İman ve Obsesyon

Âlim, cahil bütün insanlar takıntıların etkisinde kalarak büyük sıkıntılar yaşarlar. Obsesyon; sessiz fısıltılar... Problem öncelikle, gelen fısıltıların kaynağını belirleyememekten doğar. Çünkü fısıltı yalnızca şeytandan gelmez. Hayvâni nefs de yaşam için gerekli bir çok güçle donatılmıştır. Hayal gücü, hafıza gücü, vehim gücü, düşünce gücü vs... Bu kaynaklardan da sürekli fısıltılar, fiskoslar gelmektedir. Nefsin fısıltıları... İktidar kaybedildiğinde bu güçler de şeytanın eline geçer.

Ancak zihinsel kuşku ile bilimsel gelişme arasında bir ilişki olduğunu da biliyoruz. Allah (cc) nefsi şüpheci yaratmıştır. Bilim ve teknoloji şüphe ile gelişim gösterir. Şüphe, araştırmaların ve laboratuvarda ampirik çalışmaların sağlıklı sonuç vermesini sağlar. Şüphe bilgiye kapı açar, bilgiye ulaştırır. Bu, şüphe mekanizmasının olumlu yüzünü temsil ediyor. Şimdi gelelim olumsuz tarafına;

“Kalbe iki yönden baskı gelir. Birisi melektendir; hayrı vâdeder, Hakkı tasdik eder. Kalbinde bunu bulan bilsin ki bu Allah’tandır. Diğeri vesveseci şeytandandır ve şerre özendirir, Hakkı yalanlar ve hayrı kötü gösterir. Kalbinde şeytanı bulan onun şerrinden Allah’a sığınsın.“ (Tirmizi)

Doğumevinde mutluluk yaşayan anne, çocuğuyla beraber bir ilham meleğinin ve bir vesveseci şeytanın da birlikte doğduğunu göremez! Nefis taşıyan bir bebek, özel bir ilham meleği ve özel bir şeytan... İşte biz dünyaya böyle geldik!

Kişiye Özel Melek: Rabbimiz’in bizim için yarattığı bir görevlidir. Vazifesi hayır ve iyiliğe sevketmek, bilginin yollarını göstermek, Hakkı buldurmaktır. Rabbimiz onu bizim hizmetimize sunmuştur. Maalesef şehvet ve heveslerimiz onu işitme kanallarını tıkamıştır. Ancak Mülheme makamına gelindiğinde o da sesini yükseltecektir.

Kişiye Özel Şeytan: Meleğin tam tersidir. Şerri, kötülüğü vadeder, çirkin şeyleri emreder. O şeytan kıyamete kadar hiç bitip tükenmeyecek kötü vesveselerle kodlanmıştır. Vesvesenin birinden kurtulmak mümkün olsa hemen diğerine geçer. Ve insan şeytanın yakın markajında olduğunu ve sürekli onun kendisini kandırmaya çalıştığını farketmez! Yaşantısı düzgün ve inançlı olan çoğu insan, şeytanın kendilerinden çok uzaklarda olduğunu ve sokak serserileriyle uğraştığını zanneder. Şeytanın yalnızca “içki iç, kumar oyna, hırsızlık yap, namussuzluk yap“ türünden vesveseler verdiğini zanneden Müslüman, bu gibi vesveselerle muhatap olmadığını görünce şeytandan uzak olduğunu zanneder. Oysa ki aklını şer’de kullanan şeytan zekidir ve herkese kişisel karakterine, kapasitesine ve metrajına, özel zevklerine, inançlarına, kültür seviyesine göre yanaşarak “kişiye özel program” hazırlar.

Namaz kılan bir Müslüman’a “Domuz etindeki lezzet hiç bir ette yok! Haydi yesene!” diyecek kadar aptal olmayan şeytan, vesveselerin odak noktasında kendisinin olduğunu da söylemez. Şeytana en fazla hizmet edenler, onun varlığına inanmayanlardır.

Şeytanın zâtının nasıl bir şey olduğu konumuzun dışındadır ve önemli nokta onun var olduğudur. İmam Gazâli şu misali veriyor: “Bir insana ‘elbisene yılan girdi’ deseniz. O da size yılanın enini, boyunu, kalınlığını, rengini ve şeklini sorup dursa akıllıca bir şey yapmış olur mu? Böyle bir durumda akıllı insan, hemen üzerindeki elbiseleri çıkarıp atar, en kısa zamanda tehlikeden kurtulmaya çalışır. Yılan dediğin nedir ki; yılan şeytanın yanında hiç kalır!”

Namaz Şeytanı  (Hanzeb)

Kişiye göre hazırlanmış özel menü devreye sokulur: Namazın gereksizliği, bitip tükenmez bir ibadet oluşu, kılınmasa da Allah’ın affedeceği, sünnetleri terk etsen de bunun normal olacağı, namazın pantolonları eskittiği, kilisede oturarak ilahi söylemenin daha güzel olduğu türünden vesveseler gelebilir. Birkaç vesvese örneği daha verelim: “Yaşlanınca kılarsın! Namaz kılanların hepsi örümcek beyinli aptallar! Bu kıldığın namaz kabul olmaz! Namaz senin dünya işlerini aksatıyor! Önemli değil, gece hepsini birden kılarsın! İnsanlara iyilik yapıyorsun o da bir ibadet! Biraz daha uyu nasıl olsa kalkarsın! Hemen bitir önemli işlerimiz var! Sana bakıyorlar düzgün namaz kıl! Seni kimse görmüyor, dikkat etmesen de olur! Seni imam yaptılar kimsenin bilmediği ayetleri oku! Nasıl olsa imama uydun, namaza konsantre olmasan da olur! Hastalığın tam geçmedi, iyi olunca başlarsın! Bugün içki içtin, kırk gün sonra başlamalısın! Bugün işlediğin günahtan sonra artık namaz kılmana gerek yoktur! Kısa sûrelerle namaz kıl, hemen bitsin! Duâ etmene gerek yoktur! Eşin kılıyor ya onun sevabı sana da yazılıyor! Kılanlar ne fayda görmüş ki! Şu namaz kılan adam gibi olacaksan hiç kılma ondan daha iyidir! Gericiler namaz kılar! Bu, Arapların ibadeti, sen Arap mısın! vs...”

“O Hanzeb adında bir şeytandır. Onu sezdiğin zaman Allah’a sığın ve sol tarafına üç kere tükür.” (Müslim)

Namaz ile ilgili bunlardan daha basit veya çok daha tehlikeli vesveseler de gelebilir.

Abdest Şeytanı  (Velhan)

Üstünkörü abdest almak, abdest esnasında dua etmemek, üşenmek, abdestsiz gezmek, bozuk abdestle (veya abdestsiz) namaz kılmak, tuvalet ihtiyacı varken namaza durmak... Bunlar şeytanın telkinleri ile olur. Abdest vehimlerine gelince; bunu yalnızca namaz kılanlar bilirler ki “Abdestin kaçtı galiba!“ türünden bir fısıltı oluşur. Bunun amacı kılınacak namazı ifsad etmek, huzur bozmaktır. Anüs bölgesinde meydana gelen karıncalanmalar, hafiften yellenme hissi aslında psikolojik baskı türleridir. (Abdestin bozulmasında kanaat noktası ses ve kokudur; bir de kişinin abdestinin bozulduğundan yemin edecek kadar emin olması lazımdır. Aslında abdestin bozulması öyle kolay bir şey değildir).

Abdeste musallat olan Velhan adında bir şeytan vardır. Ondan Allah’a sığınınız!  (Tirmizi)

İblis’in Beş Özel Çocuğu:

Mücahid (ra) Kehf sûresinin ellinci ayetini açıklarken İblis’in familyasından bahseder. Yukarıda bahsedilen Velhan ve Hanzeb’in dışında beş tane daha şeytan ismi nakleder;

-Sebür: İnsanlar musibetlerle karşılaştığı zaman vesveseler verir. Paniğe kapılmak, kontrolünü yitirmek, bağırıp çağırmak, saçını başını yolmak, sövüp saymak, kırıp dökmek, anormal reaksiyonlar göstermek, lanet etmek, Allah’a isyan etmek, küfretmek hep onun oyunlarıdır.

-Aver: Zina işleri ile uğraşır. Zamanımızda pornografi, erotizm, lezbiyenlik, gaylık, transseksüellik, genelevleri, randevu evleri, kadın ticareti, sex enstrümanları satan marketler, barlar, pavyonlar, fuhuş merkezleri, sinemacılık ve mankenlik acentaları hep onun fısıltıları ile hüküm sürüyor. Aver, günümüzde altın çağını yaşıyor!

-Mebsût: Yalancılık işleri ile uğraşıyor. Politik arenalar, eğitim kurumları, sözde bilim platformları, mâlum medya kuruluşları, internet siteleri, kitaplar ve dergiler, TV kanalları, oyun ve eğlenceler Mebsût’un üzerinde titizlikle çalıştığı alanlardır.

-Dâsim: Evlilik ve aile hayatını ifsad etmekle meşgul olur. Karı koca kavgaları, boşanmalar, gelin-görümce-kaynana sürtüşmeleri, komşu kavgaları, çocuklar arasındaki münakaşa ve düşmanlıklar, erkeklerin karılarını dövüp aşağılamaları, aşırı harcamalar, ailenin ekonomik krize girmesi gibi konuların kışkırtıcı nedeni Dâsim’dir.

-Zelenbür: Çarşı ve pazar şeytanıdır. Daha fazla kazanma isteği, müşteriyi aldatma taktikleri, kötü mal satma, moda sektörünün eylemleri, ucuza alıp pahalıya satma, esnafın kazandığına razı olmaması, ölçü ve tartıda hilekârlık, tüketimi teşvik, bozuk ve defolu mal satma, çek ve senet sahtekarlıkları, borsalar, bankalar, bankerler, gece kulüpleri ve kumarhaneler Zelenbur’un cirit attığı yerlerdir.

Vesvesenin Başı, Kalbin Düşmanı  (Vesvâs / Hannâs)

Varlığımızın idari merkezi lataif olan kalptir. Kalp kale gibidir. Hannâs kaleyi ele geçirmek ister. Kale düştüğünde akıl, nefis, zeka hepsi birden şeytanın emrine girmiş olurlar. Şeytan kaleye büyük kapılardan veya büyük deliklerden girer. Bu delikler;

-Şehvet ve öfkedir: Her ikisi de aklı kullanılmaz hale getirir. İnsanın aklı olduğu halde, aklının devre dışı kalması ne kadar ilginçtir değil mi? 

-Haset ve hırstır: Bu duyguların sahibi de kör ve sağır gibidir. Yani aklını kullanamaz.

-Nefsin hevâsıdır: Nefsin kendisini tek otorite ve firavun gibi görmesidir. Kendi kurallarını kendisi koyar, kendi yaşama biçimini kendisi belirler. Nefs, Allah’ın vahyinin yerine kendi kurallarını oturtmuştur. Kibirli, küstah ve bencildir. Şeytanın, kalbin içerisine girerek yerleştiği ana kapılar bunlardır. Kişinin sahip olduğu özelliklere, kapasitesine, statüsüne göre bu kapıların sayısı değişir.

“Şeytanı kovmak, onun kalbe giriş kapılarını bilmekle mümkündür. Kalbi şeytanın vesvesesinden korumak herkese farz-ı âyındır.” (İmam-ı Gazâlî)

Vesvesenin Kritiği

Düşmanını tanımayan insan, kalbinde doğan düşüncelerin şeytani mi, Rahmani mi olduğunu ayırt edemez. İçten gelen mektupların bir kısmı şeytanın mührünü taşır. Bunu bilmeyenler şeytan damgalı zarfları açar ve fısıltı mesajlarını okuyarak pratiğe dökerler. Cehenneme giden yol, şeytana kulak vermekten geçer. İşte o kulağı sağır etmek (kapamak) şeytanı tanımakla mümkün olur. O kulak kapanacak ki ilham meleğinin güzel fısıltılarıyla dolu olan diğer kulak açılsın.

Şimdi fizik bedenimizi yok sayalım; ortada yalnızca insanın latif kısmı kalacaktır. İşte şeytan bu nefsani cevherle konuşmaktadır. İnsan bunu gözardı edince şeytanın konuşmasını kendi sözleri ve düşünceleri sanarak bunalıma girer. Şeytan, iç spikerin (içerdeki ‘ben’in elinden mikrofonu alarak konuşmaktadır. Kişi olayı doğru değerlendirirse karşısında oturup konuştuğu ateisten etkilenmediği gibi, şeytanın vesveselerinden de etkilenmeyecektir. Tek fark, bu mel’ûn karşımızda değil de içimizdedir. İşte insanların düştüğü hata, şeytanın sözlerini kendi sözleri sanmalarıdır. 

“Takvaya erenler var ya, onlara şeytandan herhangi bir saldırı olduğunda iyice düşünürler... Bir de bakarsın ki onlar görüp bilmişlerdir bile.” (Araf, 7/201)

Takva sahibi, Allah’ın sevgili kuludur. Onların düşüncelerinde feraset, fetanet ve Allah’ın nuru vardır. Zikir ve dua ile şeytan uzaklaşır, ancak ahlakını ve yaşantısını değiştirmeyen insan  dili ile Allah’ı zikretse de kapılar hâlâ açık olduğu için şeytan kalbe geri girer. Sırtlan gibi sinsi sinsi dönüp dolaşır, kalbin dış kapısında zikrin bitmesini bekler. İşte takva sahipleri kalbin giriş kapılarını kapatan insanlardır.

Nefsin Vesveseleri Hayal ve Düşünce Gücüne Yöneliktir

-Bir karikatür hatırlıyorum. Uçak düşmüş, alevler içinde yanıyor. Elinde sapan bulunan bir çocuk, babasına uçağı göstererek ağlıyor! Sapanla sağa sola taş atarak yaramazlık yapan afacan, düşen uçağı kendisinden biliyor! Bu durum çocuğun sapanla işlediği suçların bir vehmi, kuruntusudur.

-Koyunlar çok ürkektir. Çünkü içlerinde sürekli kurt korkusu vardır. Her karaltı gördüklerinde kaçışırlar. Bu da vehimdir, vesvesedir.

-Obsesyon türünden vesveseler vardır: Kapıyı kilitlediği halde kuşkuya düşenler, ocağın altını kapattığı halde tekrar tekrar kontrol edenler vs.

-Kapı arkalarında karartılar vehmetmek, bodrum, mahzen gibi yerlerde, karanlıklarda birilerinin bizi gözetlediğini düşünmek velhasıl -olmayan şeylere var muamelesi yapmak da- hayal gücümüzün vehim, kuruntu ve vesveseleridir.

 

Şeytanın Vesveseleri(Kalbe Yöneliktir)

Yukarıda bunu açıklamıştık. Ancak bir örnek de burada verelim. Rasulullah buyurur:

Şeytan size vesvese yolu ile şöyle fısıldayabilir;

-”Seni kim yarattı?” Siz;

-”Allah yarattı!” dersiniz. Şeytan;

-”Peki, Allah’ı kim yarattı?” diye sorar. Sizden biriniz, içinizde böyle bir soru ile karşılaştığı zaman; “Ben, Allah ve Rasulü’ne inandım.” desin. Çünkü bu söz vesveseyi yok eder. (Buhari)

Efendimiz’in bu örneği, bizim yalnızca ağzımızdan dökülen sözlerin hüküm ifade ettiğini ve vesvese devam etse de hiçbir geçerliliğinin olmadığını ve bizi bağlamayacağını bildiriyor. Kalbimizde inkar yoktur, iman vardır. Vesvesenin anaforuna kapılırsak -olmayan şeye var muamelesi yapmış oluruz- ki bu katmerli aptallık olur.

Vesvesenin Müslüman’a zararı; korku, ürküntü ve üzüntüdür. Ancak şeytan bu kadarıyla yetinmez hayırlı amellerin ve kulluk rolünün de terkedilmesini bekler. Takva sahipleri bu sözleri hiç duymamış gibi yaparlar ve aldırmazlar. Doğrusu da budur. Aldırmayınca, onun sözlerine değer verilmeyince şeytan çekilip gider.

“O çirkin sözler senin kalbinin sözleri değil. Çünkü senin kalbin o sözlerden acı duymakta ve çok üzülmektedir.” (Bediüzzaman) 

Kalbin kabul ve tasdik etmediği vesvesenin zararı yoktur. Çünkü bu durumda vesvese hayalden öteye geçememiştir ve hayal bir hüküm değildir. Vesvesenin kalpte kabul görmediğini anlamak zor değildir. Şayet kalp, gelen vesveseden dolayı üzülüyor ve ürperiyorsa bu durum kalbin vesveseyi reddettiğini gösterir. Şöyle bir düşünün!... Şayet kalbinize gelen vesvese ve kötü düşünceler size ait olsaydı üzülür müydünüz? Elbette hayır! Göğsünüzü gere gere düşüncenizin arkasında olur, inançsızlığı tercih ederdiniz. Böyle olmadığına göre!... Demek ki bu kötü düşünceler size ait değil. Peki o zaman nereden geldi bu düşünceler? Sizin içinizde olan ama sizden başka birisinden; şeytandan...

Vesvese, İmanlı Kalbe Şeytanın Reaksiyonudur

Bir kimsenin mümin olması, onun dini konularda zihinsel sıkıntılarının, sorularının olmadığı veya olmaması gerektiği anlamına gelmez. Din psikoloğu dostum Doç. Dr. Üzeyir Ok “Dinî Stres” konulu çalışmasıyla bizleri bunalıma sürükleyen önemli paradokslar kaydetmiştir. İnanınız ki Kerbela olayının sebebi siz değilsiniz, sonucundan siz sorumlu değilsiniz. Öyleyse sizi ilgilendirmeyen bir konuda obsesyonel tavırlar içine girmenizin saçmalığını hemen tespit edebilirsiniz. Allah insanı, merak ettiği şeyleri –aklıyla çözmek- arzusu taşıyan bir varlık olarak yaratmıştır. Çözebildikleri bilimsel bilgi olur, çözemedikleri de iman alanında kalır. Çözemediğimiz şeyin öyle olması gerektiğini bize iman söyler. Çözümsüzlük de bir değerdir, ona iman denir. “Çözemedim öyleyse inanmıyorum.” demek, problemi reddetmek anlamına gelir! Ama reddetmek çözüm değildir ki! Immanuel Kant bu tür reddetmelere “dogmatik inançsızlık” der. Bu mantık oyununu, vesvese ile cehalet ilişkisini kurmak için verdik. Sahabelerden bazıları kötü düşüncelerden ve vesveselerden şikayet ettiklerinde Efendimiz şöyle buyurmuş: “Vesvese imanın ta kendisidir.” (Müslim) “İmanım elden gidiyor.” korkusu imanın varlığına en güzel delildir. Çünkü üzerinde meyve olan ağaç taşlanır. İnsan, var olan bir şeyi kaybetme telaşını yaşar.

 

Vesveseden Sorumlu muyuz? 

Buna da birinci elden cevap verelim; Ümmetim hatırına gelen şeylerden, onları konuşmadıkça veya onları pratiğe dökmedikçe sorumlu değildir.  (Buhari)

 

Şeytan Vesvese ile Neyi Amaçlar? 

İnsan ruhunu Allah yolunda yükselmekten alıkoymak ister. Aklını ve fikrini çelip azim ve iradesini kırarak salih amellerden vazgeçirmek, geçici zevklere ve kaprislere düşürerek sefilleştirmek ister. Pasifize etmek ve kararsız bırakmak, güzel amelleri terkettirerek Allah’ın huzurundan kaçırıp başıboş bir gaflet hayatı yaşatmak ister. Burada Şenel İlhan Beyefendi’yle devam edelim, 

“Şeytanın insan zihnine ve kalbine; küfürle, ahlâki ve amelî vesveselerle saldırmasından amacı şudur: 

-İnsanı küfre düşürüp dünya ve ahiret mutluluğunu yıkmak,

-İnsanı olduğundan daha aşağı veya daha yukarı göstererek zillet çukuruna yuvarlamak,

-Tüm zeki ve duyarlı Müslümanları akıl hastanelerine, bar ve pavyonlara doldurup perişan etmek.

Ancak bir mümin karşısında şeytanın ve askerlerinin hilesi çok zayıf, gücü de çok azdır. Tek kelimeyle vesvese hastalığının ve sıkıntısının ilacı aldırmamaktır o kadar! Sadece aldırmamak! Ancak hangi güçle bunu başaracağız derseniz derim ki ilim, akıl ve iman gücüyle...”

Şeytanın vesvesesine aldırmamak ve Allah’ın zâtı hakkında düşünmeyi terketmek şeytanı perişan eder. (Şakik-i Belhî)

Şeytan Bizi Nasıl Bırakır? 

Allah’ı anmakla (zikirle) şeytan kalbi terkeder ve vesvese kesilir. Ancak daha önce anlattığımız gibi kapılar tam kapatılmadığından zikir kesilince geri girer. Vesvese; bilimsel, mantıksal bir değer taşımadığı, kalbimizin onaylamadığı zırva ve hezeyanlardan meydana geldiği için en köklü çözüm onu dinlememek ve değer vermemek, aldırmamaktır. Akıllı insan, şeytana değer verip onun sohbetini dinler mi? O, mümin karşısında zincirle bağlı köpek gibidir; havlayıp durmasının hiçbir zararı yoktur. Ve gerçekten de aldırış etmez, değer vermezsek kısa bir zaman sonra susmaktadır. 

Sevgi ve saygılarımızla