpecektir. İçinde bulunduğumuz kaosun mutlaka anlamı olduğunu düşünecek ve “Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler.” diyeceğiz.
Dindarlar Daha Mutlu!
İnançsızlar, dindarlar kadar mutlu olamazlar. Kâinatın dine bağlı bir anlamı yoksa anlamsız olduğunu düşüneceklerdir. Düşünen bir insanın her şeyi anlamsız görerek mutlu olabilmesi mümkün değildir.
Aslında kişi ne kadar inanmadığını söylerse söylesin, içindeki bir ses “Varoluşumuzun sebebi bunlar olmamalı, daha ulvi gaye ve yüksek seciye için olmalı.” diye fısıldamayı sürdürür. İşte bu mutluluk kaynağı, inançtır.
Ateist bir meslektaşım bir gün, “İmreniyorum sana!” demişti. “Bir türlü inanamıyorum ve kendimi huzurlu hissetmiyorum. Aslında inancın mutluluğunu yaşamayı ne kadar isterdim.”
Zor Anlarda Yardımcı
Şartlara bağlı olan mutluluk yüzeyseldir ve kalıcı değildir. Canımızın en sıkkın zamanında ve yerine göre en üzüntülü çevrede bile içimizi dolduran coşku, gerçek mutluluktur. İşler yolunda gitmediğinde bile gözyaşları arasında gülümseyebilmek, başarısızlıktan rahatsız olmamak, dışarıdaki problemlerimize rağmen içimizin derinliklerinden fışkıran, bizi dinlendiren, gönül hoşnutluğu ve huzur veren mutluluk budur. Mutluluk için her zaman dış uyarıcı olması gerekmez.
İnanç, zor zamanlarda kişiye yardımcı olur. Araştırmalar, dinî inancı güçlü kişilerin, olmayanlara oranla kendilerini daha sık mutlu saydıklarını ve yaşadıkları hayattan tatmin olduklarını göstermektedir. Kritik durumlarda veya ruhî örselenmeyle (travma) karşılaştığımızda bunları alt etmede veya bunlarla başa çıkmada din en büyük yardımcıdır. Ek olarak istatistikler, dinî inancın güçlü olduğu ailelerde, genellikle çocukları ihmal, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı gibi olumsuzluklara daha seyrek rastlandığını göstermektedir. İnanmak sadece ruhî sağlığa değil, bedenî sağlığa da faydalar getirmektedir.
Evet, din, kişinin hayatına anlam katan bir amaç verir. Bu inanç; zorluklar, acılar ve ölüm karşısında dayanıklılık ve ümit ışığıdır. Hayatın günlük meşakkatlerinin bunalttığı kişiye, dünyaya ebedi bir bakış açısıyla bakma fırsatı verir. Bu sebeplerden dolayı teknoloji ilerledikçe, bilgi çoğaldıkça inanmaya olan ihtiyaç artacaktır. İçinde bulunduğumuz stres dolu, karmaşası çok yaşantının sığınağı dindir.