Dinî İnanışlarda Şeytan Algısı / Dr. Hünkar Durmuş

Her toplumda kötülük ile ilişkilendirilen şeytan olgusunun çeşitli mitolojilerde ve dinsel inanışlarda nasıl algılandığına dair kısa bir değerlendirme alabilir miyiz?
Şeytan olgusu kötülük ile olan yakın ilişkisi sebebiyle insanoğlunun varlığından itibaren yaşamın her döneminde farklı isimlerle kendinden söz ettirmiştir. Süreç içerisinde şeytanın nasıl algılandığını tasnif edecek olursak birkaç madde halinde ele alınabilir. Birincisi çoğunlukla Mezopotamya mitlerinde karşımıza çıkan düzen ve kaos diyalektiği merkezli kötü varlık algısıdır. Kötülük ile ilişkilendirilen varlık çoğunlukla evrendeki düzensizlik ve olumsuzluk ile alakalıdır. Bir ilah olarak zikredilse de muğlak bir yapıdadır. Düzen koyucu tarafından her zaman mağlup edilmektedir ve evrendeki düzen iyi kötü çatışmasıyla varlığını devam ettirmektedir. Bir ikincisi Mısır ve Yunan mitoslarında olduğu gibi tanrıların ikircikli yapılı oluşlarında kendini göstermektedir. Yani tanrılar ontolojik ve ahlakî olarak birbiriyle çelişen özelliklere sahiptir. Üçüncüsü ise düalist bir yaklaşımla ortaya çıkan kötü bir varlık tasavvurudur. Bu anlayışın temelinde iyi ve kötü birbirine zıt kadim iki varlık bulunmaktadır. İkicilik olarak da tanımlayabileceğimiz bu anlayışın tipik örneğini Zerdüştîlik’te görebildiğimiz gibi Sabîlik ve Manihizm gibi gnostik özellik gösteren inançlarda da görmek mümkündür. Bir diğer algı ise çoğunlukla semavi dinlerde kendini gösteren ve çeşitli isimlerle adlandırılan kötülüğün temsilcisi olarak görülen bir şeytan anlayışıdır. Demon olarak nitelendirilen İslam literatüründe ise cin olarak tanımlayabileceğimiz bu varlıklar en eski inançlarda da kendini göstermektedir. İnsanlara zarar veren, hastalıkların ve olumsuz pek çok durumun isnat edildiği bu varlıklar, kötü tanrı anlayışının hakim olduğu inanışlarda o tanrının emrinde bulunan ruhlardır. Kötücül bu ruhların dişil formundan da bahsedildiği görülmektedir.
Kelamî bir gözle bakıldığında şeytana dair algı ile ilgili tarihi süreç bize neler söylüyor? Bir değişim unsuru gözlemlediniz mi? Özellikle şeytan ve sembolizm arasındaki ilişkiye dair neler söylenebilir?
İnsan fıtratı her dönemde ve zamanda aynıdır; değişmez. Bu sebeple belli durumlar karşısında benzer tavır ve yaklaşımlar sergilemesi normaldir. Şeytan olgusu üzerinde de bu benzer yaklaşımları görmek mümkündür. Çeşitli nüanslar olsa da temeldeki algı ve çıkış noktaları benzerdir. Bunların belki de en önemlisi insanın hayatına zararı dokunan ve kötü olarak gördüğü her şeyi görünmeyen kötü bir varlığa isnat etme inancıdır. Bu sebeple insanın her zaman en temel sorunlarından biri olan kötülük, şeytan ya da ona tekabül edecek bir varlık ile ilişkilendirilmiştir. Her toplumda farklı isimlerle karşımıza çıkan şeytandan insan için sakınılması gereken, düşman olarak kabul edilen insanın bilinci dışında müşahhas bir varlık olarak söz edilmektedir. Bu varlığının yanı sıra kötülüğün sembolik bir figürü olması da dindeki sembolizmden hareketle mümkündür. Sembol duyu organları ile idrakî mümkün olmayan insan düşüncesinde tasavvur edilemeyen şeyleri somut dünyada görünür hale getiren her türlü ifade biçimidir. Yani simgeler ifade ettiği şeyle arasında bağ kurarak kendisini aşan fakat başka bir şeyi kastederek onu karşımıza somut olarak koyan, tasvir eden işaretlerdir. Semboller, insanların idrak edemeyecekleri hakikatleri daha sade düzeye indirgeyerek sunma görevi görmekte ve böylece sembolleştirilen şeyler daha anlaşılır kılınabilmektedir. Bu sebeple ilk günahın ve cennetten düşüşün sebebi olarak görülen, sınanmanın en önemli parçası olan şeytan, insanın algı düzeyine göre farklılık göstermektedir. Sembolik olarak anlatılan bir kavramın derinliği okuyanın kendi bilgi ve zihin dünyası kadardır. Bu sebepledir ki pek çok şeytan tasavvuru mevcuttur. Dinsel metinlerdeki literal okumanın sonucu bir varlık tasavvuru zihinde şekillense de sembolik bir yapıya sahip olması bakımından şeytan lafzının anlamsal bir derinliği ve genişliği bulunmaktadır. Bu sebeple onun tek bir anlama indirgenmesi ve bu şekilde algılanması mümkün değildir. Dini bir motif olan şeytan üzerinden pek çok inanışta çeşitli anlatıların yer aldığı görülmektedir.
Tanrı inancının ortaya konmasında şeytanın nasıl algılandığı ne denli önemlidir? Değerlendirir misiniz?
Şeytan algısının oluşmasında etkili olan temel unsur tanrı anlayışıdır. Kötülüğün tanrıya isnat edilip edilemeyeceği insan zihnini her daim meşgul etmiş bir meseledir. Zira insan, Mutlak İyi olarak kabul edilen bir yaratıcı ile kötünün, acının, ıstırabın varlığını anlamlandırmakta güçlük çekmektedir. Bu sebeple şeytanın nasıl algılandığında bu durumun etkisi belirleyici rol oynamaktadır. Kimi toplumlarda zorunlu olarak kötü bir varlık tasavvurunu ortaya çıkarmıştır. Bunun en tipik örneği düalist tanrı anlayışında görülmektedir. Birbirinden bağımsız kadim iki zıt varlığın kabulü iyi tanrının kötülükten tenzih edilmeye çalışılmasının bir göstergesidir. Şeytan tasavvurları içerisinde en belirgin kırılma bu anlayışla olmuştur. Yahudilik tarihinde özellikle Babil sürgünü sonrasında şeytan algısında belirgin bir değişim gözlenmekte ve tanrının iyi yönü ile kötü yönü birbirinden ayrılmaktadır. Hristiyan geleneğinde de İsa’nın karşısına koyulan şeytan hem tanrının hem insanın düşmanı konumuna gelmiştir. İslam geleneğinde ise kötülükler şeytan ile ilişkilendirilse de şeytanın insan üzerinde mutlak bir hâkimiyetinin olmadığına dikkat çekilmektedir. Ayrıca kötülüğün insanların kendi elleriyle yaptıklarından dolayı zuhur ettiğine vurgu yapılmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de geçen şeytanla ilgili ayetler incelendiğinde onun ontik gerçekliğinin İblis olarak ifade edildiğini belirtiyorsunuz. İslam geleneğinde şeytan algısını tespit etmek için şeytanın temel özellikleri ve mahiyeti hususunda onun Allah, cin ve melekle olan münasebetine dair neler söylenebilir?
İblis ismi Kur’ân-ı Kerim’de on bir yerde geçmektedir. Hz. Âdem’in yaratılışı ve meleklere Hz. Âdem’e secde emri ile karşımıza çıkan İblis, cennetten kovulmasından itibaren insanla olan münasebeti bağlamında şeytan olarak zikredilmektedir. Hz. Âdem kıssasının muhtelif pasajlarında İblis’ten, kendisine has bir varlık olarak bahsedilmekte ve geçtiği her yerde tekil olarak kullanılmaktadır. Kur’ân-ı Kerim’de şeytanın çoğul formu kullanılırken İblis nev-i şahsına münhasır özel bir varlık olarak konu edilmektedir. Şeytan isminin İblis’in cennetten kovulmasına sebep olan isyanından sonra bir nitelik olarak kullanıldığı dikkat çekmektedir. Şeytan lafzının kullanım alanı çok daha geniştir. Şeytan, kötü olan her şeyin adeta sembolü haline gelmiştir. İblis’in meleklerden olduğuna dair çeşitli rivayetler bulunmakla birlikte İslam geleneğinde çoğunlukla cinlerden olduğuna dair kabul ağır basmaktadır. Kötüye çağıranın şeytan olduğu kabul edilse de bu konuda onun hiçbir gücünün olmadığına dikkat çekilerek kınanması gerekenin bizzat insanın kendi iradesini kötüye kullanması olduğu belirtilmektedir. Şeytan bu bağlamda, insanın irade ve eylemlerinde daha yetkin duruma gelmesi için her daim dikkat etmesi gereken bir gerçeklik ve insanın hayatında onu teyakkuzda tutan bir nevi itici güçtür. Yani şeytan, insanın varoluşsal mahiyetini ortaya koyabilmesinde, mükemmele doğru yolculuğunda önemli bir rol oynamaktadır.
Son olarak popüler kültürle birlikte Türk toplumunda şeytan inancının önemi ve konumuna dair tespitleriniz nelerdir? Algıların ortaya çıkmasındaki temel unsurun insan olması nedeniyle bu algıların temelindeki psikolojik sebeplerin de incelenmesine ve bu alanda çalışma ihtiyacına dair neler söylemek istersiniz?
Günümüzde fazlasıyla popüler olan özgürlük söylemleri ve itaatsizlik vurgusu şeytanı önemli bir figür haline getirmiş ve şeytan kavramının anlamsal boyutu farklı bir yere doğru evrilmiştir. Bu anlamsal evrilmenin en önemli etkenlerinden biri 18. yüzyılın Batı dünyasında Aydınlanma ile birlikte Hristiyanlık temelli şeytan algısının biraz daha çürütülmesi ve romantizm akımının etkisiyle şeytanın daha güçlü bir simge haline gelmiş olmasıdır. Geleneksel Hristiyan teolojisinin ötesinde şeytan figürü sempatik bir hal almaya başlamış ve kitle iletişim araçları ile birlikte çok hızlı yayılan bilgi, kültürel değerlerimiz üzerinde de etkili olmuştur. Satanizm gibi Batı kökenli yeni dini hareketlerin de bu yolla ülkemizde izlerini görmek mümkündür. Özellikle şeytana dair fikirler müzik, sinema, resim gibi çalışmalarla daha geniş kitlelere ulaşabilmektedir. Ayrıca kuşak farklılığı ( X, Y ve Z kuşağı) neticesinde algıların, beklentilerin, hayata bakış açılarının, geleceğe dair hedeflerin vb. değişiklik gösterdiğine dair çeşitli çalışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmalar neticesinde varılan sonuçların kuşakların genel özelliklerini ortaya koyulmasına olanak sağlamıştır. Özellikle popüler kültürün önemli parçası olan Y ve Z kuşağı şeytanın Allah’a karşı itaatsizliğini onun kendi haklılığının peşinde gitmesi ve savunması gibi görerek şeytan imajında olumsuzdan olumluya doğru bir anlam kayması yaşandığı fark edilmektedir. Bunun yanı sıra Türk toplumunda yaygın olarak kabul edilen pek çok inanışta sözlü gelenek içinde kendini devam ettirmektedir. Günümüzde şeytan, insana vesvese veren, ona musallat olan, çarpan ve insanı kötülüğe sevk eden, dürten soyut bir varlık olarak tahayyül ve tasavvur edilmektedir. Ayrıca Türk Halkbilimi alanın yapılan saha çalışmaları cin ve şeytan kavramlarının birbiri yerine de kullanıldığını ortaya koymaktadır. Her türlü algı insanın içinde bulunduğu zeminin değişkenliğine göre alakalıdır. Koşul ve şartlar değiştikçe algılama biçimimiz değişir. Bunun altında yatan sebeplerin kökenlerinin salt anlamda teolojide aranması yeterli değildir. Disiplinler arası çalışma ile daha kapsamlı ve verimli sonuçlar elde edebiliriz. Bu anlamda psikoloji alanında da şeytan veya onunla ilişkili olarak kötülük ile ilgili çalışmalar incelenmeli ve insanın bu anlamdaki yaklaşımları teolojik olarak göz önünde bulundurmalıdır.