Hüsnü Geçer Hocaefendi’nin Ardından… / Dr. Metin Serimer

EL-HAZİN HÜSNÜ GEÇER

 

Nezaketi, naifliği, insana değer veren derinlikli yapısı ve ilmin tezahürlerini üzerinde layıkıyla taşıyan, ilmiyle amil bir insan olarak Hüsnü Geçer Hocaefendi 24 Ocak 2021 tarihinde dâr-ı bekâya yürüdü. Tüm hayatı ilim tahsili ve ilim öğreten bir âlim olarak geçen sevgi dolu müstesna bir insandı. İlmî derinliği, belki de binlerle ifade edilebilecek insana, İslami ilimleri büyük bir şevkle öğreten bir bereket içinde geçti. İslami ilimlerde çaba ve mesai harcayan pek çok akademisyenin vazgeçilmez biçimde uğradığı bir ilim membaı idi. Günümüzde ilmi ile amil olan nadir insanlardandı. Tasavvuf iklimindeki güçlü çabalarıyla manevi bir bereketi de kendi hayatında yaşadığı gibi hep çevresine taşıdı. “Bakıldığında Allah’ı (c.c.) hatırlatan” mümtaz bir Allah dostu idi. Ruhu şad, mekânı cennet, makamı âli olsun… Allah, bizlere de ömrünü onun gibi geçirmeyi nasip eylesin…

İnsan yetiştirmeye hiç ara vermeksizin devam etti. Bu çaba, onun hayatının biricik gayesi idi. Hatta zaman zaman sağlığını dahi riske atarak bu faaliyetlerine devam eyledi. Arapça, Farsça, Türkçe ve Kürtçe bilirdi. Çevresinde bu dilleri bilen herkes ile mutlaka bir gönül teması olmuştu. Hilafsız diyebiliriz ki tüm zamanını ya sohbet etmek ya da ders vermekle geçirmişti. Abidliği ise tüm samimiyetiyle çevresindeki herkesçe bilinir, çünkü çevresinin İslam’ı yaşama hususundaki sürükleyici ve yönlendirici manevî unsuru bizzat kendisiydi. Çevresi onun sayesinde manen nefes alır, her türlü dertlerini onunla paylaşırlardı. Çünkü klasik bir kültürün insanı değildi. İslam’ı bilmek ve yaşıyor olmak, çevresindeki her kültürden insana, onun şahsında evrensel olan bir algıyla İslam’la sımsıcak bir temas kurma imkânı veriyordu. Tanıdığım kadarıyla anlatabildiğim kendisini, eminim daha iyi tanıyanlar daha iyi anlatırlar. Ama ben hiç olmazsa kendisiyle geçirdiğim sınırlı zamanlara ait birkaç hatıramdan bahsederek faydalı olabilmeyi ümit ediyorum:

Ameliyata girerken itikat sohbetleri yapmıştı.

Kendisiyle tanışalı çok olmamıştı. Kalp şikâyetlerinin başladığı günlerdeydi. Ama Allah dostlarının özelliğidir ki insanı kuşatır ve kendilerini sevdirirler. Çok sevmiştim kendilerini… İçimiz ısınmıştı. Kalp şikâyetleri nedeniyle hastaneye yatma ihtiyacı vardı. Bu anlamda, elimden geldiği kadar koşuşturmak nasip olmuştu. Koşuyolu Kalp Hastalıkları Hastanesinde bir müddet yattıktan sonra kalp ameliyatına karar verildi. Ameliyat tarihi gelip çatmıştı ama kendisi gayet sakindi. Öyle ki ameliyattan hemen önce odasındaydım. Bana insan vücudundaki muhteşem düzenden, özellikle insan yüzündeki göz, kulak, burun vs. yerleşim düzeninden bahisle insandan yola çıkarak bir itikat sohbeti yapmıştı. Biraz sonra kalp ameliyatına girecekti ama bizlerin kalbini düzeltmekle meşguldü. Bir şekilde bizler de elimizde olmadan kaygılanıyorduk ama kendisi gerçekten de çok sakindi. Her zaman yaptığı işi yani sohbet etmeyi tercih ederek hiçbir şey olmamış gibi devam ediyordu. Diyeceğim o ki, manevi sohbetler yapmak ve insanlara faydalı olmak onun için vazgeçilmezdi. Evet, o anda bile kalp ameliyatı gibi riskli bir operasyon öncesinde adeta kaşla göz arasında Allah’ı (c.c.) anlatıyordu.

Geçmiş Hayatına Dair Bir Anı…

Şimdilerde iletişim üzerine doçent olan oğlu Ekmel Geçer ile o zamanlarda Hüsnü Hocamızın yanında bir araya gelirdik. Çok nezih ortamlar olurdu. Hüsnü Efendi, bizlere hizmet etmenin önemine dair kıymetli nasihat ve tavsiyelerde bulunurdu. Bir ara sözün arasında, “Sizler otomobil ile gideceğiniz yere kolaylıkla gidiyorsunuz. 1000 kilometre de gitseniz, sadece gaz pedalına basıyorsunuz. Bizler, eskiden bir köyden bir köye sırtımızda çuval taşıyarak hizmet etmeye çalışırdık…” dedi. Bazen de bizler nelerle ilgilendiğimizden bahisle konuşurken, “Siz sadece o kitapların ismini biliyorsunuz ama ben, onları hep okudum.” diyerek, düşündürücü ve büyük bir gerçeğe işaret ederdi. Okumakla kalmamış, bir ömür boyu da okutmuştu. Çevresinde ilmî hassasiyeti, talebi olan herkeste bu anlamda mutlaka bir izi var diye düşünüyorum.

“Nebi Süleyman’sın bugün/Karıncayım karınca…”

Hüsnü Geçer Hocaefendi’nin, kıymetli büyüğümüzün edip bir yönü her zaman vardı. İslam’ı anlatmak uğruna bu yönünü hep güçlü tuttuğu anlaşılıyor. Anlattıklarına zaman zaman şiir, kaside ve dörtlüklerin eşlik ettiğine tanıklık edenler çoktur hiç şüphesiz. Ama beni özellikle çok etkileyen ve çok değer verdiği büyüğüne söylediği bir söz var ki, hep hatırımdadır. Şöyle ki: “Nebi Süleyman’sın bugün/Karıncayım karınca…” Bu güzel söz, tasavvufun da teslimiyetin de muhabbetin de tam bir özeti… Hocamızın en büyük özelliği kendisindeki güzellikleri hep kendini yetiştiren manevi büyüklerden gelen bir bereket olarak görmesidir. Bu anlamda, varlığa bakışını, manevi büyüklerin kıymeti ve onlara pür edep ile taçlandıran ve bunu tüm hayatına yaymış çok özel bir insandı. Rabbim onların edebi ile edeplenmeyi ve tıpkı onlar gibi rıza-i ilâhî yolunda ömür geçirmeyi bizlere de nasip eylesin…

Feyz Dergisi’ndeki yazılarıyla da bir dönem okurlarımızın gönüllerine dokunan çok kıymetli hocamızın makamı çok yüce olsun… Ruhuna Fatiha’lar, İhlas-ı şerifeler…