“Düşünen insan hayatta kişisel anlam bulmanın ne kadar önemli olduğunu bilir. Ama kişisel anlam mutluluk için yeterli değildir. Akıllı insanlar hayatın da bir anlamı olduğunu, mutluluğun, ancak onunla birlikte elde edilebileceğini bilirler.”
İnsanın mutlu olabilmesinde de ruhen sağlıklı kalabilmesinde de hayata bir anlam yüklemesinin ve yaşama amacının olmasının önemli olduğunu söyleyebiliriz.
Nazilerin ölüm kamplarından sağ olarak kurtulabilmiş Psikiyatrisi Viktor Frankl, “Anlamını Arayan İnsan” adlı kitabında, kişinin anlamlılık duygusu ile “yaşamaya evet demesi” arasındaki ilişkiye parmak basarak, bu duygu sayesinde belirsizlikler ve hatta trajediler içinde bile geleceğe yönelik umudunu elden bırakmayacağını söylemektedir. Frankl’ın inancına göre, insanlığın temel dürtüsel (motivasyonel) gücü, ne cinsellik ne de iktidar (güç) isteğidir: Bu, “anlamlılık isteği” dir.
Frankl, Nazi toplama kamplarında tutsak yaşarken, buradaki insanların yaşama gücü bulabilmeleri için mutlaka bir amaç hissinin gerektiğini gözlemlemiştir.
Necip Fazıl ise bu durumu “İnan, istersen bir oduna inan, ama inan.” şeklinde ifade etmişti.
Ünlü Psikiyatrisi Carl Jung, “Hastalarımın sık sık, eğer hayatımın bir anlamı ve amacı olduğunu bilseydim, sinirlerimin bozulması gibi saçma sapan hikâyem de olmayacaktı, dediklerini işittim.” demiş ve anlamlılığı aramanın sadece mantık gücünü değil, düşünce ufkumuzu ve sevgi kapasitemizi de geliştirdiğini müşahede etmiştir.
Günümüzde pek çok çocuk anlam ve amaç yokluğunda büyümekteler. Bu boşluğu çocuklar alkol, uyuşturucu, cinsel sapkınlık veya cinsel ilgisizlik, intiharla sonuçlanan depresyonlarla doldurmaktalar. Bu durum göz önüne alındığında, çocukların, henüz çok küçük yaşlarda yüz yüze geldikleri “anlamlılık” hakkında sorular sorarak çaba sarf ederlerken, ne kadar çok yardım ve desteğe ihtiyaçları olduğu anlaşılır.
Çocukların keşif çabaları cesaretlendirilmezse, merakları ilgi görmezse, son derece pasif olarak, en çok ikna ediciliği olan yaşıtlarının, sokakların ve televizyonun boş değerlerini benimseyeceklerdir.
Hayatta Anlam ve Amaç Aramak
Anlam ve amaç sadece mutluluğun en önemli kaynağı değil, aynı zamanda insanlığın en ayırt edici özelliğidir. Bazı hayvanların duyguları ve birbirleriyle, hatta insanlarla bile iletişim kurma yetenekleri vardır. Ancak bir özellik ayırt edicidir; hayvanların hayata bir anlam verme özelliği yoktur. Oysa insanlar mutlaka bunu isterler. Viktor Frankl’a göre, insanın bu ihtiyacı diğer tüm gereksinimlerinden bile önemlidir. Ancak, hayatta amacı ve anlamı yakalayamamış olan insanların mutlu olmaları imkânsızdır.
İnsanların en temel ihtiyacı olan başka insanlarla birlikte olma gereği bile, hayatta anlam bulma ihtiyacı kadar büyük değildir.
Anlamlılık çeşitli konularda (kişisel ilişkilerle ilgili, iş mevzuları, ideoloji gibi) olabilir. Ancak olaya global bakmak gerekirse, insanlara diğer her şeyden çok anlam ve mutluluk veren olgu, dindir. Toplumsal ve manevî özellikleri yanında din mutluluk da sağlar.
Din Zayıflayınca
Çağdaş dünyada din duygularının zayıflaması birçok kötülüğe yol açmıştır. Geleneksel dinlerin gerilemesiyle birlikte milyonlarca insan hayatta bir anlam bulmak için ideolojilere sarıldılar. Bunlardan bazıları şövenist milliyetçilik, ırkçılık, komünizm, nazizm gibi kötülük saçan ideolojiler ortaya çıkardılar. Bazı insanlar ise din dışında, fakat ahlâkî davalar buldular ve hayatlarını sosyal davalara adadılar.
Düşünen insan hayatta kişisel anlam bulmanın ne kadar önemli olduğunu bilir. Ama kişisel anlam mutluluk için yeterli değildir. Akıllı insanlar hayatın da bir anlamı olduğunu, mutluluğun, ancak onunla birlikte elde edilebileceğini bilirler.
Dini reddeden yaklaşım bu yönüyle mutluluğu engeller. Bu düşünceye göre varoluş anlamsız ve amaçsız bir dünyada oluşmuştur.
Hâlbuki Allah inancı reddedildi mi her şey anlamsız hâle gelecektir. Bu sefer işimizi, ailemizi, arkadaşlarımızı ve sosyal davalarımızı anlamlı kılmaya çalışarak, o doldurulmaz boşluğu doldurmaya çalışırız.
Bu sebeple de hayat hakkında düşünen insanların mutlu olabilmeleri için kâinatın inanç gözüyle idrak edilmesi çok önemlidir. Üstelik imana en çok ihtiyacı olanlar, düşünmeyi seven kimselerdir. Çünkü anlamlı bir kâinat ihtiyacı, keyiflerle ve kişisel anlamlarla karşılanamaz.