Rabbanî sıfatların ahkâmları tebdil olmaz ve asarları da nakil olmaz. Bundan dolayıdır ki Hatemi (Allah ondan razı olsun) dedi ki: "Cenab-ı Allah'ın, Ehl-i Beyt'in tüm günahlarını bağışlamasına itikat edilmektedir. Bu bağışlama, işlemiş oldukları amel karşılığı veya ileriye sürmüş oldukları salih amellerinin karşılığı değildir. Belki de daha önceden Cenab-ı Allah'tan onlar için bir inayettir. Çünkü Cenab-ı Allah Ahzab sûresinin 33. ayetinde emir buyurmuştur: "Ey Ehl-i Beyt, şüphesiz Allah sizden kusuru giderip sizi tertemiz yapmak istiyor."
Cenab-ı Allah bu bağışlama hükümlerini tebdil olmayan iradeye bağlamış. Cenab-ı Allah'ın tathirine (temizlemek, yıkayıp pâk etmek, tâhir kılmak) ve günahlarının gitmesini isteyen kimsenin, hiçbir Müslüman tarafından, Ehl-i Beyt'in bu şerefini noksan etmesine ve buğz etmeye hakkı yok ve helal değil...
Günah, Ehl-i Beyt'i nesebinden çıkarmaz, nisbetin aslı gitmedikçe yani iman gitmedikçe. Onların üzerinde belirlenen hakları ancak şer'i bakımdan iletmeliyiz, ancak biz bu tebliğ işini yaparken yumuşak davranmalıyız.
Cenab-ı Allah Şûrâ suresinin 23. ayetinde şöyle buyurmaktadır: "…De ki: Ben buna (yaptığım tebliğ görevine) karşılık sizden, akrabalıktan doğan sevgiden başka bir ücret istemiyorum. Kim güzel bir iş yaparsa, onun iyiliğini artırırız. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir."
Onlardan bize yapılan zulüm olursa, onu sebepsiz olan bir kazanın yerine koymamız gerekir, öylece kabul etmemiz lazımdır. Çünkü Rasulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Fâtıma etimden bir parçadır. O'nu endişelendiren beni endişelendirmiş olur."
Rasulullah'ın tüm vücuduna ihtiram edildiği gibi O'nun bir cüzüne de aynen ihtiram gerekir. Cenab-ı Allah, Kehf sûresinin 82. ayetinde şöyle buyuruyor: "Duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa ait idi. Altında onlara ait bir define vardı. Babaları da iyi bir insandı. Rabbin, onların olgunluk çağına ulaşmalarını ve Rabbin'den bir rahmet olarak definelerini çıkarmalarını istedi. Bunları ben kendi görüşüme göre yapmadım. İşte senin, sabredemediğin şeylerin iç yüzü budur." Bu ve bundan önceki ayetler Hz. Musa ile Hz. Hızır arasındaki olayları anlatmaktadır.
Cenab-ı Allah bu çocukları, babalarının salihliğiyle övmektedir. Bu baba peygamber olsa ne dersin? Evliyaların çocuklarında hal böyle iken, Enbiyaların çocuklarına ne dersin, Enbiya çocukları böyle iken sen Rasulullah'ın evlatları hakkında ne dersin? Mürsellilerin en büyüğü olan Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in evlatları şüphesiz faziletlidir. Bundan dolayı zahir oldu ki Ehl-i Beyt için fazilet ve üstünlük onların üzerindedir. Bu fazilet bütün müminlerce bilinmelidir. Ehl-i Beyt bu geçen zaman içinde görüldü ki her dönemde İslam'ın sancaktarlığını yaptı ve büyük hizmetleri oldu.
Ahzab sûresinin 30. ayeti şöyle buyuruyor: "Ey Peygamber'in hanımları! İçinizden kim apaçık bir çirkinlik yaparsa, onun cezası iki kat verilir. Bu, Allah'a göre kolaydır." Demek ki Peygamber'e yakın olmak büyük sorumluluk getiriyor. Ehl-i Beyt'e sevgi vacip, onlara buğz ve düşmanlık haramdır. O halde onlar hatalı ve kusurlu dahi olsalar Peygamberimiz'in hatırı için rızalarını isteklerimize tercih etmemiz şarttır. Onlara saygı ve sevgi duymak gerekir.
Kur'an ve hadisi iyi bilen Ehl-i Sünnet alimleri, Âl-i Beyt'ten kötülük de görseler onlara buğz ve düşmanlık içine girmiyorlar. Onlardan gelen bela ve eziyetlere sabır gösteriyorlar ve haklarını helal ederek, onlarla davalaşmak bile istemiyorlardı.
Bunun en önemli sebebi, Âl-i Beyt'in Peygamber'e olan intisab şerefi ve seyyidler hakkında nazil ve varid olan ayetler ve hadislerdir. İmam Malik'in soyla ilgili iddiaları, seyyidlere karşı sergilediği tutum da O'nun seyyidlere olan sevgi ve saygısını gösterir. İmam Malik (ra) şöyle diyordu:
-Kim bir şerif (seyyidliğinde) yalancıdır diye iddia ederse, ona acıtıcı bir vuruşla (darb-ı veci) ile vurulur. Sonra (o kimse insanlar arasında) teşhir edilir ve tevbesi bizce açıklığa kavuşuncaya kadar, uzun müddet hapsedilir. Çünkü bu (yaptığı) Peygamber'e kendinden sadır olan bir istihaftır. Bununla birlikte nesebinde olan ta'ndan dolayı (belirsizlikten adı geçen seyyide hürmette kusur edilmez), saygı duyulur. Çünkü belki de o, gerçekte (nefsül-emirde) seyyiddir.
Sonradan çalışarak o soydan olunmaz, bu mümkün değil. Ama sevilerek Ehl-i Beyt ailesine girilebilinir. Selman bin Farisi (ra) gibi. Allah'a emanet olun...